OSMAN SELİM KOCAHANOĞLU yazdı…
Kitap ve yazılarının ve zihin arkasının tamamını Siyonizme kurgulayan Necip Fazıl’ın yok etme amaçlı nefret duygusu, fantezi olmanın ötesinde, göz bebekleri kinle büyüyen adamın en güçlü “lanet” diskurunu taşır. Necip Fazıl nefretinin daha somut örneği Menemen ve Kubilay Olayında görülür. Derviş Mehmet Menemen meydanında tırtıllı bıçağını Kubilay’ın boğazına çevirince, onun da kalemi devrimlerin boğazına saldırır. Sanki kendisi de Derviş Mehmed’in yanındadır, onunla birlikte tekbir getirip aynı başı koparmak isterler. Olayın içine kendi şeyhi Abdülhakim Arvasi de karışınca, önce hüküm sonra tez kurgusu Kubilay olayına da uygulanır:
“…Bu işe gizli ajanlardan biri memur ediliyor. Adam haftalar önce Menemen’e gidip işin mekan, dekor ve yer tarafını tesbit ediyor. Jandarma karakoluna karşı meydan, cami ve avlu, hadise için en uygun yer. Sonra Manisa köylerine gidip mahut kadroyu tesbit ediyor… Bunların sefil, esrarkeş, cahil ve ahlaksız tabakadan olmaları gizli ajanın işini kolaylaştırıyor. Hele din mevzuunda abuk sabuk görüşleri, ermişlik cinneti ve Mehdilik özentisi olan Mehmed’i bulunmaz kıymette kabul ediyor ve teklifini ona yapıyor:
– Menemen’e Aralık ayında erkenden gireceksiniz! Filan yer, falan cami… Namazdan sonra mimberdeki yeşil bayrağı çekip, cami ve avlu kapısını tutucak, “Bu bayrağın altına girmeyen kafirdir” diye bağıracaksınız! Halktan ve jandarmadan üzerinize gelen olursa silahla karşı duracak, mutlaka kan akıtacaksınız. Bir kişi olsun kan akıtmak şart. Hadise büyür büyümez hemen başınızı kurtarmayı düşüneceksiniz. Neticede her birinize, sana şu, sana bu, sana filan, sana da falan bankadan onarbin (bugünkü paranın 100 misli kıymet) lira verilecek… Siz de çekip istediğiniz yere gideceksiniz!”124
Menemen olayının siyasal arkaplanı bir yana, Necip Fazıl komplosundaki en çıplak özeti budur; dilin kemiği tahayyülün de sınırı olmadığına göre, tertibin arkasına bir bağlantı daha ilave etmelidir:
“Söylendiğine göre gizli ajan hadiseyi çarşaflı bir kadın kılığında uzaktan takip etmiş [Menemen meydanında] ve muradına erer ermez, ancak bir erkeğe mahsus sert adımlarla uzaklaşıp gitmiştir. Bu manzarayı aynen görenler varmış ve onlardan biri de halen hayatta bulunuyorlarmış.125
Menemen meydanında dolaştırdığı çarşafa bürünmüş bu erkek figürüyle tasavvur somutlaştırılır; yanına da bir ajan provakatör konulur: “… Evvela ölü taklidi yaparak yere yığılan, yakalanınca eline kelepçe vurulmasına hayretle bakan Zeki Mehmed isimli bu ajan, o esnada şöyle bağırtılır: “Hani bize para vereceklerdi? Bu ne iş..?”126
Bu kadar uydurma kesikbaş safsatasına gene inanılmayacaksa, bu sefer de hiç bir kitabında olmayan akıl mantık melekesi devreye sokulur: “… Diyelim vesika niteliğindeki bu teşhis ve tahliller size gene tatmin etmediyse, o zaman aklınız nerede, eğer bu işte bir tertip yoksa, memleket mikyasında bu kadar din adamı niçin toplanıyor!?”
Artık hüküm faslına gelinmiştir: Medrese öğretisinin tüm cemaatçi müritleri bu hezeyanları ilahi hikmet kabul ederler.127 Film senaryosunu andıran bu kurgular, “Ata Senfoni” cinsinden tietral etkiler yaratsa da; olayın cereyan tarzı mantık süzgecinden geçirilmez. Hurma kültürü gözünü ne kadar kapatırsa kapatsın tarihin vicdanı onu görecektir. Kestirilemeyen nokta, meczupların önüne Kubilay gibi gür saçlı bir kurbanın çıkması ve baş kesme hikayesi… O zaman da senaryonun olumsuz sujelerini üzerinden atma sıkıntısı başlar; çünkü hikmetin mazhariyet merkezinde kendi şeyhi Abdülhakim Arvasi vardır.128
Necip Fazıl şizofrenisi bunlarla bitmiş sayılmaz. Atatürk üzerine “Put Adam” isimli bir kitap daha yazmıştır. Bu bilgiyi veren Kadir Mısıroğlu üstadının bu kitabını şu gerekçeyle basmamış: “… Rıza Nur’un anıları gibi birinci elden kaynak olmyıp, mahdut kaynak ve hissiyat ile yazılasıymış…” Mısıroğlu’nun basmadığı bu kitap 1977 yılında “er-Racül’s- Sanem” (Put Adam) adıyla Beyrut’ta Arapça basılır.” 129 Hikayesi de hayli ilginç: 1968 yılında Iraklı Muhsin Abdülhamid, Türkiye’ye gelerek üstad-ı azama Atatürk hakkında bir kitap yazmasını teklif etmiş. Arap alemi bununla Atatürk’ü yakından tanıyacakmış. Necip Fazıl da Mısıroğlu’nun basmadığı kitabını 1972’de Bağdat’a giderek elden teslim etmiş. Dostları bir hafta orada ağırlayıp türbeleri gezdirmişler. Üstad Necip Fazıl İbni Teymiyye öğretisine göre kitapta bazı değişiklikler yapılmasına razı olmuş. Ancak kendi adının kullanılmasını istememiş. Kitap “eski bir Türk subayı” imzasıyla Beyrut’ta yayınlanmış.130
Bu değerli eser(!) Türkçeye çevrilmediği için içeriği hakkında bilgi sahibi değiliz. Burada önemli olan kitabın takma isimle yazılması değil, “hissiyata, husumete ve yetersiz bilgiye dayalı olmasının” kalpaklı müridi tarafından da kabul edilmiş olması… Arap dünyasını bilgilendiren bu değerli eserden(!) Türk okuyucusu da literatür de habersiz. Halbuki oğulları veya Derin Tarih dergisinin, bu olmuyorsa, Milli Eğitim Bakanlığının bu kitabı yayınlaması gerekir. En azından Resmi Tarih yalanları ve Cumhuriyeti ilan eden “iki ayyaşın” gerçek portresi ortaya çıkmış, uygarlığa şaşı bakan ümmet-i büleha kültürüne Necip Fazıl tarafından nasıl algılanıp aktarıldığı yakından öğrenilmiş olur?!
Devam edecek…
Menemen hadisesi bir tertiptir.
Türk Milletine düşman olanlar
Her kılıkta Ülkemizin başına
Çorap örme konusunda
İngiliz,Amerika ve İsrailli
Dostlarından Feyz ve Cukka almaktadırlar.
Keşke Yunan galip gelseydi
diyenlerin torunları
Şimdilik çürük sahnedeler.
Menemen olayı bir komplo’dur müslümanların üzerine yıkılmak istenmiştir. Necip Fazıl ve hocasının bir ilgisi yoktur bu işlerle nitekim hiç alakası olmadığı halde yargılanmış ve beraat etmiştir. İddialarınız tıpkı geçmişte olduğu gibi hepsi iftiradır.