Kanal İstanbul Montrö’de tanınmayan hakları mı sağlayacak?

featured

Mustafa Solak yazdı…

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kanal İstanbul, Türkiye’nin gündeminde fakat daha çok çevre noktasından eleştiriler geliyor. Denizin tuz dengesinin bozulacağı, deprem riskinin artacağı vb. söyleniyor. Bu eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz? Buradan ‘Gezi’ gibi bir çevre istismarı çıkar mı?” sorularını şöyle yanıtlamıştı:

“Boğazlarda, Montrö’de bize tanınan bir hak yok, istedikleri gibi gelip geçiyorlar. Düşünün, sizin Boğazınızı kullanıyorlar ama hiçbir şey elde edemiyorsunuz. Öyle bir durum var. Kanal İstanbul ise böyle değil, Süveyş Kanalı’nda ve diğerlerinde oraların nasıl kendilerine ait hakları varsa biz de bu yatırımı yaptığımız zaman bu tür bir hukukumuz doğacak. Üstelik kaza endişesi de taşımayacaksın. İşin bir de bu güzelliği var…

Bize göre bu proje, İstanbul’un güzelliğine çevrecilik açısından güzellik katacak ve Boğaz’daki çevre tehdidini ortadan kaldıracak.”[1]

Erdoğan bir başka konuşmasında ise “Kanal İstanbul’un birçok özelliği var, Türkiye’ye kazandıracağı haklar var. Selimiye’nin önünde tanker 7 ayı aşkın zaman yandı. Büyük bir tehlikeydi. Fakat Kanal İstanbul ile bir defa bu tehditler adeta yok seviyesine geleceği gibi, ülkemize ciddi manada getirisi olacaktır”[2] diyordu.

Anlaşılıyor ki Cumhurbaşkanı, meseleye maddi getiri ve çevre açısından yaklaşıyor.

“Kanal İstanbul Boğazlarda, Montrö’de tanınmayan hakkı mı sağlayacak?” sorusunu yanıtlamadan önce Lozan Boğazlar Sözleşmesi’ndeki durumu ortaya koyalım. Sonra Lozan ve Montrö’yü karşılaştıralım. En sonunda da Kanal İstanbul’un getirdiği riskler olup olmadığını tartışalım.

LOZAN BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ’NDE DURUM

Lozan Barış Antlaşması’nın eklerinden biri de Boğazlar Sözleşmesi’dir. Bu sözleşmeyle Boğazlardan serbest geçişin güvenliğini sağlamak amacıyla Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının her iki kıyısı ile Marmara Denizi’ndeki adalar askerden arındırılmıştır. Çanakkale ve İstanbul Boğazları yaklaşık 20’şer km içlere kadar silahsızlandırılacaktı. Boğazlara yapılacak herhangi bir saldırıda, sözleşme hükümleri başkanlığını bir Türk’ün yaptığı Boğazlar Komisyonu adı altında bir komisyon; yani Milletler Cemiyeti tarafından yerine getirilecekti.

Topraklar kendisinin olmasına rağmen Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki egemenliği sınırlanıyordu. Sözleşmeyle sadece savaş ve barış zamanları için yapılacak düzenlemeler belirlenmiş ama saldırı tehlikesi durumunda ne olacağı belirlenmemişti. Türkiye bir savaş tehdidi hissettiğinde meşru savunma hakkını kullanamayacaktı.

MONTRÖ BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ’NİN GETİRİLERİ

Yazımız bağlamında Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin tüm maddelerini değil Lozan Boğazlar Sözleşmesi’ndeki duruma göre getirilerini göstereceğiz.

1. Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nde öngörülmeyen Türkiye’nin kendisini yakın bir savaş tehlikesi tehdidi karşısında sayması durumu, bu sözleşmede yer aldı. Türkiye kendisini yakın bir savaş tehlikesi karşısında görürse, diğer devletlerin savaş gemilerini isterse Boğazlardan geçirmeyebilecekti. Dahası Türkiye tarafsız ise, savaşan tarafların gemileri boğazlardan geçemeyecekti.

2. Boğazların askerî kontrolü ve savunma tedbirleri tamamen Türkiye’ye bırakıldı. Askersiz alan askerleştirilebilecek ve silahlandırılabilecekti.

3. Boğazlardan geçişi denetleyen Milletlerarası Boğazlar Komisyon kaldırıldı.

Böylece Türkiye’nin boğazlar üzerindeki hâkimiyeti sağlandı.

ABD’NİN MONTRÖ’YÜ DEĞİŞTİRME NİYETİ

ABD Karadeniz’de daimi donanma varlığı oluşturmayı istiyor. Asya-Avrupa enerji koridoru, Hazar Bölgesi ve Orta Asya petrollerinin, doğal gazının taşınmasının önem kazandığı günümüzde ABD hem Türkiye’yi hem Avrasya ülkelerini daha fazla etkisine almayı amaçlıyor. ABD’nin Karadeniz hamlesi Atlantik’in Avrasya’yı durdurma girişimidir. NATO Dışişleri Bakanları toplantısında Karadeniz’in güneyine elektronik harp sistemlerinin konuşlandırılması kararlaştırıldı. NATO, Karadeniz’de gücünü arttırma kararı aldı. Bu, Rusya’nın ve İran’ın daha yakından kontrolü demektir. ABD, Rusya’nın askeri hareketlerini, petrol ihracatını, Avrasya enerji kaynaklarını ve bu kaynakların ulaşım yollarını denetlemek istiyor. Dahası İran’a bir askeri harekât için Karadeniz’de, askeri üs, radar istasyonları kurmayı düşünmektedir.

Hazar Bölgesi petrolünün Karadeniz’den Akdeniz yolu ile dünyaya açılmasında bölge Türk Boğazları önemlidir. ABD, Karadeniz enerji politikalarını Gürcistan’da “Gül Devrimi”, Ukrayna’da “Turuncu Devrim” gerçekleştirerek yönlendirmek istedi. Yine bu amaçla Romanya ve Bulgaristan NATO’ya dahil edildi.  ABD, bu ülkelerde askerî üsler açtı.

Sözleşmede Karadeniz’e kıyısı bulunmayan devletlerin barış zamanında boğazda bulanabilecek savaş gemilerinin tonajı 30.000 tonu geçemiyor. Ayrıca savaş gemileri Karadeniz’de 21 günden fazla kalamayacak. Uçak gemilerinin geçişi ise yasak.

Şimdi ABD bu hükümleri değiştirmek istiyor.

MONTRÖ’NÜN KARADENİZ’E KIYI DEVLETLERİN LEHİNE MADDELERİ

Montrö esası itibariyle Karadeniz’e kıyı ülkelerinin lehinedir. Karadeniz’e kıyısı olmayan devletler için Boğazlardan aynı devlete ait deniz kuvvetleri, 9 gemiden çok gemi içermeyecek ve bu geçen gemilerin toplam ağırlığı 15.000 tonu aşmayacaktır. Karadeniz’e kıyıdaş devletler ise sözleşmenin 11. maddesinde belirtildiği gibi, bu tonajdan yüksek savaş hattı gemilerini,  Boğazlar’ı ancak tek başlarına ve en çok iki torpido  eşliğinde olmak üzere geçirebileceklerdi. Savaş gemileri Karadeniz’de 21 günden fazla kalamayacaktır. Ayrıca boğazlardan denizaltı, uçak gemileri ve 10.000 tonu geçen savaş gemileri kesinlikle geçemezler. Ayrıca Karadeniz’e kıyısı bulunmayan devletlerin barış zamanında boğazda bulanabilecek savaş gemilerinin tonajı 30.000 tonu geçemeyecekti. Fakat Karadeniz’e kıyısı bulunan devletler için bu sınır 45.000 tondur.

KANAL İSTANBUL, MONTRÖ’YÜ TARTIŞMAYA AÇAR

Kanal İstanbul’un açılmasıyla, gemileri Boğazlar yerine Kanal İstanbul’a yönlendirmek Montrö’nün ihlalidir ve Montrö’yü tartışmaya açar.

Cumhurbaşkanı “Boğazlarda, Montrö’de bize tanınan bir hak yok, istedikleri gibi gelip geçiyorlar. Düşünün, sizin Boğazınızı kullanıyorlar ama hiçbir şey elde edemiyorsunuz” diyerek işin parasal yönüne dikkat çekiyor. Oysa Emekli büyükelçi Uluç Özülker’in şu uyarısı önemlidir:

“Siz Kanal İstanbul gibi bir proje yapıp Karadeniz ülkelerinin haklarından vazgeçmesini bekleyemezsiniz…Kimseye ‘boğazlardan serbest geçiş bitmiştir. Bundan sonra para vererek geçeceksiniz’ diyemezsiniz. Bu anlaşma ihlali olur. Anlaşma biterse siz de bitersiniz.”

Emekli Büyükelçi Onur Öymen’in belirttiği gibi “Karadeniz’e giren bir gemi Kanal’ı kullandığı zaman kendini Montrö’ye bağlı sayacak mı? Saymayacak. Savaş gemilerinin durumu ne olacak? Kaza durumunda ne olacak? Savaş durumunda ne olacak?”[3]

Kanal İstanbul ‘u yapmak isteyenler bu soruların yanıtını vermiyor.

Montrö’nün 28 ve 29. maddeleri Montrö’nün tamamen ortadan kaldırılması veya değiştirilmesiyle ilgilidir. Kanal İstanbul yapıldığında koşullarda değişiklik yapıldığından yeni bir sözleşme veya değişiklik talebi hakkı doğuyor.

MONTRÖ’NÜN TARTIŞILMASININ TEHLİKELERİ

Peki Montrö tartışmaya açılırsa Türkiye’nin isteklerini kabul ettirme ihtimali nedir?

Montrö dönemindeki gibi Hitler’in, Mussoli’nin Avrupa’yı savaşla tehdit ettiği uluslararası koşullar olmadığı için Avrupa’nın Türkiye’yle arasını iyi tutmaya ihtiyacı yoktur.

Rusya, Bulgaristan ve Romanya’yı NATO’ya kaptırdı ama Gürcistan ve Ukrayna’yı kaybetmemek için savaşı göze aldı. Kanal İstanbul, Rusya’yla Türkiye’yi karşı karşıya getirir. Rusya Karadeniz’i ABD’ye kaptırmak istemez.

Türkiye Doğu Akdeniz’de AB ve ABD ile mücadele içindedir. ABD Nemesis ve Noble Dina, Türkiye Mavi Vatan tatbikatlarını yapmıştır. ABD, sondaj çalışmalarımızı engellemektedir. Ege ve Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge ilgili sıkıntılar devam ediyor. Libya ile varılan antlaşmaya karşı çıkıyorlar. Ekonomimizin yapısal sorunları, FETÖ, PKK ile mücadeleyi de düşündüğümüzde ulusal ve uluslararası durum ülkemizin lehine değildir.

Dahası uzmanlarca çevresel sıkıntılar da dile getirilmektedir. Kanal İstanbul Projesi’nin Çevresel Etki Değerlendirmesi süreci için hazırlanan arkeoloji raporunda, projeden en çok etkileneceği öngörülen Küçükçekmece Gölü ve çevresi için “Prehistorik dönemlerden beri insan yaşamı için uygun bir ortam sağlamıştır. Bu nedenle bölge tarih öncesi ve tarihi dönemlerde oldukça değişik kökenli insan topluluklarının göç ve istila hareketlerine sahne olmuştur” sözleri sarfedildi. Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Meryem Kayan, Sazlıdere Barajı ve Terkos Gölü’nün etkilenmesiyle birlikte ÇED raporunda da ifade edildiği üzere yılda 32.7 milyon metreküp su kaybı olacağını açıkladı.

Arkeologlar Derneği İstanbul Şube Başkanı Yiğit Ozar da şunları belirtiyor:

“Ne yazık ki kanalın tarihi yol, köprü, korugan, tabya gibi inşa edildiği yerle bütünleşik kültür varlıklarının Hasankeyf’te olduğu gibi yerinden koparılarak taşınması önerilmekte, üstelik ‘iyi uygulama’ örneği olabileceği ifade edilmekte.

Tabii ki ne Hasankeyf’in kültürel varlıklarının yerinden edilmesi ne de İstanbul kanalının açılması için güzergâhtaki kültür varlıklarının taşınması sadece teknik bir konu olarak değerlendirilip ‘iyi uygulama’ sıfatıyla anılabilir.

Açılacak kanalın kültür varlıklarına etkisi değerlendirildiğinde kültür varlıklarını doğal çevresi ile bir bütün olarak korumamız gerektiğine göre söyleyebileceğimiz en net tespit kanal açılmaması gerektiğidir.”[4]

KANAL İSTANBUL, VATAN SAVUNMASINI ZORA SOKAR

Binlerce kilometredeki bir devletin ve üstelik Suriye’de kukla devlet oluşumuna giderek güneyimize yerleşen, PYD/PKK’yi tanklarla takviye eden ABD’nin Karadeniz’e yerleşmesine izin verilemez. Proje, Türkiye, FETÖ ve PKK üzerinden ABD’ye karşı vatan savunması zorlaştırır; belki de başarısızlığa uğratarak parçalanmanın önünü açar.

Türkiye, Rusya gibi Karadeniz’e kıyı ülkelerle, bütünlüklerini korumak amacıyla işbirliğini geliştirmeli ve ABD’nin Karadeniz hayallerini tamamıyla bitirmelidir.

Bu koşullarda Montrö’yü tartışmaya açmak yanlıştır.

[1]  “Erdoğan’dan Simit Sarayı açıklaması”, Oda Tv, 18.12.2019, erişim tarihi 18.12.2019.

[2] “Erdoğan’dan Kanal İstanbul açıklaması!”, Aydınlık, 21.12.2019, erişim tarihi 21.12.2019.

[3] Garip Balçak, “Türkiye’nin iki kurucu anlaşmasından biri Montrö”,  Aydınlık, 20.12.2019, erişim tarihi 20.12.2019.

[4] “Kanal İstanbul için hazırlanan arkeoloji raporu: Yok olma tehlikesi olan yapılar var”, Aydınlık, 21.12.2019.

Kanal İstanbul açılırsa ne olur? Montrö nedir? Cem Gürdeniz anlatıyor

Kanal İstanbul Montrö’de tanınmayan hakları mı sağlayacak?

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. 23 Aralık 2019, 09:49

    Ayranı yok içmeye kanala gider gezmeye.Yalan istanbul projesi kuyuya atılan taştır.Haramilerin yaptıkları yapacaklarının teminatıdır.Deniz bitti yolun sonu görünüyor.Haramilerin malvarlığını devlete vermesi şartıyla bir af yasası çıkartsınlar kurtulalım bu şantajdan

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!