İntihar salgını mı geliyor?

featured

Uzman Psikiyatrist Doktor Semih Dikkatli Sağlık Bakanlığı’na çağrıda bulundu. “Bizim çok yaygın ve acil bir şekilde bir sosyal bilimler kurulu, yani bilim kurulu kurmamız gerekiyor” önerisini yineleyen Dikaktli, “Sağlık Bakanlığı’nın bu işin yapılması için üniversitelere yetki vermesi gerekiyor” dedi.

Son zamanlarda artan intihar haberleri, pandemi sürecinin bir psikiyatrik salgına neden olabileceği konusunda uyarı niteliği taşıyor. Tüm dünyada karantinaların başlamasıyla birlikte artan işsizlik, yoksulluk, umutsuzluk ve yalnızlık, her zamankinden daha çok intihar vakalarına neden olmaya başladı. 

Uzman Psikiyatrist Doktor Semih Dikkatli pandemi sürecinde artan intiharları ve bazı psikiyatrik ilaçların Kovid-19 tedavisinde nasıl etkin olabileceğini Ekspres Türkiye’den Aslıhan Türel’e anlattı.

İşte o söyleşi:

İntiharlar salgına mı dönüşmek üzere?

“Bir psikiyatrik salgın geliyor, hatta geldi. İnsanlar sevdiklerini kaybetmekten, kendilerine bir şey olmasından korkuyor. Karantina, ölüm korkusu, hasta olma korkusu ile ilgili bir şey değil bu. Yalnızlık zaten başlı başına bir problem. Yalnızlık depresyonu çok etkiliyor, intihara neden oluyor. Son zamanlarda buna yoksulluk da eklendi tabi. İşsiz kalma, yoksulluk, devletin ekonomik olarak yeterince destek olamaması. Mesela restoran sahipleri, garsonlar felaket durumdalar, intiharın eşiğindeler.

Amerika’da yapılan bir çalışmada, kaygı bozukluğu, post travmatik stres bozukluğu ve depresyon gibi şikayetlerin geçen yıl ki verilere göre yüzde 25 oranında kadınlarda daha çok arttığı gözlenmiş. Ortada insan hayatı var ve bizi ilgilendiren bu insanlardan bir tanesinin bile kurtulması, bu büyük kazançtır. Artık intihar edenler arasında hem doğrudan, hem de gizil intiharla ölen yetişmiş, mesleklerinde bir yere gelmiş insanlar olduğunu da görüyoruz.

‘KADINLARDA DEPRESYON ARTTI…’

Gizil intihar dediniz. Gizil intiharla ölmek ne anlama geliyor?

“Yani kayıtlara intihar olarak geçmez, ama intihardır. Hız yapar ölür, canı sıkkındır aslında hayat anlamsızdır, ölmeyi istiyordur intihar ederek ölmez hız yapar ölür. Şeker hastasıdır çok şeker yiyerek ölür. Şişmandır, daha fazla şişmanlayarak ölür. Bunlar da kayıtlara girmeyen intiharlardır.

Mesela bizde yaşlılarımızda görülen genellikle çok ağır bir depresyon içinde değillerse, daha çok “gizil intiharlardır.” Yavaş yavaş öleyim artık diye düşünülür. İlaçlarını içmemeye başlarlar, diyetlerine dikkat etmemeye başlarlar. Eskisi kadar televizyon umurlarında olmaz daha çok ibadete dönüp, daha çok dua etmeye başlarlar orada korkmak gerekir.

Yaşlılarımız derken, 65 yaş üstü uzun süredir evde karantinada. Onlarda durum daha mı ağır?

“Çok yalnız bıraktık yaşlılarımızı. 65 yaş üstünü 1 yıldır dışarı çıkarmıyoruz, perişan ettik.

Umutsuzluk ve karamsarlık, yalnızlık hissi, ölüm korkusu, bir taraftan ölmeyi dileme. Ama bizim yaşlılarımızın intihar oranının diğer ülkelerde olduğu kadar yaygın olacağını düşünmüyorum. Bizimkilerin inanç sistemleri güçlendikçe intihar etme oranları biraz daha dengeleniyor. Yine depresyona giriyorlar, yine çok yemek, daha çok ağrılardan, hastalıklardan şikayet etmek, gibi depresyon belirtileri var ama 1 yıldır da dayanma nedenleri intiharın günah olduğunu düşünmeleri. Mesela cenaze namazı kılınmaması gereken bir durum İslamiyet’e göre. Allah inancı, ibadetleri, namaz kılmaları, dua etmeleri, onlar için çok koruyucu oluyor. Evlerinde yalnız ama Allah’ın varlığını bildiklerinde onlara büyük güç veriyor ve bu duygu onları koruyor. Çin’de daha önceki salgınlarda yapılan bir çalışmada yaşlı grupta %33 oranında davranışın tamamlanmış intiharın oluşturduğunu, covid-19 salgınında da ilk 4 ayında yine Çin’de yapılan çalışmalarda buna benzer rakamlar var.

YAŞLILARDA BUNLARA DİKKAT!

Peki ne yaptıklarında yaşlılarımızın ciddi intihar düşüncesini anlayabiliriz?

“İbadetten vazgeçer ya da tam tersi çok namaz kılar çok dua eder. Bu davranış bir risk var demektir. Çocuklar ben de size yük oluyorum, ölsem de kurtulsam demeye başlar. Mesela yazdan turşu kurmadı, salça yapmadı ama eskiden hep yapardı. Fırını bozulmuş ama umrunda değil, yemeği ısıtmadan yiyor. Eskiden 5 kap yemek yapardı, şimdi bir kap. Telefon konuşmasını daha kısa keser, daha sık ağlar, helallik ister. Torunlarıyla telefonda konuşurken sesi titremeye başlar, daha gergin ve alıngandır. Bunlar depresyon işaretidir.

Yaşlılar içinde alkol tüketimi çok olanlar da, intihar riski daha çok görülebilir. Yalnız kalmış, geçmişte travmatik izleri olan, inanç sistemleri kuvvetli olmayan, karısı tarafından yakın zamanda terk edilmiş ya da karısı ölmüş özellikle erkeklerde çok yaygın intihar düşüncesi. Çocukları tarafından yeterince ilgilenilmeyenler de de intihar riski gözümüze çarpar.

Okullar kapalı ve çocuklar da 1 yıldır evde. Onlarda durum nedir?

“Öncelikle çocuklarımızın başlangıçta okula gönderilmemesi uygun bir karardı. Hastalığın yayılmasını engellemek adına önemliydi. Ancak süre uzadıkça sorunlar arttı ve biz önlemler alarak, özellikle öğretmenleri hızla aşılayarak okulları açabilirdik ama yapamadık. Bu ciddi sorunlara neden olmaya başladı. Evet çocuklarımızı da okullarına yollamadık, onları da psikaytrik olarak perişan ettik. Hem de zihinsel gelişimlerine ve fiziksel gelişimlerinin önüne engeller koyduk.

Çocuklar evde kalınca oyun bağımlılıkları ciddi derecede arttı. Dolayısıyla sosyal medya üzerinden çocukların kötüye kullanımı arttı. Çünkü aileler çocuklarını denetleyemez oldu. Kreşlerle ilgili durumumuz ne, çocukların ruh sağlığı ne araştırma yapılmıyor. Unuttuk onları.

Bazı çocuk psikiyatrisi arkadaşlarım kendini yırtıyor dinleyen yok. Okullar konusunda kendimizi yırtıyoruz dinleyen yok. Çocuklar sosyal becerilerinden tutun zihinsel becerilerine kadar birçok şeyi kaybediyorlar. Tamam biz çocukları covidden koruyalım da, daha büyük bir sorunla karşılaşacağız.

Ne tür büyük sorunlar?

“İntihar enteresan bir davranış örüntüsüdür. Her yaş grubunda görülebilir. Ama son dönemlerde özellikle ergenlerde ve ihtiyarlarda artan intihar oranları bu pandemi öncesinde de çok belirgin vardı. Ama mesela çocuklara sirayet eden davranışlar var oyunlar vs. aracılığıyla. Bu da bizi biraz endişelendiriyor bu dönemde.

BİLGİSAYAR OYUNLARINDAKİ CHAT’LER İNTİHARI TETİKLEYEBİLİR

Çocuklarda soyut somut kavramlar tam oturmuyor. Ölümle ilgili bazı şeyleri tam oturtamıyorken, oyun içinde iletişim kurdukları bazı erişkinlerin, dürtmesiyle de böyle şeyler yapabiliyorlar. Mesela sohbet ederek oynadıkları oyunlar var, oraya çocuk avcısı büyükler giriyor oyun ortamlarına. Cinsel olarak istismar etmek için onlardan fotoğraf istiyorlar telefonlarını alıp konuşuyor, hem de çocukların akıllarını karıştırıyorlar, ölümle, intiharla yaşamakla ilgili. Çocuklar da bunu oyunun bir parçası gibi görüyorlar. Ölmek onlar için tamamı ile bir yok olmak anlamı taşımıyor. Bu bir oyun gibidir çocuklarda. Sosyal medya oyunları ve erişkinlerin bazı manipülasyonları bu tip intiharlara sebep oluyor.

Pandemide yalnız kalan çocuk bu oyunlara daha fazla yönelimi artıyor. Anne baba çalışmaya gidiyor, çocuklar evde yalnız, tabletle internet ile sosyal medya ile başbaşa. 4 yaşındaki çocuğun YouTube takip ettiği kanalı olur mu oluyor, öyle hale gelindi maalesef. Kontrol edilemez bir şekilde. Bunlar gerçekten çocuklarda ciddi bağımlılık oluşturmuş durumda. Evde bu kadar yalnızken ya da şiddet görüyorken, anne baba çocuğa bu kadar bağırıp çağırıyorken, sosyal medyadan biri “Canını sıkan bir şey mi oldu canım, sen iyi bir şeye layık çocuksun, sen bunları kafana takma, bişi olursa bak çekinme beni ara, ben seni her zaman dinlerim” filan diyor çocuk gidiyor o kişiye teslim oluyor.

Anne babalar bu durumu nasıl anlayabilirler. Sonuçta çocuğun elinden bilgisayarı ve tableti almak da çözüm değil.

“Depresyona giren ergenler çoğunlukla daha saldırgan, daha öfkeli, eskiye göre daha çok üretkenlik kaybı, başarı düşüşü, değersizlik hissi, sevilmediğini düşünme, arkadaşlarından uzaklaşma, daha çok yalnız kalma isteği, öz bakımında bozulma, mutsuzluk, karamsarlık gibi tablolar gelişiyor. Mesela çok sevdiği bir futbol takımının maçını bile izlemeyi bırakır. Bazen de daha çok anneye babaya düşme, daha fazla sarılma, bazen ağlama, bazen dertleşme yani yardım arayışı olabilir.

Burada en önemli şey onlarla ilgilenmek. Yani çocuklar ve ergenler televizyonlara, bilgisayarlarına, tabletlerine ve cep telefonlarına ihale edildiler aileler tarafından. Birçoğu da mecburiyetten. Bizim insanlarımız çoğunlukla çocukları ile nasıl vakit geçirilir, nasıl oynanır, nasıl kitap okunur, nasıl yaratıcı faaliyet yapılır bilmedikleri için, kendileri de karı koca olarak bu iletişimi bilmedikleri için, şimdi evlerde karantinada herkes elinde telefonu 4-5 ayrı kişi ayrı yaşıyor odalarında. Onları zorla bir yemek masasının etrafında toplamak yerine o masada oturmalarını sağlayacak olgunlukta davranmak çok önemli. Birlikte dertleşebilmek, bazen onların odasına gidip “ne yapıyorsun” diyebilmek çok önemli.

Bu pandemi döneminde de kimsede tahammül kalmadı, annelerin o çocuklarla ilgilenecek gücü de yok şimdi bir de okula gitmiyorlar zaten. Bütün gün ev hanımları perişan vaziyette. Bu sefer de sürekli çocuklarla kavga, akşam evden adam eve yorgun geliyor bir de babaya şikayet. “Bu çocuklar şöyle yaptı böyle yaptı, sen bunlarla ilgilenmiyorsun bir tane laf etmiyorsun bıktım” sonra aile içi şiddet, ve çocukları kaybettik. Sonra ergen olduğunda bu çocuklar sigara içmeye başladı, eroin içmeye başladı diyoruz.

EVDE TACİZ VE İSTİSMAR ÇOK ARTTI

Evdeki şiddette en çok çocuklar mı mağdur?

“Şiddet, ev içi taciz, istismar, çocuk istismarı fiziksel ve cinsel istismarların, çok arttığını düşünyorum. Bunlarla ilgili bize gelen vakalar da arttı. İnsanımız birlikte yaşamayı zaten bilmiyordu şimdi hep karantinada evde birlikte.

Bir de ağır koşullarda çalışan anne babalar yorgun argın eve geliyor, onlar için birlikte yaşamak, aynı yatağa uzanmak, arada bir televizyonda bir iki bir şey izlemek, sonra da arada bir olursa sevişmek demek. Aralarında entellektüel bir paylaşım, bir sohbet edelim, karşılıklı çay, kahve içelim bizim kültürümüzde çok az maalesef.

Tabii ki bu pandemi döneminde de hem erkeğin hem kadının sanal ortamda bulduğu bir takım flörtler, konuşmalar oluyor, sürekli bir arada oldukları içinde telefonlarında yakalıyorlar. Sosyal medya üzerinden aldatmalar giderek arttı. E tabi kavga çıkıyor. Ekonomik zorluklar nedeniyle de kavga çıkıyor. Kadın para ister, koca sinirlenir çünkü veremez ağrına gider, kadın dırdır eder adamın ağrına gider, kadın kıskanç davranır adamın ağrına gider, kadın aldatır adamın ağrına gider, adam aldatır, kadının ağırına gider, adam sürekli hakaret eder, şiddet uygular kadın aşağılanmış hisseder. Yani şiddet bu şekilde başlar.

Elbette burada şiddetin nedenlerini sayarken, şiddeti haklı gösterme niyetim yok. Hem kadın hem de erkek için zor geçiyor hayat. Ancak ne olursa olsun, şiddet eğilimi taşıyan kişilerle ilgili hem hukuki hem de tıbbi önlemler alınmalıdır.

Tabii bu arada çocuklar sıkılır, bütün gün okul yok bir şey yok. Enerjileri tavan, anneleri babaları eve gelince onlarla biraz oynasınlar ilgilensin isterler, yaramazlık yaparlar, koştururlar, sonra dayak yerler.

Yine bu dönemde ekonomik koşullar kötüleştikçe yeniden eski usul büyük ailelere dönmeye başladılar. Gençler annelerinin babalarının yanlarına taşınıp evleri kapatmaya başladı Kuzenler amca çocukları filan bir araya gelip, ortak oda kullanmalar filan derken bunlar tacizleri arttırdı, hem kız hem erkek çocuk açısından. Tabii ki bu da bir ayrı şiddet ve taciz konusu olarak ortaya çıktı. Taciz çok. Zaten Türkiye’de uzun süredir taciz çok artmıştı, ensest zannettiğinizden de çok Türkiye’de. Bunların istatistiğini tutamazsınız, bunları yazamazsınız.

Evlerde peki başka neler oluyor size gelen vakalardan neler anlıyorsunuz?

“Pandemide insanlar birbirlerini farketmeye başladılar. Ulan bu adam da artık kilo almış, bu kadın da yaşlanmış, bunun söyleyecek sözü kalmamış demeye başladılar. Dışarı giderken duş alan adam evde almıyor, kadın banyo yapmıyor, makyaj yapmıyor, herkes evde pijamayla, herkes birbirinden bıktı. İnsanların cinsel hayatı bozuldu, birbirleriyle iletişimleri bozuldu tahammülsüzlükleri arttı, öfke atakları arttı. Sonunda burada şiddet arttı.

Biz aile yapısı olarak zaten birbiriyle iletişen aileler olmadık son 20 yıldır, aile düzenimiz çok bozuldu bizim. Ekonomik zorluklar da işin içine iyice girince aile içi şiddet felaket boyutlara ulaştı. Tüm bunların istatistiklere yansımasını çok yakında göreceğiz.

EVİ BARKI ONLİNE KUMARDA KAYBEDEN VAR…

Bizim sahada gördüğünüz alkolizm kullanımı, karışık madde kullanımı, kumar çok fazla arttı.

Alkol, esrar, bazı ilaç bağımlılıları bunlar ciddi bağımlılıklara ulaştı. İnsanlar çünkü bütün gün hiç hareket etmeden oturuyor. Sonra gece uyuyamıyor, zaten kaygılı, bir tane viski içiyor yatışıyor ya bu iyiymiş diyor, ama bir süre sonra bir tane yetmiyor ikinciyi içmeye başlıyor. Sekonder alkolizm denen tablo gelişiyor, bakıyorsun farketmeden bu oluşmuş. Tabii ki bu tip yıkımlar, bu tip bağımlılıklar da intiharları tetikleyecek ilerki zamanlarda..

Erişkinler de de mesela porno bağımlılığı internet üzerinden kumar bağımlılığı arttı. Iddia siteleri, bunlar bir de sosyal medyadan da artık oynanıyor. 7 gün 24 saat oynayabiliyorsun ciddi maddi kayıplar yaşayan insanlar var. Kumarla sönen hayatlar var. Çünkü insanlar maddi olarak zayıfladıkça elindekini avucundakini artık kumara yatırmaya başladı. Bu ciddi bir bağımlılık ve pandemi sırasında evde canı sıkılan internet üzerinde kumara başladı. Çünkü bana geçen hafta içinde sadece 3 tane kumar bağımlısı geldi. Bunlar hep son 5 ayın konusu. Bunlar daha önce yoktu. Hepsi çok iyi eğitimli insanlar, eşlerinin haberi olmadan evlerini barklarını satmış, yani milyonları bitirmişler. En az batıranı 500 bin batırmış. Diğeri artık takip edemiyor, 10 milyonu falan geçmiş ne varsa yıllardır kazandığı her şeyi kumarda kaybetmiş. Hem de basit maçı iddiaları var ya orada kaybediyorlar. Bir maça 30.000-40.000 yatırıyor. Kendi takımı kazanacak diye ama kaybediyor böyle bir sürecin içindeyiz.

SOSYAL MEDYA LİNÇLERİ PSİKOPATLARA ZEMİN YARATTI.

Sosyal media linçleri pandemi sürecinde daha fazla arttı mı? Herkes daha fazla mı gergin?

“Pandeminin yarattığı sorunun ötesinde ülke büyük bir yarılmanın içinde.Net bir şekilde cepheler arttı, düşmanlık arttı. Kimse kimseyle ilgili pozitif düşünce üretmiyor artık. Herkes herkesi çok kolay yargılıyor, sosyal medya linç kültürüne girdi. Her şeyi ego meselesi yapar hale geldiler. Çünkü herkes depresyona girmeye başladı.

İyi niyetle başlayan birçok faaliyet br süre sonra linç sistemine dönüşmeye başladı. Yalan haberler, iftiralar ve bunlara bağlı linçler nedeniyle de insanların ruhsal sağlıklarında ciddi sorunlar oluşmaya başladı. Söylenen cümlenin doğruluğuna, yanlışlığına bakılmadan, söyleyen kişinin ruhsal yapısına, kişilik özelliklerine bakılmadan, söyleyenin bir çıkar içinde olup olmadığına bakılmadan, kötü niyetli insanların diğerlerine iftira atarak onlara zarar verme niyetlerine bakılmadan, hakkında linç yürütülen kişinin de insan olarak hakları olduğu, hukuki hakları olduğu düşünülmeden ağır bir linç kampanyası yürütülebiliyor. Bu linç kampanyalarına bazen bizler bile uğruyoruz. Attığımız bir tvitin altına yazılanlar nedeniyle bazen bizler bile kontrolümüzü kaybedebiliyoruz.

Bu nedenle sosyal medyanın bir linç merkezi olmaktan çıkarılması önem taşımaktadır. Birilerinin hakkını korumak adına, muhalefete ya da iktidara destek olmak adına yürütülen linç kampanyalarının da ağır sonuçlarını görmekteyiz. (Bu sarı kısmı ekleyelim ve alttaki kırmızı kısmı çıkaralım lütfen, yoksa ben de ağır bir linç yerim)

BİLİM KARŞITLIĞININ PSİKİYATRİK SALGINA ETKİSİ VAR

“Medyada aşı karşıtlığının, bilim karşıtlarının kontrol edilememesi , yalan yanlış bilginin bir sürü insanlar tarafından yayılması, ve bunun denetlenememesi büyük bir sorun. Çünkü insanları yanlış bilgi bombardımanı ile perişan ettiler. Yurtdışında ve Türkiye’de böyle çalışan bir kaç tane yürekli akademisyenimiz olmasa insanlar doğru bilgiye ulaşamıyacaktı. Sürekli yanlış bilgi bombardımanı, bilim karşıtları, ana akım medyada sürekli yer buldular kendilerine. İnsanların aklı çok karıştırıldı. Bu aklın çok karışması da insanlarda “şimdi ben hastalanırsan ne yapacağım sorusuna neden oldu.. “Bu 8 tane ilacı içecek miyim” korkusu “içersem ölür müyüm ölmez miyim, içmezsem ölür müyüm” Bir de bunlar eklendi.

İntihar oranlarında Türkiye’nin hangi bölgesi daha çok gözünüze çarpıyor?

“Bölgelerden daha ziyade sosyal sınıflara göre bir durum var. Yapılan çalışmalarda sosyo-ekonomik düzeyi düşük insanlarda intihar oranlarının bu dönemde arttığı görülüyor. Ekonomik zorluğu olanlar, riskli gruplar içinde olanlar, evsizler, sağlık çalışanları, kreş gibi yerlerde çalışanlar, çalışmak zorunda kalanlar, engelli çocuğu olanlar. Bunlarda da intihar oranlarında artmalar var. Tabii ki sosyo ekonomik olarak zayıf bölgelerde de dolayısıyla görece artmalar olduğunu göreceğiz. Yozgat’ın bir köyünde de göreceğiz bunu, Diyarbakır’ın ilçesinde de, İstanbul’un bir gettosunda da göreceğiz ama Bakırköy’de, Nişantaşı’nda daha az göreceğiz.

Daha önceki dünya salgınlarında insanlar baş edebilmiş mi psikolojik olarak?

“Burada ki hikâye şu; 2002-2009 Sars – Mers salgınlarında, domuz gribi, kuş gribi, Arabistan’daki salgında, hepsine bakıldığında, o zamanlarda yapılan çalışmalarda, bölge insanlarında depresyon ve kaygı bozukluğu yüklerinin arttığı, intihar düşünce ve davranışların arttığı gözükmüş.

Bizim doktorlarımız bu psikiyatrik salgına ne kadar hazır?

“Bir ülkenin psikiyatristleri buna hazır olacaksa, Bir İsrailliler hazırdır bir de biz hazırız. Açık ve net söylüyorum. Travmayı açık ara bizden iyi bilen kimse yoktur. Bütün bu süreçleri biz terörden dolayı biliriz, yaşadığımız coğrafyadan dolayı biliriz, yaşanan darbeler onun sonrasında gelişen şeylerden dolayı biliriz. Yani bizim böyle bir hafızamız vardır.

Dünya çapında doktorlar yetiştirdik, yetiştirmeye devam ediyoruz. Doktor ihraç ediyoruz.

Mazhar Osmanlar çok müthiş bir psikiyatri eğitimi bıraktılar Türkiye’de. Uyku çalışmalarını dünyada başlatan 2 insandır İsmet Karacanla Hamdullah Aydın. Uyku tıbbı konusunda söylenmiş bir sürü tanımı tıp literatürüne kazandırmış adamlardır. Mesela dünya lgbti bilmezken Gülhane Askeri Tıp Fakültesi’nde daha o yıllarda transeksüellerle ilgili çalışma yapmış ekibiz biz. Uyku ve travma ile ilgili çalışmalarımız var. Bizim intihar ile ilgili bildiğimizi dünyada bilen çok azdır. Bu psikiyatrik krizin yönetimini gerçek denetimini bizim ruh sağlığı ekibimize verilse bütün dünyayı yönetir o kadar güçlüdür. Bizim psikiyatri camiasının özelliğidir bilgi kıskançlığı da yoktur. Aramızda bilgiyi paylaşırız.

İZİN VERİLSEYDİ DÜNYADA BİZİ KONUŞUYORLAR OLABİLİRDİ

“Bu salgının ilk dört ayında İtalya’da Yunanistan’da bile yapılmış çalışmalar var ama bizde yok. Çok uzun süre covid’le ilgili Tıp literatürüne herhangi bir Türk’ün adı girmedi. Bu çok yıkıcı. Çünkü bizim hekimlerimize veriyi verin, öyle sürpriz sonuçlar çıkarır ki, biz bugün o literatürü kontrol ediyor olabilirdik, dünya bizim verilerimizi konuşuyor olabilirdi. Bizim meslektaşlarımız dünya televizyonlarına çıkıp röportaj veriyor olabilirdi. Bizim o kadar iyi araştırmacılarımız var ama veri yok.

COVİD’İN ÇARESİ PSİKİYATRİ İLAÇLARI MI?

Bazı ilaç isimleri dolaşıyor corona tedavisinde etkisi olduğu söyleniyor? Psikiyatrik ilaçla corona virüsünün bağlantısını kurmak çok zor ama nedir bunun aslı?

“Bazı psikiyatri ilaçlarımız var. Bunların Sars, Mers gibi diğer salgınlarda etkili olduğu ile ilgili yazılar var. Literatürde buldum. Sağlık Bakanlığı’na da önerdim bunu da yazdım.

Nasıl bir etki gösteriyorlar?

“Çünkü bunlar hücre çeperi üzerinde bazı etkiler yapıyor. Tabii bir de stresi düşürdüğü için antidepresan özellikleriyle immun yanıtı güçlendiriyor. Ama daha önemlisi, spesifik olarak virüsün giriş yaptığı virüs duvarıyla filan da İlişkisi var bunların. Karışık mekanizmaları var ama etkili olduğu ile ilgili yazılar var.

Sağlık Bakanlığı’na basit bir şekilde covid olan hastalarımızdan ayakta geçirenlerle, yoğun bakımda geçiren ve ölenler arasındaki bu ilaçların kullanımlarını karşılaştıralım dedik. Eğer bu ilaçları kullananlar benzer nitelikte benzer yaş grubunda, benzer hastalık statüsü içinde, ekstra bu ilacı kullanıp hafif atlattıysa bu kesinlikle bir anlam ifade edecektir. Bunları araştıralım dedim ama bu verilere ulaşamadım. Şimdi yazıyorlar sosyal medyada bu ilaç covidde etkiliymiş diye. Bu araştırmayı biz şu anda dünyaya sunabilirdik. Ama yani böyle bizim verisel sorunlarımız var. Araştırmacılarımız verilere ulaşamıyorlar.

ACİL PSİKİYATRİK BİLİM KURULU OLUŞTURULSUN!

İntihar salgını nasıl önlenir?

“Hükümete, Sağlık Bakanlığı’na ve Tıp fakültelerine yaptığım çağrı buydu. Bizim çok yaygın ve acil bir şekilde bir sosyal bilimler kurulu, yani bilim kurulu kurmamız gerekiyor.. Bu kurulun içine psikiyatristleri, psikologları, sosyal çalışmacıları, sosyologları, felsefecileri, pedagogları, eğitim bilimcileri sokup, her şeyi her davranışı, her gireni çıkanı, öleni kalanı çalışmamız gerekiyor diye yazdım. Sağlık Bakanlığı’nın da bu işin yapılması için üniversitelere yetki vermesi gerekiyor..

Gerçekten çok hızlı bir şekilde devletin bir planlama yapması, bu konunun üzerine gidecek bir yeni kurul oluşturması lazım. Sağlık Ocağı doktorlarını hatta hemşireleri dahi işin içine katmak gerekiyor.

CUMHURBAŞKANI TWEET ATMALI

Bilim kurulu tüm bu intihar ve psikolojik hastalık salgınına çare olacak mı?

Sanatın iyileştirici gücü de burada küçümseniyor. Çocuklarda oyunun iyileştirici gücü küçümseniyor. Evlere kadar doktorlar gidiyor, bunu çocuklar için yapsan olmaz değil yani. Bazı semtlerde minik minik sokak kabareleri kurulsa, o yaratıcı tiyatrocularla oyunlar oynasalar eğlenseler rahatlasalar, çok mu zor. Kaç paralık iş. Hatta tiyatrocular işsiz ya onları buralara götürseler, bir de ücretlerini ödeyip tiyatrocuları da güçlendirseler. Tiyatroları sokaklara indirin. Bu çocukları niye biz evlerinde hapsedelim.

Kaygıları nasıl azaltırız, nasıl bu depresyonları normal sınırlarda tutarız, intiharları azaltırız, çocuklarımızın zihinsel gelişimini nasıl tamamlarız diye oturup düşünmemiz gerekiyor. Okullarımız boş, okullarımızın bahçeleri boş, hadi okulları açmıyorsunuz okulların bahçelerini açın işsiz öğretmenler var. Onları görevlendirin. Maske mesafe gözeterek çocuklar o bahçelerde top oynasınlar. Bir tane gencecik bir beden eğitimi öğretmeni 2 çocuğu var emekli kayınvalidesinin gecekondusuna sığınmış. İşsiz kalmış pandemide. O öğretmene ver yine maaşını, işini yapsın. Sosyal proje çok zor değil ki kaç kuruşluk iş.

Bunların hiçbirini yapamadık, ruhsal açıdan ciddi bir yük oluştu. Şimdi diyoruz ki bunlarla nasıl başa edeceğiz. Baş ederiz etmesine ona gücümüz var ama yenileri geliyor arkadan yeni sorunlar geliyor.

 

İntihar salgını mı geliyor?

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. 19 Mart 2021, 15:17

    Çok güzel bir yazı olmuş. Malesef insani duygularımız köreliyor ve insanlar kendini değersiz hissediyor. Önce yakınlarımızdan başlayarak etrafımızda ihtiyaç sahibi kim varsa yardım etmemiz gerekiyor. Bu ihtiyaç sadece maddi anlamda değil, artık insanlar birbirine selam bile vermez oldular. Bir yaşlı insanla muhabbet etmek bile mutlu eder.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!