BURAKHAN BAŞARAN / VERYANSIN TV
Henüz 24 yaşında genç bir araştırmacı olmasına rağmen bu konuda uğraşıp didinen Ömer Faruk Yavaşçay’la tarihi eserlerin talanına ve tahribatına isyanını konuştuk.
Yavaşçay, kendini, “araştırmacı arkeolog ve tarihi eser fotoğrafçısı” olarak tanımlıyor. Çift diplomalı; önce Arkeoloji’yi, sonra da Turist Rehberliği’ni bitirmiş.
Amacını, “Başta İstanbul olmak üzere bütün şehirlerimizdeki eşsiz tarihi eserlerimizin hak ettikleri değeri görmelerini sağlamak ve insanlarımızda toplumsal bilinç oluşturmak” diyerek özetliyor.
Kapısını yiyecek kadar çok sevdiğimiz Ayasofya’da çektiği fotoğraf Türkiye ve dünyada gündem olunca başlıyor bu isyana Yavaşçay. Tarihi su haznesi kapağının parçalandığını gördüğü an araştırmacı ruhu uyanıyor ve akıllı telefonunu çıkarıp hemen tarihe not düşüyor. Hatta bu çalışması sayesinde bir doktora tezine bile konu oluyor!
‘EŞSİZ MİRASIMIZIN MUHAFIZLIĞI’
Yavaşçay şu anda iki proje yürütüyor. İlkine “Eşsiz Mirasımızın Muhafızlığı” adını vermiş. Bu projede uyguladığı metodolojisini, “Başta tarihi eserler hakkında araştırmalar yapıyorum, bilgiler topluyorum. Sonra da eserin bulunduğu konuma gidip fotoğraflarını çekiyorum. Sonrasında çektiğim fotoğrafları arşivliyorum. Böylelikle eserleri kayıt altına almış oluyorum. Son olarak da bakımsız durumda olan eserler için yazılar hazırlıyorum. Bu yazıları da sosyal medya ve gazeteciler aracılığıyla kamuoyuyla paylaşıyorum.” diyerek özetliyor.
Yaptığı çalışmaları ‘omerfarukyavascay.com’ adlı internet sitesinde de duyuran Yavaşçay, “Bu sayede eserlerimizin ne halde olduğu gözler önüne serilmiş oluyor, hem de toplumsal bir bilinç oluşuyor.” diyor.
VERBA VOLANT, SCRIPTA MANENT*
*Söz uçar, yazı kalır.
Vermiş olduğumuz bu meşhur Latin deyişi, 2023 dünyasında artık güncellenmeli. Söz uçunca, sadece yazı yeterli olmuyor. İnsanlar fotoğrafsız ve videosuz hiçbir habere inanmak istemiyor. Yavaşçay tarihi eserleri gezerken çektiği fotoğraflardan oluşturduğu ikinci projesine “Tarihi Eserler Fotoğraf Arşivi Projesi” adını vermiş. Gezip gördüğü eserlerin fotoğraflarını çekerek geçmişten geleceğe bir köprü kuruyor. Ülkemizin adeta bir tarihi eser denizi olması onun işini zorlaştırıyor. Ama o, projesinde kararlı. Amacı, insanların tarihi eserlerimizin son durumunu takip edebilmesi. Çünkü tarihi eserler toplumsal bilinç oluşturmanın şartlarından birinin bu olduğunu söylüyor. Örneğin Ayasofya’da yer alan su haznesi ve kapı bu sayede restore edildi ve güvenlik önlemleri artırıldı.
TAHRİBATIN SOSYOKÜLTÜREL ALTYAPISI
Tarihi eserlerin tahribatı konusunda caydırıcı cezalar uygulanıp uygulanmadığını sorduğumuz Yavaşçay, uygulamada sorun olduğunu düşünüyor. Çözümüyse cezaların ‘tam anlamıyla’ uygulanması. İnsanların tarihi eserlere zarar vermesinin altında yatan nedenleri de şöyle açıklıyor:
Çocuklarımız bir müzeye yada arkeolojik alanı ziyarete götürülmüyor. Evlerde tarih, arkeoloji veya sanat konuşulmuyor. İnsanımız sadece kendi medeniyetine ait eserleri sevip sahipleniyor, diğer medeniyetlerin bıraktığı eserleri dışlıyor. Son olarak da ‘efsaneleştirilen’ definecilik hikayeleri olumsuz etkiye neden oluyor.
Defineciliğin üzerinde biraz daha duruyor Yavasçay:
Ülkemizde tarihi eserlere verilen zararlar için ilk sıraya kesinlikle defineciliği yazabiliriz. Çoğu kişi, ekonomik sıkıntılarından dolayı kısa yoldan para kazanmak arayışına giriyor. Bu arayışlardan biri de tarihi eser kaçakçılığı ve define bulmak. Kaçakçılar ve defineciler için tarihi eserlerin hiçbir önemi yok. Onlar için kazanacakları para önemli. Para için tarihi eserlere zarar verebiliyorlar.
‘ÜLKEMİZDEKİ EĞİTİMDE ARKEOLOJİ YOK…’
Son olarak Yavaşçay’a tarihi eserlere uygulanan vandalizminin yok olması için çözüm önerilerini soruyoruz. Tavsiyelerini sıralarken ‘eğitim’le başlıyor:
Maalesef ülkemizdeki eğitimin içinde arkeolojinin yeri yok. Ülkemiz Arkeolojik zenginlik yönünden dünyada 1 numara, eşi benzeri olmayan medeniyetlere sahibiz ama eğitim kurumlarımızda ‘Arkeoloji’ ya da ‘Sanat Tarihi’ dersleri yok.
İlk başta okullarımızda anaokulundan üniversite son sınıfa kadar olan eğitimde; ‘Arkeoloji’ ve ‘Sanat Tarihi’ derslerini müfredata koymamız gerekmekte. Yetişkinler için de Halk Eğitim Merkezleri’nde bu derslerin verilmesi lazım.
Tavsiyelerine siyasi isimleri de ekleyen Yavaşçay, “Siyasetçilerin arkeolojik eserlere daha fazla önem vermesi gerekiyor. Mecliste arkeolojinin daha fazla konuşulması lazım. Maalesef bugün TBMM’de bunlar konuşulmuyor” diyor.
Delikanlılar; sevdiğinin adını veya isyanını sprey boyayla nakşeder, define avcıları; elektromanyetik aletleri ve hiltileriyle un ufak eder, siyasi iktidar sahipleri de rant uğruna peşkeş çeker. Tarihi eserlerimizin makus talihiydi az önce okuduklarınız. Asaleti kendinden menkul bu yapılar; on yıllardır yok olmaya yüz tutmuş halde beklerken, bu sorun yeteri kadar dillendirilmiyor.
Yavaşçay’a teşekkür ederken, güzel ülkemiz Türkiye’nin tarihi eserlerini koruma konusunda fikir birliği sağlıyoruz. Tarihi eserlerimizin talanına ve tahribatına izin vermeyeceğiz.
Türk/Selcuklu/Müslüman Eserleri olsa yasatilsin bakilsin … ama bu topraklarinin eski sahiblerinin eserlerini ayakta tutmak onlara umut vermek gibi … Ispanya/Yunanistan/Bulgaristan… 1.günde yikallardi bu yapilari Müslüman yapisi olsaydi.