1. Haberler
  2. Analiz
  3. İçimizdeki iblis ve dışımızdaki insan şeytanları kimleri azdırır/kandırır?

İçimizdeki iblis ve dışımızdaki insan şeytanları kimleri azdırır/kandırır?

featured

Sedat Şenermen yazdı…

Böylece Biz, her peygamber için gizli-açık (şeyâtîne’l-insi ve’l-cinni) şeytanlarını düşman yaptık: Ki dünya malına aldanmaktan dolayı, ahrete inanmayan kimselerin kalpleri /akılları/zihinleri ona kansın, ondan hoşnut olsun ve yapmakta olduklarını yapsınlar diye bunların bazısı bazısına sözün süslüsünü gizlice telkinde bulunur/fısıldar. –Ve şayet Rabbin dileseydi onu yapmazlardı. Öyleyse onları ve uydurdukları şeyleri bırak!–”(Enâm/112-113)

İçimizdeki İblis ve dışımızdaki insan şeytanlarının hezimeti için birey ve toplum olarak yapılması gereken tek şey, kadın-erkek her kişinin aklıselim sahibi olması, olmazsa temel ilkedir.

Her Allah Elçisi, gizli (cin/İblis) açık (insan) şeytanlarının düşmanlığına muhatap ise, Allah Elçilerinin tebliğ ettiği dine inanan kadın-erkek herkesin de kesin düşmanıdır bunlar. İçimizdeki İblis ile dışımızdaki insan şeytanları tarafından kandırılmak istemeyen kadın-erkek her kişi tarafından öncelikle bilinmesi gereken konu, Kur’an’da Kur’an’ca açıklanan şekliyle “Âdem İblis Kıssası”nın bilinmesi gerekiyor. Yaşamı boyunca içinden ve dışından şeytan ve şeytanlıkla kuşatılan kişi, bu kuşatmadan/aldatılmaktan sıfır zararla kurtulabilmesinin değişmez şartı, kuralı, aracı, kesin kurtarıcı ögesinin kendi aklını bizzat selimleştirerek, yani aklıselim/kalbi selim sahibi olmasından başka çare olmadığını kesinlikle bilmeli ve aklını kullanmayı öğrenmelidir. Aksi takdirde şu tablo ile karşılaşmak mümkündür:  

Şeytanın zaferi için gereken tek şey, iyi adamların hiçbir şey yapmamasıdır.” Çünkü,

Yeni Dünya Düzeni Şeytanîdir.[1] William Cooper

  1. Kur’an’da Âdem-İblis Kıssası

Kıssa; “geçmişte olmuş bir olayı, daha sonra gelecek insanlara, ders verilmek istenen bölümünü aktarma olarak ifade edilir. Söz konusu kelimenin kullanılış yönüyle, “anlatma, açıklama, birinin izini izleme, haber ve tarihi bilgi” gibi anlamlara gelir.

Eğitim ve öğretimde önemli role sahip olan kıssalar, uyarı konusunda da çok etkili olduğu için, Kur’an’da birçok kıssaya yer verilmiş ve bu kıssalar birçok kez tekrar edilmiştir.

Kur’an’da yer alan kıssaların üslûbundan açıkça anlaşılmaktadır ki bu kıssalar, tarih bilgisi vermek amacıyla değil, öğüt verme amacıyla anlatılmıştır. Kur’an’daki kıssalar,  öğüdün kendisine fayda vereceği insanlara birçok yarar sağlamaktadır. Âdem-İblis Kıssası da bunlardan biridir.

 

Kur’an, geçmiş dönemlerde yaşamış Allah Elçileri ve onların toplumlarının tarihleriyle ilgili pek çok örneğe yer verir. Kur’an’ın indiği bölgede yaşayan insanların tarih kültürleri, büyük ölçüde, bilinen Arap tarihi ve Kitap Ehli kaynaklı Kitab-ı Mukaddes kıssalarıyla sınırlıydı. Kur’an’da işlenen tarihi örnekler de, işte bu malzeme arasından seçilmiştir. Dolayısıyla, Kur’an’da anlatılan kıssaların coğrafi çerçevesi, kuzeyde Mısır, Şam ve  Irak; güneyde ise, Yemen’e kadar bütün Arap yarımadasıdır. Bu olgudan, sık sık yapıldığı gibi, bütün elçilerin bu bölgeye gönderildiği gibi bir sonuç çıkarmak kuşkusuz büyük bir yanılgı olur.[2] Zira peygamberler tarihi, Kur’an’da anlatılan kıssalardan ibaret değildir: “Senden önce birçok peygamber gönderdik; onlardan bir kısmını sana anlattık, ama onlardan bir bölümünü da sana anlatmadık”(Mü’min/78

Kur’an’da anlatılan kıssalar, tarihî bilgi vermek için değil, ibret, öğüt ve hidayet amacıyla anlatılmaktadır. Dolayısıyla, Kur’an, insanlara bu kıssalar aracılığıyla ahlakî ve dinî öğütler vermeyi hedeflemektedir. 

Kur’an’da anlatılan Hz. Âdem, ilk vahiy alan beşer, yani Allah’ın Elçiler zincirinin ilk halkasıdır. İblis ise, bu dünyada insanların beyninde bulunan bir sınav aracı konumundadır. Şems/8’de açıklandığına göre, kadın-erkek herkeste bulunan, kişiyi, kötüye/fücur’a yönlendiren güçtür.

Kur’an’da “Âdem-İblis Kıssası”nın Sâd/71-84 ; A’râf/11-27; Hicr/28-40; Ta-Ha/115-123; Bakara/30-39 ve aşağıda vereceğimiz ayetlerde çok yönlü ayrıntılarıyla açıklandığı görülecektir.

  1. Azdırma Yetkisi ve Gücü Kendisine Allah’ın Verdiği İblis, Kimleri Aldatıyor?

İBLİS, Öyle ise en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan; mutlak galip oluşuna yemin ederim ki BEN ONLARIN HEPSİNİ; –içlerinden arıtılmış kulların hariç– KESİNLİKLE AZDIRACAĞIM” dedi.

Allah dedi ki: Gerçek budur. Ben de şu gerçeği söylüyorum: Ant olsun ki cehennemi kesinlikle senden ve onların sana uyanlarından; hepinizden dolduracağım.”(Sâd/82-83-85)

 

16,17İblis, Öyleyse, beni azgınlığa itmene karşılık, ant olsun ki ben, onlar için Senin dosdoğru yoluna oturacağım, sonra yine ant olsun ki onların önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından onlara sokulacağım ve Sen, çoklarını kendilerine verilen nimetlerin karşılığını ödeyenler bulmayacaksın dedi.”(A’râf/16-17)

Yani, bana bu iğva (azdırma) gücünü vermene karşılık, ben de görevimi yapacağım; Senin dosdoğru yolun (insanları cennete götüren yolun) üzerine oturacağım; orada pusu kuracağım ve onlara dört yönden geleceğim, onları etkileyeceğim.

Bu ifadeler, Sâd/82-83’de; (İblis,) Öyle ise izzet ve şerefine yemin ederim ki, ben onların hepsini mutlaka azdıracağım, ancak içlerinden arıtılmış kulların müstesnâ”; 

Hicr/39-40’da ise; (İblis) dedi ki: “Rabbim! Beni Sen azdırdığın (beni azdırmak için yarattığın) için, mutlaka ben de yeryüzünde onlara süsleyeceğim ve arıtılmış kulların hariç onların hepsini mutlaka azdıracağım!” şeklinde yer almıştır.

İblis’in bu beyanının Allah’a bir meydan okuyuş olmadığına dikkat edilmelidir. Burada İblis, kendisini, kimin görevlendirdiğini ve görevine göstereceği sadakati açıklamaktadır.

Ayette geçen  iğvâ sözcüğü, “aşırı derecede sapıklık isteğinin benliğine yerleştirilmesi” demektir. İblis, “İçime yerleştirdiğin bu saptırma yetisi nedeniyle” diye açıklamada bulunmak suretiyle, bu özelliğin benliğine Allah tarafından yerleştirildiğini ifade etmiştir. Allah, İblis’in içine saptırma yetisini yerleştirmekle birlikte, ona bu konuda bir zorlama gücü vermemiştir. Ayrıntılar ilgili ayetlerde geçtiği üzere İblis’in insanlar üzerinde herhangi bir şekilde yaptırım gücü yoktur:

63-65Allah dedi ki: “Git! Sonra onlardan kim sana uyarsa, bilin ki, şüphesiz ki, cezanız yeterli bir ceza olarak cehennemdir. Onlardan gücünü yetirdiklerini sesinle sars. Ve atlılarınla ve yayalarınla onların üzerine yaygara kopar! Mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol! Ve onlara vaatlerde bulun.” –Ve şeytan, onlara aldatmadan başka bir şey vaat etmez.– Şüphesiz ki, Benim kullarım, senin için onlar aleyhine hiçbir güç yoktur.” –Tüm varlıkları belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan” olarak da Rabbin yeter.– ”(İsrâ/65)

 

22Ve iş bitince şeytan (İblis/düşünce yetisi) onlara, “Şüphesiz ki Allah size gerçek vaadi vaat etti, ben de size vaat ettim, hemen de caydım. Zaten benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu. Ancak ben sizi çağırdım siz de bana karşılık verdiniz. O nedenle beni kınamayın, kendi kendinizi kınayın! Ben sizi kurtaramam, siz de benim kurtarıcım değilsiniz! Şüphesiz ben, önceden beni Allah’a ortak koşmanızı da kabul etmemiştim” dedi. –Şüphesiz şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar, kendileri için acı bir azap olanlardır!”(İbrahim/22)

 

41-44Allah dedi ki: “İşte bu Benim üzerime aldığım dosdoğru bir yoldur. Sana uyan azgınlardan başka, kullarımın üzerinde hiçbir zorlayıcı gücün yoktur. Şüphesiz ki onların hepsine vaat edilen yer de cehennemdir. Onun için yedi kapı vardır. O kapıların her biri için onlardan bir parça ayrılmıştır.” (Hicr/41-44)

 

99,100Şüphesiz ki iman etmiş ve Rablerine işin sonucunu havale eden kimseler üzerinde Şeytan-ı Racim’in hiçbir zorlayıcı gücü yoktur. Onun zorlayıcı gücü, ancak 

Kendisini, yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakın edinenler  Ve Allah’a ortak koşanların ta kendileri olan kimseler üzerinedir.”(Nahl/99-100)

 

İblis’in, insanların üzerine geleceğini söylediği dört yön (ön, arka, sağ ve sol) İblis’in etkilendiği yönlerdir. “İnsandaki ilkel/ham düşünce yetisi” olarak bilinen İblis, çevredeki olayların etkilerine karşılık insanın beyninde oluşan dolaylı bir tepki şeklinde faaliyet göstermekte, duyu organlarıyla algılanan her şeye karşı ânında bir ham düşünce üretmektedir. Bu da, “insanın aklına, diline geliveren ilk şey”dir. Dolayısıyla, İblis’i harekete geçiren şey, çevreden (dört yönden) gelen etkilerdir. Eğer insanın çevresinde etki yapan bir hareket yoksa; ya da insan duyu organları ile bu hareketleri algılayamadığı için bunlardan etkilenmiyorsa, zihninde de bir tepki oluşmayacak, yani İblis harekete geçmeyecektir. Ayette, İblis’in hareket edeceği yönlere “alt” ve “üst”ün dâhil edilmemesi, insanın etki algılamasında bu iki yönün pasif olması nedeniyledir.

Dosdoğru yol” olarak çevirdiğimiz  “sırât-ı mustakîm” ifadesi, “cennete götüren yol” anlamına gelir. İblis, bu yol üzerine oturacak ve insanları bu yoldan saptırarak kendi yoluna yönlendirmeye çalışacaktır.[3] İblis’in yolunun ise cehenneme götüren yol olduğu A’râf/18. ayette açıklanmıştır.

Unutulmamalıdır ki, İblis’in insanları Allah’ın dosdoğru yolundan saptırmak için ısrarlı bir çaba göstereceğini bildiren sözleri, Allah’a karşı bir meydan okuma anlamına gelmez. Bu ifadeler İblis’in özelliklerinin bize temsilî yöntemle anlatılması nedeniyle ona söylettirilmiştir.

 

  1. İblis, Âdem ve Eşini Ne Şekilde Aldattı?

 

Derken İblis, onların kendilerinden gizli kalan çirkinliklerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi. Ve Rabbiniz, sizi, girift, çekişmenin kaynağı olan şu şeyden (hâzihi’ş-şecerati/maldan-mülkten, paradan-puldan);

* Sırf ikinizin de birer melek; iradesiz/melik güç olmanız ya da 

* Sonsuz olarak kalıcılardan/gelişmeyen, değişmeyen birer varlık olmanızı engellemek için yasakladı dedi.”(A’râf/20) 

 

Bu ayette İblis’in derhal harekete geçtiği görülmektedir. Onu harekete geçiren husus, Âdem’eşu ağaca yaklaşma” emrinin verilmesidir. 

– Âdem’e konulan yasak ânında tepki getirmiş

– İblis vesvese üretimine geçerek bu yasak hakkında bahaneler, gerekçeler aramaya ve ileri geri fikir yürütmeye başlamıştır: 

* Rabbiniz başka bir nedenden dolayı değil, sırf ikinizin de birer melek/melik olmanız ya da ebedî kalıcılardan olmanız için sizi şu ağaçtan men etti.”(A’râf/20)

* Sonunda şeytan, ona vesvese verdi. Dedi ki: Ey Âdem! Sana sonsuzluğun ağacı ve eskimez/çökmez mülk/saltanat için rehberlik edeyim mi?”(Ta-Ha/120)

A’raf/20’deki  melekeyni=iki melek sözcüğünün, melikeyni (iki kral) olarak okunması da mümkündür. Nitekim İbn-i Abbâs, Dahhâk ve Yahyâ b. Ebî Kesîr sözcüğü melikeyni (iki kral) olarak okumuşlardır. Bu okuyuşu, Tâ-Hâ/120’deki, eskimez/çökmez mülk/saltanat ifadesi de desteklemektedir. Bu okuyuşa ve bu anlama göre Âdem ve eşi, İblis’in etkisiyle özgürlüğü krallığa tercih etmiş olmaktadırlar.

Bu ayetten başka Nâs/5, Kaf/16 ve Tâ-Hâ/120’de de geçen vesvese  sözcüğü, “alçak bir sesle, fısıltıyla gizli bir düşünce aşılamak, bir işe, eyleme yöneltmek” demektir.[4]

 

  1. Allah’ın Yasakladığı Ağaç Nedir?

 

Yüce Allah’ın A’râf/19, 20’deki “şu ağaca yaklaşma” buyruğu ile yasaklanan ağaç konusunu tam olarak açıklığa kavuşturabilmek için, ayette geçen şecer ve  mâl sözcüklerinin kökenine inmek gerekiyor.

Şecer, “bitki türündendir. Gövdesi üzerinde desteksiz duran bitkidir; kış mevsiminde varlığını koruyan bitki”dir. Şecer sözcüğü, “karışık, karmaşık; girift” demektir. Ağaca bu adın verilmesi de dallarının, yapraklarının iç içe geçmiş, karışık, karmaşık; girift olmasındandır. Şecer sözcüğü, “ihtilaf” ve “sarf etme” anlamlarında da kullanılır. Çünkü ayrılıkların çoğu “mal” yüzündendir, en çok harcaması yapılan da “mal”dır.[5] 

Artık, hayır! Rabbine ant olsun ki onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde hiçbir sıkıntı duymadıkça ve tam bir güvenlikle güvenlik sağlamadıkça iman etmiş olamazlar.”  (Nisâ/65)

Dikkat edilirse, ayetlerdeki şecer sözcüğü ile A’râf/22. Ayetteki varaku’l-cennet ifadesi aynı anlama gelmektedir ve her ikisi de kısaca “mal, altın, gümüş, deve, arpa buğday ve hurma” demektir. 

Mal sözcüğü, Türkçeye Arapçadan gelmiş bir sözcüktür. Bu sözcüğün Arapçadaki gerçek anlamı şöyledir: 

Mal,tüm eşyadan sahip olunan şeyler” demektir. Mal aslında “altın ve gümüşten sahip olunan” demektir. Sonradan kazanılan, elde tutulan ve ayniyattan sahip olunan şeyler için kullanır oldu. Arab’ın mal dediği şey, çoğunlukla “deve”dir.[6]  

Kıssayı anlatan ayetlerdeki ifadeler ve sözcüklerin gerçek manaları göstermektedir ki Allah, insanın mal tutkusundan uzak olmasını istediği için Âdem ve eşini mal düşkünü olmaktan menetmekte, İblis de Âdem ve eşini mal ile aldatmaktadır.

 

İblis’in, kişileri azdırmada üç iğvası:

Nitekim Tâ-Hâ/120’de İblis, Âdem’i ebedîleştirmek için onu  şeceretü’l-huld’a; mala (altına, gümüşe, deveye, arpaya, buğdaya, hurmaya…) yönlendirmiştir. Aslında “şeceretü’l-huld”a yönlendirme, İblis’in üçüncü iğvası/azdırmadır. İblis’in ilk iğvaları, melek (iradesiz varlık; robot) yapılma ve hâlid olma (hiç değişmeden aynı kalma) üzerine olmuştur.

İblis’in, Âdem’i yoldan çıkartmak için başvurduğu bu son iğva, akla hemen Hümeze/2-3 ayetlerini getirmektedir:

O ki, malı toplayıp ve malının gerçekten kendisini sonsuzlaştırdığını sanarak onu çoğaltan/tekrar tekrar sayandır.”(Hümeze/2-3)

Sonuç olarak; bize göre gerçekte ne böyle bir olay cereyan etmiştir, ne de ortada herhangi bir ağaç vardır. Çünkü ayetlerde temsil tekniği kullanılmış olup her şey, temsilî olarak anlatılmıştır. Yüce Allah, mesajını Âdem, Âdem’in eşi ve İblis arasında geçen temsilî bir olay üzerinden iletmiştir. Bu temsilin sahnesi cennet (yeşil bir bölge);  sahne dekoru ise şecer (mal; altın, gümüş, arpa, buğday, hurma, deve)’dir.[7] 

 

  1. İblise/Şeytana Kulluk

 

İblis’e kulluk, onun yukarda üç türü görülen ve benzeri iğvalarını sorgulamadan, enini-boyunu-sonuçlarını hiç düşünmeden uygulamakla oluyor. Acele ölçüp biçmeden yapılmış işler hep, kişinin zararınadır. Bu nedenledir ki, akla gelmiş bir dürtüyü, ham fikri, selim aklı işleterek mantıklı, sistematik olarak düşünme derecesine ulaştırıp, ondan sonra uygulamak, insanı iblise/şeytana kulluk/kölelik/tutsaklıktan korur/kurtarır. Rabbimiz, buna dair uyarıyı kur’an’da birçok kez yapmıştır:

Bir zaman o (İbrahim), babasına: “Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir yararı olmayan şeylere niçin kulluk ediyorsun? Babacığım! Şüphesiz sana gelmeyen bir bilgi bana geldi. O hâlde bana uy da, sana dosdoğru bir yolu göstereyim. Babacığım! Şeytana kulluk etme. Şüphesiz şeytan Rahmân’a (Allah’a) âsi oldu. Babacığım! Şüphesiz ben, sana Rahmân’dan bir azap dokunur da şeytan için bir yol gösteren, koruyan, yardım eden bir yakın olursun diye korkuyorum” demişti.”(Meryem/42-45)

Ancak İblise/şeytana kulluk konusunda ilk akla getirilmesi gerekenler, şu ayetler olmalıdır:

Ey Âdemoğulları! Size çirkinliklerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Ve Allah’ın koruması altına girme elbisesi; o, daha hayırlıdır. İşte bu, düşünüp öğüt alırlar diye Allah’ın ayetlerindendir.

Ey Âdemoğulları! Şeytan, ana-babanızı, kendi çirkinliklerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sakın sizi de fitneye düşürmesin; sizi hak dinden döndürmesin! Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz, şeytanları, inanmayanlar için velîler/yol gösteren, yardım eden kimseler yaptık.”(A’râf/26-27)

Ey Âdemoğulları! Size (içinizdeki-dışınızdaki) şeytana kulluk etmeyiniz; çünkü o, sizin apaçık bir düşmanınızdırdemedim mi?

Bana kulluk ediniz, dosdoğru yol budur, demedim mi?

Yemin olsun, (içinizdeki-dışınızdaki) şeytan içinizden birçok nesli saptırmıştı. Hâlâ AKLINIZI KULLANMAYACAK MISINIZ?

O halde kim tâğûtu reddedip Allah’a iman ederse, kopmayan sağlam bir kulpa yapışmıştır.”(Bakara/256)

 Bu ayetteki “tâğût”, dışımızdaki örgütlü, kurumsal, küresel şeytan/şeytanlıktır.

 

  1. İblis’e/Şeytana Kul/Köle Olmamak İçin Âdem ve Eşinin Nasıl Saptırıldığını Bilmek, Unutmamak Gerek 

 

115Ve ant olsun Biz, bundan önce Âdem’den söz aldık da o aklından çıkardı, yapmadı ve Biz, onda bir kararlılık bulmadık.

116Ve Biz bir zaman doğa güçlerine/meleklere, Âdem için boyun eğip teslimiyet gösterin!” dedik de İblis/düşünce yetisi hariç hepsi boyun eğip teslimiyet gösterdiler, o dayattı.

117-119Sonra da Biz, Ey Âdem! Şüphesiz İblis, sana ve eşine düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, sonra bedbaht olursun, kesinlikle senin aç kalıp bunalmaman ve çıplak kalmaman cennettedir. Ve sen orada susuz kalmazsın ve güneşin sıcağında kalmazsın dedik.

120Sonunda İBLİS/ŞEYTAN ONA VESVESE VERDİ. Dedi ki: 

Ey Âdem! Sana sonsuzluğun ağacı ve 

Eskimez/çökmez mülk/saltanat için rehberlik edeyim mi?

121Bunun üzerine ikisi de mal-mülk, altın tutkunu oldular. Hemen çirkinlikleri kendilerine açılıp görünüverdi. Ve kendi zararlarına, cennet yaprağından örtüp istifçiliğe başladılar. Âdem, Rabbine âsi oldu da şaşırdı/azdı.

122Sonra Rabbi, onu seçti de tevbesini kabul etti ve ona doğru yolu gösterdi.

123Allah, o ikisine: Birbirinize düşman olmak üzere hepiniz oradan alçalın. Artık Benden size bir kılavuz geldiği zaman, kim, Benim kılavuzuma uyarsa, işte o, sapıklığa düşmez ve mutsuz olmazdedi.” (Tâhâ/115-120-121-123

 

Ta-Ha/120’den çıkaracağımız önemli sonuçlar olacaktır:

İblisin/Şeytanın ebedileşme ve mükemmelleşme tuzağına düşürmek için  kullandığı farklı bir söylemi A‘râf /20’de yukarda görmüştük: “İki melek olmak ya da ebediyen burada kalmak istemez miydiniz?”

Mükemmel yaratılmamış olan kişioğlunun, mükemmelleşme arzusu, İblisin/şeytanın kullanacağı bir tuzaktır. Bu tuzağa düşen İblisleşir ve cennetten olur. Âdem gibi kusurunu bilen ise itiraf eder ve cenneti bulur.[8]

Şeytanın vesvesinde insan için önemli olan şu iki değer/tutku  yer almakta ve iblis/şeytan onları istismar etmektedir:

Bunlardan birincisiebedîlik duygusudur”. 

Şeytan, ebedilik duygusunun eşiğinden girip Hz. Âdem’i etkilemiştir. Ebedilik ağacından kasıt, Hz. Âdem’i ebedi olarak cennette tutacak olan ağaçtır. Şeytan ona: “Bu ağaçtan yersen ebedî olarak cennette kalırsın” demişti. Bundan şunu çıkartıyoruz: 

“İnsan niçin haram lokma veya kul hakkı yer?” 

Çünkü kazanmış olduğu servetin onu bu dünyada ebedileştireceğini zanneder. Bu ebedîlik duygusu ona bu günahı işletir. Hz. Âdem’de de böyle oldu; kıyamete kadar insanların bir bölümü de olasıdır ki böyle davranacaktır. Bu bir yazgı, yani kader değildir ama, ebedîlik duygusu bütün insanlarda vardır.

Yüce Allah, bu olguyu Kur’ân ile bize anlatmakla şunu söylüyor: Atanız Âdem ededîlik duygusuna aldandı, siz de bu duygu ile şeytana kanıp dünyaya tutku ile bağlanıp haram lokma yemeyin. Sonra bu dünya tutkusu sizin mutluluğunuzu alıp götürür.

Diğeri de “tükenmeyen iktidardır”. 

İktidar, hükümranlık, yani makam hırsı, insanı yanlışa götüren ikinci duygu olmaktadır. Ebedîlik tutkusu ile makam yani iktidar hırsı ve tutkusu insanın hayatını alt-üst etmektedir.

İnsanın aklından en son çıkan şey makam, iktidar hırsı, yani tutkusudur. Onun için Yüce Allah, bizi terbiye ederken iktidar hırsının insanı ne hâle getirdiğini Hz. Âdem örneği ile anlatmaktadır.[9] Siyasal erki elinde tutmak ve tükenmeyen, zeval bulmayan güce sahip olmak insanlığa ne kadar kan akıttırmıştır!

İçimizdeki ve dışımızdaki şeytanların gücü ne olursa olsun, yönlendirmeleri ve saptırmalarından kurtuluşun bir tek yönü çaresi vardır: Beynimizdeki aklımızı selimleştirerek, aklıselim sahibi olarak mantıklı, sistematik, analitik düşünebilir olmak. Bu nedenle okullarda beyin eğitimi dersi verilmesi şarttır. Aklını, selimleştirmeyen iblisin tutsağı olmaktan asla kurtulamaz. İblisin tutsağı kişi, kısa süre sonra iblis egemen kişiliğiyle insan şeytanı olur. Eğer aklıselim sahibi olursa ancak o zaman insanlaşır, uygarlaşır, çadaşlaşır; şeytanın yenemeyeceği bir kişilik sahibi olur. Tercih kişinin… 

 

Sedat Şenermen

 

Kaynakça

[1] William COOPER, Apokalips’in Atlıları, İstanbul, 2014, Selis Yy., s.175; s.193.

[2] Ömer ÖZSOY-İlhami GÜLER, Konularına Göre Kur’an, Ankara, 1996, Fecr Yayınevi, s.725.

[3] Hakkı YILMAZ, Tebyinü’l-Kur’an /İşte Kur’an, 2015, c.2, s.278-279.

[4] H.YILMAZ, Tebyinü’l-Kur’an /İşte Kur’an, c.2, s.288.

[5] İbn MANZUR, Lisânü’l-Arab, c.5, s.32-33, “Ş-c-r” mad.

[6] Lisânü’l-Arab; c.8, s.403, “M-v-l” mad.

[7] H.YILMAZ, Tebyinü’l-Kur’an /İşte Kur’an, c.2, s.286-288.

[8] Mustafa İSLAMOĞLU, Hayat Kitabı Kur’an, İstanbul, 2013, Düşün Yayıncılık, s.543, 238.

[9] Prof.Dr. Bayraktar BAYRAKLI, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, c.12, s.364.

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!