Dost ve müttefik seçiminde tarihi gerçekler

featured

E.Tuğamiral İlker Güven yazdı

Tarihi geçmişimizi iyi okur ve anlarsak,bugünün olaylarını daha gerçekçi analiz edebiliriz. Böylece geleceğimiz için, daha sağlıklı senteze ulaşabiliriz. Özellikle yakın tarihimiz,günümüz ve geleceğimiz üzerine adeta projektör gibi ışık tutmaktadır. Osmanlının çöküşü ve parçalanışını hazırlayan Siyasi, Ekonomik, Askeri ve Sosyal olaylara karşı alınan karar ve tutumlar ile bugünkü Siyasi, Ekonomik, Askeri ve Sosyal karar ve eylemlerin bizi nereye götüreceğinin ipuçlarını görmek mümkündür. Zira, Atatürk Cumhuriyeti, Osmanlının dağılması sonucunda arta kalan coğrafya üzerinde kurulmuştur. Bu nedenle Atatürk Cumhuriyetinin tarihi varlık alanında sonsuza dek yaşayabilmesi için tarihi gerçeklerin ışığı altında Ulusal Politika ve Stratejilerinin oluşturulması çok önemlidir. Kurtuluş Savaşı, Emperyalizme (Sömürgeciliğe ) karşı Tam Bağımsızlık İlke ve Politikasıyla yürütülmüştür. Kuruluşta da, her alanda Milletin Egemen ve Cumhuriyetin Tam Bağımsızlık ilke ve politikasına sadık kalacağım esası kabul edilmiştir. Osmanlının parçalanarak yok edilmesinde, Antlaşmanın adı SEVR idi. Sevr esas olarak parçalamada DİN ve ETNİK FARKLILIKLARI dikkate alıyordu. Sevr Antlaşmasındaki koşullar ile bugün Atlantik Cephesinin ısrarla Türkiye’den istek ve dayatmaları arasında bir fark var mı? Sevr’in dayatma koşulları Osmanlı’yı parçalayıp yok etmek için kullandığı Dini ve Etnik ayrımcılıklar, bugün de Demokrasi ve İnsan Hakları kılıfları içinde yapılmaktadır. Atatürk’ün yırtıp attığı Sevr acaba tekrar hortlatılmak mı isteniyor? Bu sorunun yanıtı Eylül 2007 ayındaki Maya Dergisi  ”Dostumuz Amerika ve Avrupa” başlıklı Tarihi Belgeye dayalı yazımda bulunmaktadır. Yazımı arşivden çıkararak gerçeklerle yüzleşmek için tarihi vesika olarak özetle tekrar yayınlama ihtiyacı duydum.

Çözüm için Ulusal Politika ve Stratejiler, Atatürkçü görüş ve düşünce ışığında ulusal çıkarlar esas alınarak saptandığında, Türkiye’nin ABD ve AB başta olmak üzere, hiçbir ülke karşısında başı eğik kalmayacağı, kalamayacağı görülecektir. Tek kutuplu dünyadan, çok kutuplu dünya düzenine evrilirken, Türkiye tarih sahnesinde, bölgesel güç konumunda yaşayacak ve sonsuza dek yaşamak
ve yaşatılmak zorundadır. Bu günlerde de,güncelliğini koruduğuna inanarak, 13  yıl önce, 2007 yılı Eylül ayı Maya Dergisinin periskop köşesindeki, yazımı özet olarak yazarak tekrar tarihi gerçekleri hatırlatma ihtiyacı duydum.
Yazı yayınlandıktan üç ay sonra Ocak 2008’de, ABD Büyükelçiliği pasaportumdaki 10 yıllık vizeyi tekrar vermemek ve tekrar müracaat etmemek kaydıyla iptal etti. Bir süre sonra da, 01 Temmuz 2008 günü de, Ergenekon sanığı olarak ilginç bir şekilde tutuklandım. Bahse konu yazı özeti ile 31 Ocak 1896 tarihli ABD Kongre Kararı fotokopisi aşağıdadır.

***    DOSTUMUZ AMERİKA VE  AVRUPA
Bilindiği üzere ABD Senato ve Temsilciler Meclisi kozmik/çok gizli kararları 100 yıl geçmeden açıklanmıyor.1996 yılında 100. yılını
doldurduktan sonra açıklanan  ve Mayıs 2007’de elime geçen, 31 Ocak 1896 tarihli 54.Müşterek Kongrenin 52 sayfalık kararları, inanılmaz tarihsel gerçeklerle karşımıza çıkmaktadır.
     KARAR:
”ABD nin belirleyeceği bir temsilci ve her Hıristiyan ülkeden birer temsilci ile Osmanlı İmparatorluğu adındaki Devletin, kabul edilemez
ve inatla devam eden şeytani hareketleri düzene konulacaktır. Bu durumda,ABD temsilcisi mutlaka ABD vatandaşı olacaktır. ABD
temsilcisi,Hıristiyan Ülkelerin yöneticileri ile işbirliği yaparak aşağıdaki görevleri yerine getirecektir.
   a.Tüm Hıristiyan ülkelerden ABD temsilcisi ile beraber çalışacak,benzer özelliklerde birer hükümet temsilcisinin atanması
sağlanacaktır.

   b.Uluslararası Hıristiyan Komitesinin uygun bir bölgede organizasyon çalışması sağlanacaktır.
   c.Uluslararası Hıristiyan Komitesince din,mezhep ve milliyetçi özelliklere bakmaksızın geçici bir Hıristiyan yöneticinin  Başkan olarak seçilmesini müteakip,Osmanlı İmparatorluğu’nun mevcut bölgelerinin sınırlarla ayrılması,bu bölgelerin Hıristiyan Eyaletleri kabul edilip, Hıristiyan gücünün TÜRKİYE BİRLEŞİK DEVLETLERİ (TBD), adı altında toplanması,UTAH Eyaleti yönetimi örnek alınacak ve çok
eşlilik, kılıçla fethetme gibi dini esasların ve hareketlerin yasaklanması sağlanacaktır.
   d.Geçici hükümet TBD’nin sınırları içerisindeki etnik özelliklerine uygun olarak oluşacak, ERMENİ DEVLETİ müttefikimize tüm Hıristiyan Devletlerinin askeri destek sağlamaları istenecektir.
   e.Daha önce bahsi geçen geçici hükümetin süresi tamamlanınca, müttefik güçler,kısa zamanda TBD’ nin Uluslararası Hıristiyan Komisyonu tarafından tanınması sağlanacaktır.Türkiye’deki ülke yönetimi, hiç bir zaman,Sultan, Halife ve Peygamber Muhammed’in dini esasları (Şeriat) tarzında olmayacak. Ancak ILIMLI DİNDARLARIN ve insanlara olumlu yaklaşanların yönetimlerde yer almasına özen gösterilecektir.”
    Görüldüğü gibi,Osmanlıyı eyaletlere ayırıp bölerek, kolayca yönetme/gütme Stratejisinin kararını, ABD 1896 yılında meclislerinde
yasallaştırmıştır. Bu kararın gerekçelerinden bazıları aşağıdadır.
  ”. 1891 yılı Maraş Hıristiyan okulunun yıkılması.
  .  Maraş bölgesindeki Hıristiyan ve Ermenilerin can ve mal güvenliği olmaması.
  .  ABD vatandaşlarına insanlık dışı davranışlar.
  .  ABD’nin Hıristiyan birliğini kuracak güçte oluşu. Müslümanlığın yıkımlarını sonlandırma isteği.İslam dininin çağ dışı etkilerinin
değiştirilerek,insan haklarına saygının sağlanması.vb.”
   Gerçekten tarihe baktığımızda 1889-1909 yılları arasında,Doğu ve Güneydoğu  Anadolu’da,Ermenilerin 32 olay ve isyanı görülüyor.
   1920 yılında İngiliz Amiral Sir.F.Robeck ,Lord Curzona yazdığı raporda; ”Kürdistan Osmanlı’dan tamamen ayrılıp özerk olmalıdır. Ermenilerle Kürtlerin çabalarını koordine ederek bütünleştirebiliriz.” diyor.
   10 Ağustos 1920 Sevr Antlaşmasında;” Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermeni Devleti kurulacak. Bu devletin sınırlarını  ABD saptayacaktır. Aynı bölgede,Özerk bir Kürdistan Devleti kurulacaktır. Bu devlet bir süre sonra tam bağımsız olacaktır.” yazmaktadır.
   Hangi taşı kaldırsak, hangi ulusal çıkarlarımız aleyhinde, Ulusal Birlik ve Beraberliğimizi dinamitleyen bir eylemle karşılaşsak,altından mutlaka dostumuz dediğimiz ABD ve AB çıkıyor?   Bush yönetimi terörist olarak ilan ettiği PKK terör örgütünü illegal yollardan besliyor,himaye ediyor ve maalesef siyasi olarak da destekliyor. ABD himayesindeki PKK terörü,23 seneden beri,Türkiye’de masum insanların canını almaya devam ediyor. İngiliz Daily Telegraph gazetesi, ABD subayları Helikopterlerle Kandil’e giderek teröristlerle
işbirliği yaptığını yazıyor.    Ne yazık ki, Türkiye’de ABD’nin; stratejik ortağımız olduğunu, çok güçlü ülke olduğunu,ekonomik olarak dışa bağımlı olduğumuzu,kendi başımıza bağımsız olarak hiç bir şey yapamayacağımızı (Atatürk’ün kemiklerini sızlatır casına),halkımızın gözünün içine baka baka söyleyip ve yazabilen (mandacı) her sınıftan insanlarımız maalesef hiçte  az değil.
   Emperyalizmin en etkin silahı ekonomidir. Bunun için özelleştirme adı altında ,ülkenin önemli güç ve kamu varlıkları,elden çıkmaktadır.
Ülke dış borç kısır döngüsüne sokuluyor,kambiyo mali kontrolleri kaldırılıyor,Gümrük Birliği ile gümrük vergileri kaldırılıyor.Bunlar
reform adı altında yapılarak ekonomi,korumasız hale geliyor.  Yani ABD’nin Ilımlı İslam Devleti (Ilımlı Teokratik Devleti) tasarım ve stratejisi ile, AB’nin İmtiyazlı Ortaklık modeli tam bir uyum içerisindedir. Her iki strateji de;Türkiye’nin Batıya tam bağlı, Batının dışında,ancak Batı için ılımlı,uysal ve uyumlu devlet olması öngörülüyor.  Tarihe  baktığımızda,acı ama şu gerçeklerle karşılaşıyoruz.
.1838 Balta Limanı Antlaşması: Bugünün 1995 Gümrük Birliği Anlaşması ile eşdeğerde. 1839 Tanzimat Fermanı :Bugünün AB Uyum yasaları ve IMF dayatmaları ile eşdeğerde.
.1856 Islahat Fermanı : Bugünün AB -Türkiye ilerleme raporları ile eşdeğerde.
   Bu Antlaşmalarla Osmanlı İmparatorluğu parçalanmıştır. Atatürk bu acı gerçeği dikkate alarak,Cumhuriyeti Tam Bağımsızlık ilkesine dayalı olarak kurmuştur.Bakınız, Einstein ne diyor? ”Aptallığın en açık kanıtı,aynı şeyi defalarca yapıp,değişik sonuç almayı beklemektir.”
Bun, nedenle tarihten ders çıkararak tekrardan sakınmalıyız. Yukarıda belirtilen nedenlerle,tek taraflı tavizlerle dolu ve ulusal çıkarlarımızla bağdaşmayan anlaşmaların gözden geçirilerek eşit ve egemen, Atatürk dönemindeki gibi, yeniden ülke çıkarları esas
alınarak güncel hale getirilmesinin uygun olacağı değerlendirilmektedir.
   Bütün bu olumsuzluklara rağmen,yurt içinde egemen,yurt dışında bağımsız, demokratik,laik ve sosyal hukuk devleti temelleri üzerinde, Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacaktır.     ***

      

Dost ve müttefik seçiminde tarihi gerçekler

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. 22 Temmuz 2020, 02:37

    Keşke herkese karşı Finlandiya gibi olabilsek. Ne o’cu, ne bu’cu.

    Halen bu kadar güçsüzüz demek ki, gözümüzün içine baka baka, göstere göstere, PKK yı destekleyebiliyorlar. Demek devlet büyüklerimiz halen gariban Türkiye’yiz diye düşünüyor(Demek bir bildikleri var). Demek ki PKK destekçileri biliyorlar biz karşılığında hiçbirşey yapamayacağız. Hep kendimizi muhtaç hale getirmişiz bir yerlere. Rusya’ya karşı Abd’ye, Abd’ye karşı Rusya’ya muhtaç olmuşuz. Avrupa birliği başka bir dert zaten, kapısında bekliyoruz 60 yıldır, hiç utanmadan. Mültecileri bile bırakamadık kendi irademizle, gittik geri kabul antlaşması imzaladık. Nato üyesiyiz ama hiçbirşeyi veto ettirmiyorlar, ya da veto edecek cesaretimiz ve gücümüz yok. Peh. İçim daraldı gene.

    Allah yardımcımız olsun.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!