Mehmet Alkanalka yazdı…
MSB, Basın Sözcüsü 08 Mayıs 2025’de bazı emekli askerlerin orduevlerine giriş yasağı hakkında isim vermeden yapmış olduğu açıklamada ilginç bazı ifadeler kullanmıştır. Son zamanlarda haksız yere orduevine giriş yasaklanması uygulamasında benim de bulunmam nedeniyle açıklamalar nedeniyle somut bulgularla bir açıklama yapmaya karar verdim.
Öncelikle açıklamanın başlangıcındaki emekliye ayrılan personelin “özveri ve onurla” görev yaptıklarını belirtip hizmetlerimiz dolayısı ile teşekkür etmesine gerek yoktur. İki kez yemin etmiş birisi olarak, bu görevleri Türk Milletinin ülkesi ve devleti ile bölünmez bütünlüğü için canımız pahasına gönüllü ve adanmışlık duygusu ile her şeyden önce AŞKLA yerine getirdik. General olmak gibi bir amacımız ve “menfaatimiz” olsaydı, herhalde başka saiklerle hareket ederdim.
2014 YAŞ’ta terfi ettirilmeyince 12 sene daha YAŞ’a girme hakkım ve generallik terfi şansım düşünüldüğünde istifa etmez ve general olmak için sonuna kadar mücadele ederdim. Ancak, mevzuat gereği mecburi hizmet gerekçesi ile 2014 YAŞ’ta istifa edemeyince, 2015 YAŞ’a kadar mecburi hizmetimi de tamamlayarak sonuçta onur istifası vererek Türk Silahlı Kuvvetlerinden istifa ettim. İstifamdan 11 ay sonra 15 Temmuz olayı gerçekleşti. YAŞ terfilerinde büyük bir “HATA” ve yanlışlık yapılmıştı. Bunu da 2024 Temmuz ayında Başsavcı Vekili İŞÇİMEN açıkladı.[1] İşçimen, terfi ettirilenlerin FETÖ’cü olduklarını belirten MİT Raporuna rağmen general yapılmalarının “HATA” olduğunu ifade etti.
Sözcünün açıklamasında mevzuattan da örnekler verilmiştir. Ancak, benim yapmış olduğum açıklamalarda muhatapların tamamı emekli sivil veya siyasi şahıslardır. Burada amirin, disiplinin ve hiyerarşinin tanımını yapmak istemiyorum. Ancak, benimle söz konusu şahıslar arasında resmi bir emir komuta bağı bulunmamakla birlikte disiplinin tanımında astın hukukuna riayet de söz konusudur. Bununla birlikte sözcünün yaptığı yasal mevzuat kapsamındaki görevle ilgili açıklama yapma hakkında konuyla ilgili iki örnek vermek istiyorum. Bunlardan ilki 2015 YAŞ Başkanı Ahmet Davutoğlu’dur. Davutoğlu açıklamasında “GİZLİ” olan YAŞ süreci ile ilgili MİT Raporuna rağmen ve iki kademeli FETÖ’cülerin tasfiyesini planlamalarına rağmen “son gece” “devlet şeyi” olarak açıklayamayacağı nedenler ile bunun yapılmadığını basına (BBC News Türkçe) açıkladı.[2] Diğer önemli açıklama da dönemin Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’den Fikret Bila’ya röportajda yapıldı. Özel, 2015 YAŞ ile ilgili uzun uzun yasal mevzuatı açıkladıktan sonra sonuçta 4 kişi olarak ve sadece kuvvet komutanlarını içeri alıp, çıkartıp karar verdiklerini ifade etti.[3] Özel aynı açıklamasında: “15 Temmuz’da yaşadıklarımızı düşününce şunu diyorum: Asker-sivil sorumlu makamlarda oturanlar olarak hepimizin milletten özür dilememiz gerekiyor. Sayın Cumhurbaşkanı ve ben diledim ama yetmez, herkesin dilemesi gerekir. Millet hepimizi affetsin.” ifadelerini de kullandı. Ortada bir hata olduğunun kabul edilmesine rağmen, Anayasa Madde 125’teki YAŞ kararlarının yargıya kapalı olması dokunulmazlığı arkasında hiçbir işlem yapılmamıştır. Meselenin birinci boyutu budur.
Konu, uluslararası ilişkiler hukukun üstünlüğü ve insani güvenlik kapsamında dünyada eşi olmayan bir vaka niteliği de taşımaktadır. Veryansın Tv’den gelen konuyla ilgili talep üzerine katıldığım programda bunları detaylı olarak açıkladım. Aslında konunun sadece YAŞ kararlarının yargıya kapalı olması değil, ayrıca diğer bazı kurumların da kararlarının yargıya kapalı olmasının hukukun üstünlüğü ile bağdaşmadığını, benim artık bu konularla ilgilenmek istemediğimi, ilgilenmek isteyen siyasetçiler için böyle bir yapısal sorunun olduğunu vurgulayarak konuyu Türk kamuoyunun takdirine bıraktığımı ifade ettim. Ancak, tesadüfen öğrenmiş olduğum orduevi giriş yasağı sonrası konu yine yeniden görünür oldu. Bu arada ilk duyduğu andan itibaren aynı zamanda bir hukukçu olan Arslan Bulut, her zamanki gibi özgürce bu önemli konuda bana haber vermeden daha önceki yazılarındaki hususlardan da faydalanarak tarihe not düşen bir yazı kaleme aldı. Her zaman hem kendisine hem de Yeniçağ Gazetesine bana sundukları destek için müteşekkir olacağım.
Savunma Bakanlığı Sözcüsünün açıklamasındaki bir diğer iddialı ifade de söz konusu yasaklamanın eleştiriden ziyade “maksatlı ve sistematik şekilde” yapılmış olmasıdır.
2015 YAŞ öncesi 29 Haziran 2015 tarihli Milli Güvenlik Kurulu Kararında: “Milli güvenliğimizi tehdit eden, başta paralel devlet yapılanması olmak üzere, tüm yasadışı oluşumlara karşı yürütülen mücadeleye kararlılıkla devam edileceği bir kez daha dile getirilmiştir.” hususu dikkat çekicidir.[4]
15 Temmuz darbe girişiminden 40 gün önce Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 06 Haziran 2016 tarihli iddianamesinde ise:[5]
“TSK içerisindeki bu yapılanmanın ordu disiplinini bozacak ve ülke savunmasında zafiyet oluşturacak bir yoğunluğa ulaştığı, FETÖ/PYD’nin darbe teşebbüsünde bulunma tehlikesinin açık ve yakın olduğu, bu tehlikenin gerçekleşmesi halinde bunun devlet için gerçek bir yıkım olacağı, ülkenin bir iç savaşa sürüklenebileceği, devletin yeniden ayağa kaldırılmasının mümkün olmayabileceği, FETÖ/PYD’nin tasfiyesinin devlet için artık varlık yokluk meselesi hâline geldiği…” ifadelerine rağmen herhangi bir işlem yapmaması düşündürücüdür.
15 Temmuz sonrası, Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulunun FETÖ ile ilgili 2019 Yılındaki bir raporunda örgütün gevşek bir “hizmet” yapısının ötesinde farklı çarkların birbirini döndürdüğü “sistematik” bir şekil aldığı ifade edilmektedir.[6]
Savunma Bakanlığı Sözcüsünün ifadesindeki bir diğer husus da: “disiplinsizliğe ve şahsi menfaatlerini kurumsal değerlerin önüne koyan yaklaşımlara hiçbir şekilde müsamaha gösterilmeyeceği”dir. Buradan bir kez daha belirtmek istiyorum ki sivil bir birey olarak benim Anayasadaki ifade ve kanaat özgürlüğü kapsamındaki açıklamalarıma bahse konu şahıslar sivil ve/veya siyasi hüviyeti olan, aramızda astlık ve üstlük bağının dahi olmadığı kişilerdir. Dolayısıyla disiplin/disiplinsizlik konuları muvazzaf personel ile illiyet bağı kurulabilecek hususlardır. Şahsi menfaat ile kurumsal değerlerin birlikte değerlendirilmesinde de aynı husus geçerlidir. Konunun özünü kaçırmış olma ihtimalini de ve konuyu kişiselleştirmeden bu konuda şimdilik son kez bazı hususları belirtmek istiyorum. Yabancı açık kaynaklardaki askeri planlama sürecindeki en kritik konu istenen son durumun ortaya konulması (HEDEF) dır. Madem konu şahsi menfaatlerden açıldı, benden yazılı özür mektubu dilemenizden de vazgeçtim. HEDEF; Türkiye Cumhuriyeti Devletinin evrensel hukuk devleti normlarına yakışan Anayasa’daki yargıya kapalı hususların ortadan kaldırılmasıdır. Böyle bir uygulama ilk defa 1982 Anayasasında uygulamaya konulmuş ve birçok anayasa değişikliğine rağmen muhafaza edilmeye devam edilmektedir. Türkiye Cumhuriyetinin de imzaladığı 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin Madde 8’de: “Herkesin anayasa ya da yasayla tanınmış temel haklarını ihlal eden eylemlere karşı yetkili ulusal mahkemeler eliyle etkin bir yargı yolundan yararlanma hakkı vardır.” hususu ile yargıya kapalı hususlar arasında büyük bir uyuşmazlık söz konusudur.
Saygı ve sevgiyle…
[1] https://haber.aku.edu.tr/2024/07/12/yargitay-cumhuriyet-savcisi-iscimen-15-temmuzun-5n1ksini-anlatti/
[2] https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-52846715
[3] https://www.hurriyet.com.tr/gundem/15-temmuz-ve-kumpas-magdurlari-sorusuna-yanit-yuregim-yaniyor-vicdanim-sizliyor-40190089
[4] https://www.mgk.gov.tr/index.php/29-haziran-2015-tarihli-toplanti
[5] https://www.yenicaggazetesi.com.tr/acilim-filminin-sonuna-bakacagiz-912697h.htm
[6]https://webdosyasp.diyanet.gov.tr/egitimmerkezi/UserFiles/15temmuz/Files/Kitaplar/Farkl%C4%B1_Boyutlar%C4%B1yla_FET%C3%96_PDY.pdf
gerçek yetkinlik budur,kısa net ve gerçek