İklim krizinde endüstriyel tarımın payı ne?

featured

Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı yazdı…

İçinde yaşadığımız dünyamızın sorunları giderek artmakta. Sorunların artması yanında zengin ve fakir uluslar ile toplumsal sınıflar arasında gıdaya, sağlığa ve sağlıklı çevreye erişim açısından farklar derinleşmekte. Toplumsal açıdan bölünmüş bir dünya var.

En azından bir milyar insan açlık sınırında yaşıyor. Bunun en büyük bedelini çocuklar ödüyor. Beslenme stratejisi açısından bile ortaya çıkan sorunlar, zengin ile yoksul arasında uçurumlar yaratıyor. Yoksullar çoğunlukla yetersiz beslenme ve bulaşıcı hastalıklardan, zengin ülkeler ise aşırı beslenmenin yarattığı kronik hastalıklardan etkileniyorlar. Sağlıklı çevre giderek yok oluyor. Çevrenin kirlenmesi, örneğin suyun kirlenmesi de ölümlere ortam yaratıyor. Bir milyarın üstünde insan temiz suya erişemiyor. Doğanın su depoları artan sıcaklığın tehdidi altında. Yeraltı su seviyesi düşüyor, nehirler kuruyor. Göller yok oluyor. Buzullar eriyor, dünya su düzeyi ve karbon düzeyi yükseliyor. Yıkıcı fırtınalar artıyor. Otlaklar çölleşiyor.

Orman arazisi küçülüyor. Tarım toprakları erozyonla giderek verimsizleşiyor. Bitki ve hayvan çeşitliliği her gün biraz daha azalıyor. Çiftçiler, tarımı terk etmek zorunda bırakılıyor. Giderek artan bölgesel savaşlarla da milyonlarca insan da yok oluyor.

Bütün bunlar yeryüzünün yok oluşu ile birlikte insanlığın çöküşünün göstergeleri. Bu kapsamda iklim krizi gündeme geliyor. Bunların, çok basite indirgeyerek iki somut sorumlusu olduğu söylenebilir.

Birincisi, zaman zaman çöküş belirtileri veren küreselleş(tir)me adıyla dünyaya dayatılan kapitalizm ve onun arkasındaki büyük sermaye. İkincisi ise bu sistemin denetlediği bilim ve bilimciler.

Kapitalizmin tarımdaki kolu ise endüstriyel tarım şeklinde ortaya çıkmış durumda.

ENDÜSTRİYEL TARIM İKLİM KRİZİNİ NASIL YARATIYOR?

Endüstriyel Tarım, Doğayı Yok Ediyor, İnsan Sağlığını Tehdit Ediyor

  • Büyük ölçekli endüstriyel tarım, tek çeşide ya da ırka (mono kültür) dayanan tarımı ortaya çıkarmış bulunuyor. Ancak mono kültür tarım, biyoçeşitliliği (bitki ya da hayvan çeşitliliği) yok ediyor. Bu bağlamda küresel ölçekte dev 20 et ve süt sığırcılığı şirketlerinin, örneğin Almanya, Britanya ya da Fransa’nın her birinden daha fazla sera gazı salınımına yol açtığı bildiriliyor. Bu durum ise iklim krizini yaratıyor, toprağın yapısal özelliklerini bozuyor.
  • Endüstriyel tarım, tekelci şirketlerin ürettiği tohum (hibrit ya da transgenik tohum gibi) ve damızlıkların her yerde kullanımını dayatıyor. Bu durum değinildiği üzere biyoçeşitliliği ortadan kaldırıyor. Biyoçeşitliliğin yok olması, ortaya çıkabilecek salgın hastalıklar karşısında doğanın bütünüyle yok olmasına neden olabilecektir.
  • Endüstriyel tarım, kimyasal gübre için doğal kaynakları (örneğin petrol, fosfor, potasyum ve kalsiyum gibi) onları yeniden üretilebileceğinden daha hızlı bir şekilde tüketiyor. Yoğun tarımsal ilaca da gereksinme duyuluyor. Büyük ölçekli hayvancılık işletmeleri de aşırı gübre, idrar ve karbon salınımına neden oluyor. Sonuçta, büyük ölçekli işletmelerin atıkları çevreyi, toprağı, suyu ve havayı kirletiyor.
  • Büyük ölçekli tarımsal alanların işlenmesi de erozyonu körüklüyor.
  • Endüstriyel tarım, bitkisel yakıt üretimini de gündeme getiriyor. Bitkisel yakıt üretimi, kimyasal gübre kullanımının artmasına yol açtığı gibi, küresel ısınmayı da engelleyemiyor.
  • Endüstriyel tarım doğayı tahrip ediyor, aynı zamanda yoğun girdi kullanımı ile de insan sağlığına zarar verecek kirletilmiş gıda üretimine yol açıyor.
  • Endüstriyel tarımla elde edilen ürünlerin nitelikli besin değerleri, küçük ve orta ölçekli köylü tarımcılığıyla üretilen ürünlere göre daha düşük. Bunun yanında lezzetleri ve aromatik özellikleri de arzu edilen düzeyde değil.

   Endüstriyel Tarım, Sosyal Açıdan da Yıkımlar Yaratıyor

  • Endüstriyel tarım, büyük ölçüde makineli tarımı gerektirdiği için kırsal kesimde işgücü kaybı yaratıyor, işsiz kalanlar kentlere göç etmek zorunda kalıyor. Ancak sanayi ve hizmet sektöründe yeterince iş olmadığı için toplumsal eşitsizlik ve sorunlar ortaya çıkıyor.
  • Büyük sermaye tarafından gerçekleştirilen endüstriyel tarım, salt toprakları değil, su kaynaklarını (nehirler, göller, yeraltı suları gibi) denetim altına alıyor. Bu durum ise su kaynaklarının düşük gelirli kesimler tarafından kullanımını, hatta suya erişimini kısıtlıyor.

Endüstriyel Tarım, Emperyalizmin Hizmetinde

  • Endüstriyel tarım, çok uluslu şirketlerin daha çok toprak satın alınmasına neden oluyor. Denetimsiz ve büyük toprak alımları, emperyal ülkelerin egemenliğinin pekişmesine yarıyor.
  • Endüstriyel tarım, çevre ülkelerini hammadde ithalatçısı duruma getiriyor. Örneğin bugün Türkiye; yem, gübre, tarımsal ilaç ve damızlık vb. üretiminde dışa tam bağımlı. Bir yandan da üretim desenini kendi istediği doğrultuda şekillendiriyor. Ortaya çıkan bu durum, gelişmekte olan ülkelerin ulusal kalkınma politikalarını dumura uğratıyor. Endüstriyel tarım, zengin kuzey ülkelerinde de eşitsizliği ve göçü yaratıyor.
  • Endüstriyel tarım, çiftçilerin gelirlerinin çoğunun girdi denetimini ellerinde bulunduran tekelci şirketlere aktarılmasına neden oluyor. Bu durum, sürekli bağımlılığı ortaya çıkartıyor.
  • Endüstriyel tarımı, tarım şirketleri aracılığıyla gıda sektöründe tekelleştirmeyi yaratıyor. Finans sektörü ile işbirliği içinde büyük mağaza zincirleriyle üretici ve tüketiciler üzerinde egemenlik kuruyor.

Bundan sonraki yazılarımızda “endüstriyel tarım nasıl ortaya çıktı ve çıkış yolları var mı?” konularını tartışacağız.

[email protected]

 

 

İklim krizinde endüstriyel tarımın payı ne?

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

6 Yorum

  1. Hayvancılığa bağlı metan gazı salınımını önlemek için hayvan dışkısını biogaza dönüştürüp bu biogazı yakarak elektrik üretmek mümkün. Üstelik biogaz üretimi sonunda açığa çıkan katı ve sıvı atık çok değerli. Yabancı ot tohumundan ve patojen mikroorganizmalardan arınmış değerli gübreler bunlar. Toprağın organik madde oranını artırır, suni gübre kullanımını azaltır. Ama kimsenin umurunda değil. Hayvancılık doğayı kirletiyor diye ağlamak kolay. Atık bertaraf etmeyi, dönüştürmeyi bilmezsen tabi doğaya zararlı olur. Çevreyi korumada birincil sorumlu devletlerdir ancak rüşvetçi hükümetler bunu gerçekleştiremez. Dünyanın daha iyiye gitmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Çünkü tüm mesele yapılan işin karlılığı yani parayla ilgili. Deniz suyundan içme suyu üreten bir şirketin bol ve düzeli yağıştan memnun olması düşünülebilir mi? Bunun için farkındalık oluşturma çabası göstermesi beklenebilir mi? Bir şey para kazandırmıyorsa ya da kaybettirmiyorsa kimsenin umurunda olmaz. Mesela ülkeyi fakirleştirene kadar adaletsizlik, yolsuzluk, rüşvet, adam kayırma, israf kimsenin umurunda olmuyor. Velhasıl spartaküslüğe gerek yok çünkü spartaküsleri kimse iplemez. İnsanlığın akıllanasını mı istiyorsunuz? Çok büyük bir felakete ihtiyacınız var.

  2. 28 Eylül 2021, 00:53

    “kesinlikle tarimin profesyonel muhendis ve bilim adamlari ile yapilmasi gerekiyor artik.” kulağa çok hoş geliyor. uzmanlar uzmanlaşmanın getirdiği sıkıntılarla müzdariptir. Bir tarafta ürettikleri sorunu başka bir sorun üreterek çözmek gibi bir garabete sürüklediler bütün toplumları. 1000 baş hayvan içeren Büyük et mandırası, hayvan dışkılarını ne yapacak, çöp, yemi nerden alacak, büyük tahıl alanları organik gübreyi nerden bulacak, uzmanlaşma otomatikman insansızlaşma getiriyor, bu ise istismarı (abuse) ortaya çıkarıyor, hayvanın, bitkinin, toprağın, yer altı suyunun, havanın istismarı ve insanın istismarı. endsütiyel tarım uygulayan tüm toplumlar bir müddet sonra çiftçilerini ve topreka yer altısularını kaybetmişlerdi, end tarım heme endüstriyel gıdayı zorunlu kılar, end gıda ise daima hastalıkların artması ve sağlığın kaybedilmesi ile sonuçlanmıştır. Dünya denizlerinde nehirlerin döküldüğü bölgeler hepsi ölü zonelarla doludur. En büyüğü Meksika körfezindeki ölü zon, büüyklüğü New York eyaleti kadar. İşte endüstriyel tarımın, uzman tarımının sonu, insanlar nitrat oranını temizlemeden su içemez oldular. Ot ilacı Glifosat anne sütlerinde bile bulunur hale geldi, kanser neden %-30 insan öldürmeye başladı senin insansız makinalı, ilaç ve gübre gerektiren toksik tarımın sayesinde….küçük ölçekli bakarsan kazançlı imiş gibi görünür ama büyük ölçekli bakarsan daima insanlığın zararı ile sonuçlanacağını göreceksin.

  3. 28 Eylül 2021, 00:35

    köyde ekonomik gelecek göremeyince mecbur olunan şeyi tercih olarak nitelemek yanlış, bu bir neo liberal politika idi şirketlere alan açmak için bilerek yapıldı. tüm dünyada

  4. 28 Eylül 2021, 00:33

    0 her cümlesine katılıyorum. endüstriyel tarımı/gıdayı dışlayacak bir politika değişikliği şehir ve çiftçiyi ekonomik açıdan birbirine bağlamakla mümkün. her yeri 50 km çapındaki insanlar doyursun. pazarı koruyan kendini korur. yerel üretici yerel pazar…

  5. Yazarımıza ve VeryansınTV’ye teşekkürler.

  6. Tespitleri dogru bulmam ile birlikte cozum yolu yanlis. Birincisi koylu zaten tarimla ugrasmak istemiyor, cunku koyde degil sehirde yasamak istiyor cogu. Ikincisi sagligimizi ve cevreyi dusunuyorsak tarimi koylunun eline birakmamaliyiz. 1000 yil oncesinde yasamiyoruz, tarim ve iklim sorunlari cok kompleks artuj. koylu maalesef gelismelere kapali, bilgisiz, ogrenmeye de hic niyeti yok, 1 birim ilac koyulacak yerde bilincsizde 2-3 birim ilac kullaniyor. ya da yanlis yerlere yanlis seyler ekiyor. hem insanlarda daha fazla toksin birikmesini sagliyor, ya da dogaya zarar veriyor. kesinlikle tarimin profesyonel muhendis ve bilim adamlari ile yapilmasi gerekiyor artik. bu emperyalizm demek degil! ben teknik degisiklikten bahsediyorum. devlet tarim ve koy isleri mudurluklerini pekala bu amacla gelistirebilir.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!