1. Haberler
  2. Analiz
  3. Soylu bir öfke: Nihat Genç

Soylu bir öfke: Nihat Genç

featured

Afşin Selim yazdı…

“Bir süredir kanserle mücadele eden yazar Nihat Genç’in tedavisi yoğun bakımda devam ediyor, Genç’in sağlık durumu ciddiyetini koruyor” haberiyle karşılaştığımız günden bugüne hayat; hepimize Dün Korkusu yaşatıyor hala, Bu Çağın Soylusu’nu arıyoruz yine…

Babamın 70’li yılların Trabzon’undaki dönem fotoğrafları arasında rastlamıştım ona, her bir fotoğrafta bir grup genç vardı, bu birliktelik dava arkadaşlığı olarak tanımlanıyordu, belli ki gönüldaşlık hukuku vardı aralarında, duygunun en saf hali yüzlerine sinmiş bu sert delikanlıların içinden uzun yıllar sonra tüm Türkiye’nin tanıyacağı bir yazar da çıkacakmış meğer.

Eski okuyucuları, Leman dergisindeki küçük puntolu yazılarından tanıyor onu. İlk şöhretini edindiği, ilk hikayelerini yazdığı yer. Senelerce yazdı bu mizah dergisinde. Sistemle bir hesaplaşma içindeydi. Sokağı yazıyordu esasen, kaldırımdaki insanı anlatıyordu. Kavga gürültü, yazarlık serüvenini böylece ilmek ilmek işliyordu.

70’li yıllardan bu yana Nihat Genç’e, edebi ve siyasi dergilerde rastlanabilmekte. Hobi olsun diye yazanlardan olmadı, yazarlık mesleğiydi onun. 12 Eylül’ün soğuk ikliminden ve karanlık dehlizlerinden bugüne değin üretmiş, yazmış, eser verebilmiştir. Bugün yazarlık kimliğinin sadece güncel ve değişken politik iklime göre yorumlanması, onun 70’li yıllardan bugüne inşa ettiği özgün hikayesine haksızlık olur. TV konuşmalarıyla ve katıldığı programlarla geniş kitlelerce tanınma dönemi bir yana, Nihat Genç demek, öncelikle Türk edebiyatı demektir. 

Dürüstlük ve samimiyet sayesinde ancak, güven temelli ilişkiler kurabiliriz. Dürüst olmak ve dürüst kalmak, hayat boyunca elbette önemli bir ölçü hepimiz için. Dürüstlük bir fazilettir çünkü; modern zamanlarda bir keramet olarak da görülebilir hatta! Nihat Genç’in bağımsız ve asi duruşuyla birlikte, yazarlığında onu öne çıkaran vasıflardan biri kanaatimce samimiyeti, dürüstlüğü olsa gerek… 

Nihat Genç’in, gizli ajandasıyla konuşanlardan, yazanlardan olmadığı muhakkak. Geçmişten bugüne otorite ile her daim sorunlu olmasıyla bilinmekte. Gücün, güçlünün yanında pozisyon almak yerine, bağımsız ve bağlantısız yaşantıyı tercih etmiştir. Bu riskli duruş, bazısı için delilik olarak tanımlanabilir. Ortamın uyumsuzu, arazi şartlarına elverişsiz, iklime göre renk almamış olmak, kalabalıklar için delilikten ibaret görülebilir, bunu anlayabiliriz. Nihat Genç, yaşananlar karşısında adeta çığlık çığlığa kalarak yazarlığını inşa etmiştir. Bu topraklara ait dinlediği bir türküden duygulanıp, oturup ağlayabilen bir yazardan bahsediyoruz. 

Sözlük bilgisi zengin, ne bulursa okumuş, ömrünün bir kısmı sahaflarda geçmiş, hızlı daktilo kullanmasıyla şöhretli bu genç adamın, halen kahvehane arkadaşlarından ayrılmamış bir tarafı da var. Entelektüel çevrenin problemlerinden başka, dışarıda sahici bir hayatın olduğunun her daim farkında çünkü…

Nihat Genç, efendi tanımaz topraklar olarak görür Anadolu’yu. Cumhuriyetin inşasının da bu efendi tanımazlıktan kaynaklı gerçekleştiğine inanır. Türk kültürüyle, tarihiyle, Anadolu Müslümanlığıyla barışık bir çizgide inşa etmiştir yazarlığını. Sağ ve sol olarak tanımlanan muhitlerde bulunması, değişkenliğini değil, cevabını aradığı sorular çerçevesinde bir iç hesaplaşma olarak yorumlanabilir. Gün gelir, İhtiyar bir Kemancı olarak karşımıza çıkar; çünkü sadece yalnız insanların güçlü hikayeleri olduğuna inanmıştır. 

Emeği önemseyen, halkın ve sokağın içinden gelmiş, bağımsız ve anti emperyalist bir kişiliktir Nihat Genç. Soylu bir öfkedir. Orasının burasının adamı olarak tanımlayamayız. Seveni de sevmemeyi de bunu bilir. Kabına sığmaz.  57. Alay, Saray Bosna, Sultan Galiyev, Gazi Osman Paşa gibi güçlü ve sarsıcı metinlerin de yazarıdır o…

2000’li yılların başında, İkinci Körfez Savaşı başlar; ABD ve Çokuluslu Koalisyon Kuvvetleri’nin askeri harekatıyla Irak işgal edilir. İşgal öncesinde, farklı görüş ve çevrelerden bir grup okur yazar, Türkiye’yi bu işgalin parçası yapma çabalarının karşısında durmak üzere biraraya gelir. Meşhur ‘tezkere’nin, Meclis’ten geçmemesi için çaba gösterilecektir. Nihat Genç de bu çabanın içindedir. Daha sonra adına Doğu Konferansı adı verilen bu birliktelik, çeşitli ülkelere ve şehirlere ziyaretler gerçekleştirir. Nihayetinde bir toplantı yapılır, toplantıya katılanlara sorular yöneltilir. Herkes kendi doğusunu tanımlamaya çalışır. Sahiden de, doğu denilen bu bölge neresidir? Nihat Genç bu soruya, “dünyada bombaların düştüğü her yer doğudur” diye cevap verir.

Nihat Genç; bir ülkenin büyüme hızını ve kalkınmasını, sadece işadamlarının yatırımlarında arayan biri değil elbette. İlk yazarlık dönemindeki yazılarında da görüleceği üzere, sert ve ahlakçı bir duruşta ısrarcı olmuştur. Özel bir çaba sarf etmiştir bunun için. Tercihleri bunu gösteriyor. Holding, patron, sermaye eleştirileri derken sansürle kuşatılmış bir yazar olması sebepsiz değil. Hikayelerinde kah aşırı gerçekçi, kah coşkulu bir romantizm arasında gidip gelmiştir. Yalnızlar ve yoksullar, gerilimler ve kahkahalar vardır orada. Yine de yaşama sevincine tutunabilen insanlara rastlanabilmiştir hikayelerinde, denemelerinde…

Toplumu tanımak için en uzak denizlere gitmek, en derin tutkuları bilmek zorundaydı Nihat Genç. Kitapları evire çevire okumalıydı. Kirli denizlerin derinliklerinde, en dip yerleri kurcalamalıydı. 

Nihat Genç, ilişkileriyle değil kitaplarıyla ve daktilosuyla inşa etmiştir yazarlığını. Hakkında en çok hakaret davası açılan yazarlardan biri olması tesadüf olmasa gerek. Ülkesindeki yoğun siyasi ve politik gündeme kayıtsız kalmaması ve aldığı tavır, yeni hikayeler yazmaktan maalesef mahrum bırakmıştır onu. Hikayeleri bu kadar okunabilmiş bir yazar, azdır ülkemizde. 30’lu yaşlarda yazdığı Bu Çağın Soylusu’nu, bugünkü ilmim ve zekamla yazamam artık dediğini hatırlıyorum, bir konuşmasında…

19 yaşında Trabzon’dan Ankara’ya üniversite tahsili için gelen bu genç ve yoksul adamın şahsi hikayesinde, ladin ağaçlarının bambaşka çağrışımları vardır. Kendisinin ifadesiyle, dik durmayı çocukluğundan bu yana ladin ağaçlarından öğrenmiştir; arkadaşları gibidir onlar, hiçbir yerde yalnızlık çektirmezler ona. Uzun yıllar yaşayabilme gücü, düzgün ve sağlıklı gövdeleri, ladin ağaçlarına adeta anıt niteliği kazandırır çünkü.

Nihat Genç; çaresiz, altta kalan, yoksul insanların hikayelerini yazarak; edebi kalıpların dışına çıkmış, farklı bir edebi tür sunmuştur okuruna. Kimseye muhtaç olmamak, kimsenin adamı olmamak niyetiyle çıktığı yazarlık serüveninde; Anadolu, bu halk, bu topraklar, kavram ve içerik itibariyle önemli bir yer tutar yazılarında, konuşmalarında. Yaşadığı toprakların kültürel ve tarihi zenginliğinin bilincindedir. O’na göre, çölde vatan olmaz, vatan dediğin kayalar, dağlar, ovalar, ormanlar, nehirler gibi insana bu dünyada ruh ve sıcaklık katar. İşte bu çiçeklerden, bu dağlardan, bu ormanlardan alır mayasını Nihat Genç. Anadolu’nun otuna da sevdalı bir adamdır o. Karadeniz’in dağlarından, Ankara’nın kuru ve soğuk havasına, Toroslar’a değin bu toprakları bir nimet, bir güzellik olarak sunmuştur okuruna…

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya abone olun!

KAI ile Haber Hakkında Sohbet