Ülkemizde siyasal partilerin ölümcül hastalığı üzerine -1

featured

Bahir Oltulu yazdı…

Gerek Cumhuriyet dönemimiz, gerekse Osmanlı’nın son yüzyılı olsun; ülkemizde kurulan siyasi partilerin emperyalist dış dünya ile kurdukları hem kendi tüzel kişilikleri ve hem de ülkemizin geleceği bakımından yer yer ölümcül sonuçlar da doğuran hastalıklı ilişkileri üzerine düşünmemiz, irdelemeler yaparak doğru bir yargıya varmamızın geleceğimizi kurgulamak bakımından yaşamsal derecede önemli olduğu kanısındayım. Bu nedenle tek bir yazıya sığmayacak oylumdaki bu konuyu ikiye ayırıp cumhuriyete kadar ve cumhuriyet sonrası dönemleri ayrı ayrı yazıların konusu yapmanın daha doğru bir yaklaşım tarzı olduğunu düşünüyorum.

Osmanlı’nın son yüzyılında kurulan fırkaların (parti) tarihsel açıdan adı anılmaya değer ikisi bu ölümcül hastalığın tanılamasında mihenk taşı gibidir. Bu fırkalardan biri Hürriyet ve İtilaf Partisi, diğeri de İttihat ve Terakki Partisidir. Hürriyet ve İtilaf Partisi başta padişah ve onun atadığı sadrazam olmak üzere Osmanlı’nın yönetimini temsil eden güçleri fiilen içinde barındıran, örgüt tabanı da elbette ona uygun hareket eden siyasi bir oluşumdur. Bu parti, kuruluşundan tarih sahnesinden silinişine kadar geçen kısa sayılabilecek zaman diliminde Osmanlı’nın geleceği için hiçbir zaman bağımsızlıkçı bir siyasi çizgi izlememiş; dış dünyanın o zamanki en büyük emperyalist gücü olan İngiltere’nin politikaları doğrultusunda kayıtsız şartsız hareket etmiş; birinci dünya savaşında yenilen Osmanlı Devleti’nin önce bölünüp parçalanmasının yolunu açan 30 Ekim 1918 tarihli ‘Mondros Mütarekesi’nin ülkemiz için çok ağır şartlarını kabul etmiştir. İkinci aşamada ise ülkemizin emperyalist devletler tarafından resmen ve fiilen bölünmesini öngören Sevr Anlaşmasını 10 Ağustos 1920 tarihinde kabul ederek Paris’te imzalamıştır. Mondros mütarekesine göre İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgal kuvvetleri Mondros Mütarekesi’nin maddelerinden birine dayanarak ihtiyaç duyduklarında ülkemizin herhangi bir yerini işgal etme hakkını kullanıp işgal sahasını gittikçe büyütmüşlerdir. Nitekim Sevr Anlaşması ile de Anadolu farklı emperyalist devletler tarafından resmen bölünerek Türklere Karadeniz’e bir çıkış kapısı bırakıp halkımızı tarih sahnesinden silmek; emperyalist İngiltere’nin o zamanki başbakanı Loyd George’nun tabiriyle “Türkleri geldikleri Orta Asya steplerine sürmek” politikasını yürürlüğe sokmak istemişlerdir. Hürriyet ve İtilaf partisi ulusal kurtuluş savaşımız sürecinde de yabancı emperyalist işgal güçlerine dayanarak Anadolu ayaklanmasına karşı siyaset ve askeri harekât yapmaktan aslâ vazgeçmemiştir. Öyle ki işi kurtuluş savaşımızı fiilen yürüten önce Kuvayı Milliye sonrasında da düzenli orduya karşı askeri faaliyetler başlatmış, iç isyanları kışkırtmış ve desteklemiş ve tarih sahnesinden silinene kadar ne yazık ki düşman cephesinden Türk ordusuna kurşun sıkmaya devam etmiştir. Nihayet son padişah Vahdeddin emperyalist İngiltere’den yazılı olarak yardım isteyerek yurt dışına gönüllü sürgüne gitmiştir.

Bu dönemin bir diğer önemli siyasi örgütlenmesi de bilindiği gibi İttihat ve Terakki Partisi’dir. İttihat ve Terakki Partisi milli demokratik devrimlerin ortalığı kasıp kavurduğu, tahtların ve taçların darmadağın olduğu tarihsel süreçte genç-milliyetçilik döneminde; 19. yüzyılın sonu, 20. yüzyılın şafağında 1889’da kurulmuştur. İttihat Terakki Partisi de tam olarak iktidarı teslim aldığı 1913 yılı başından itibaren Osmanlı’nın tarih sahnesinden silinmesinin önüne geçmek amacıyla çeşitli çareler düşünmüş; ülkemizde bulunan İngiliz, Fransız, Rus ve İtalyan emperyalist devletlerinden daha çok emperyalist Alman devletine dayanma çizgisi izleyerek Osmanlı Devleti’ni Alman saflarında birinci dünya savaşına katmış, ordunun fiili yönetimini ise Genel Kurmay Başkanlığı da dahil olmak kaydıyla kurmaylık düzeyinde Alman subaylarına ve dolayısıyla emperyalist Alman devletine teslim etmiştir. Osmanlı’nın bağlaşıkları olan Almanya, Avusturya ve Bulgaristan ile birlikte birinci dünya savaşından yenik çıkması üzerine partinin önde gelen liderleri olan Enver, Talat ve Cemal paşalar başta olmak üzere diğer parti ileri gelenleri yurdu gizlice terk ederek farklı ülkelere dağılmışlardır. Ne yazık ki gittikleri ülkelerde parti liderleri suikastlar ve savaşlar sonucunda yaşamlarını kaybetmişlerdir. Talat Paşa Almanya’da Berlin’de, Cemal Paşa ise Tiflis’te tetikçi fanatik Ermenilerin kurşunlarına hedef olarak yaşamlarını yitirmişlerdir. Enver Paşa ise Mustafa Kemal’in emperyalistlere olası yenilgisi sonrasında Türkiye’de Sovyetler Birliği’nin oluşturacağı olası bir Sovyet Türkiye’sinin başına geçebilmek adına yürüttüğü çalışmalar Sovyetler Birliği’nden gerekli desteği görmediği için Türk-İslam dünyasının lideri olmak üzere gittiği Tacikistan’da Sovyetler Birliği askerleri ile girdiği çatışmaların birinde öldürülmüştür.

Birinci bölümün sonunda ulaştığımız sonuç; Osmanlı dönemindeki siyasi partilerin o zamanki farklı emperyalist güçlere dayanarak ülkeyi kurtarma politikası olarak özetlenebilecek girişimlerinin her iki yakada da tam olarak hüsranla sonuçlandığıdır. Gerek Hürriyet ve İtilaf Partisi, gerekse İttihat ve Terakki Partisi Osmanlı’yı kurtarmak adına -farklı yabancı emperyalist ülkelere dayanarak ta olsa- ülke kurtarma politikası güttükleri halde sonuçta 623 yıllık Osmanlı İmparatorluğu tarihin derinliklerine gömülmüştür. Buradan ülkemiz ve siyasal partilerimiz adına çıkaracağımız sonuç ve ders; kendilerine özgü çıkarları olan emperyalist devletlerin kanadı altında bağımsız bir devlet olma olasılığının bulunmadığıdır. Bu tarihsel sonuç üzerinde uzun uzadıya düşünüp; varlığını çeşitli ad ve biçimlerde halen devam ettirmekte olan emperyalist devletlerin gücüne dayanarak ülkemiz ve halkımızın çıkarlarına uygun politika üretmenin olanaksız olduğunu hem ülke vatandaşları ve hem de parti yöneticileri olarak anlamamız ve içselleştirmemiz gerekmektedir.

Yakın zamanda yayınlanacağını umduğum yazımın ikinci bölümünde aynı konuyu tarihsel dönem olarak cumhuriyetimizin kuruluşundan bugüne dek ülkemizde kurulan belli başlı fikirleri temsil eden partiler ekseninde tartışarak bir sonuca varmak; ayrıca günümüz açmaz ve fırsatlarına da değinmek istiyorum.  

Ülkemizde siyasal partilerin ölümcül hastalığı üzerine -1

Ülkemizde siyasal partilerin ölümcül hastalığı üzerine -1

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!