Amiral Cem Gürdeniz: Türkiye derhal MEB ilan etmeli

featured

Kıta sahanlığımızı işgal eden gemiler, Yunanistan’ın silahlanması, ABD’nin Türkiye karşıtı kararları, Oruç Reis Sismik Araştırma Gemisi’nin faaliyetlerini durdurması…
Mavi Vatan’ın isim ve doktrin babası Amiral Cem Gürdeniz’le son dönemde yaşanan önemli gelişmeleri konuştuk…

MURAT ŞİMŞEK / VERYANSIN TV

-ABD, geçen yıl, savunma amaçlı silahların Güney Kıbrıs’a satış kısıtlamasını 1 Ekim 2020’den 30 Eylül 2021 tarihine kadar kaldırma kararı almıştı. Güney Kıbrıs’a askeri malzeme ihracatını bir yıl daha sürdüreceğine ilişkin karar ise 30 Eylül 2021 tarihinde geldi. ABD’nin bu hamlesi ne anlama geliyor?

ABD özellikle FETÖ darbe girişimi sonrası Türkiye’nin Mavi Vatan üzerinden deniz çıkarlarını koruma tutumuna, Türkiye’yi çevreleyerek ve Türkiye’ye yaptırımlar uygulayarak karşılık verme stratejisine geçti. Bu çerçevede ABD’nin Mavi Vatan’ı ilgilendiren dört alanda Türkiye ile çıkarları çatışıyor. Birincisi Türkiye’nin Mavi Vatan sınırlarını koruması, ikincisi Türkiye’nin güneyinde denize çıkışı olan kukla bir Kürt devletine karşı gelmesi, üçüncüsü KKTC’nin varlığının devamını sağlaması ve oradaki Türk askeri varlığının sürekliliğini koruması, dördüncüsü Türkiye’nin sahibi olduğu Montrö Boğazlar Sözleşmesi üzerinden Karadeniz’de Rusya ile birlikte denge unsuru olması. Bunlar ABD’nin rahatsız olduğu dört kritik alan. Dolayısıyla Türkiye bu konularda taviz vermediği sürece, Güney Kıbrıs Rum Yönetimiyle Yunanistan’ı Türkiye’ye karşı kullanarak çevreleme, Türkiye’yi baskılamaya devam edeceğini söyleyebiliriz.

Bu nedenle Güney Kıbrıs’ın silahlanmasına engellerin kaldırılması, Güney Kıbrıs’a askeri yardım yapılması, askeri işbirliği üzerinden gelecekte üslenme kolaylıkları elde edilmesi, IMET üzerinden eğitim ve öğretim yardımı; FMS üzerinden de askeri satışlar yapılması beklenen ve yaşanan gelişmeler olacaktır. Güney Kıbrıs gibi hane başına silahlanmada dünyanın en üst liginde bulunan bir ülkeye bu şekilde destek verilmesi bölgedeki istikrar ve barışa ciddi bir darbedir. Diğer yandan Yunanistan’daki Amerikan yığınaklanmasını, Güney Kıbrıs Rum Yönetimiyle olan stratejik ilişkilerden ayıramayız. Biri batıdan diğeri güneyden Türkiye’yi kuşatmaya yönelik faaliyetlerdir.

‘TÜRKİYE, ASYA GÜÇLERİYLE BERABER OLDUĞUNU İLAN ETMELİ’

-Yunanistan ve ABD kara kuvvetleri, geçtiğimiz aylarda Türkiye sınırına 150 km uzaklıktaki İskeçe şehrinde ortak tatbikat düzenlemişlerdi. Türkiye’nin NATO’daki yeri tartışmalara neden olurken geçtiğimiz günlerde İbrahim Kalın, Türkiye’nin güçlü bir NATO üyesi olduğunu ve İttifaka kayıtsız şartsız bağlı olduğunu vurguladı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz.

NATO soğuk savaş dönemindeki görevini tamamlamış, soğuk savaş sonrası kendine yeni var oluş nedenleri arayışına girmiştir. ABD’nin Avrasya’nın batı yarımadası olan Avrupa’yı kontrol altında tutması ve Asya güçlerinin yükselmesine karşı bir denge unsuru olarak kullanması için NATO’ya çok ihtiyacı vardır. Soğuk savaş bittikten sonra NATO genişlemesi ile bunu yapmıştır. 11 Eylül olaylarından sonra yarattığı Terörle Küresel Savaş (GWOT) paradigmasıyla bunu yapmıştır. Ancak Türkiye, 1945’ten itibaren sahip olduğu seçkin coğrafyasını ve jeopolitik özgül ağırlığını Atlantik sistemin çıkarları için kullanırken, soğuk savaş sonrası kendi jeopolitik çıkarları için kullanmaya başlamıştır. Kenar kuşak ülkesi olarak Sovyetler Birliği’ni, şimdi de Rusya’nın güneyden kuşatılmasıyla ilgili rolünü artık sorgulamaktadır. O nedenle bugün Türkiye sahip olduğu coğrafyayı bir denge unsuru olarak kullanma çabası içindedir. Hükümet, coğrafyamızı ve jeopolitik ağırlığımızı zaman zaman batıyı dengede tutmak ve kendi aleyhinde siyasi ve ekonomik kararlar almasını engellemek için NATO’yu kullanarak batıya müzahir tutum içine girmektedir. Sözcü İbrahim Kalın’ın NATO yönelik açıklamaları bunun tipik örneğidir. Ancak, Türkiye, ABD, Rusya ve Çin arasında coğrafyasını kullanarak bu tip zig zag politika uygulama seçeneklerinin son aşamasına gelmiştir. Özellikle 15 Eylül 2021’de Avustralya, İngiltere ve ABD tarafından Pasifik’in bir nevi NATO’su kurularak bütün dengeler alt üst edilmiştir. Artık herkes tarafını seçmekte ve belli etmektedir. Bunun ilk hamlesi Anglosakson dünyadan gelmiştir. Güney Kore, Japonya, Singapur gibi sıkı Amerikan müttefikleri bile süreçten dışlanmıştır. Türkiye de artık açıkça Asya yüzyılında Asya güçleriyle beraber olduğunu ilan etmelidir. ABD’nin Türkiye’yi açık tehdit olarak ilan ettiği, Türkiye aleyhinde hemen hemen her gün bir çevreleme, kuşatma ve cezalandırma faaliyetinin yaşandığı konjonktürde, Türkiye’nin hâlâ NATO kartını kullanarak ABD ile iyi geçinmek için gerekçeler ve argümanlar üretmesi inandırıcı değildir. Bu kapsamda iktidarın söylem birliğinde olması önemlidir ama görüyoruz ki kısa süre önce Putin ile görüşmesinde Rusya lehinde tutum takınan devlet başkanına rağmen, C/B sözcüsünün ABD ve NATO yanlısı açıklamada bulunması güven sorununu gündeme getirmektedir.

-Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis’i ağırladı. Atina’ya Rafale jetleri ile üç Belharra sınıfı fırkateyni satışı ve dördüncüsünü de satması seçeneğini içeren anlaşmaya imza attılar. Yunanistan’ın silahlanma yarışı nereye varır?

Ben geçenlerde kendi hesabımdan bir Tweet yayınladım. 24 saat içinde 120 bine yakın bir görüntüleme oldu. Tweet’te şunları yazdım: “Yunan halkı için üzülüyorum. Vergileri boşa harcanıyor. Fransız silah tüccarlarını ve komisyoncuları sevindiriyorlar. Taşıma suyla deniz gücü kuruyorlar. Tukidides tuzağına örnek şekilde düşüyorlar.”

Bu Tweet Yunanistan’da pek çok gazetede 1. sayfa haberi oldu. Gazeteler tweeti aynen yayınladı. Bu durum aslında 2060 yılına kadar borç yükü altındaki ülkelerinin böylesine bir silahlanmadan gerçekte duydukları sıkıntıyı da dile getiriyor. Sosyal medyada mesajıma pek çok karşı argümanlar ürettiler  ancak ciddi bir yaraları var ki 4 satırlık bir mesaja bu kadar tepki gösterdiler. Şahsen Yunan halkının bu silahlanmadan memnun olmadığını düşünüyorum. Fransa, Avustralya’nın kendilerini aşağılayıcı bir şekilde 42 milyar dolarlık 12 denizaltı projesini iptal etmesinden kısa bir süre sonra, neredeyse 1 yıldır ikna etmeye çalıştıkları firkateyn satışını Yunan Hükümetine imzalatmaya muvaffak olmuştur. Miçotakis Hükümeti, Fransa’ya teslim olmuştur.  Bu gemiler Fransa’da yapılacak, yani Yunanistan ekonomisine, sanayisine ve istihdama bir katkısı olmayacak. Sadece ‘’3 gemiden sonra karar verilirse dördüncü gemi Yunanistan’da yapılır” diye bir madde var. Bu da belli değil. O bakımdan Yunan halkı için gerçekten üzüldüğümü söyledim. Yani bu fakir halk, şimdi bu silahlanmaya Rafale uçaklarıyla birlikte neredeyse 2 milyar dolara yakın bir para ödeyecek. Bunların bedeli tabii Yunan halkından çıkacak. Başta da dediğim gibi, taşıma suyla yani, 3 tane fırkateyn, 18 tane uçak almayla, bu yarışın kazanılamayacağını hatırlatmaya çalıştım.  Fransa, Yunanistan’ın bu durumunu sömürüyor. Bu silah anlaşmasının bir amortisi olarak da NATO üyesi olmalarına rağmen bir savunma paktını hayata geçirmeleri dikkat çekiyor. Eğer Yunanistan’a bir saldırı olursa Fransa yanında savaşacak. Bunun  gerçek hayatta işleyeceğini hiç sanmıyorum. İkisi de zaten NATO ve Avrupa Birliği güvenlik savunma politikası (AGSP) içinde. Şimdi üçüncü boyutta bir anlaşma yapıyorlar. Bunun tamamen Yunan kamuoyunu, ‘biz evet bu gemileri satın alıyoruz, vergilerinizi kullanıyoruz ama bakın Fransa da bizi koruyacak’ şeklinde bir gerekçe sağlamak için olduğunu değerlendiriyorum.

‘DIŞİŞLERİ’NİN DOĞU AKDENİZ’DE MEB İLAN ETMEMESİNİ ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL’

-Yunanistan’ın son dönemde kıta sahanlığımızı ihlal girişimlerine ilaveten, GKRY de Malta bayraklı, İtalyan sahipli bir gemiyle 3 Ekim tarihinden itibaren KKTC’nin haklarını ve ülkemizin kıta sahanlığını ihlal edecek şekilde bir araştırma yapacağını duyurdu. Türkiye’nin tepkisi yeterli mi?

Türkiye bildiğiniz gibi 18 Mart 2020’de Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığı/MEB koordinatlarını Birleşmiş Milletlere deklare etmiş bir devlettir. Bugüne kadar da bu koordinatların belirlediği sahaya yabancı sismik gemileri ve yabancı araştırma ve sondaj gemilerini sokmamıştır. Son olarak biliyorsunuz, 18 Eylül’de bir girişim olmuştu. ‘Nautical Geo’ isimli Malta bandıralı bir gemi kıta sahanlığımıza girdi. Gemlik firkateynimiz Girit’in doğusundaki bu gemiyi sahamızdan çıkardı. Bu doğru bir işlemdir. Burada Türkiye’nin yapması gereken işlem, TPAO’ya veya MTA’ya ruhsatlar vererek 28. boylamın batısında, yani Türkiye Libya anlaşmasını ilgilendiren sınırın olduğu sahada da sismik ve sondaj çalışmaları yapmasıdır. Türkiye, bunu yapmıyor. Bunu anlamak kolay değil. Birleşmiş Milletlere koordinatlarımızı deklare etmişiz. Türkiye kendi sahasını nasıl koruyorsa, nasıl oraya giren gemileri çıkarıyorsa kendi gemisini de oraya götürüp orada araştırma yaptırabilmelidir. O gücü göstermelidir. Diğer taraftan Doğu Akdeniz’de Dışişleri’nin MEB ilan etmemesini de anlamak mümkün değil. Ben 2004’ten, yani Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin tek taraflı MEB ilanından beri Türk Dışişleri’nin niye MEB ilan etmediğini anlamış değilim. Küçücük mendil kadar, haydut bir devlet, tek bir ülkeyle yani Mısır ile yaptığı anlaşma üzerine ilan edebiliyor, biz edemiyoruz. Koskoca Türkiye, en uzun kıyı hattı ile bunu ilan etmiyor. Bunu anlamak mümkün değil.

-Oruç Reis’in Antalya Limanına demirlemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bunlar çok pahalı ve çok değerli gemiler. Türkiye sismik araştırmalarda yıllarca bekledi, çok geri kaldı. Oruç Reis sadece sismik değil, oşinografik araştırmalar yapabilecek her türlü imkâna sahip. Böyle bir geminin boşa geçirdiği her an deniz diplerini keşif için kaybedilmiş zamandır. Limanda beklemesi israftır. Bu gemi sürekli araştırma yapmalı. Hem denizlerimizin dibini, kıta sahanlığımızın özelliklerini ortaya koymalıyız, hem de siyasi olarak bu alanları kullanarak çıkarlarımızın devam ettiğini bütün dünyaya ilan etmeliyiz. O yüzden dediğim gibi ruhsat alanları özellikle Doğu Akdeniz bölgesinin batısına uzatılarak, burada stratejik varlık göstermenin gerekli olduğunu hatırlatmak istiyorum.  Oruç Reis’in limanda bekletilmesi ciddi bir hatadır.

-Libya ile ilan edilen deniz sınırlandırma anlaşması şu an ne aşamada?

Mutabakat Muhtırasını iki taraf da BM’ye deklare etmiştir. Her iki ülke için de yürürlüktedir. Libya bu anlaşmayı tanıyor. Geçtiğimiz aylarda Libya hükümeti bu anlaşmanın yürürlükte olduğunu deklare etmişti. Anlaşma, Libya’nın lehine olan bir anlaşmadır. Libya eğer bu anlaşmayı iptal edip Yunanistan ile yaparsa binlerce kilometrelik bir alanı kaybediyor. Böyle bir alan kaybını da halkına anlatamaz zaten.

-Doğu Akdeniz’de GKRY Mısır, İsrail, Lübnan ile anlaşarak, Türkiye ve KKTC’yi hiçe sayan MEB anlaşmaları yaparken Türkiye ne yapmalı?

Türkiye başta da dediğim gibi bir, derhal MEB ilan etmelidir. Sınırlarını zaten Birleşmiş Milletlere vermiştir. Burada Dışişleri’nin çekincesi, MEB ilan ettiğinizde balıkçılığı disiplin altına alıyorsunuz. Balık stoklarınızı ortaya çıkarıyorsunuz. Sahil güvenlik çok sıkı kontroller yaparak, başka ülkelerin MEB içinde balık avlamasını kontrol ediyor. Kota veriyor. Gerekirse izin vermiyor. Sanırım Dışişleri Bakanlığı halen MEB içinde sınırsız avlanan bu ülkelerle sıkıntı çıkar, diplomatik krizler yaşanır korkusu içerisinde. MEB ilan etmediğimiz için. Mısırlı, İtalyan, İspanyol balıkçılar bizim karasularımızın dibine kadar gelip balıklarımızı alıp götürüyorlar. Herhalde bundan da çekiniyorlar. Çünkü bu bayağı detaylı bir işlem. Ama tekrar başta söylediğim gibi bunun ilan edilmesi ve asla bir gün bile geciktirilmemesi gerekiyor.

Amiral Cem Gürdeniz: Türkiye derhal MEB ilan etmeli

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

5 Yorum

  1. Maglesef, Mavi Vatan artik RTE ve AKP Iktidari ile korunamaz. Defalarca yazdim, secimler yaklastikca Erdogan daha fazla tavizler vermeye baslayacaktir diye. Onun tum dusuncesi Koltugunu korumak, ve bunu yapmak icin her tavizi verecek ve veriyorda. Hemen MEB alanini ilan edecegine kisir cekismeler ve gundemi degistirecek soylemlerle onemli olan isleri gecistiriyor. Su an yine koltugunu korumak icin Batidan medet ummaktadir, halbuki anlamis degil, Bati onu gozden coktan cikardi. Gitmeden once koltuguna yakisir sekilde gorevini yapacagina, tavizler vermektedir. Gelecek nesiller bunu af etmez.

  2. 6 Ekim 2021, 06:58

    Sayın gürdeniz, cumhurbaşkanlık seçimlerine doğru giderken yüzde yaklaşık 30 kararlı olmayan seçmen var. bu alanda olan seçmenler kemalist bir parti istiyor ki maalesef şimdi yok, MHP akp ile yakınlaştığı ve CIA tuzağı ile kurulduğu iyi partiden dolayı çok oranda oy kaybetmiş, CHP Atatürk düşmanları eline düşmüş, CHP ve MHP’den dökülen seçmenler kemalist partiye oy verir. Eğer değerli general ve amiral ve CHP MHP’den ayrılan Kemalistler bir parti kursa bu yüzde 30 oranı alır, biz mavi vatanı korumak için savaş stratejilerini iyi bilen ve uluslararası arenada tanınan ve övülen bir cumhurbaşkan istiyoruz, ve o değerli emekli komutanlarımızın işi. Biz ABD Fransa’ya karşı caydırıcı seviyemizi artmak zorundayız ve o atom bombası, hipersonik füze ve orta menzilli küçük atom mühimmatların üretmesini gerekiyor. Ve doğu Akdeniz’de biz dengeyi sağlamak için Rusya mısır İsrail’i kendi cephemize çekmemiz gerekiyor, bunlar mevcut iktidar ile olmaz ama CHP ve gülen çocukları Davutoğlu babacan gibilerin iktidar olması daha kötü olacak.

  3. 5 Ekim 2021, 23:00

    “Mısırlı, İtalyan, İspanyol balıkçılar bizim karasularımızın dibine kadar gelip balıklarımızı alıp götürüyorlar.”CGP
    Cem Paşam, iş dönüp dolaşıp yine denizci olamamamız sebebiyle aleyhimizde netîceleniyor. Radar, Sonar ve balık bulucu cihazlarla donanmış modern Türk balıkçı gemileri avın nerede olduğunu bilecekler, yabancı balıkçıların nerede olduklarını bilecekler ve kıvrak bir manevra ve süratli gemileri ile yabancı balıkçıların önlerinde mevkî alarak, ağ atarak, aktif bir şekilde haklarını müdâfa edecekler. Hükümet bu balıkçılara sıfır fâizli borç verecek, vergi almayacak, kolaylık gösterecek, Sâhil Güvenlik balıkçılarımıza Sonar Radar eğitim, bakım, kalibrasyon desteği verecek, gemi ve cihaz alımında kısa dönemde dışarıdan alıp sonra kendimiz yapacağız. C/B rasyonel olmayan bir insan değil, balıklarımızı götürüyorlar diye ağlaşacağımıza yabancı balıkçıların karşısına kendi balıkçı teknelerimizle gidelim, onlar harp gemilerini devreye sokarlarsa onun âlâsını bizde yapabiliriz evelallah.
    Bu arada zat-ı âlinize “Paşam” diye hitap ediyorum İnşallah kızmıyorsunuzdur çünkü “Amiral” e nazâran “Paşa” kulağıma daha Türkçe, daha güçlü ve daha saygılı geliyor :-)
    Selam ve sevgiler

  4. Dosyalar masaya konduysa umurlarındamı meb ilanı

  5. 5 Ekim 2021, 19:53

    Amiralim, belli ki ABD İZİN VERMİYOR. NE YAPILABİLİR?

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!