Fransız Devrimi ve Mustafa Kemal: Ya istiklal ya ölüm!

featured

Mehtap Kaynak yazdı…

1789 Fransız Devrimi dünya tarihinde yeni bir sayfa açmıştır. Devrimle birlikte mutlak Monarşi yıkılıp yerine Cumhuriyet düzeni kurulmuştur. Egemenliğin kaynağı teokratik zeminden alınarak ulusa verilmiş, ortaçağ düzeninden çağdaş topluma geçilmiştir. Genel seçim, milli egemenlik, halk hakimiyeti, insan hak ve özgürlükleri gibi demokratik kurumlar yerleşmiş, demokrasi devrimi yapılmıştır.

Fransız Devrimi’nin ortaya çıkardığı yeni düzenin ve fikirlerin, 19. yüzyıl Osmanlı siyasal, toplumsal, düşünsel yaşamı ve Türk modernleşmesinde belirleyici bir etkisi olmuştur. Fransız Devrimi, Türk modernleşmesinde olumlu bir etki yaratırken, devrimin milliyetçilik etkisi, alınan tüm önlemlere ve uyum çabalarına rağmen Osmanlı Devletini dağılmaktan kurtaramamış, İmparatorluk yerini Mustafa Kemal tarafından emperyalizme karşı ‘Ya İstiklal Ya Ölüm’ sloganıyla savaşarak kurulan Türkiye Cumhuriyetine bırakarak tarih sahnesinden çekilmiştir.

Türkiye’nin modernleşme sürecinin düşün kaynağını Aydınlanma hareketi oluşturmuştur. Şinasi ve Namık Kemal’in temsil ettiği Genç Osmanlılar ve İkinci Meşrutiyet Devrimi’nin önderleri Genç Türkler, Fransız Aydınlanmacılarından özellikle ‘Pozitivizm’ ve ‘Akılcılık’ gibi düşünce akımlarından etkilenmiştir. Demokrasi, anayasacılık ve insan hakları gibi kavramlardan etkilenen Osmanlı aydınları arasında, daha önce tartışılmayan hukuk devleti, yargı güvenliği, eşitlik, can, mal ve ırz güvenliği gibi kavramlar taraftar bulmaya başlamıştır.[1] Osmanlı Devleti’nin son yüzyılından itibaren devam eden bu sürece pek çok devlet adamı, aydın, sivil ve askeri bürokrat katkıda bulunmuş, ancak sürece damgasını vuran asıl kişi Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk olmuştur.

Osmanlı Devletinde yaşanan modernleşme süreci, Cumhuriyete uzanan yolda küçümsenemeyecek bir birikim oluşturmuştur. III. Selim’den itibaren modernleşme doğrultusunda yapılan her yenilik Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna gidecek olan sancılı sürecin düşünsel birikimini yaratarak bir sonraki adımı mümkün kılabilmiştir. Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı, I. ve II. Meşrutiyet ile mutlak monarşinin sınırlanmasında önemli bir mesafe alınmış olsa da, cumhuriyet fikrine ulaşılamamış, aydınlar anayasal demokrasiyle yetinmiştir. Öte yandan II. Meşrutiyet Dönemi başta Mustafa Kemal olmak üzere, cumhuriyetçi aydın, bürokrat ve asker yetişmesinde etkili olmuş, cumhuriyet ve cumhuriyetçilik fikrini besleyen önemli bir birikim sağlamıştır. Mustafa Kemal’in fikirlerinin gelişmesinde Meşrutiyet Dönemi’nin düşünsel birikimi önemli bir rol oynamıştır;  ‘Osmanlı’nın son zamanlarında yaşanan siyasi, idari, iktisadi, toplumsal ve fikri gelişmeler Mustafa Kemal için bir laboratuvar vazifesi görmüştür. Özellikle II. Meşrutiyet Dönemi’nde yapılmaya çalışılan yenileşme hareketleri ile bu uzun tarihi süreç, Mustafa Kemal’in bilgi ve deneyiminin artmasında önemli bir rol oynamıştır.’[2]

Osmanlı Devleti’nin çağa ayak uydurmak ve devletin varlığını devam ettirebilmek için yaptığı reformlar değişim sürecini tetiklemiş, modern merkezi devletin oluşumunda önemli adımlar atılmış, mutlakiyet zayıflamış ve siyasal katılım artmıştır. Devrime özgü fikir, kavram ve duyarlılıkların yaygınlaşmasıyla yeni ideolojiler, yeni siyasi akımlar çıkmış, yeni bir kamusal alan oluşmuştur. Öte yandan, bütün değişime ve ilerlemeye karşın, yenileşmenin tümü asıl olarak Batı emperyalizmi ile baş edebilmek için, yukarıdan aşağıya doğru yapılmış önemli ama asgari düzenlemeler olarak kalmış, toplumun derinine nüfuz edememiş ya da başka bir ifadeyle toplumda karşılık bulması mümkün olamamıştır.

Mustafa Kemal önderliğinde gerçekleştirilen Türk devrimi sonucunda kurulan Türkiye Cumhuriyeti de, bu modernleşme sürecinin bir halkası olmuştur. Ancak, Osmanlı’nın reformcu modernleşmesine karşılık Türkiye Cumhuriyeti devrimci bir değişim modeli öngörmüştür. Kökten hukuksal düzenlemelerle, gündelik hayatı ayrıntılarına kadar etkileyen, radikal bir değişim süreci başlatmış ve eski kurumları tasfiye etmiştir. Cumhuriyet’e geçiş, Osmanlı birikiminden beslenmiş ama onu her bakımdan aşmıştır.

Fransız Devrimi’nin önlenemez etkisi Türk modernleşmesine olumlu bir katkıda bulunurken, devrimin milliyetçi etkisi Osmanlı Devleti’nin yıkımına neden olmuştur. Alınan tüm önlemler ve uyum çabaları İmparatorluğu dağılmaktan kurtaramamış, yerini Mustafa Kemal tarafından  emperyalizme karşı savaşarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ne bırakarak tarih sahnesinden çekilmiştir.

FRANSIZ VE TÜRK DEVRİMİ ARASINDAKİ BENZERLİK VE FARKLILIKLAR

Fransız Devriminde burjuva sınıfının ‘eşitlik’, ‘adalet’ ve ‘özgürlük’ kavramları ile aristokrasiye ve ruhban sınıfına karşı başlattığı hareket,  Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Türk Devriminde öncelikle emperyalizme ve işgale daha sonra saltanat ve hilafete karşı yürütülmüştür. Türk Devrimi Fransız Devriminden farklı olarak sınıfsal değil ulusal bir nitelik taşımaktadır. Milli Mücadele ulusun tamamının katılımıyla gerçekleşmiştir.

Her iki devrim de ‘millet egemenliğine’ dayanan Cumhuriyet rejiminin kurulmasıyla sonuçlanmıştır. Her iki devrimin de düşünsel kaynağını Fransız düşünürleri oluşturmuştur. Jean Jacques Rousseau’nun ‘Milli Hakimiyet’ ve ‘Tam Bağımsızlık’ düşüncesi, Mostesquie’nun ‘Cumhuriyet’, ‘Yurttaşlık’ kavramları her iki Cumhuriyetin de temellerini oluşturmuştur. Ancak Türk Devrimi, Batı’nın emperyalist değerlerini değil, insanlığa mal olmuş çağdaş değerlerini benimsemiştir.

Atatürk 8 Mart 1928 tarihli Hakimiyet-i Milliye gazetesinde yayınlanan demecinde, Fransız Devrimi’nin Türk Devrimi ile ilişkisini şöyle açıklamıştır: ‘Fransız İhtilali bütün dünyaya özgürlük düşüncesini yaymıştır. Fakat o tarihten bu yana insanlık ilerlemiştir. Türk demokrasisi Fransa İhtilali’nin açtığı yolu izlemiş fakat kendine özgü belirgin bir nitelikte gelişmiştir. Çünkü her ulus devrimini, toplumsal ortamın baskılarına ve ihtiyaçlarına bağlı olan durum ve konumuna ve bu ihtilal ile devrimin olduğu zamana göre yapar.’[3]

Cumhuriyet Devrimi’nin önderliği de Aydınlanma felsefesi ile beslenmiştir. Atatürk, ‘Biz hepimiz Fransa’nın kültür kaynağından içtik. Ben bile çocukken bir süre Fransız mektebine gittim.’ der. [4] 1928 Eylül ayında, halkçı demokratik kurumlara yönelik gelişiminde genç Türkiye Cumhuriyetini Fransız Demokrasisinin doğurmuş olduğunu söyler.[5] Henüz Kurtuluş Savaşı’nın başlarında, Fransız Devrimi’ni,  ‘Devrimlerin en önemlisi, en feyizlisi ve en doğurganı’ olarak değerlendirir.’[6]

‘Mustafa Kemal’in Milli Mücadeleyi başlatmak için Amasya’ya geldiği 21-22 Haziran 1919’da hazırladığı 8 maddelik Amasya Tamiminde, ‘Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır’ der. Bu ifade 1789 Fransız İnsan Hakları ve Yurttaş Hakları Beyannamesi’nin 3. Maddesinde yer alan milli egemenliğin memleketimizde yazılı bir belgede ilk kez yayınlanmasıdır.’[7]

Ankara’da Mustafa Kemal tarafından 10 Ocak 1920’de kurulan ‘Hakimiyet -i Milliye Gazetesi’nin, Mustafa Kemal tarafından yazılan ilk başyazısında ; ‘Gazetemize bu ismi tesadüf olarak vermedik. Gazetemizin ismi aynı zamanda takip edeceği tarihi mücadelenin de nevidir. Şu halde diyebiliriz ki, Hakimiyet-i Milliye’nin mesleği, milletin müdafa -i hakimiyeti olacaktır.’ deniliyordu. Gazetenin ilk sayısında, 1789 Fransız İnsan ve Vatandaş Hakları Beyannamesi de yayınlanmıştı. Bu beyanname de Fransız İhtilalcileri, ‘tabii haklar’ doktrinini dile getirerek, insanların ‘tabii, başkalarına devredilmez, zaman aşımına uğramaz, kutsal’ haklara sahip olduklarını ilan etmişlerdir.’[8]

Mustafa Kemal’in sınıf arkadaşı Ali Fuat, 1789 Devriminin rüzgarını yarattığı hürriyet ve bağımsızlık duygusunu şöyle anlatıyor: ‘Memlekette hürriyet yoktu. Biz genç Harbiyeliler, Fransız İhtilali Beyannamesi’nde insan hak ve özgürlüklerine verilen önemi gizli de olsa okumuş ve öğrenmiştik. Mustafa Kemal’i üçüncü sınıfta meşgul eden şey, işte bu hürriyet meselesiydi.’[9]

Milli Mücadele, 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesi’nin 3. Maddesinde yer alan milli egemenlik kavramı, Atatürk’ün kaleme aldırdığı Amasya Tamiminde ‘Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır’ ifadesi ile ilk kez yazılı bir belgede yer almıştır.

Atatürk Cumhuriyet Devrimi’nin amacının, evrensel olan ‘biricik uygarlığa katılmak’ olduğunu söylemiştir.[10]  Sözünü ettiği uygarlık bütün dünyaya bağımsızlık, hürriyet ve milli egemenlik kavramını getiren Fransız Devrimi’nin getirdiği uygarlıktır. Ancak Atatürk’ün devrim anlayışı kendi tarihsel kimliğini, değerlerini ve kültürünü koruyarak çağdaş uygarlığın bir parçası olmak anlamına gelir.

Mustafa Kemal, ‘Fransız Devrimi ile birlikte ortaya çıkan düşünce akımlarından özellikle ulusal egemenlik, milliyetçilik, laiklik gibi ilkelerden etkilenmiştir. Türk Devriminde görülen akılcılık, rasyonalizm ve pozitivizm bunu göstermektedir. Ancak onun devrim fikri Türkiye’nin kendine özgü toplumsal yapısına ve şartlarına özgüdür; ‘‘Fransa İhtilali bütün cihana hürriyet fikrini nefheylemiştir ve bu fikrin halen esas menbaı bulunmaktadır. Fakat o tarihten beri beşeriyet ilerlemiştir. Türk demokrasisi Fransa ihtilali’nin açtığı yolu takip etmiş, lakin kendisine has vasf-ı mümeyyizi ile inkişaf etmiştir. Zira her millet inkılabını içtimai muhitinin tazyikat ve ihtiyacına tabi olan ve hal ve bu ihtilal ve inkılabın zaman-ı vukuuna göre yapar.’[11]

Mustafa Kemal Fransız Devriminden etkilendiğini 14 Temmuz 1922 tarihinde şöyle açıklamıştır: ‘Bu Fransızların milli bayramı olduğu kadar henüz özgürlüklerine kavuşmamış milletlerin de sevinecekleri bir gündür. Türk tarihinde de istilacı orduların İzmir’den denize dökülmesi bizim milli tarihimiz için ve dünya tarihinde yepyeni bir dönem olacaktır. Bu da artık istila için hiçbir özgürlük ve bağımsızlıklarını yok etmeye olanak bulunmayışıdır. Eğer haksızlığa uğramış Asya ve Afrika milletleri bizim bağımsızlık mücadelemizden bir ibret bağımsızlıktan yoksun bir millet için, yaşamanın ne anlam ne de zevki vardır.’ ‘Baylar bizim Asya’yı ayaklanmaya ve savaşmaya sürükleyişimiz Fransız milletini kahramanca hareketlere sürükleyen nedenlerden daha az kuvvetli ve daha az mantıki değildir.’[12]

Fransız Devrimi’nin Milli Mücadele tarihimiz üzerinde çok açık bir etkisi vardır. ‘Son Osmanlı Meclisinin 17 Şubat 1920 ‘de ilan ettiği ‘Misak-ı milli’  ile Fransız Devrimi’nin ‘İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesi’ arasındaki benzerlikten söz edilebilir. Her iki belge de aynı kaynaktan ‘Milliyet’ prensibinden ilham almışlar, her ikisi de milletin mağlup veya galip, özgür ve bağımsız yaşamlarını bir hayat kuralı olarak kabul etmişlerdir.

Kısaca her ikisi de Milli varlığı kutsal, parçalanamaz saymışlardır. Misak- Milli ile Türk vatanının sınırları belirlenmiş, Türk ulusunun toprak bütünlüğü ve tam bağımsızlık istekleri tüm dünyaya duyurulmuştur. Ayrıca  ‘Milli Misak’ millet hakkını ilan eden prensibi yanında, İmparatorluk içinde bütün Türk olmayan unsurları ayırarak Osmanlı İmparatorluğu’nun tam bir tasfiye senedi olmuş, din, dil, ırk, soy bakımından Türk kitlesinin tamlığını tanımıştır. Kısaca Türk milleti, hiçbir kayda bağlı olmadan yeni bir devlet kurmaya karar vermiştir. Bu devletin temelin ise Türk milleti oluşturacaktır.’[13]

Atatürk, devrimini gerçekleştirirken pozitivist düşünceyi tüm alanlarda uygulamıştır. Akıl ve bilimi ön planda tutmuştur. Kurduğu cumhuriyetin temel ilkeleri olan Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik ve Laiklik Fransız Devrimi’nin Türk Devrimi üzerinde ki etkisinin en belirgin ifadesidir.

Mustafa Kemal liderliğinde sömürge olmaktan kurtulmak ve Anadolu’yu kaybetmemek amacıyla gerçekleştirilen Milli Mücadele’den sonra 600 yıllık feodal bir devlet yıkılarak, ulusal, laik, çağdaş, demokratik, akla ve bilime dayalı milli bir devlet kurulmuş, modernleşme olgusu bilimsel bir temele oturtulmuştur.

Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet, Fransız Devriminden esinlenmiş, Aydınlanma değerleriyle beslenmiş ancak Fransa’dan farklı olarak liberal bir mecrada ilerlememiş, kimsesizlerin kimsesi olmuştur. Atatürk Fransızlarınkinden farklı olarak diğer milletlerle barış içinde yaşamayı hedefleyen, kamucu ve halkçı bir Cumhuriyet kurmuştur. Türk Devrimi, Kurtuluş Savaşı ile emperyalist güçlerin yenilebileceğini gösterirken, ezilen uluslar için ilham kaynağı ve model olmuş, ezilen dünyayı ayağa kaldırmış, mazlumların öncüsü olmuştur. Atatürk yaptığı devrim ve kurduğu Cumhuriyet ile bir mucizeye imza atarken adını ölümsüzleştirmiştir. Ülkemizde çağdaşlaşma, bağımsızlık ve laiklik adına atılacak her adım Kemalizm’in yenilgiyi kabul etmeyen devrimci kaynağından beslenecek, Atatürk’ün kişiliği ve dehası ülkemizin insanlarına umut vermeye devam edecektir.

KAYNAKÇA

Akşin, Sina. Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, Ankara, İmge Kitabevi, 2017.

Akşin, Sina. Kısa Türkiye Tarihi, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2013.

Atatürk’ün Bütün Eserleri (1923-1924), Cilt.16, Kaynak Yayınları, 2005.

Atatürk’ün Bütün Eserleri 1919, Cilt.5, Kaynak Yayınları, 2004.

Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt. 3, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1961.

Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt.3, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1997.

Avcıoğlu, Doğan. Türkiye’nin Düzeni, Cilt 1, Ankara, Bilgi Yayınları, 1981.

Giritli, İsmet. “Fransız İhtilali ve Etkileri”. Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C.5, Sayı 15, 1989.

İnalcık, Halil. “Sened-i İttifak ve Gülhane Hatt-ı Hümayunu”. Belleten Dergisi, Cilt28, Sayı 112, 1964.

Cebesoy, Ali. Sınıf Arkadaşım Atatürk: Okul ve Genç Subaylık Anıları, Ankara, İnkılap ve Aka Kitabevleri, 1981.

Tanör, Bülent. “Anayasal Gelişmelere Toplu bir Bakış”. Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, İstanbul, İletişim Yayınları, Cilt 1, 1985.

Tansu, Samih. İki Devrin Perde Arkası, İstanbul, Ararat Yayınlar, 1969.

[1] Bülent Tanör, “Anayasal Gelişmelere Toplu bir Bakış”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, İstanbul, İletişim Yayınları, Cilt 1, 1985, s.11

[2] Halil İnalcık, “Atatürk ve Türkiye’nin Modernleşmesi”, Atatürkçü Düşünce El Kitabı, Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, 1998, s. 125-132

[3] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. III, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1961, s. 81.

[4] Atatürk’ün Bütün Eserleri (1923-1924), C.16, Kaynak Yayınları, 2005 s.147-148

[5] Atatürk’ün Bütün Eserleri 1919, C.5, Kaynak Yayınları, 2004 s.50

[6] Atatürk’ün Bütün Eserleri 1919, C.5, Kaynak Yayınları, 2004,s.50

[7] İsmet Giritli, “Fransız İhtilali ve Etkileri”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C.5, Sayı 15, 1989, s.547

[8] İbid, s.541

[9] Ali Fuat Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk: Okul ve Genç Subaylık Anıları, Ankara, İnkılap ve Aka Kitabevleri, 1981, s. 33

[10] Atatürk’ün Bütün Eserleri 1919, C.16, Kaynak Yayınları, 2005, s.149

[11] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. III, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1997, s.120

[12] Samih Nafiz Tansu, İki Devrin Perde Arkası, İstanbul, Ararat Yayınlar, 1969, s. 560-563

[13] İsmet Giritli, “Fransız İhtilali ve Etkileri”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C.5, Sayı 15, 1989, s.543

Fransız Devrimi ve Mustafa Kemal: Ya istiklal ya ölüm!

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!