Avatar
Ali Rıza Özdemir

Atatürk’ün Hacıbektaş ziyareti

featured

Ali Rıza Özdemir yazdı…

 /></p><div class=

Hacı Bektaş Veli Dergâhının 1882’de çizilmiş resmi[i]

GİRİŞ

Osmanlı’nın elinde kalan son topraklarda Alevîler, üç-dört milyon kadardı. O dönem için bu, büyük bir nüfustu. Genel nüfusun üçte birini teşkil ediyordu.[ii] Bu nedenle Mustafa Kemal Paşa’nın Alevî nüfusun desteğini almak zorundaydı. İhmal edilmesi mümkün değildi.

O çağda Alevî toplumu iki ana kütleden oluşuyordu: Bektaşîler ve Kızılbaşlar.

Bektaşîler, Hacı Bektaş Veli’nin bel ve yol evlatlarından oluşuyordu.

Bel evlatları, yani onun soyundan gelen Çelebiler, dergâhın bağlı olduğu vakfın asıl sahibiydiler. Onlar ve etrafında kümelenen Türkmen boylarıyla birlikte geniş bir kütle oluşturuyorlardı.

Yol evladı olan Babaganlar ise daha sonradan dergâha dâhil oldular. Dileyen tarikata girip Bektaşî olabiliyordu.

Çelebilerin başında Çelebi Efendi, Babaganların başında ise Dedebaba bulunuyordu. Yüzyıllardır bu ikili yapı böyle gelmişti. Miras buydu.

Kızılbaşlar ise, genel olarak ocaklar ve talipler şeklinde örgütlenen kitlelerdi. Hz. Muhammed’in soyundan geldiğine inanılan ocaklar, merkezi bir konum teşkil ediyordu.

SİVAS’A VEDA

Sivas’ta başarılı bir kongre toplayan Mustafa Kemal Paşa, Alevîlerin merkezlerinden biri olan Hacıbektaş ilçesine uğramak istedi. Bütün Alevî zümrelerin saygı ile andığı Hacı Bektaş Veli’nin türbesi bu ilçedeydi ve zaten ilçe de adını Hacı Bektaş Veli’den almıştı.

Daha Sivas’ta iken hazırlıklara başladı.

Hacı Bektaş Veli Dergâhında Babagan Kolunun temsilcisi Salih Niyazi Baba’ya bizzat telgraf çekti. Ona Sivas Kongresine sunduğu katkılardan dolayı teşekkür etti. Milletin ve zafere ve kurtuluşa erişmesi yolunda yeni katkılarının devamını diledi.

***

Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Kurulu, Sivas Kongresinden başarıyla çıkmışlardı. Amasya’ya geçtiler 18 Ekim 1919 tarihinde.

Avukat Ali Bey’in başkanlığında 25 kişilik bir grupla görüştü Mustafa Kemal Paşa. Avukat Ali Bey ve grupta bulunan 25 kişinin çoğu Hacıbektaş müritlerinden oluşuyordu.[iii]

‘ŞİA MEZHEPLİLER’İN ÖNEMİ

Sivas Kongresi’nde karara bağlanan konulardan biri de, Kurtuluş Savaşının kalbinin Ankara olmasıydı. Ulusal savaş, Ankara’dan yönetilecekti.

Mustafa Kemal Paşa, Ankara’ya geçerken, beraberindekiler ile Hacıbektaş’ı ziyaret etmeye karar verdi. Hem Cemaleddin Çelebi ve hem de Salih Niyazi Baba ile görüşecek, Kurtuluş Savaşı için destek isteyecekti. Alevîler içinde söz sahibi olan bu iki kişi önemliydi. Üç-dört milyon Alevî’yi görmezden gelmek olmazdı.

Dönemin demografik yapısı ve hilafet yanlılarının Kurtuluş Savaşına karşı bitmek bilmeyen isyanları,[iv] Kurtuluş Savaşı’nın Alevîlerin desteği olmadan başarıya ulaşamayacağını gösteriyordu. Dönemin şahitlerinden ve emekli asker Celâl Erikan Kurtuluş Savaşının öncesinde ve sonrasında “Şia mezhepliler” dediği Alevîlerin etkisini şöyle açıklamaktadır:

“Padişah-halife 8 Haziran 1919’da Mustafa Kemal’i geri çağırmak ve 23 Haziran 1919’da içişleri bakanının genelgesiyle bunu yaymakla karşıdevrimin işaretini vermişti. Ama bunda dinsel öğe belirli olarak açıklanmış değildi. 5 Nisan 1920’de yayınlanan İstanbul fetvası ile bu yön de pekişti. Artık kurtuluş ve devrim isteyenlere karşı çıkmak vacip olmuştu. Eğer Türkiye bütünüyle ve birden karşıdevrime geçmemişse bunun iki nedeni vardı: Biri, partileri dağıtılmış olanların iktidara ve arkasında dikilen halife-padişaha karşı duydukları direnç ise; ikincisi, halife-padişah emirlerine ve fetvaya Hanefiler kadar boyun eğmeyen Şia mezheplilerin ülkede önemli sayıda olmalarıydı.”[v]

[Kurtuluş Savaşı öncesinde Alevîlerin nüfusu hakkında net bir bilgi yoktur.

* Mazhar Müfit Kansu 3-4 milyondan fazla, [vi]

* Enver Behnan Şapolyo 6 milyon,[vii]

Rakam ne olursa olsun, bu ihmal edilemez bir nüfustu. 1912 yılında Osmanlı halkından 14,5 milyon olduğunu düşünürsek (ki bu nüfus 1919 yılına kadar özellikle Birinci Dünya Savaşı’nda önemli oranda erimişti) 3-4 veya 6 milyona yaklaşan Alevî nüfusun önemi daha da anlaşılır.]

***

Mustafa Kemal Paşa, Hacıbektaş’a Temsil Kurulu ile gitmeden önce Ali Fuat Paşa’yı gönderdi. Temsil Kurulu’nun gideceği yol üzerinde önlemler almakla görevliydi Ali Fuat Paşa. 11 Aralık 1919 Perşembe günü Hacıbektaş ilçesine vardı. Hacı Bektaş Veli çelebisi Cemalettin Efendi’ye aynı gece konuk oldu.

Ali Fuat Paşa, milli mücadelenin gerekliliğini anlattı Cemalettin Çelebi’ye. Ondan destek istedi. Efendi de elinden gelen maddi manevi her türlü yardımı yapmaya söz verdi.[viii]

İLİCEK’TE MUHAMMED–ALİ SOFRASI

Tarih: 21 Aralık 1919 Pazar.

Mucur ve Hacıbektaş yakınlarındaki İlicek (o günkü adı Yenice Çiftliği) köyünde Feleğin Mehmet (Evirgen)’in evinde Temsil Kurulu, dinlenme molasına çekildi.

Sıra yemeğe gelince sofraya oturuldu. Misafirlerin tereddüdünü gidermek için ev sahibi Atatürk’e;

– Paşam, bizim buralarda yemekten önce hane sahibi yemeklerden birer kaşık alır, tadına bakar, sonra misafirler yer, dedi.

Mustafa Kemal Paşa;

– Anladım ağa, yemeklerde size zarar verecek bir şey yok demek istiyorsun, diye karşılık verdi.

İlicekli Küçük İbrahim’in eşi Hamide Hanım sofrayı hazırladı. Bu sırada Mazhar Müfit Bey Hamide Hanım’a;

– Önce sen şu sofradakilerden birer lokma al bakalım, dedi biraz da nezaketsizce.

Hamide Hanım;

Bey, bizim soframız Muhammed-Ali sofrasıdır, sofraya hile olmaz, dedi. [ix]

ATATÜRK KUTSAL TOPRAKLARDA

Mustafa Kemal Paşa başkanlığındaki Temsil Kurulu, 22 Aralık 1919 Pazartesi günü Hacıbektaş’a ulaştı.

Mustafa Kemal Paşa, ilginç şekilde Nutuk’ta Hacıbektaş ziyaretinden bahsetmez.

Mazhar Müfit Kansu, şahidi olduğu Hacıbektaş ziyaretini en detaylı şekilde kaleme alan kişidir. Onun kaleminden takip edelim:

“O gece de misafir olduğumuz evlerde kaldık. 21 Kânunuevvel 1335 pazar günü sabahı dokuzda hareket edilecekti.

Kayserililerin bir gün daha kalmaklığımız hususundaki ısrarlarına rağmen, hareket mecburiyetinde idik. Çünkü Hacıbektaş’a da uğranılacaktı. Bu mühim bir merkezdi. Bütün Anadolu’daki üç dört milyondan belki de daha ziyade miktara baliğ olan Alevîlerin merbut bulundukları Çelebi, Hacıbektaş karyesinde oturmakta idi. O zaman Çelebi Cemalettin Efendi ve Hacıbektaş dede postu vekili Niyazi Salih Baba idi.

Milyonlara varan Alevî ve Bektaşîler, gerçi bitaraf bir vaziyette görülüyorsa da bunlar, Çelebi’nin, dede postu vekilinin emir ve iradesine tabi olduklarından bu iki zat ile görüşmek onları tarafımıza çekmek için gerekliydi ve hem de Çelebi ile post vekili arasında bir de ihtilaf var idi ki bu da varidat getiren bir maddenin ve sairenin temliki ve hisseleri meselesi idi.

Bunu da halletmek, her iki tarafı memnun ederek anlaştırmak bizim için de büyük bir kuvvet teşkil edecekti. Bu milyonlarca halk ihmal edilemezdi. Nitekim Cemaleddin Efendi Birinci Büyük Millet Meclisinde mebus olmuş ve bir aralık Meclis Reis Vekilliği de yapmıştır. İcabı hal bunu yaptırmış olsa gerektir.

Kayseri’den 21 Kânunuevvel pazar sabahı hareketle doğruca Mucur’a gidiyorduk. Fakat hareket dokuzda olmak lazım gelirken on dakika geç kaldığımızdan hareket müdürü söylenip duruyordu. Bu on dakikayı birinci on beş dakikalık istirahatten keserek telafi edeceğini teemmül ile biraz öfkesi geçti. Soğuk çok ziyade idi. Himmet Dede köyünde on beş dakika yerine beş dakikalık bir tevakkufla tekrar yola düzüldük. Öğle yemeği otomobillerde yenecekti. Kayserililerin yolluk olarak verdikleri börekler, sucuklar ve pastırmalar, piliçler her otomobile bu tavakkuf sırası taksim ve tevzi edildi. Bu defa da kar yerine biraz yağmur yağdı ve nihayet, yolları kardan ve bu yağmurdan cıvık bir hal aldığından, mukarrer saatten iki üç saat sonra, yani gece sekiz buçuğa doğru Mucur’a gelebildik. Doğruca hükümet önünde durduk, Kaymakam Cevat Bey bizi istikbal etti, fakat bu bir habersiz gelişti. Bizim Mucur’a gelmeden Yenice Çiftliği’nden doğruca Hacıbektaş’a gideceğimizi zannediyorlarmış. Gece hükümette memleket eşrafı davet olunarak görüşüldü. Paşa hükümette yatacaktı; biz de evlere taksim edildik. Misafir olduğum hanede her türlü esbabı istirahat temin edilmişti. Sabahleyin hükümette birleştik. Hacıbektaş’a gitmek üzere iki otomobille hareket ettik. Zira çiftlikten bir noktaya kadar otomobiller gidemiyormuş; ondan sonra araba ile gidilecek olduğunu söylüyordular. Salih Niyazi Baba’nın çiftliğe kadar geleceğini, bizi istikbal edeceğini de öğrendik.

Fakat otomobiller Hacıbektaş’a kadar, tabii yoldan gidebildiler. Çiftliğe geldiğimiz zaman öğle olmuş ve karnımız acıkmıştı. Köy halkı Alevî idi. Bizi bir evin selamlık denilen odasında kabul ettiler. Fakat Salih Baba henüz gelmemişti. Bir saat kadar bekledikten sonra Salih Baba bir araba ile geldi. Vürudu ile yemek de çıktı. Kahveler de içildi. Bu yol için program yoktu. Binaenaleyh yola çıktık ve Salih Baba’yı Rauf Bey’le beraber bulunduğum otomobile aldık. Salih Baba zayıf, sakallı, orta boylu, mütebessim çehreli, çok zarif bir zattı.

Yolda masonluk hakkındaki bilgisinden ve masonların adat ve adap ve merasiminden bahisler açtı. Zarif hikâyeleriyle yolu hemen hiç duymadan bitirdik, Hacıbektaş’a geldik. O bize veda ile dergâhına gitti. Biz de Çelebi Efendi’nin sarayı denilen harem selamlık büyük ve fakat siyah toprak sıvalı binanın selamlığının önünde durduk.

Bizi istikbal ile, merdivenden çıkınca bir odaya aldılar. Oda eski usul sedirlerle çevrilmiş, birkaç iskemle konulmuş, sigara masaları vesaireden ibaret eşyasıyla, hiç de mükellef ve müzeyyen değildi. Bu mütevazı oda Çelebi’nin kabul odası imiş. Beş altı dakika sonra Çelebi Efendi geldi.

Çelebi Cemaleddin Efendi orta boylu, tıknazca ve kara sakallı, başında yeşil bir sarık sarılmış, cübbeye benzer siyah bir pardösü giymiş kıyafette idi. Paşa bizi takdim etti. İlk mülakatlara mahsus havai sözler söylendi. Ve bir müddet sonra “İstirahat buyurunuz” diye Cemaleddin Efendi hareme gitti. Ortalık kararınca odaya bir masa getirilerek rakı takımları konuldu. Cemaleddin Efendi geldi. Rahatsız olduğundan içmediğini, fakat şerefimize içeceğini söyleyerek rakıya başladı. Paşa: “Biz de içmiyoruz!” cevabını verince Cemaleddin Efendi: “Burada içmemek nasıl olur? Bu adeta bizi tahkirdir!” diye kadehi Paşa’ya sundu.

Birkaç kadeh rakıdan sonra yemek yenildi. Ve Paşa, Çelebi ile görüşerek, tamamen Kuvayi Milliye’ye taraftar olduğuna dair söz aldı ve buraya gelmekten maksadımız da hâsıl oldu. Bu müzakere pek uzun sürmedi. Çelebi Efendi derhal vaziyeti kavradı ve adamlarına lazım gelen talimatı vereceğini vadetti. Paşa’nın, vaziyet ve giriştiğimiz mücadele hakkında verdiği tafsilat Çelebi’nin nazarı dikkatini celp etti. Hatta Çelebi daha ileri giderek cumhuriyet taraftarlığını ihsas ettirdi ise de Paşa zamanı olmayan bu mühim mesele için müspet veya menfi bir cevap vermeyerek gayet tedbirli bir surette müzakereyi idare etti. Anlaşılıyor ki Cemaleddin Efendi cumhuriyete taraftar, hele Salih Baba, hür fikirli, çok ileri bir zat. Ertesi gün Hacı Bektaş türbesi ziyaret edildi ve Salih Niyazi Baba’nın öğle yemeği davetinde bulunduk. Salih Baba türbenin ve dergâhının her tarafını gezdirdi. Meydan evi denilen mahalde yere Küçük ve alçak bir masanın üzerine konulan büyük bir sininin etrafına oturduk. Hepimizin önünden dolaşan uzun bir havlu, yemekte çatal, bıçak vardı. Çok nefis bir yemek… Can denilen müritler pek mükemmel ve sessizce hizmet ediyorlardı. Doğrusu yemekteki bu intizama hayret ettik. Yemeği müteakip ucu zıvanalı sigaralar ve kahveler de ikram edildi. O gün akşamüstü Mucur’a avdet edileceğinden, hareket zamanına kadar hoş bir sohbet ile vakit geçirildiği gibi, Çelebi ile Baba arasındaki ihtilaf bir derece halledilir bir şekle konuldu.

Alfred Rüstem Bey bu dergâhta çok merakla her şeyi tetkik ediyordu. Ve beraberce Aş Dede’nin odasına girdik; ocağa konulmuş eski zamandan kalma gayet büyük bir kazan vardı, onun yanında pösteki üzerinde çubuğunu içmekte olan bir baba oturuyordu. Baba bu tarihi kazanın muhafızı ve aşa ait hususatın müdürü olacak galiba. Rüstem Bey, Babaya hitaben:

– Baba Efendi, bu kazan hangi tarihten kalmadır v e kimler tarafından kullanılmıştır?

Baba – Pirimiz zamanından kalmadır.

Rüstem Bey – Evet. Tarihi malum mudur? Nasıl olup da bu ana kadar kalmıştır?

Baba – Eski zamana sizi çok meraklı görüyorum. İşte bu kazan pirimizden kalmıştır. Bize lazım olanı bu; biz bugünü düşünür, yarına Allah kerim deriz. Geçmiş zamana da hu.

Rüstem Bey ile Aş Baba’nın yanından çıktık, Rüstem Bey: “Beklediği kazanın tarihini bilmiyor bu cahil adam !” diye kızdı, Fakat biraz sonra da: -Monşer, Baba’nın felsefesi tuhaf :’ bu günü düşünmek, yarına Allah kerim, geçmişe hu’; evet, bu da bir meslek olabilir. Amma, çok kritik olur.

– Canım Rüstem Bey, dedim, biz buraya felsefe vapmağa, felsefe aramağa gelmedik. İşte Aş Dede bir kazan bekliyor vesselam.

Gülüşerek, sonra Kırklar meydanını, camii, Balım Sultanı ziyaret ettik. Her taraf temiz, işler büyük bir sükûnet ile telaş gösterilmeyerek görülüyor. Herkes vazifesini biliyor. Doğrusu takdirde bulunduk.

Bir sıra Mustafa Kemal Paşa yanıma sokularak: “Büyük babalara ellişer lira verelim.“ dedi. Ben de muvafık gördüm. Aş Babadan başlayarak ellişer lira verdik. Hizmet edenleri de sevindirdik. Fakat Aş Baba parayı alırken : “Eyvallah, fakat bu benim şahsıma değil, dergâha aittir.“ dedi.

Nihayet iyi bir intiba ile Hacıbektaş’tan ayrıldık ve Mucur’a geldik. 24 Kânunuevvel 1335 çarşamba günü, Mucur’dan hareketle Kırşehir’e geldik. Hava sisli ve nemli, ara sıra yağmur yağmakta idi. Kırşehir’e gireceğimiz sırada, yani şehrin methalinde kurbanlar kesildi ve misafir olacağımız haneye yerleştik.”[x]

HACI BEKTAŞ VELİ’NİN KABRİ BAŞINDA ÜÇ SAAT

Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Kurulu, Hacıbektaş kasabasına vardıklarında, Salih Niyazi Baba onları karşılamaya çıktı. Kasabanın dışında Beş Taşlar denilen mevkide karşıladı misafirlerini. Buraya siyah kupa bir arabayla geldi. Cemalettin Çelebi, ağır bir hastalık geçiriyordu, o nedenle karşılama heyetine yerine oğlu Hamdullah Çelebi’yi gönderdi.

Bu bir ilkti ve tek olacaktı.

Ankara Valisi Sırrı Paşa geldiğinde, Beş Taşlar’da arabasından inmiş, yeri öpmüş ve kasabaya yürüyerek girmişti.[xi]

İttihat ve Terakki’nin iki ünlü lideri, Talat ve Enver Paşalar da Hacıbektaş’a gelmişlerdi. Cemalettin Çelebi bu iki büyük devlet adamını ancak dergâhın selamlığında karşılamıştı.[xii] Hatta Salih Niyazi Baba, Osmanlı hanedanının damadı Enver Paşa’yı dış kapıda karşılamış, bir ayağını kapının eşiğinin dışında tutmuş, diğer ayağını eşikten çıkarmamıştı.[xiii]

Oysa Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Kurulu’nu kasabanın dışında karşıladı Salih Niyazi Baba. Cemalettin Çelebi kendisini temsilen oğlunu gönderdi. Misafirlerini yanına alarak konağa gittiler.

 /><br />Salih Niyazî Dedebaba<a href=[xiv]

Kaymakam vekili Nihat Bey, geçmiş karşılamaları göz önünde tutarak bu davranıştan umutlandı. Mustafa Kemal Paşa’ya; “Paşam, Çelebi’nin bu hareketi davamız için olumluluk belirtisidir!” dedi. Atatürk gülümsedi.[xv]

Cemalettin Çelebi, güzel bir ev sahipliği gösterdi. Aynı gece Çelebi’nin oğlu Hamdullah Efendi’nin odasında muhabbet edildi.

Ertesi gün Hünkâr Hacı Bektaş Veli Dergâhı gezildi. Mustafa Kemal Paşa, üç saat Hacı Bektaş Veli’nin kabrinin başında yalnız kaldı.[xvi] Ellerini Hacı Bektaş Veli’nin sandukasına koyarak; “Ey Hacı Bektaş Veli Hazretleri! … Biz bu memleketi istiklal ve hürriyetine kavuşturmak için Allah’ın yardımıyla işe başladık. Manevi kuvvet ve kudretinden yardım bekliyoruz” diye dua etti.[xvii]

Doğru yerde, doğru zamanda ve doğru bir iş için yapılan doğru bir duaydı bu.

Doğru bir yerdi: Çünkü huzurunda dua edilen kişi, Anadolu’yu Türkiye yapan, Türkmen boylarına yurt veren ulu bir Türkmen dervişiydi.

Doğru bir zamandı: Çünkü Türk yurdu işgal ile burun burunaydı ve Türk milleti kurtuluş için çıkış yolu arıyordu.

Doğru bir işti: Çünkü Türk milleti, işgale direniş için işi ele almıştı. Adeta yeni bir Ergenekon’dan çıkış için kolları sıvamıştı…

CUMHURİYET MUŞTUSU

Babagan kolunun temsilcisi, Salih Niyazi Baba ziyaret edildi. Mustafa Kemal Paşa, Cemalettin Çelebi, Salih Niyazi Baba ve dergâhın öteki ileri gelenleriyle özel bir toplantı yaptı. Bu toplantıda Hacıbektaş dergâhı önderleri, Mustafa Kemal Paşa’ya birlikte çalışacaklarına dair söz verdiler.[xviii]

Bu görüşmede neler konuşulduğu bugün de pek bilinmiyor. Ne Mustafa Kemal Paşa ne de onunla birlikte hareket edenler, detay vermiyorlar bu konuda. Ancak bu toplantıda ne konuşulduğu sürpriz değildir. Milleti ve memleketin kuruluşu için reçeteler konuşulmuş ve muhtemel çözüm yolları üzerinde görüşülmüş olmalıdır.

***

Bazı sözlü aktarımlara göre Mustafa Kemal Paşa, Kurtuluş Savaşı’nın başarıya ulaşması halinde; “Padişah ve Halifeliğin kaldırılacağını, egemenliğindin-dil-mezhep-tarikat ayrıcalığı gözetmeksizin Türk halkına ait olacağını ve kendisini yönetenleri halkın seçeceğini, kadın-erkek eşitliğinin sağlanacağı…” yönünde sözler verdi.[xix]

***

– Paşa hazretleri, dedi, bu toplantıda Cemalettin Çelebi, Mustafa Kemal Paşa’ya. Cesaretli ve ön görüşlü yönetiminizde Türk ulusunun düşmanı kahredeceğine inancım sonsuz. Ulu Tanrı’nın ulusumuza bağışlayacağı zaferden sonra Cumhuriyet ilanını düşünüyor musunuz?

Çelebi’nin ‘Cumhuriyet’ sözcüğünü böylesine açık yürekle söylemesi Mustafa Kemal Paşa’yı etkidi. Heyecan ve dikkatle Cemalettin Çelebi’nin gözlerine baktı. Çelebi’ye biraz daha yaklaştı. Onun elini avucunun içine aldı. Kulağına fısıldar gibi yavaş fakat kararlı bir sesle:

– O mutlu günün ilanına kadar aramızda kalmak koşuluyla, evet, Çelebi Hazretleri, dedi.

Cemalettin Çelebi’nin kardeşi Veliyettin Çelebi böyle şahitlik ediyor o güne.[xx]

 /></p><h2>HACIBEKTAŞ’A VEDA</h2><p>Alevîler Kurtuluş Savaşına maddi/nakit yardımda bulundular.<a href=[xxi] Bazı iddialara göre İstiklal Harbine yapılan ilk nakdî yardım buydu.[xxii] Dergâhta biriken 1800 altın lira Kurtuluş Savaşında harcanmak üzere Mustafa Kemal Paşa’ya verildi.

Babagan kolunun temsilcisi Salih Niyazi Baba, dergâhtaki bütün yatak, battaniyeleri ve ambarlardaki zahireyi araçlara yükleterek Mustafa Kemal Paşa’ya teslim etti.[xxiii]

***

Mustafa Kemal Paşa, Hacıbektaş’ta Kuvayi Milliye’yi destekleyen gençleri gördü. Memnuniyetini dile getirdi.[xxiv]

Hacıbektaş ilçesinden memnuniyet ve gözyaşları içinde ayrıldı.[xxv]

***

Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Kurulunun Hacıbektaş ziyareti eldeki kaynaklara ve dönemin şahitliklerine göre böyle.

 /><br />Atatürk’ün Hacıbektaş Dergâhını ziyaretinin anısına yapılmış Dergâh içerisinde Atatürk köşesi.<a href=[xxvi]

KIRŞEHİR’DE

24 Aralık 1919 Çarşamba günü Temsil Kurulu, Kırşehir’de büyük coşku ile karşılandı. Kurbanlar kesildi. Gençler Derneği’nde bir konuşma yapmıştı. Geceleyin şerefine fener alayları tertip eden halka, Mustafa Kemal Paşa, Namık Kemal’in meşhur beytini; “Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini/Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini” şeklinde değiştirerek, o gün orada okudu.[xxvii],[xxviii]

[Namık Kemal’in bu beytini 1. İnönü Zaferinden sonra[xxix] ve Bursa’nın işgali üzerine Meclis kürsüsünden[xxx] yine bu şekilde değiştirerek okumuştu.]

Sonnotlar

[i] Wikipedia, Hacıbektaş maddesi,

[ii] Baki Öz, Kurtuluş Savaşında Alevî Bektaşîler, s.42

[iii] Baki Öz, Kurtuluş Savaşında Alevî Bektaşîler, s.21

[iv] Kurtuluş Savaşının başlangıcından başarısına kadar irili ufaklı 40 kadar iç isyan meydana gelmiştir. Bunların geneli hilafet yanlılarının çıkardığı isyanlardır. Etnik kökenli isyanların da önemli oranda olduğu görülmektedir. [İsyanları gösteren bir tablo bu çalışmanın ekler kısmında bulunmaktadır.]

İçlerinde Alevîlerin yer aldığı tek isyan Koçgiri isyanıdır ve bu isyan da Alevîlik adına değil, Kürtçülük adına Kürdistan Teali Cemiyetinin kışkıtrmaları ile çıkarılmıştır. Bu çalışmada Koçgiri Olaylarına da yer verilmiştir.

[v] Celâl Erikan, Kurtuluş Savaşı Tarihi, s.138.

[vi] M. Müfit Kansu-Erzurumdan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, Cilt 2, s.492

[vii] Enver Behnan Şabolyo, Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi, s.353

[viii] Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, s.263; Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, 2/273

[ix] Baki Yaşa Altınok, “Çelebi Cemaleddin İle Veliyyeddîn Efendilerin Kurtuluş Savaşı ve Mustafa Kemal Hakkında Anadolu Alevîlerine Yayınladığı Beyannâmeler. Beyannâmelerin Orijinal Metinleri”, s.13

[x] M. Müfit Kansu-Erzurumdan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, Cilt 2, s.492 vd.

[xi] Enver Behnan Şabolyo, Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi, s.355

[xii] Enver Behnan Şabolyo, Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi, s.355

[xiii] Şakir Keçeli, Uluslaşma Sürecimizde Bektaşî Alevîler ve Atatürk, s.205

[xiv] İlir Hamzaj, Hacı Bektaş-ı Velî Dergâhı’nın Son Postnişîni: Salih Niyazî Dedebaba, Ekler bölümü.

[xv] Enver Behnan Şabolyo, Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi, s.355

[xvi] Şakir Keçeli, Uluslaşma Sürecimizde Bektaşî Alevîler ve Atatürk, s.205

[xvii] Şakir Keçeli, Uluslaşma Sürecimizde Bektaşî Alevîler ve Atatürk, s.206

[xviii] Enver Behnan Şabolyo, Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi, s.356.

[xix] Baki Öz, Kurtuluş Savaşında Alevî Bektaşîler, s.60-61.

[xx] A. Celalettin Ulusoy, Alevî-Bektaşî Yolu, s.101 vd;

[xxi] Baki Öz, Kurtuluş Savaşında Alevî Bektaşîler, s.77.

[xxii] Esasen bu konu tartışmalıdır. İlk nakdi yardımın Cemalettin Çelebi (Aydemir) veyahut Salih Niyazi Dedebaba tarafından yapıldığını söyleyenler olduğu gibi hiç yapılmadığını söyleyenler (Küçük) de vardır. Tartışamalar sonucunda kesin bir kaanate varılmamıştır.

[xxiii] Bedri Noyan Dedebaba, Bütün Yönleriyle Bektaşîlik ve Alevîlik-Nedir, s.90

[xxiv] Şakir Keçeli, Uluslaşma Sürecimizde Bektaşî Alevîler ve Atatürk, s.205

[xxv] Atatürk’ün Özel doktoru Ragıp Hasan Evrensel’den aktaran; Şakir Keçeli, Uluslaşma Sürecimizde Bektaşî Alevîler ve Atatürk, s.25

[xxvi] Ersin Kılıç, Alevî-Bektaşîlerin Milli Mücadeledeki Rolü ve Atatürk İle İlişkileri, Ekler bölümü

[xxvii] Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, 2/291

[xxviii] Ali Fuat Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, s.31

[xxix] Atatürk, Söylev ve Demeçler, 1/154

[xxx] Enver Behnan Şabolyo, Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi, s.393

Atatürk’ün Hacıbektaş ziyareti

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

4 Yorum

  1. Atamız, kimden destek alacağını iyi biliyordu. Bu konuda umudu hiç sarsıldı. Türkmen Alevileri bin yıl boyunca uygulanan Arapça-Farsça baskısına rağmen öz Türkçe şiirler yazarak Türk kültürünün yok olmasına engel olmuşlar, böylece Türklüğün çimentosu olmuşlardır.

  2. Ne Mutlu Türküm Diyene

  3. Bir Alevi olarak bu olayların yaşanmış olması beni hiç şaşırtmadı ve çok mutlu etti. Canlar tarihte de bugün olduğu gibi doğru yerde durmuş vatanın kurtarılması için elini taşın altına koymuştur. Net mutlu Türküm ve Aleviyim diyene!

  4. Ali Rıza bey, bu bilgi ve anlatım için size çok teşekkür ederim. Veryansın Tv sayesinde gerçek bilgiler öğreniyoruz. tekrar teşekkürler.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!