31 Mart İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin yenilenmesiyle birlikte siyasette yeni hesaplar yapılmaya başlandı.
Yenilenme kararıyla Tayyip Erdoğan’ın mutlaka bir düşündüğü olduğu, şapkadan tavşan çıkaracağı, seçimleri kesin olarak kazanacağına inanmasa seçimlerin yenilenmesine izin vermeyeceği konusunda bir efsane oluştu.
Ancak, seçimlerin yenilenme kararı Tayyip Erdoğan’ın en büyük siyasi hatasıydı. Seçimlerin yenilenme kararı ile birlikte hem kamu vicdanında kaybetti, hem meşruiyeti yara aldı, hem de büyük bir risk aldı.
Nitekim, 24 Haziran seçimlerini büyük bir çoğunlukla kaybedince, sadece kendi efsanesini yıkmakla kalmadı, partisi içinden ve dışından yeni hesapların yapılmasının önünü açarak siyasi ömrünü de kısaltmış oldu.
İlk hesabı yapan, İBB Başkanlığını kazanan Ekrem İmamoğlu idi. Ancak Ekrem İmamoğlu seçimleri kazanır kazanmaz, sanki İstanbul Büyükşehir Başkanlığı’na değil, Cumhurbaşkanlığı adaylığına seçilmiş gibi davranmaya başladı. İlk 50 gün içinde biri 8 günlük, biri 6 günlük olmak üzere 14 gün izin alarak, İBB Başkanlığı işini pek ciddiye almadığını, atlama tahtası olarak gördüğünü açık bir şekilde gösterdi. Nasılsa, Türkiye’nin en büyük holdinginin eski bir genel müdürü İBB genel sekreteri olarak kontrolü eline almıştı. O Kaz Dağlarını korumak için Kanada Büyükelçisi ile görüşebilir, Bodrum’da Livanelli konserinde görünebilir, İstanbul’u seller götürdüğünde küçük kızını almak için Bodrum’a gidebilir, Zonguldak’ta festivalde ödül alabilir, Hacı Bektaş törenlerine katılabilir, Batman’da düğüne katılabilir, görevden alınan HDP’li belediye başkanlarını Diyarbakır’da ziyaret edebilir, tarikatçıları “liyakatları” dolayısıyla en önemli gördüğü İBB Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığı’na atayabilir, televizyonlarda bizlere tarikatların yüzyıllık felsefeleri olan kurumlar olduğunu, tarikatlara değil tarikatlar arasında ayrımcılık yapılmasına karşı olduğunu anlatabilirdi.
’94 MODEL ERDOĞAN’
Diyeceksiniz ki İmamoğlu “Atatürk’ün partisinden” seçilmedi mi, Atatürkçülük tarikatlara ve cemaatlere karşı olmak değil mi? Atatürkçülük dinin siyasete karıştırılmasına karşı değil mi? Bu ülkeyi, Osmanlı’yı olduğu gibi, tarikatlar ve cemaatler batırmıyor mu? Tayyip Erdoğan mitingleri dualarla açınca din siyasete karıştırılıyor da, İmamoğlu yapınca karıştırılmıyor mu? Anlaşıldığı kadarıyla İmamoğlu, bir Atatürk fotoğrafı ve bir Anıtkabir ziyareti ile Atatürkçü olduğuna bazılarını inandırabilecekti, pekte haksız sayılmaz yani. Atatürkçülüğün temelinin tam bağımsızlık ve laiklik ilkeleri olduğunu belki kendisi de inandırabildiği kimseler gibi bilmiyor olabilir.
Ama beni en çok ürküten açıklaması, kendisini “94 model Erdoğan” olarak lanse etmesi idi. Aslında bu yerinde bir tanımlama, benim de kendisine yakıştırabileceğim bir tanımlama. Ancak, “94 model Erdoğan’ın” hakikisi, Atatürk Cumhuriyet’ini bütün kurumlarıyla tasfiye edip, tarikatların ve cemaatlerin önünü açarken, şimdi “Atatürkçüler’in” bir kısmının da desteğiyle ikinci bir “94 model Erdoğan’a” ihtiyaç var mı?
NE ZAMAN HESAP VERDİLER DE HESAP SORMAYA KALKIYORLAR_
İkinci hesap yapanlar AKP içinden çıktı. Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan, bunlar AKP’nin kuruluşundan beri Tayyip Erdoğan’la yakın işbirliği içinde olan, Ergenekon, Balyoz ve diğer kumpas davalarında Fetullah Gülen cemaatinin önünü açanlar, açılım politikalarının destekçileri, Suriye’ye saldırının planlayıcıları, ekonomik çöküşün mimarları, eğitim, yargı, kültür sanat kurumlarının tasfiyecileri değil midiler? Ne zaman hesap verdiler de, şimdi hesap sormaya kalkıyorlar?
Bunlardan, Ali Babacan ismini özellikle önemsiyorum, sakın yanlış anlaşılmasın, bavul içinde Libya’ya 300 milyon dolar götürdüğü için değil. Siyasi kişilikten ziyade teknisyen kişiliği ile öne çıktığı için. Yani mesela diyelim, “stratejik ortağımızın” da gayretiyle 2020’de ekonomik kriz derinleşirse, bize bir de “2001 model Kemal Derviş” gerekmez mi?
Yeni bir “94 model Erdoğan” ile “2001 model Kemal Derviş” koalisyonu. İçinizi çok kararttığımın farkındayım. Ama her şey size bağlı.
Optimar’ın 13-15 Temmuz 2019 tarihleri arasında 26 ilde yaptığı araştırmada ankete katılanların “Siyasal kimlik olarak kendinizi nasıl tanımlarsınız?” sorusuna cevapları:
1.Atatürkçü: %25,2
2.Milliyetçi: %22,1
3.Demokrat: %11,3
4.Muhafazkâr: % 9.7
5.Dindar : % 7.8
6. İslamcı: % 4.5
Ey Atatürkçüler ve milliyetçiler (aslında en büyük milliyetçilik Atatürkçülüktür, anket o şekilde ayırdığı için, aslıyla verdim, kısaca Cumhuriyetçiler de diyebiliriz);
Seyirci mi kalacaksınız?
Yeni “94 model Erdoğan” ve “2001 model Kemal Derviş” koalisyonunu mu destekleyeceksiniz?
Yoksa Atatürk Cumhuriyet’ini yeniden kurmak için mücadele mi edeceksiniz?