Seçmenin Erdoğan ile Kılıçdaroğlu arasına sıkıştırıldığı bir seçim süreci yaşandı.
Erdoğan karşıtlığına kilitlenenler, gözlerine taktıkları “hoşgörü gözlüğü” ile yapılan hatalara sabır gösterip, kurtuluşa ulaşmak için “Kılıçdaroğlu” dediler. Kılıçdaroğlu’nu eleştirenleri de adeta linç ettiler.
Kurtuluş umudu seçim sonrası söndü. Bu kez umutları söndüren, hedefe oturtuldu. Yaşanan, 21 yıllık toplumsal travmanın doğal sonucuydu. Artık göz yumulan ve zoraki bir hoşgörüyle karşılanan yanlışlıklar tek, tek ortaya dökülmeye ve yeni bir “kurtarıcı” aranmaya başlandı.
Türk seçmeni acılar içinde kıvranırken, seçimin iki aday arasına sıkıştırılması, “win- win” stratejisinin mimarı yabancı dostları(!) oldukça rahatlatmıştı. “Şu Kemalizm’den kurtulun” diyenler, Atatürk’ün partisinde yaptıkları tahribattan sonuç alamasalar da, bir zamanlar Ortadoğu’nun eş başkanlığına uygun gördüklerine yönelmekte ve onu kutlamakta gecikmediler.
Seçim sonrası sıranın nihayet CHP’nin kurtarılmasına geldiğini düşünen gerçek CHP’liler atağa geçti. Parti, kurucu değerlerinden uzaklaştırılmış, tarihinden koparılmıştı. “Yeni CHP” değil, “Yeniden CHP” demenin zamanı çoktan gelmişti. Yıllardır yapılan her eleştiride “Şimdi zamanı değil, seçim var” diyerek susturulanlar, bu kez seslerini yükselttiler.
CHP’nin kuruluş değerlerine sahip çıkılması ve bunu gerçekleştirecek bir Genel Başkan arayışı sürerken, kurgulanan oyunun ikinci perdesi başladı.
CHP’yi, aralarında ideolojik bir farklılık bulunmayan iki aday arasına sıkıştırmak stratejisi yürürlüğe sokuldu. Kısacası “win-win” projesinin tasarımcıları yine devredeydi.
CHP gibi yüksek nitelikli zengin bir insan kaynağına sahip bir parti, nedendir bilinmez, her üst düzey görev için tek isime kilitlenmiş görünüyor.
En iyi Belediye Başkanı, en iyi Cumhurbaşkanı adayı ve sonunda en iyi Genel Başkan adayı. Kim? Ekrem İmamoğlu…
Genel Başkanlık tartışmasının, diğer adayları silerek, cesaretlerini yok ederek, delege seçimlerine ağırlık koyarak Kılıçdaroğlu ile İmamoğlu arasına kilitlenmesinde medyanın hakkını da teslim etmek gerekir.
Medyanın kişileri parlatma veya imha etme gücünü bilenler, bir gecede kahraman veya hain ilan edilenleri kuşkusuz hatırlarlar. Örneğin Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanlığına aday olduğunu açıkladığı günlerde yapılan kamuoyu yoklamalarında CHP’nin % 40’larla iktidar olacağına yönelik onca haber, nasıl unutulur?
Geçmişi bırakıp, günümüze döndüğümüzde CHP’de değişimin sadece Genel Başkanın değişimine odaklanmış olduğu gün gibi ortadadır.
Kılıçdaroğlu’nun CHP ile ilgili hayalleri ve partiyi ulaştırdığı liman bellidir; kimliğini kaybetmiş, tarihsel bağları kopmuş, ilkelerini unutmuş, sağ partilere dost, Atatürkçülere uzak bir liman…
Genel Başkanlığın diğer adayı Ekrem İmamoğlu’nun Türkiye vizyonunu ise yazdığı makaleden öğreniyoruz.
Ne diyor İmamoğlu?
“ Cumhuriyetin kurucu değerlerini, günümüzün şartlarında, toplumsal mutabakatla yeniden yorumlayıp, Türkiye’nin yeni yolculuğunu inşa edeceğiz. Hayallerimizi ön kabullerle, ön yargılarla sınırlamayacağız”.
Oldukça tanıdık vaat ve söylemler….
Yıllardır, Kemalizm ve Cumhuriyet değerleriyle sorunu olanlardan sıkça duymaya alıştığımız klişeler…
Y-CHP’nin temellerinin atıldığı süreçlerde, “şu 6 Ok’u yeniden yorumlayalım, gerekirse yeniler eklenebilir, bazıları kaldırılabilir” diye başlatılan ve tepkiler üzerine sessizleşen, örtülü hedefler…
Siyasal İslamcılara da, bölücülere de göz kırpan, elastik, popülist, içi boş, mevcut CHP Yönetiminin ideolojik kurgusunun süreceğini işaret eden yaklaşımlar.
Bir yönü ile AKP’nin, diğer yönüyle HDP/Yeşil Sol’un değirmenine su taşıyan sözler…
Tıpkı CHP’nin mevcut Genel Başkanı gibi her tuşa aynı zamanda basma hüneri; Kuvayı Milliye ve Atatürk sosuna bulanmış, özde olmasa da sözde Atatürkçülük mesajları…
Ekrem İmamoğlu’nun inşa etmek istediği yeni Türkiye yolculuğunda bazı sorulara açık ve net yanıtlar vermesini istemek tüm CHP’lilerin hakkı olsa gerek:
- Cumhuriyetimizin hangi değerleri yeniden yorumlanacak?
- Yeniden yorumlayışın içeriği nedir?
- Yeniden yorumlama sürecinde toplumsal mutabakat nasıl sağlanacak? Toplumsal mutabakatın ölçütü nasıl saptanacak?
Örneğin yıllardır tartışılan ve Türkiye Devletinin kimliğini belirleyen laiklik, yeniden nasıl yorumlanacak? Y-CHP’deki gibi sadece din ve vicdan özgürlüğü tanımı içine sıkıştırılıp, Anayasanın 24. Maddesinde yer alan “devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzeninin din kurallarına dayandırılamayacağı” hükmü görmezden mi gelinecek? Yoksa bu hüküm laikliğin uygulamadaki güvencesi olarak kabul mü edilecek? Bu konuda toplumsal bir mutabakata ulaşılamazsa, işlevsiz ve içi boş bir laiklik kavramı ile mi Türkiye yolculuğuna çıkılacak?
Tarikatların hukuken yasak olduğu ülkemizde, onlara Sivil Toplum Örgütü gözlüğü ile bakılmaya ve faaliyetleri demokratik hak kapsamında değerlendirilmeye devam mı edilecek?
Ulus Devlet ve Bölünmez Bütünlük ile yerelleşme arasındaki hassas çizgide öncelik hangisine verilecek? Bu konuda bölgesel özerklik ve federatif yapı isteyenlerle toplumsal mutabakat nasıl sağlanacak?
CHP, SAĞ’da mı, SOL’da mı yer alacak? Kamucu, karma ekonomiden yana mı olacak? Yoksa neo-liberalizmin kulvarlarında mı at koşturacak?
AKP döneminde yok edilen laik eğitim konusunda CHP’nin Genel Başkan adayları hangi projeleri önerecekler? Yaş sınırı kaldırılan Kuran Kursları konusunda ne düşünüyorlar?
Kuşkusuz bu sorulara on’larcası eklenebilir.
Ancak CHP’de bir ARINMA ve Yeniden CHP’leşme bekleniyorsa, öncelikle cevap aranması gereken sorular bunlardır.
CHP’ye Genel Başkan olmak isteyenlerin Tüzük ve Parti içi demokrasi tartışmaları ardına gizlenmeden, öncelikle Partinin tarihsel kimliğine ve ilkelerine olan bağlılıklarını kanıtlamalarına ihtiyaç vardır.
CHP’sizleşmenin siyasette yarattığı boşluğu doldurmak, kurucu değerlere ödünsüz sahip çıkacak bir Genel Başkanla mümkün olacaktır.
O değerlere ödünsüz sahip çıkacak Kimseyi kimse CHP nün başına getirmez, getiremez. Ancak Yeniden CHP kurulur. Ve kurultayında terkedilen 6ok ve ilkeleri alır. Buna inanan tüm üyeler bu partiye geçer. Mesele CHP nin mal varlıklarında. CHP kuruluş değerlerinden vazgeceli çok uzun yıllar oldu. Bu nedenle, kuruluş ilkeleri Atatürk’ün manevi mirasıdır, dileyen bu mirasa programına yazarak sahip çıkar, sonra maddi mirası için dava açar. Çünkü artık CHP patron tarafından yönetilen şirkettir parti değil.
Kurucu değerleri yorumlamanın türkçesi, Türkiyeden Kürdistan peydahlamaktır.
Ha Ali , ha Veli, islerine geldigi icin Imamoglu gelirse sanki isler duzelecek. Tavizsiz Ataturk cizgisine donmedikten sonra Chp’den hicbir sey olmaz. Bu Chp’ye asla oy vermeyecegim.
CHP, zaten Atatürk’ün partisi olmaktan daha Atatürk sağken çıkmıştı. bu gerçeğin belgeleri var. CHP artık kapatılmalı. isteyen başka partiler=particikler kurabilir.