Kaan Eminoğlu yazdı…
Özgürlüğe kement atın, bayrakları asın
Ankara başkentimizdir, adresi olsa da denizlere yasın
Çoktan da çoğuz bugün, bu sessizlik sizi yanıltmasın
İyi ki doğdun Türkiyem iyi ki yüz yaşındasın
Yüzümüz serin, başımız dik
Avucunda olsak da tehlikeli ellerin
En büyük emanetidir bize cumhuriyet
Mustafa Kemal’in
Sesi var bu hediyenin, duygulandıran hissi
Binlerce şehit kanı, binbir acı anı
Onu bizim için hazırladı
Cumhuriyetsin, bir selin yıktığı duvarı
Onaransın, onurumuzsun, son umudumuzsun
Biraz Attilâ İlhan’sın biraz Dağlarca
Kalemimizde bir damla güç kalmasa da
Sana destanlar yazmak yaraşır sayfalarca
1881’in 19 Mayıs’ı
Selanik, bir iyilik, bir küçük sızı
Sarı saç, mavi göz ve masum bir inanç iken
Güller hep arsızdı hep diken diken
O derin karanlığı kıran bir kıvılcımdı
Kundakta beliren
Göğsündeki köstekten yaralı, hep haklı
Elbet gururlu bir tarafı var bir halkı kurtarmanın
Şimdi bir istiklal hilali gibi göklerde
Dalgalanır onun adı
Ve yürüdü ardından bir halk
-Yıldırımlara aldırmadan-
Olduk biz de Kemali
İngilizler sayfa sayfa çılgın Türkler dediler
Rıza Şah, Habib Burgiba, Amanullah Han
İzledi adımlarını
Bir meşaleydi o, dokunanı tutuşturan
Sırt sırta vuruştu
Dadaşlarla, seymenler
Halka halka dumanlı dağlarda
El ele verdi
Gakkoşlarla, efeler
Toprağı bile türkü yakar
Âşık sazı söyler hâlimizi
Belki bugün biriz
Ama birlikteyiz
Ve birleşeceğiz
Yalnız ve asil halkımız yine bildi
Hilalin muradı yıldızına ermekti
Efendiler!
Bunun için kurduk cumhuriyeti
Dosta toka, düşmana yumruk elleri
Utandırır Sevrcileri
Söküp atar otuz iki dişini
Seyircisi olan akan kanın
Fransız şarabından başkasına
Dudak değdirmeyen, Peyam-ı Sabahçıların
Yener inancı bugün bile vazgeçmeyen
İngiliz muhiplerini
Amerikan mandacılarını
Ölü değiller, aramızdalar, Ali Kemaller
Durdurak bilmeksizin nefes almakta şer
Sevdik diye cumhuriyeti, hâlâ imzalıyor
Katlimizi Mustafa Sabri Efendiler
İhanetten medet ummakta Çerkes Ethemler
Ateşi ve ihaneti gördük bir kere
Unutamayız o günkü hâlimizi
Kimse anlatmaz bizden başka
Sızım sızım sızlayan hikâyemizi
Marşlar çalınır her adım, sonra büyük bir adım
Reşit Galip’tir yarısı andımın
Yarısı kurşuni gözleriyle Mustafa Necati
Ve yanlarında Vasıf Çınar
Devrime kök salmakta
Yılları bölünmüş sayfalara
Göz değdirdik utangaç bir bakışla
Kazıdık İsmail Hakkı Tonguç’un adını
Köylerde tüttürdük yalınayak şarkımızı
Gülümser şimdi kitaplığımızdan
Bizim Köy’ün Mahmut Makal’ı
Barutsuz bir tüfek, zafer parmağını kaybetmiş okçu
Yetim bir çocuğun bir halkı yetim bırakmama arzusu
Bakışları eritir demir dağları
Umutsuzluğa aldırmadan
Kemalim, Mustafam biz gurbetten geliyoruz
Haberimiz olmadı sensiz sıladan
Küllerle yazılır tarihi, destanı ateşten gömleklerle
Bayanlar baylar Anadolu İhtilali bunun adı
Halide Edip’tir yarısı diğer yarısı Kara Fatma
Bir bayrak olsa sonsuzluğa yürür dalga dalga
Ne mutlu bize varsa içimizde ondan bir parça
Eksik değildik, hep biraz fazla
Belki bundan sığmadık kabımıza
Anadolu’da Yaban’dık, Çalıkuşu’yduk
Suyu arayıp durduk
Kadromuzu
Yakup Kadri’den, Şevket Süreyya’dan, Vedat Nedim’den kurduk
Agop Dilaçar, Mehmet Rüştü Uzel, Hasan Ali Yücel
Bir halkın özgürlük yarasına uzanan bir el
Olup ilerlediler, ordular savaş verdi, kan verdi
Onlar tamamladılar; büyük bir devrimin emrini
Siyasi değiliz, biraz hâlsiz ve illegaliz
Bir olamamaktan muzdaribiz
Kanadı kırık bir kuşun uçuşu
Ve seksenlik bir ihtiyarın o saygı duruşu
Yaşartır gözlerimizi
Bir düşün düşüşünü gördük
Göze alınamayan özgürlüğün ustası olduk
Acemi kaldık prangalara
Gözlerimizi açtık Türk mavisi arzulara
Dalıp dalıp gitsek de, düş olup
Terk edemeyiz mevzileri
Üstümüzde taşırız en değerli giysisini tilkinin
Şaşkını olsak da bu ilginin
Menzilin dışındayız
İyi haberlerini bekliyoruz Yunus Nadi’nin
Kulaklarımızda yankılanır Türkan Saylan’ın sesi
Ve hâlâ kapanmadı İlhan Selçuk’un penceresi
Bugün seksen bir iliz, seksen bir öksüz
Hüzünlü bir yüzle bağımsızlığa yürürüz
Sakarya Ovası’ndaki gibi bir insan seli
Kara şemsiyelere yağan yağmur
Ve Uğur Mumcu’nun cenazesi
Seksen birimizin gözünden akan yaş olur
Muammer Aksoy’la
Ahmet Taner Kışlalı
Yalaza kaymış bakışır
Perişan bulutlar artlarından
Ağlamak için yarışır
Bu kan bu revan
Payımıza düşendir balam
Ne analar var yürekleri taştan ağır
Elde avuçta yok
Yazgımıza kara kalem çeker kahır
Bandolar gürler, mızıkalar çalar
Bu boğuk soğuk
Söküp atar sırtımızdan hırkamızı
Genciz, yenilmek değil yenilenmek isteriz
Kaybetsek de fırkamızı
Yaşımız aşmadı henüz kırkımızı
Oysa modası geçmişti esaretin
Dökülmüştü geçmişin boyası
Ortaya çıkmıştı foyası
Yarası tarihti, pansumanı gençlik
Namık Kemal’den öğrendik hürriyeti
Biraz Mehmet Âkif’tik biraz Nâzım Hikmet
Dağıttık ellerimizle Tevfik Fikret’in gördüğü sisi
Şarkılarımız tükenmedi, yazılmadı henüz en iyi şiirlerimiz
Şairlerle tutunduk umuda, hüzünlensek de onlarla
Bizim için yenilgi
Bir masal Anka’sının ölümle birlikteliği
Ya da bir aslanın bir fare karşısındaki tedirginliğinden
Başka neydi ki?
Sabrımız taş kesti
Korkumuz tükendi
Rüzgâra karşı göğsümüz açıktı
-Orada ne kasırgalar esti-
Dilimizde marşlar var hâlâ
Coşkumuzu kaybetmedik beyler
Evimizi değil yuvamızı yapıyoruz
Yıkılmakla ayakta kalmak arasında
Cumhuriyet gibiyiz, köpürüyoruz
Kalbimizde dinamit dinamit büyür
Depremlerden büyük bir dip dalga
Durup durup baksak da bir uçuruma
İnşa bitmedi henüz, var bitiş için
Koyacağımız birkaç tuğla
Yüz yaşındayız, ama her gün yeniden doğuyoruz
Ve yeniden doğacağız
Sonsuzluğa