2020’ye farklı bir veda… Albert Camus ve insanın başkaldırısı

featured

Murat Şimşek yazdı…

1.

Artık geride bıraktığımız 2020 yılında kononavirüs pandemisiyle birlikte Albert Camus’nün “Veba” romanı sıkça gündeme geldi, yazılara konu oldu. Kitap bir anda öyle ilgi gördü ki stoklarının tükendiği basına yansıdı.

“Bu hikâyeye konu olan olaylar 194..’da Oran’da geçti. Genel kanıya göre, benzeri her zaman görülebilecek çeşitten olmayan bu olaylar, kendilerine uygun bir yer bulmuş da sayılmazlardı.”

Albert Camus 1947 yılında yayımlanan Veba adlı romanı bu cümlelerle başlar.

Okumayanlar için kitaptan kısaca bahsetmek gerekirse, Cezayir’in Oran şehrinde yaşanan veba salgınını bütün şehrin esir hayatı yaşamasına yol açar. Salgın yayıldıkça karantina altındaki şehir halkı umutsuzluğa kapılır ve ölümü bekler.

Bu romanın Nazi’lerin Avrupa’yı işgalini anlattığı da ifade edilir. Kitabın başınaysa Daniel Defoe’nin şu sözleri not düşülmüştür “Bir hapsedilmişliği bir başka hapsedilmşlikle göstermek, gerçekte var olan herhangi bir şeyler göstermek kadar mantığa uygundur.” 

Veba romanı aynı zamanda salgınla mücadele eden bir grup insanın ölüm karşısındaki acizliğini gösterir.

Veba ya da karantina birer semboldür. Gerçek olansa insanın umutsuzluğu ve ölümdür.

Romanda din adamlarının kaderci teslimiyetine karşın, bir avuç doktor ve görevlinin bilinçli mücadelesiyle hastalık yenilir.

Salgının sona ermesiyle birlikte tüm kent kendini dışarı atar. Kiliselerde şükür duaları okunur aynı zamanda eğlence yerleri ağzına kadar dolmuştur.

“Tezgâhların önünde hepsi de heyecan içinde bir kalabalık itiş kakış duruyordu, aralarında çevredeki bakışlardan çekinmeyen, sarmaş dolaş birçok çift vardı. Hepsi bağıra çağıra konuşuyor ya da gülüyordu. Herkes içine kapandığı aylar boyunca yaşamı biriktirmiş, şimdi hayatta kalmalarını kutlarcasına onu harcıyorlardı.”

Onlar için veba bitmiştir. Yakınlarını kaybedenler için veba hâlâ devam ediyordur.

“Artık taptaze bir acıdan başka kendilerine eşlik eden hiç kimseleri olmayan bu insanlar için, o anda artık yaşamayan bir varlığın anısına sarılanlar için her şey farklıydı ve ayrılık duygusu doruk noktasına ulaşmıştı. Onlar için, şimdi ortak bir çukura atılmış ya da bir kül yığınında eriyip gitmiş o varlığa ilişkin tüm neşeyi yitiren anneler, eşler, sevgililer için veba hâlâ vardı. Ama kim düşünüyordu bu yalnızlıkları?”

Kitabın sonunda doktor Rieux ile yaşlı hastası arasında şu diyalog geçer:

“Başkaları: ‘Veba bu, veba geçirdik,’ diyorlar. Bir anlamda ödüllendirilmek istiyorlar. Ama ne demek veba? Yaşam bu, işte hepsi bu kadar. — Buğunuzu aksatmayın. — Yoo korkmayın. Daha zamanım çok benim ve ötekilerin öldüğünü göreceğim. Ben yaşamayı biliyorum. Neşe dolu haykırışlar uzaktan ona karşılık verdi. Doktor odanın ortasında durdu. — Terasa çıkarsam sizi rahatsız eder miyim? — Yo hayır! Onları tepeden görmek istiyorsunuz, değil mi? Dilediğiniz gibi yapın. Ama onlar hep aynı.”

2.

“Size hizmetlerimi sunabilir miyim, bayım, canınızı sıkmadan?” sözleriyle başlar Albert Camus’nün “Düşüş” romanı. Daha ilk satırdan insanların “iyilik”, “doğruluk” adına yaptıkları bencillikleri ve düştükleri zavallı durumu eski avukat Jean-Baptiste Clamence’ın dilinden aktarır. Kahramanın kendisi olduğu konusunda edebiyat çevreleri hemfikirdir ancak anlatılan hepimizin hikâyesidir. Doğruluk duygusu, haklı olmanın verdiği doyum, kendini değerlendirmenin sevinci bizleri ayakta tutmaz mı? Clemence, bu soruya “İnsanları bundan yoksun ederseniz, onları ağzı köpüren köpeklere çevirirsiniz” yanıtını veriyor. “Düşüş” 1956’da yayımlandı. Ertesi sene Camus, Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandı. 3 yıl sonra da (4 Ocak 1960) trajik bir trafik kazası sonrası 46 yaşında hayatını kaybetti.  

3.

Ölüm, Camus’nun eserlerinin başlıca konusudur. “Uyumsuzluk” (absürdizm) üzerine fikirler belirtmiştir. Bir yanda yaşayarak hayatlarımıza değer vermekte öte yandan eninde sonunda yok olacağımız gerçeğini de bilmekteyiz. Bu çelişkiyle yaşamak ‘absürt’ün ta kendisidir. “Siyphos Söyleni” kitabı, “Gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır; intihar” sözleriyle başlar. Camus’ye göre “yaşamın yaşamaya değip değmediğinde bir yargıya varmak, felsefenin temel sorusuna yanıt vermektir.” Kendisi de bu sorunun peşinden gider. İntiharı savunmaz. “Yalnızca ‘çabalamaya değmez’ demektir kendini öldürmek” der. Çünkü intihar başkaldırının mantıksal sonucu değildir, içerdiği razı oluş dolayısıyla, onun tam tersidir. 

İnsanın “uyumsuz” bilincinin önemsiz başlangıçlarından bahseder Camus. Bütün büyük eylemlerin, bütün büyük düşüncelerin önemsiz başlangıcı vardır.
 “Dekorların yıkıldığı olur. Yataktan kalkma, tramvay, dört saat daire ya da fabrika, yemek, dört saat çalışma, yemek, uyku ve aynı uyum içinde salı, çarşamba, perşembe, cuma, cumartesi, çoğu kez kolaylıkla izlenir bu yol. Yalnız bir gün ‘neden’ yükselir ve her şey bu şaşkınlık kokan bıkkınlık içinde başlar.” 

Aynı biçimde donuk bir yaşamın bütün günlerinde zaman alıp götürür bizi. “Geleceğe dayanarak yaşarız; ‘yarın’, ‘ilerde’, ‘iyi bir işim olunca’, ‘yaşlandıkça anlarsın’. Bu tutarsızlıklara hayran kalmamak elde değil; çünkü ne de olsa ölmek var işin içinde.” 

Epikür’ün de dediği gibi “Yaşamımızı bekleyişten bekleyişe tüketiyor ve hepimiz acı içinde ölüyoruz.”

4.

Camus’nün felsefesine yön veren yaşamı Cezayir’de başlar. 1913 yaşında dünyaya gelir, bir yaşında babası ölür, yetim büyür. Annesi evlerde hizmetçilik yapar, oğlunu okutur. Üstelik sağırdır annesi, tıpkı amcası gibi. Camus 17 yaşında verem olur. Yine de hayata tutunur. Siyasetin dışında kalmaz, doğru bildiğini söylemekten kaçınmaz. Ülkesi Cezayir’in Fransa’dan ayrılmasının kaosa yol açacağını savunduğu Nobel konuşması Cezayir’de çokça eleştirilmiştir.

Arap direnişçilere seslenir: “Her konuda yanınızdayım. Ama tramvaya bomba koyarsanız ve benim annem o tramvaydaysa, her şeyden önce annemi savunurum.”

“Kendi kendime yabancı kalacağım hep” der, öyle de olur. Cezayir’de doğmuştu, ne Fransız ne de Arap’tı… “Sürgün ve Krallık” kitabında yer alan “Konak” isimli öykünün son satırları gibi “Daru gökyüzüne, yaylaya ve daha ötelerde, denize dek uzanan, görünmez topraklara bakıyordu. Öylesine çok sevdiği bu geniş ülkede, yalnızdı.”

5.

Camus’nün en tanınmış, en çok satan kitabıysa “Yabancı”dır. Yabancı’da da yaşamın saçmalığı işlenir. 

“Bugün annem öldü belki de dün bilmiyorum.”

Mersault’un annesinin ölümüyle başlar hikâye.

Daha sonra Cezayirli bir Arap’ı öldürür ve yargılanmaya başlar.

Adam öldürmekle suçlanıp da annesinin ölümüne ağlamadığı için idam cezasına çarptırılır.

Meursault’un topluma, kendine, ölümü bile kabul edebilecek kadar hayata, kısacası tüm varoluşa yabancılaşması yalın bir dille anlatılır. Meursault, saçma kavramından habersiz, saçma duygusu içinde yaşamaktadır. 

Onun için insan madem ki ölecektir, bunun nasıl ve nerede olacağının hiç önemi yoktur.

İnsan içinde bulunduğu duruma alışır. Onu bir ağacın gövdesine hapsetseler başının üstündeki gök parçasına bakmaktan başka yapacak işi olmadığı için buna da alışır.

“Benden daha mutsuz olanlar da vardı. Zaten annem de böyle düşünürdü; sık sık, insanın sonunda her şeye alışacağını tekrarlardı.”

Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’da yazdığı gibi “Önce biraz ağladılar ama alıştılar şimdi. Aşağılık insanoğlu her şeye alışır.”

6.

“Mutlu Ölüm” isimli romanında da kendi yaşam öyküsünden izler bulunur. 1936-1938 yılları arasında bu kitabını tasarlamış ancak daha sonra “Yabancı” ile ilgilenerek bir köşeye koymuştur. Kitap, Camus öldükten sonra yayımlanmıştır.

Eserdeki karakterin adı Patrice Mersault’dur. Mersault, tıpkı Yabancı’daki Mersault gibi farklı bir insandır.

Mersault , annesinin ölümü ile derinden sarsılan ve hayatının geri kalanında mutlu bir ölümü arayan biridir. Fakat Mersault fakirdir. Mutlu olacak özelliklere sahip değildir. Sabahtan akşama kadar köle gibi çalışıp para kazanır; ancak her gün saatlerce çalışmaktan mutlu olacağı bir zaman bulamaz.

İyi yaşamanın ve iyi ölmenin formülünü parada bulur. “Zaman satın alınır. Her şey satın alınır. Zengin olmak, hak edildiğinde mutlu olmak için zamana sahip olmaktır.” 

Daha sonra Zagreus adında zengin biriyle tanışır. Zagreus’un parası vardır ama sağlığı yerinde değildir ve Mersault’un mutlu ölüm üzerine fikirleri değişir.

7.

Camus’nün yarım kalan ve ölümünden sonra yayımlanan otobiyografik romanı “İlk Adam”  kahramanın babasını şehitlikte ziyaretiyle başlar.

Camus, İlk Adam üzerinde çalıştığı sıralarda, notları arasına, “Kitap bitmemiş olmalı”, diye yazıyor. 4 Ocak I960’ta bir araba kazası yaşamına son verirken, yanında taşıdığı romanını da “bitmemiş” durumda bıraktı.

Kitabın çevirmeni büyük yazarımız Tahsin Yücel’in de sunuş yazısında belirttiği gibi İlk Adam hep annenin çevresinde dönse de babayı arayış romanıdır.

İlk Adam’ın anlatıcısı, “Yitik zamanı ancak zenginler yeniden bulur”, der. Yoksullar, “yorgunlukların ağırlığı altında”, daha çabuk unuturlar, yaşama katlanabilmeleri için de fazla iyi anımsamamaları, günü gününe yaşamaları gerekir.

Camus, ölümünden iki yıl önce, Tersi ve Yüzü’ye yazdığı “Önsöz”de, “Bir dil kurma yolunda günün birinde Tersi ve Yüzü’yü yeniden yazmayı başaramazsam, hiçbir şeye ulaşmamış olacağım” der.

İlk Adam muhtemelen bahsettiği kitabıydı ve hayalindeki yapıtı tamamlayamadan dünyadan ayrıldı. 

Roman, Camus’nün ölümünden 34 yıl sonra 1995’te kızı Catherine Camus’nün de yardımları sonucu yayımlanmıştır.

8.

Camus’nün en saf ve düşüncelerini yalın biçimde ifade ettiği denemesi “Tersi ve Yüzü”dür. Henüz 22 yaşında, yoksul ve ünsüzken yayımlanmıştır Cezayir’de. Süsten uzak, yalın ve basit cümleler. Camus’nün ünlenmesiyle birlikte bu unutulmuş kitap yeniden basılır. Camus, bu kitabında kendisinden ve çevresinden tüm açıklığıyla söz etmiştir. Bu kitabın 1958 baskısına yazdığı önsözde her sanatçının benliğini ve dilini yaşamı boyunca besleyen tek bir kaynak olduğunu, kendi kaynağının da Tersi ve Yüzü olduğunu belirtir. Aynı önsözde “Bir kez, yoksulluk benim için hiçbir zaman bir mutsuzluk olmadı: ışık zenginliklerini saçıyordu içine” der.

Camus’nün başkaldırıları bile yoksullukla aydınlanmıştı. Çocukluğunun üzerinde hüküm süren güzel sıcaklık her türlü hınçtan uzak tutmuştur onu. “Benim yaşadığım yoksulluk bana hıncı öğretmedi, tam tersine, belirli bir sadıklığı, bir de sessiz bağlılığı öğretti” der.      

Çocukluğunun saflığına, mutluluklarına özlem duyar. Yine annesini anlatır Tersi ve Yüzü’nde. “Çocuğun annesi de sessiz sessiz otururdu. Kimi durumlarda, bir soru sorarlardı kendisine: ‘Ne düşünüyorsun?’ ‘Hiç’ diye yanıtlardı. Bu doğruydu. Her şey ortada, öyleyse hiç…” 

“Çocuk büyüyecek, öğrenecek. Kendisini büyütüyorlar, acıdan esirgiyorlarmış gibi minnet isteyecekler. Annesinin hep böyle susmaları olacak. O acı içinde gelişecek. Adam olmak, önemli olan bu. Ninesi ölecek, sonra, annesi, kendisi.”  

Bir akşam Mağrip kahvesinde dalar bu düşüncelere. Annesinin dizinin dibinde ödevini yapan çocuk, şimdi pis bir kahvede. Şimdi bir adam. Önemli olan bu değil miydi. “Yok, inanmamalı buna, öyle ya ödevlerini yapmak ve bir adam olmayı kabul etmek, yalnızca yaşlı olmaya götürür insanı.”     

“Gerçek olmaktır önemli olan” der. Hepsi girer bunun içine, insanlık da, basitlik de. Mutlu olmak değildir artık dileği, yalnızca bilinçli olmak. 
“Bir adam çevresine dalmış, bir başkası mezarını kazıyor; nasıl ayırmalı onları? İnsanları ve saçmalıklarını? Ama işte gökyüzünün gülümsemesi. Işık kabarıyor, yaz pek mi yakın?” 

2020’ye farklı bir veda… Albert Camus ve insanın başkaldırısı

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 Yorum

  1. Albert Camus kitaplarını tekrar okuma isteği uyandıran, bu güzel yazınız için çok teşekkür ederim.

  2. Biz de annemle pek çok zaman sessiz sessiz otururduk, ne büyük bir mutluluktu o. Özellikle yaz geceleri iki pencereyi paylaşıp önüne yerleşir, gökyüzünde parlayan yıldızlara bakıp, saatlerce kendi düşüncelerimize dalardık. Düşünce akışını en önce bitiren diğerine dönerek “Yatalım mı?” derdi. Her ikimiz de hafifçe gülümser vaziyette kalkar, yatağımıza yollanırdık. 2020’ye veda yazınız için teşekkürler, fotoğraflar özellikle 4 numara çok güzelmiş.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!