Sefa Yürükel yazdı…
Halk iradesi mi dediniz? O irade kimi seçtiğini bilir. Lakin seçtiklerinden bazıları, temsil ettiği milleti unutup kendini Avrupa’nın balkonlarına asılı çiçek gibi pazarlamaya kalkarsa, o millet de çıkar, o balkonun altına kendi pankartını asar.
Avrupa Günü’ne mesaj yollayan Sayın İmamoğlu, “Fiziksel olarak aranızda olamasam da ruhum orada” diyerek yine Brüksel meltemi eşliğinde ruhunu batıya göndermeyi ihmal etmedi.
Elbette ki mesaj dolu dolu: Demokrasi, eşit vatandaşlık, barış, özgürlük…
Cümlelerin içi ilk bakışta bal gibi, ama altını kazıdığınızda içinden yine o eski tanıdık çıkar: Kimlik siyaseti, bölgesel mühendislik ve milletin sinir uçlarıyla oynayan Avrupa aklı.
Sayın İmamoğlu, Lozan’dan bahsetmiş. Ne tesadüf, Lozan’ı ağzına alan bir başka “yerli ve milli” Avrupa sevdalısı daha.
Lozan, evet bir diplomatik başarıydı. Ama o başarı, milletin birliğini esas alarak kazanılmıştı, kimliklere ayrı ayrı özerklik vadederek değil.
Bugün Lozan’ı, etnik ve inanç temelli ayrıştırmayı parlatmak için referans göstermek, tarihe çarpıtmadan başka bir şey değildir.
Dahası, “eşit yurttaşlık” diyerek sunduğu şey, anayasal vatandaşlığın yerine kimlik temelli bir sistem koyma çabasıdır. Evet, herkesin bir kimliği vardır; ama bu memlekette önce Türk vatandaşı olunur, sonra kimliğinle yaşarsın.
Siyasi hamasetle kimlikleri devletin üstüne çıkarmaya çalışmak, demokrasi değil, kargaşadır.
İmamoğlu’nun mesajında bir başka dikkat çeken kısım ise PKK ile ilgili sözleridir. “Silahlar susmuş olabilir ama…” diye başlayan o klasik söylem, terörle mücadeleyi değil, teröre siyasi zemin açmayı romantize edenlerin şablonudur.
Barış, ancak teröre sıfır toleransla ve milli birlikle gelir. Barışı kimlerle inşa edeceğiz? Silah bırakıp ‘lağvediyoruz’ diyen ama yurt dışında hâlâ varlık gösteren yapılarla mı?
Ve gelelim ‘tutuklandım, belediyem ablukaya alındı’ serzenişine… Bu kadar dramatik anlatım, neredeyse Victor Hugo’nun roman kahramanlarına taş çıkartır.
Ancak bu ülkede yargıyı eleştirmek gerekir ama siyasi mağduriyet anlatısıyla sabote edilmemelidir. Suçlamalar hukuki zemin bulur veya bulmaz; ama kamuoyunu “ben mazlumum” hikâyesiyle manipüle etmek, siyasi bir taktiktir, adalet değil.
Bu vesileyle hatırlatalım: Demokrasi sadece oy almak değildir. Demokrasi, milletin değerlerine saygı göstermeyi, milli kimliğe saygı duymayı ve ülkesinin bütünlüğünü esas almayı da gerektirir.
Atatürk’ün adını kullanmakla onun mirasçısı olunmaz; milletin birliğini savunmakla olunur. “Yurtta sulh, cihanda sulh” diyen Atatürk, bu sözü etnik pazarlıklar için değil, ulusal egemenliğe dayalı barış için söyledi.
Batı’nın yeni yedek gülü olarak kendini süsleyen İmamoğlu’na tavsiyemiz şudur: Bu millet gülün dikenine değil, köküne bakar.
Kökün milletin değerlerinden, tarihinden ve egemenliğinden uzaksa; ne kadar süslü konuşursan konuş, rüzgâr ektiğin yerde fırtına biçersin.
Sayın Yürükel, Veryansın aylar önce bu adamın ne olduğunu çok iyi anlatmıştı. Ancak benim anlayamadığım, insanlar sanki bulunmaz Hint kumaşı o adamın arkasından gidiyorlar. Üzüldüğüm, bu ülkeyi düşünen, Atatürk devrimlerine bağlı bir siyasetçinin çıkmaması.