NATO-Özgür İrade ile Danışmalar/İstişareler (Animus in Consulendo Liber)

featured

Emekli Orgeneral Ergin Saygun yazdı

Geçtiğimiz günlerde NATO Savunma Koleji “Siyasi Bir Nato için Stratejik bir Tartışma” başlığı ile bir makale yayımladı . Her zaman olduğu gibi, bu makalenin sadece yazarın fikirlerini yansıttığı, NATO Savunma Kolejini herhangi bir şekilde bağlamadığı belirtildi. Yazı genel olarak NATO’nun geleceği hakkındaki ABD görüşlerini yansıtmaktadır ve NATO Genel Sekreterinin daha önceki açıklamaları ve yürütülmekte olan bazı çalışmalarla da örtüşmektedir

Bugün geldiğimiz noktada NATO’nun kuruluş sebebi olan SSCB ve Varşova Paktı ortadan kalkmış, ittifakın temel konsept ve stratejileri buna göre değişmiş, savaş tehlikesinin ortadan kalkması ile müttefikler ordularını büyük ölçüde terhis etmiş, Varşova Paktına karşı Genel Savunma Planları lağvedilmiş, NATO makamları bundan böyle krizlerin bölgesel olacağını ve bunların da bölge ülkeleri tarafından ele alınacağını, NATO’nun ise siyasi destek sağlayacağını açıklayarak, NATO’nun temelini teşkil eden 5’nci maddeyi delmişlerdir.

Zaman içinde, NATO’daki gevşeme devam etmiş, yeni vazife arayışları kapsamında, özellikle Barış İçin Ortaklık programı çerçevesinde, NATO bölgesi dışına çıkılmış, İsteğe Bağlı Katılım prensibi icat edilerek, 5’nci madde bir kere daha sakatlanmıştır.

Yeni ABD yönetimi, uluslararası ilişkilerde, şahsi dostluklara değil diplomasiye ve kurumsal ilişkilere önem verileceğini ve bunların esas alınacağını açıklamıştır. Kurumsal ilişkiler bağlamında NATO’nun özel bir yeri olduğu muhakkaktır.

Biden’ın, Çin ve Rusya ile olan global hakimiyet  mücadelesinde, Avrupa’yı yanına çekebilmek için, Avrupa-Atlantik bağını yeniden güçlendirmek ve bu amaçla da NATO’dan istifade etmek istemesi normaldir. 

Makaledeki açıklamalara göre, bu amaca uygun olarak, her şeyden önce, mevcut iç sorunlar ve pürüzlü meseleler halledilmeli veya kontrol altında tutularak, yeni NATO, eski öneminin de ötesinde güç kazanarak, bütün önemli konuların görüşüldüğü bir merkez haline dönüşmeli, her yönden güçlü ve fonksiyonel bir yapıya kavuşturulmalıdır.

Makalede bu yönde bazı öneriler yer almaktadır. Ancak, İttifakın kurumsal yapısının güçlendirilmesini sağlayacağı düşünülen tedbirler ortaya konurken, meselenin üye ülkelere doğrudan müdahale anlamına gelebilecek boyutlara çekildiği görülmektedir. NATO’nun, AB gibi ortak kurallara ve düzenlemelere göre hareket eden bir entegrasyon değil, her biri kendi ihtiyaçlarına göre, kendi politikasını, ekonomisini, ve yönetimini tanzim eden, hükümran ülkelerden oluşan bir ittifak olduğu dikkate alınmamıştır. Bu nedenle , “Vaşington Antlaşması”, “NATO dayanışması”, “İttifakın ortak değerleri” gibi kamuflajlara sokularak, aksaklıklara, NATO içinde bazı alışılmamış ve İttifakın temel felsefesine aykırı tedbirler alınmasını savunmak, adı geçen ülkelere ayar vermeye çalışmaktan başka bir şey değildir.

Yazıda ortak karar alma zorluklarına değiniliyorsa da, ittifak üyelerinin sayısı arttıkça, fikir ayrılıklarının artmasının da normal karşılanması gerektiği göz ardı edilmektedir. Bidayetten beri, tüm ülkeleri aynı noktada buluşturmak, her zaman mümkün olmamıştır. Ancak bunu gidereceği düşünülen tedbir teklifleri, NATO’nun vazgeçilmez prensibi olan oydaşma/ittifakla karar alma uygulamasını aşındırma yolunu açmamalıdır. 

NATO Konseyi toplantı salonunda, Başkanın arkasındaki duvarda yazan, “Özgür İrade ile Danışmalar/İstişareler” (Animus in Consulendo Liber) prensibini herkes hatırında tutmak mecburiyetindedir.

NATO üyesi ülkelerin görüş ve tutumları, her zaman için İttifak üyeleri ile uyumlu olmayabilir. Bu tür sıkıntılar geçmişte de yaşanmıştır.

Mesela 1970’li yıllarda, İtalya’da komünist bir yönetim olursa ne şekilde hareket edileceğine dair NATO içinde planlar yapılmıştır. Aynı şekilde Yunanistan, komünist hükümet olduğu zaman, SSCB’ye yakın bir politika izlemiş, SSCB aleyhindeki ifadelere sürekli karşı çıkmış, özellikle Nükleer Planlama Grubu toplantılarında, her seferinde kriz yaşanmıştır.

Verilen bu örnekler, İttifak üyelerinin birbirleri ile olan problemlerinin ötesinde, İttifakın temel politikalarına ve işleyişine aykırı çok ciddi konulardır. Buna rağmen hiç kimsenin aklına, bu yazıda önerildiği şekilde, bu ülkelerin kuvvet planlamasından veya istihbarat paylaşımından çıkarılması, bazı toplantılara çağırılmaması gibi ittifak ruhuyla bağdaşmayan, uçuk önlemler alınması gelmemiştir. 

Makalede, Kuzey Atlantik Konseyi, kendi üyelerinin “yanlışlarını” düzeltecek bir mekanizma olarak görülmektedir. NATO Konseyi’nin, kendisini teşkil eden üyelerine tedbir uygulanması için nasıl karar alacağı da ayrı bir konudur. 

Yazıda, ittifak içindeki anlaşmazlıklardan söz edilmektedir ki bundan muhtemelen Türkiye ile Yunanistan kastedilmektedir. İki ülke arasındaki sorunlara çözüm bulmak NATO’nun görevi değildir, dahası NATO, Türk-Yunan sorunlarında taraf değildir.

İttifak üyeleri arasındaki sıkıntı sadece bu iki ülkeden ibaret değildir. Gündeme sık gelmeyen, ciddi boyutlarda kriz yaratmayan başkaları da vardır. Ancak bunlar NATO’nun işleyişini çok fazla olumsuz yönde etkilememekte, ülkelerin kendi aralarında kalmaktadır. Mesela İspanya ile İngiltere arasında çok uzun yıllardan beri devam eden ve zaman zaman kızışan bir Cebelitarık sorunu bulunmaktadır. 

Aynı şekilde ittifak menfaatlerine aykırı hareket eden müttefik tanımlamasında, yazıda da belirtildiği şekilde, akla ilk gelen ülke Fransa olmalıdır. Avrupa’da, ABD etkisini kabul etmeyen, bu nedenle NATO’nun askeri yapısından bile çıkan Fransa, NATO’yu zayıflatmak pahasına, Avrupa Birliği içinde paralel teşkilatlar kurmuş, NATO ile her konuda yarışmaya kalkmıştır. Ama hiç kimse ittifak dayanışmasına bu derece zarar veren Fransa’ya bir yaptırım uygulanmasından söz etmemiştir.

Yazıda sık vurgulanan bir husus da, 1949 tarihli Vaşington Antlaşması hükümlerine bütün müttefiklerin uyması gerektiğidir. Türkiye olarak buna bir itirazımız elbette olamaz.

Ancak;

Kuzey Atlantik Antlaşması’nın ilk maddesi, her türlü problemin barışçı yollarla çözüleceği, tehdit ve şiddet kullanmaya başvurulmayacağı şeklindedir. Bazı üyelerin, Türkiye’ye karşı tehdit ve şantajı, ikili ilişkiler için bir yöntem ve standart bir dış politika uygulaması haline getirdiği ortadadır. 

Antlaşmanın ikinci ve üçüncü maddeleri, ekonomik meselelerin barışçıl yollarla çözülmesini ve ittifak üyeleri arasında ekonomik işbirliği yapılmasını öngörmektedir. “Suriye’de Kürtlere saldırırsanız ekonominizi mahvederim” gibi tutumların barışçı bir yol olduğunu söylemek mümkün değildir.

Aynı şekilde, üçüncü madde, ittifak üyesi ülkelerin, ayrı ayrı veya topluca, karşılıklı yardım ve işbirliği ile silahlı bir saldırıya karşı koymak kapasitesini geliştirilmesini öngörmektedir.

Makalede, NATO üyelerinin ikili ilişkilerinde, ekonomik yaptırım, ilişkilerin seviyesinin düşürülmesi gibi benzer olumsuz uygulamaların, Vaşington Antlaşmasının yaygın olarak ihlali anlamına geleceğini ve NATO tarafından tedbir alınmasını gerektireceği ifadesi yer almaktadır ki Antlaşmanın bu maddesi ile uyum içindedir..

Bütün bu hükümlerin içine bir yere, çok uzun yıllardan beri, Türkiye’ye NATO üyesi ülkelerce uygulanan ambargoları ve en sonunda da CAATSA kapsamında, Türkiye’nin muhasım yani düşman ilan edilmesini yerleştirin ve ittifak ruhu ve dayanışması içerisinde bunlara bir yer bulun.

İstişareleri öngören dördüncü maddede yazılanlar doğrudur. Türkiye’nin, diğer bütün üye  ülkelerinden farklı bir konumda ve farklı tehditlere maruz olmasına rağmen, bu durumu İttifakın dikkatine getirmek için dördüncü maddeyi çok fazla kullanmadığı ortadadır. Türkiye, bazı müttefiklerin teröre verdikleri desteğin tartışılacağı, üst düzeyli bir toplantıyı bugüne kadar talep etmemiştir. Veya kendisine uygulanan ambargoları, yaptırımları, parasıyla dahi malzemeyi şartlı olarak vermelerini hiç bir zaman NATO içinde tartışmaya açmamıştır.

İttifak ülkelerinin, yanlış olduğu kabul edilen uygulamalarını “düzeltmek” için Konseyin kullanılması öneriliyor ise, o zaman bu toplantılardan Türkiye tarafından da kendisine yapılan haksızlıkları, yanlı ve yanlış davranışları gündeme taşımak ve bunları NATO’nun kayıtlarına geçirmek için istifade edilmesi düşünülmelidir.

Beşinci maddeyi ve maddenin kapsamını açıklarken, topraklarımızı özel olarak belirten Altıncı maddeyi, Türkiye bugüne kadar hiç kullanmamıştır. 

NATO Genel Sekreterinin de açıkladığı gibi, NATO ittifaklar üzeri merkezi siyasi bir ittifak haline gelecek; Kuzey Atlantik/ Kutuplar, Doğu Avrupa ve Kuzey Afrika, Afrika, İran, Çin, Hindiçin, Uzay, Silahları Kontrolü ve Siber Savaş’daki yeni gelişmeler konularında, bölgesel ve fonksiyonel çeşitli grupların kurulması, ve bu şekilde NATO’nun  jeopolitik ve Jeoekonomik bir merkez haline gelmesi sağlanacaktır. Türkiye, böyle bir NATO’yu kendi menfaatlerine uygun olarak nasıl kullanacağını düşünmelidir.

Sonuç olarak; Yeni NATO hakkında bu makalede belirtilen görüşlere ve önerilen tedbirlere, kaydı ihtiyatla yaklaşmalı, İttifakın yerleşik usullerine aykırı gelişmelere, uygun yöntemlerle, karşı çıkmalıdır. NATO, AB’nin aksine, hakkımızda alınacak kararlara müdahale edebildiğimiz ve kendi görüşlerimizi gündeme getirebileceğimiz bir platformdur. Bu imkânı etkili kullanma zamanımız çoktan gelmiştir.

NATO-Özgür İrade ile Danışmalar/İstişareler (Animus in Consulendo Liber)

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

4 Yorum

  1. 23 Mart 2021, 10:37

    NATO, AB’nin aksine, hakkımızda alınacak kararlara müdahale edebildiğimiz ve kendi görüşlerimizi gündeme getirebileceğimiz bir platformdur. demiş Sn Ergin…
    Bu güne kadar ne fayda sağlamış Nato bize? Yada hangi kararını veto edebilmişiz? Nato üyelerinin elebaşları bize düşmanken, veto etmeyide beceremediğimiz bir düşman ittifakta ne işimiz var? Komutan pek başarısız bir savunma yapmış.

  2. 23 Mart 2021, 07:44

    Yazıda geçen “NATO, Türk-Yunan sorunlarında taraf değildir.” cümlesi sanırım olması gerekeni söylemiş.Yoksa NATO Türk-Yunan sorunlarında bal gibi de açık açık Yunan tarafını tutmaktadır.Türkiye ne yazık ki veto hakkını dahi kullanmamakta adeta -aman bizi çıkarmasınlar- der gibi hareket etmekte.Yoksa Irak’ta bulunan NATO askeri sayısının 500’den 4000’e çıkarılmasını kabul etmezdi :( Yunanistan’ın yaptıklarını kınıyoruz,şımarık çocuk vs. şeklinde açıklamalarla geçiştirip onlar ön şart sunarken bizim ön şartımız yok diye istikşafi görüşmeler yapmaya devam etmezdi.Diplomasi yolları güçlü bir şekilde kullanılmıyor.Emekli amirallerimiz Cem Gürdeniz,Cihat Yaycı gibi isimler büyük bir sorumlulukla bir dışişleri bakanlığı gibi çalışırken öneriler,uyarılar ne kadar dikkate alınıyor görüyoruz ne yazık ki :(

  3. 23 Mart 2021, 07:34

    Bilgilendiren inceleme ve yorumlariniz icin tesekkur eder, saygilarimi sunarim sayin komutan.

  4. Dış işleri uykuda şu an :))

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!