Serkan Arslan yazdı…
Yıl 1651 Thomas Hobbes insanlık tarihinin düşünce yapısını etkileyecek o cümleyi yazdı. ‘İnsan, İnsanın Kurdudur’
Anayasal teorisine ilişkin en önemli eseri Leviathan’da her insanın kendi çıkarları peşinde olmasının nihayetinde kaçınılmaz biçimde herkesin herkese karşı olduğu bir savaşa yol açacağını ifade eder. Bu yolla toplumlar kolektif bilince varamazsa bireysel çıkarlar devleti parçalar. Peki kolektif bilinç ve ortak payda nasıl oluşturulur?
1576 yılında Jean Bodin’in ortaya attığı yeni bir fikir ile mülkiyetçi yapı yerine vatandaşların kararlar konusunda hak sahibi olduğu Egemenlik düşüncesini ortaya çıktı. Egemenliğin halka verilmesi o dönem hiçbir hükümetin tanımlaması içerisinde yoktu. Sadece şablon olarak oluşturulan düşünce zaman içinde gelişti.
19. yüzyılda insanlar şehir merkezlerinde saraylar ve Kraliyet armaları görmek yerine kütüphaneler, müzeler, sergi alanları, senatolar, akademi merkezleri görmek istediler. Böylece yaşamın bir zümre ya da bir soy tarafından yönetilmesi fikri yerini ortak bilinç ve kolektif paydada birleşmeye bıraktı. Canavar devlet, sosyal ilkelerle yeniden düzenlendi. Artık birey yıkıcı üstünlükler yerine eşitlik ve egemenlik haklarını istiyordu.
Batı felsefesinin en önemli disiplin sorgulama cümlesi olan ‘Arkhe’ yani ‘ilk, ilk neden’ anlamına gelen felsefenin başlangıç yolu 19. yüzyılda ortaya çıkmış. Özellikle alt sınıf olan Proletarya tarafından yeniden benimsenmişti. Toplumun en alt tabakasından en üst kısmına kadar bütün bireyler bu kelimeden hareketle yaşamın temel hak ve özgürlüklerinin kendi kararlarıyla anlam kazanmasını istediler. Böylece iki yücelik kavramı ortadan kalktı. Kilise ve saray artık tek erk değildi. Egemenlik düşüncesi yeni bir din gibi kurallarını ve yasaklarını oluşturuyordu.
Yeni bir yönelim olan egemenlik kendine yeni bir yönetim biçimi aradı ve buldu. Cumhurun yönetim içinde karar verici rolde olduğu ve çoğulculuk ilkeleri içerisinde cumhuriyetler ortaya çıktı. Basit karar mekanizması ile donatılmış saray ve krallıklar, anayasa ve kanunların oluşturduğu integral karşısında birer birer dönüşüme uğradılar.
İnsanoğlu artık düşüncelerini eyleme dönüştürebilecek özgürlük ortamına sahip olduğunu fark etti. Ama sınırları hala çizilmemiş bir düzlük vardı. Felsefe, insan ilişkilerinde ki savaşı bitmemişti. Ama iletişimde söylenmeyeni tahmin etme dönemi başlatmıştı. Dünya koca bir istihbarat ağına dönüşmüştü.
Bunun en büyük örneğini İkinci Dünya Savaşı’nda gördük. Hegel, Karl Marx’ı etkiledi. Marx’ın işçi sınıfı ve eşit bölüşüm düşünceleri Josef Stalin ile Sovyetleri doğurdu. Schopenhauer, Nietzsche etkiledi. Nietzsche üstün insan teorisi Hitler ile Nazi Almanya’sını yarattı. Artık krallar ve soylular değil düşünceler ve idealar savaşıyordu.
2. Dünya Savaşı belki de tarihteki ilk ve tek felsefe savaşı olarak dünya tarihine geçti. Çünkü savaştan galip çıkan ABD felsefeyi unutturup kapital dünyanın temellerini attı. Artık yeni güç ve felsefe, iktisat biliminin toplumlar üzerindeki yönetim etkisiydi. İki kutuplu bir dünya ile 20. yüzyıla giren insanlar 1440 yılında bulunan matbaadan bu yana ilk defa yazılı olmayan kaynaklarla bilimi yüceltiyordu. Martin Luther’in kilise duvarlarına astığı cehennemi satın alma bildirgesi artık unutulmuştu. Çünkü kilise bilime yenilmişti. Kabuğuna çekilen Vatikan meydanı teknolojiye bırakmak zorunda kaldı. Ampirik bir yaşamın sınırları yeniden belirleniyordu. Deneysel yaşam ile yapılan araştırmalarda ırkların üstünlüklerinden, soyların tarihsel döngülerine kadar bulabildiğimiz ne varsa deneyledik. Dünya el ele vermiş yarışırken, oryantalizmin esiri olmuş doğu toplumlarında beklenen ARMAGEDDON savaşı bir türlü başlayamadı. Başlayamadığı için de bitemedi. Felsefe savaşmadı. Bilim savaşmadı. Teknoloji savaşmadı. Egemenlik savaşmadı. Beklemekten başka hiçbir düşünceyi adet edinemeyen bu Orta Doğu coğrafyasında sürülerin kendi içindeki galip gelme güdüsü bitmedi de ne oldu? Deve konuştu, deve uçtu, deveden nur doğdu, Deve sidiğinden şifa oldu.
ülke yanıyor, teröristler mecliste, konumuz: Thomas!.
itirazınız olsun, sesiniz çıksın!