İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın adresinde iki yabancı adına kayıtlı ikamet izni bulunduğu ortaya çıkmıştı.
Göç İdaresi Başkanlığı, Yerlikaya’nın haberlere ilişkin, 9 Mayıs 2024’te yanlış adres beyanıyla ilgili durumun tespit edildiğini, Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulduğunu açıkladı.
T24 yazarı Tolga Şardan, konuya ilişkin yeni bir yazı kaleme aldı.
Şardan, olayın nasıl yaşandığını irdelediği satırlarda şu ifadelere yer verdi:
“…Ülkede ikamet sahibi hemen herkesin her an yaşayabileceği, İçişleri Bakanı’nın bile konu olduğu bu süreçle ilgili yeni bilgileri ortaya koymak zorunlu hale geldi, doğal olarak.
Göç ve göçmenler konusunda yürürlükte olan mevzuat belli.
Türkiye’de kısa ya da uzun süreli ikamet iznini almak, Türk vatandaşlığı hakkını kazanmak, mülteci veya sığınmacı statüsünde geçici barınma olanağını sağlamak, çalışma iznine sahip olmanın hepsinin ayrı ayrı koşulları var.
Göç İdaresi Başkanlığı bünyesindeki iş ve işlemler mevcut yasa ve yönetmelikler üzerinden yürütülüyor.
SIKINTININ ARKA PLANINDA NE VAR?
Fakat mevcut yasa ve yönetmeliklere karşın İçişleri Bakanı’nın resmi konutunun adresinde bile böyle bir olay yaşanıyorsa bir yerde / yerlerde aksayan bir şeyler var demek ki.
Olayın ardından hafta sonunda bazı yeni bilgiler edindim, paylaşayım.
Bilindiği üzere, İçişleri Bakanlığı’nın çatısı altında nüfus ve vatandaşlık işlerinin yürütüldüğü özel bilgisayar sistemi var.
Adı MERNİS. Merkezi Nüfus İdaresi Sistemi. Tüm nüfus ve vatandaşlık işleri bu işletim sistemi üzerinden sağlanıyor.
Ülkede kayıtlı TC kimlik numarasına sahip tüm bireylerin işlemleri bu sistemden yürüyor. Ayrıca yabancılara geçici olarak verilen Yabancı Kimlik Numarası ile yapılan iş ve işlemler de yine aynı sistemden sağlanıyor.
Göç idaresi konusunda ise, ayrı bir işletim sistemi kullanılıyor. Göç İdaresi Başkanlığı’nın kullanımında iki ayrı bilişim sistemi var.
İlki göçmenlerin işlemlerini takip ettikleri göç randevu sistemi. Diğeri ise, ikamet başvurularının yönetildiği ayrı bilişim sistemi.
Hem nüfus ve vatandaşlık, hem de göç ile ikamet işlemleri e-devlet üzerinden yürütülüyor.
ENTEGRE OLMAYAN İKİ SİSTEM
İşte kritik nokta tam da burası.
Kısa süre öncesine kadar, nüfus ve vatandaşlık sistemi ile göç ve ikamet işlemlerinin yönetildiği sistem birbiriyle entegre yani tümleşik değildi.
Diğer bir deyişle, birbiriyle bağlantılı olarak faaliyet yürütülemiyordu.
Bunun anlamı şu: Bir yabancı Türkiye’de ikamet izni alabilmek amacıyla “herhangi bir adresi” devlete bildirip onay talebinde bulunuyordu!
Dolayısıyla; son örnekte ortaya çıktığı gibi, Türkiye’den ikamet izni isteyen iki askeri öğrenci, İçişleri Bakanı’nın resmi konutunu ikamet adresi olarak Göç İdaresi Başkanlığı’na bildirdi.
Burada bir not düşeyim: Resmi konutun adresi gerçekten izni talep edenlerce mi yoksa aracılar tarafından mı verildi? Sorunun yanıtı savcılık soruşturmasında ortaya çıkacak.
Devam ediyorum.
Söz konusu adresin İçişleri Bakanı konutu olduğu ise, MERNİS kayıtlarında yani başka bir teşkilâtın yönetimindeki sistemde görünüyor.
Hâl böyle olunca, iş ve işlemlerden haberdar ol(a)mayan iki ayrı sistem, alarm vermeksizin taleplere onaylar hale dönüşüyor.
Oysa tersine olması halinde işlerin bu boyuta gelmesinin önüne geçilmesi sağlanabilecekti.
Burada şeytanın avukatlığını yapma zamanı sanırım.
İki sistemin birbiriyle entegre olması halinde, özellikle seçim döneminde yaşanan “adrese yabancı kayıtları” iddiaları da gündeme gelmeyecekti!
Göç İdaresi Başkanlığı’nı kullandığı yabancıların randevu talep sistemini geçen haziran itibarıyla yeniledi.
Yenileme sırasında sıkıntılara neden olan sorunun da çözüldüğünü ülkece umalım.
MADALYONUN ARKA YÜZÜ
İki ayrı birimin kullandığı iki ayrı bilişim sisteminin entegre olmamasından kaynaklanan sorun kadar önemli bir başka konu daha var.
Göç, ikamet, nüfus ve vatandaşlık konularından evrak üzerindeki işlemlerin yürütülmesiyle saha da yapılan kontrol ile denetimlerin eş güdümlü yönetilememesi.
Daha açık ifadeyle, göç idaresi ile nüfus ve vatandaşlık birimleri evrak üzerindeki tüm iş ve işlemlerini kağıt üzerinden yönetiyor.
Buna karşın bir de saha gerçeği var elbette. Evrak sahiplerinin denetlenmesi, kontrolü ya da herhangi bir adli suça karışmaları halinde adli kolluk ile savcılıklarca yapılacak işlemlerin yürütülmesinde kimi zaman aksamalar yaşanıyor.
Kurumların kendi arasındaki yetki ve sorumlulukların farklı olması yani örtüşmemesi sahada kaçak göçmen ile mücadeleyi zorlaştırıyor.
Sürece sadece kayıt ve izin olarak bakmak, yanıltıcı sonuçlar doğmasına sebep oluyor. Bu çerçevede, merkezde alınan kararların evrak yönetimi yerine saha gerçeğine göre yapılması kaçınılmaz hale geliyor.
Ayrıca valilikler bünyesindeki il göç müdürlüklerinde adli kolluk işlemleri konusunda yetkin olmayan personelin istihdam edilmesi, yine saha gerçeğinin farkına varılmamasının sebebi. Kaldı ki; il göç müdürlüklerinde iş ve işlemlerin sadece evraktan ibaret olduğunun düşünülmesi saha gerçeğinin dikkate alınmamasında başka bir boyut kuşkusuz…”