Dr. Ceyhun Balcı yazdı…
ÖLMEYE ALIŞMAK
Salgında geldiğimiz noktayı “alışmakla” açıklayabiliriz. Geçen yılın bugünlerindeki korona tablosu incelenirse ne demek istediğimizin anlaşılması kolaylaşacaktır. Salgının başından bu yana Türkiye’deki olgu ve ölüm sayıları irdelendiğinde önlemlerin son derece sıkı olduğu geçtiğimiz yılki durumun içinde bulunduğumuz günlerdekiyle karşılaştırıldığında çok daha iyi olduğu kolaylıkla anlaşılabilir.
Başka deyişle, geçen bir yıl boyunca salgının denetim altına alınması çabaları boşa gitmiştir.
RAMAZAN SALGINI GERİLETİR Mİ?
Ramazan ayının gelmesini salgının denetlenmesi bakımından fırsat olarak görenlerin varlığı basına yansımalardan anlaşılıyor. Ramazanla birlikte bir araya gelişlerin azalması beklentisi önde gelen umut kaynağı olarak öne çıkıyor. Ramazan ayındaki olumlu beklentiye bir katkı da Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan geldi. Son yıllarda dinselleşmenin ve gericiliğin itici gücüne dönüşen bu kurumun aldığı 2 karar bu bağlamda şaşırtıcı oldu. Dinin donmuş kalıplar olmaktan çok ilkeler bütünü olduğu düşünüldüğünde diyanetin beklenmedik iki kararında şaşılacak yan yok. Diyanetin durmuş saatin günde iki kez doğru zamanı göstermesi gibi bir günde iki doğru kararın altına imza atmış olması bu kurumu her fırsatta dinselleşmenin koçbaşı olarak kullananların kaygısını yansıtması bakımından anlamlı sayılmalıdır.
Diyanet aşılamanın ağır aksak gittiği ülkemizde aşı yaptırmanın orucu bozmayacağı açıklamasıyla salgının denetimi için olumlu bir adım attı. Aynı diyanet, teravih namazlarının topluca değil de evlerde tekil şekilde kılınmasının uygunluğuna karar vererek de salgın denetiminde önem taşıyan tıp dışı uygulamalardan birisi olan fiziksel mesafe ilkesine güç vermiş oldu.
Bu arada, diyanetin bu olumlu açıklamalarına karşın aşı yaptırmanın orucu bozmayacağı kararının tutucu çevrelerden tepki göreceği hiç akıldan çıkartılmamalıdır. Dinselleşmenin ve bu bağlamdaki gericiliğin küresel ölçekte güç kazandığı günümüzde Nijerya ve Suudi Arabistan’daki din otoritelerinin salgın denetimine yardımcı adım attıklarına ilişkin haberler içimizi karartan gelişmelerin bol olduğu günümüzde biraz olsun nefes aldırıcı sayılmalıdır.
AŞILAMA ZORUNLU TUTULMALI MI?
Aşı söz konusu olunca ülkemiz kaynaklı bir haberin umut kırıcı olduğunu görmezden gelemeyiz. Aşı sırası gelip de aşısını yaptırmayanların oranının % 25’lerde oluşu salgın denetiminin önündeki önemli engellerden birisidir. Bir yandan aşılanamadığından yakınanların haberleri diğer yanda ise bulduğu aşıyı yaptırmayanların varlığı yaman bir çelişkiyi gözler önüne sermiş oluyor. Aşı reddi olgularının önemli bölümü dinsel nedenlere dayansa da aşıya güvensizlik kamuoyunun yanlış yönlendirilmesi kaynaklı olarak ortaya çıkmaktadır. Aşı reddi ya da aşıya güvensizlik gerçeğinin yalnızca dinsel nedenlerle açıklanması gerçekçi değildir. Öğretimli cehaletin bu sorundaki önemli payı görmezden gelinemez.
Tam da burada aşı yaptırmak zorunlu tutulmalı mı sorusu akla getirilmeden edilemez. Çekya’dan gelen bir haber bu konudaki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını yansıtması bakımından dikkate değerdir. Çekya’da aşı yaptırmayan ana-babanın evladının çocuk bakımevine alınmaması AİHM tarafından “toplum sağlığının üstünlüğü” ilkesi gereğince insan haklarına aykırı bulunmamış.
Salgından çok önce Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru hakkını kullanan bir ana-babayla ilgili verdiği kararda çocukluk çağı aşılarının yapılmasını isteğe bırakmış olması toplum sağlığına etkileri açısından tartışılmıştı. Hatta, tıp çevreleri Türkiye’deki yasamayı bu kararı boşa çıkartacak yasal düzenlemeler yapmaya çağırmıştı. Toplum sağlığının bireysel özgürlük alanının insafına bırakmayı tercih eden yürütme ve yasama bu doğrultuda düzenleme yapmaya istekli olmamıştı. Aşı sırası gelip de aşı yaptırmaktan kaçınanların oranının % 25’lerde olduğu gerçeği bu konunun zamanında çözüme kavuşturulmamış olmasının sakıncalarını bir kez daha ortaya koymuştur. Çok açıktır ki, içinde bulunduğumuz küresel salgın sürecinde kişilerin bireysel kurtuluşu bir yana ülkelerin başarılı aşılamalarla bile kendilerini korumaları ve dolayısı ile de salgınla baş etmeleri olanaksızdır.
DÜNYADA AŞI DAĞITIMI
Yeri gelmişken, Dünya Sağlık Örgütü kaynaklı son verilere göz atmakta yarar var. Küresel ölçekte 194 ülkede 700 milyon doz aşının dağıtımı tamamlanmış. Yoksullara aşı sağlama düzeneği olarak oluşturulan COVAX 100 ülkeye 38 milyon doz aşı göndermiş. Dünya Sağlık Örgütü’nün “aşı eşitliği” bildirgesine 178 ülkeden 1500’ü aşkın kuruluş ve on binlerce kişi imza vermiş. DSÖ verileri dünya nüfusu göz önüne alınarak irdelenirse aşı dağıtımı konusunda istenen düzeyden oldukça uzak olunduğu açıktır. Özellikle, aşı paylaşımına ilişkin sayılar ayrıca mercek altına alındığında durumun kötülüğü çok daha iyi anlaşılabilir.
SALGINA DİNSEL DEĞİL BİLİMSEL YAKLAŞIM
Dünyada 1.5 milyarı aşkın Müslüman için önem taşıyan Ramazan ayı ve oruç ibadeti hiç kuşkusuz pek çok şey gibi salgını da olumlu/olumsuz etkileme gizilgücüne sahiptir.
Türkiye’de Ramazan ayının salgının denetim ve yönetimine ilişkin etkileri gündemde olsa da son bir ayda salgının ülkemiz bağlamındaki sıçraması her şeye karşın akıl ve bilim temelinde davranmayı gerektirmektedir.
Gelinen noktada dinsel sürecin etkilerinden yarar ummak yerine kaçınılmazlaşan 3-4 hafta süreli TAM KAPANMA gündeme gelmeli ve uygulanabilirliği tartışılmalıdır.
Milyon başına birikimli olgu sayıları Türkiye’deki durumun olumsuzluğunu anlamamıza yardımcı olacaktır.
Ülkemizi yönetenlerin bilimin sesine gerçekten kulak vermeleri zamanı geldi de geçiyor. Bir yıl öncesine göre durumun çok daha kötü olduğu akıldan çıkartılmaksızın salgınla baş etmede aşıyla birlikte altın seçenek olan TOPLUMSAL KARANTİNA fırsatı zaman yitirilmeden uygulanmalıdır.
Milyon başına olgu sayıları tablosu
https://www.thelancet.com/journals/lancet/article/PIIS0140-6736(21)00779-0/fulltext?dgcid=raven_jbs_etoc_email
https://www.veryansintv.com/sirasi-gelenlerin-dortte-biri-asi-yaptirmamis
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-56674904
http://doc.izmirtabip.org.tr/userfiles/asi_kitap.pdf
https://docs.google.com/document/d/1iaonQSeTEOZd87ANmQ1YxKGoDZVzX_MwmiVAvICfTWk/edit#bookmark=id.ja6b1jpjb1a9
https://ourworldindata.org/grapher/total-and-daily-covid-cases-per-million?country=~OWID_WRL
Salgin konusu artik herkezin agzinda SAKIZ oldu !!!!!!
BASKI ve diktatörce uygulamalar olmasa kimsenin seyinde bile degil!
Dr. Ceyhun Balcı, evvela Gülümser Heper’i okumalıdır. Yazının ara başlıklarında “bilimsel yol takip edilmesi” yer alırken, ironik bir şekilde yazının içeriği bilimsellikten olabildiğince uzaktır. Egemenlerin görüşleriyle paralellik seyreden bu bilim dışı korku pompaları sönümlenme aşamasına girmiştir. İnsanlar kademeli olarak uyanmaktadır. Papağan gibi sürekli “tam kapanma” çağrıları yapanların bu yaptıklarından utanacakları günler de çok uzakta değildir! Hava yolu ile bulaşan bir hastalığın maske, mesafe ve izolasyon ile kontrol altına alınamayacağını ve bugüne kadar da alınamadığını idrak edememek, Sars-Cov2’den daha tehlikeli bir hastalıktır. Bu salgını bitirecek olguların başında olan “toplum bağışıklığı”nın dışında her konunun gündemde tutulması ise başka bir açmazdır. Aşılar, tıp tarihinin parlayan bir yıldızı olsa da sürekli mutasyona uğrayan virüslere karşı (doğası gereği) bugüne kadar ciddi bir başarı gösteremediği de su götürmezdir ve bunu FDA’nın aşı başdanışmanı da yıllar evvel (1979) kabul etmiştir.