1. Haberler
  2. Gündem
  3. NTV sansürlemiş: ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack Lozan’la Sykes Picot’yu eş tutmuş!

NTV sansürlemiş: ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack Lozan’la Sykes Picot’yu eş tutmuş!

ABD'nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack'ın geçtiğimiz günlerde NTV'ye verdiği röportajın bazı bölümlerinin yayımlanmadığı ortaya çıktı. Yayımlanmayan bölümlerde Barrack'ın Lozan Antlaşması'nı Sykes-Picot ile eş değer tutarak "Kürtlerle ilgili olan bir dizi başka aksiliğe yol açtı. Çünkü Batı herkese aynı toprakları üç farklı zamanda vadetmişti." dediği görüldü. İşte o röportajın tamamı...

featured

ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, geçtiğimiz günlerde Türkiye’deki ilk röportajını NTV’den Deniz Kilislioğlu’na vermişti.

İlişkili Haber
thumbnail
ABD’nin Ankara Büyükelçisi Barrack’tan ‘Suriye’ itirafı: Politikalarımız işe yaramadı
Haberi görüntüle

Söz konusu röportajda bazı bölümlerin yayımlanmadığı ortaya çıktı.

Yayımlanmayan bölümlerde Barrack’ın Lozan Antlaşması’nı Sevr ve Sykes Picot ile eş değer tutarak “Kürtlerle ilgili olan bir dizi başka aksiliğe yol açtı. Çünkü Batı herkese aynı toprakları üç farklı zamanda vadetmişti.” dediği ortaya çıktı.

İşte o röportajın tamamı:

Deniz Kilislioğlu: Sayın Büyükelçi, öncelikle bizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim, Türkiye’ye hoş geldiniz.

Tom Barrack: Teşekkür ederim, büyük bir zevk.

DK: Konuşmamız gereken pek çok konu var. Mesela bugün İstanbul’da devam eden Rusya-Ukrayna müzakerelerinin ikinci turu, tüm dünyanın gözü orada. Ayrıca Suriye hakkında da birçok sorum var. Ama önce sizin geçmişinizin, Senato’daki ifadenizde söylediğiniz gibi, hikâyesi kısaca özetlemeyi hak ediyor. Ailenizin Osmanlı kontrolündeki Lübnan’dan ABD’ye uzanan dikkat çekici yolculuğunu paylaştınız. Biz de izleyiciye kim olduğunuzu biraz anlatır mısınız? Ayrıca buraya, bu bölgeye, DNA’nıza dönmüş gibi olmak nasıl hissettiriyor?

TB: Biliyorsunuz, benim hikâyem aslında Amerikan göçmenlerinin hikâyesidir. Ama basitçe söylemek gerekirse, başarı gördüğüm her şey iki şeye dayanıyor: Birincisi Amerikan özgürlüğü, yani hiçbir şeyden bir şey çıkarmak; ikincisi de inanılmaz bir Osmanlı DNA’sına sahip olmak. Bu ikisinin birleşimi, burada sahibimizi olmadan bir kültürel “altıncı his” oluşturuyor. Çok mütevazı bir aileden geliyorum. Büyükbabam, o zaman Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı Suriye’den kargo gemisinin karnında geldi.

DK: Yusuf Abdullah, yani Joe gibi diyebiliriz, değil mi?

TB: Evet, Biladü’ş-Şam’dan, yani Mezopotamya, Levant’tan 550 yıl Osmanlı yönetiminde kalan bir yerden… 13 yaşında, cebinde 10 Türk lirası, bir gömlek, bir pantolonla geldi. İşte bir nesilde, ben Amerika’ya geldim, Başkan Donald Trump için çalışma ayrıcalığına sahip oldum ve şimdi buraya, geldiğim yere büyükelçi olarak döndüm. Bu hayatımın en büyük fırsatı ve her iki ülkeye de en büyük övgü şahsım için.

DK: DNA’nız bu bölgeden geliyor. Sizce sorunları çözmede ve bölgeyi içeriden görmede bu yardımcı olabilir mi?

TB: Umarım olur. Bu görevi kabul ettiğimde insanlar bundan saç ekimi gerekçesiyle yapıldığını düşündü.

DK: Evet, Türkiye bu konuda ünlü.

TB: Ve Başkan Trump, geçmiş başkanlardan çok farklı bir dünya ve küresel vizyona sahip. Türkiye’yi herkes büyük bir NATO müttefiki olarak görüyor ki öyle. Ama bundan da öte, bölgesel önemi çok önemli—zira Ukrayna, Suriye ve Körfez konularında gördüğümüz gibi. Dünyada 1,5 milyar Müslüman yaşıyor ve yumuşak İslam ile Batı etkileşiyor. Bu yanlış anlamaları gidermek sadece askeri müdahalelerle olmaz. Trump bana kültürel yönelimle bu konuşmaları daha akıcı hale getirecek bir fırsat verdi. Ben de Erdoğan ile mevcut dostane ilişkimle bu diyaloğu destekleyebilirim.

DK: Sykes–Picot haritasını paylaşmanızı, Türk izleyicisinin ilgisini çekti. Ama şimdi Rusya–Ukrayna müzakerelerinden söz ediyoruz. Dün büyük bir drone saldırısı oldu, bazıları bunu Rusya’nın Pearl Harbor’u olarak niteliyor. Bunu doğru buluyor musunuz? Bu müzakerelerin ateşkesle sonuçlanabileceğini düşünüyor musunuz?

TB: Evet, düşünüyorum ve Türkiye burada kritik bir rol oynuyor. Bu anlamsız savaşlar hepimiz için büyük felaket. Hayatlarının bu aşamasındaki insanlarda kabile ve bayrak saplantılarını bir kenara bırakıp mantığa dayalı konuşmalar bekliyoruz. Türkiye hem Rusya hem Ukrayna ile geleneksel ilişkilere sahip; örneğin tahıl konusunda arabuluculuk yaptı. Rusya büyük enerji ve ticaret kaynağı, Karadeniz’deki Montrö rejimi ve İstanbul Boğazı, Çanakkale Boğazı var. Bu stratejik noktalar konuşmanın temelini oluşturuyor. Dün yaşanan saldırı, sadece insanların kötü niyetle hareket ettiğini gösteren trajik bir olaydı. Şu anda dünya bir diyalog sürecinde. ABD Başkanı da “Barış, güvenlik ve refah” diyor, bu olmazsa ABD ve Türkiye destek vermez diyor. Türkiye bölgedeki bu diyaloğu güçlendiren kilit bir aktör.

DK: Başkan Trump, bu süreçte Putin’e baskı uygulamaya çalıştı ama istediği sonucu alamadı. Türkiye, zirve önerdi ama Putin Zelenskiy’le değil Trump’la görüşmek istiyor. Sizce bu dörtlü zirve gerçekleşebilir mi ve Trump katılır mı?

TB: Trump adına konuşamam; ama bu zirve mantıklı, güvence getiren bir toplantı olmalı. Türkiye, tarafları bir araya getirmede esas sorunları önceden temizleyebilir. Trump sabrının sonuna geldi. Türkiye bu noktada aracılık ederse, büyük liderler düzeyindeki görüşmeleri kolaylaştırır.

DK: Suriye’ye gelelim. Senato’daki ifade kısmında dile getirdiniz; ABD’nin yeni bir Suriye stratejisi olacak. Yakında ABD Suriye’den çekilir mi?

TB: Suriye politikası artık son 100 yılın politikası olmayacak. Çünkü hiçbir politika işe yaramadı.

LOZAN’I HEDEF ALDI

DK: Bu yüzden Sykes–Picot’ya atıfta bulundunuz?

TB: “”Osmanlı İmparatorluğu için işleyen bir sistem vardı ama aşiretler, dinler varken etrafına yapay sınırlar çizemezsiniz ama Sykes-Picot bunu yaptı. İşte bu da tabii ki bizi anlaşmayla ilgili yaşadığımız aksilikler ve tabii ki Sevr Antlaşması ve Lozan Antlaşması tabii Kürtlerle ilgili olan bir dizi başka aksiliğe yol açtı. Çünkü Batı herkese aynı toprakları üç farklı zamanda vadetmişti.

DK: Peki askeri varlık çekilecek mi?

TB: ABD’de Suriye’ye yönelik ortak Operasyon İnherent Resolve devam ediyor ama artık çekilme değil yeniden yapılandırma söz konusu. Daha az asker olacak. Bizim görevimiz IŞİD’i yenmek. Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ile birlikte bunun yollarını açtık. Trump ve Erdoğan’ın bu alandaki işbirliği söz konusu. ABD, sekiz üsse sahipti, üçe indi, son olarak bir üs olacak. Plan entegrasyon odaklı, hep birlikte çalışarak.

DK: YPG-SDF konusuna gelirsek, ABD SDF’yi destekliyor. Bölgesel ülkeler de IŞİD’e karşı mekanizma kuruyor. ABD SDF desteğini sonlandıracak mı?

TB: SDF, ABD’nin IŞİD karşısında birlikte çalıştığı bir müttefikti. Kongre için bu destek önemli. Suriye’de yeni hükümete entegrasyon sürecinde çok sayıda taraf birbirine alternatifleriyle tatmin edici çözümler üretmeli. ABD’nin görevi güvenlik garantisi değil, yol haritası oluşturmak. Salihli’de bunu yaptık. ABD askeri üsleri azaltıyor. Bölge işbirliği ile Şii Hilali gibi olguya karşılık bölgesel yeni diyaloğa yöneliyor.

DK: Kamışlı toplantısını nasıl değerlendiriyorsunuz? YPG ordunun içine entegre olacak mı, merkeziyet çözülecek mi?

TB: Bunu ticari bir pazarlık gibi görüyorum. Mart ayında anlaşma vardı, şimdi detaylara giriliyor—askeriyelik mi, birey mi, ne olacak? Aynı zamanda Erdoğan–Öcalan diyaloglarında da adımlar var. Kürt meselesi çözülmesi gereken 15 boyutlu rubik küpü gibi bir şey ama son görüşmelere gelindi. Olmak zorunda, çünkü olmazsa kaos olur.

DK: ABD bu konuda YPG-SDF’ye baskı yapıyor mu?

TB: Baskı yerine işbirliği modeli diyorum. SDF, ABD-CENTCOM koruması altına girdi. Ortaklık sürdüğü sürece ABD ve bölge işbirliği devam eder. İşbirliği olmazsa sonuçları görülür. Herkes bir anlaşma yapmak zorunda.

DK: İsrail-Türkiye ilişkileri Suriye bölgesinde gerilimli. ABD bu konuda ne yapabilir?

TB: Türkiye, İsrail’i tanıyan ilk ülkelerden biri. Bu gerilim dinsel değil, güvenlik, su ve güven ekseni ile ilgili. Türkiye, İsrail ile diyalog sürecinde. YPG–Türkiye ilişkisi ile paralel yürütülmeli. Türkiye, İsrail’in toprak işgali peşinde değil, İsrail de Türkiye. Bölgeye yatırım imkânı sunabilir. Sykes–Picot sonrası sınırlar ve sanayi odaklı bir yeniden yapılanma düşünülebilir. Lübnan da bu rotaya paralel ilerliyor. Biz karmaşık bir coğrafyadayız: Yunanistan, Kıbrıs, İran, Rusya, Ukrayna, Ermenistan, Azerbaycan, Mısır, Körfez, Çin, hepsi… Türkiye bu ortamı inanılmaz yönetti. Ama gelecek, bölgesel saygınlıkta—yalnızca NATO müttefikliği değil. AB’yle ilişkide Türkiye’nin NATO’da savunma konusunda en önemli müttefiki olup da yine de üyeliğe alınmaması tutarsız.

DK: Üniversitede hocam, Orta Doğu’daki sorunların kaynağının İsrail–Filistin meselesi olduğunu söylerdi. Sizce bu anlaşma olmazsa ne olur? Gazze’deki trajediler… ABD’nin desteği var. Bunun çözümü ne?

TB: Yönetim adına konuşamam ama Amerikalı insanlar adına konuşabilirim. Gazze’deki duyarsız ölümler herkesi dehşete düşürüyor. Hamas’ın amacı yeryüzünde olmak değil. Filistinliler Hamas değildir. Bu ayrımı yapmak karmaşık süreci uzattı. Steve Witkoff ve Trump bu konuda adımlar attı. Sorun 100 yıldır sürüyor ve kalıcı çözüm zaman alır. Bu süreçte senseless killing—sorumsuzca öldürmeler—olmadan olmaz. Trump’ın niyeti hızlı çözüm, iki devletli çözüme benzer veya kalıcı bir çözüm olabilir. Bütünüyle çözüm aranıyor. Ancak bu da Suriye–Ukrayna görüşmelerindeki gibi – saldırıların hemen öncesindeki barış girişimine benzer şekilde—her şey bir anda bozulabiliyor. Nihai hedefimiz: consider your world not globalist, neo-com değil—ABD uzun süre güvence vermez. Barış, refah ve anlayış. ISIS’i bitirmek için yerelden çözüm üretmek gerekiyor. Gençler için gelecek üretmeli; eğitim; uyumlu bir yaşam. Çözülmezse çöküş kaçınılmaz.

DK: Son sorum iki ülke ilişkileri hakkındaki görüşünüz. S-400, F‑35, CAATSA gibi sorunlar var. S-400 konusunda çözüm olasılığı nedir?

TB: S-400 karmaşık. Türkiye 2015’te Rus jetini düşürmüş, 2016 darbe girişiminde savunma ihtiyacı doğmuş. Patriot uçak isterken ABD Kongresi engelledi. Türkiye Rusya’ya yöneldi. NATO, Rusya’yı korumak için alınmış olsa da pek işlem gördü değil. ABD Kongresi misilleme hakkı istedi. Türkiye, milli savunma sanayine yöneldi: TB2 dronları, Kaan jetleri; F‑35 85 milyon dolar İsterken onlar 100 milyon… S-400 zamanla önemini yitiriyor. Trump’ın Türkiye vizyonu “stratejik”, “olay merkezli” ya da “işlemsel” değil; Türkiye’yi bölgenin tarihsel önemiyle eş değer bir partner olarak görmek. Türkiye Körfez’de yumuşak güç, Anadolu’da üretim gücü, İslam ve seküler birleşimiyle örnek bir ulus. Trump ve Erdoğan için eşit düzeyde bir müzakere kurulmalı. Bu, Türkiye’yi NATO’ya bağlı olarak görmek değil aksine “ortak” görmek. Zor ekonomik koşullardan geçen Türkiye’ye hak ettiği değeri vermek için yeni bir ilişki formatı.

DK: Sayın Büyükelçi, zaman ayırıp samimi yanıtlarınız için çok teşekkür ederim.

TB: Ben teşekkür ederim, siz harika bir iş çıkardınız.

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. Amerika’nın Ankara Büyükelçisi’nin bahsettiği “Batı’nın aynı toprakları üç farklı zamanda vaat etmesi” ifadesi, özellikle Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında Orta Doğu’da yaşanan karmaşık diplomatik süreçleri ve çelişkili vaatleri özetliyor
    1. Araplara Verilen Vaat (McMahon-Hüseyin Yazışmaları, 1915-1916)
    Birinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı Arap isyanını kışkırtmak amaçlı yazışmalar İngilizler, Osmanlı’ya karşı savaşmaları karşılığında Suriye, Irak, Filistin ve Arap Yarımadası’nın büyük bir kısmını kapsayan bağımsız bir Arap devleti kurulmasını vaat ettiler. Bu vaat, Arapların Osmanlı’ya karşı ayaklanmasında önemli bir rol oynamıştır.
    2. Yahudilere Verilen Vaat (Balfour Deklarasyonu, 1917) İngiltere, Filistin’de Yahudiler için bir “ulusal yurt” kurulmasını destekleyeceğini ilan etti.
    3. Kürtlere Verilen Vaat (Sevr Antlaşması, 1920)
    Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında imzalanan Sevr Antlaşması’nın 62, 63 ve 64. maddeleri, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde bir özerk Kürdistan’ın kurulmasını ve belirli şartlar yerine getirildiğinde bağımsız bir Kürt devleti olasılığını öngörüyordu.
    Büyükelçi’nin bu ifadesi, Batılı güçlerin kendi jeopolitik çıkarları doğrultusunda, aynı bölge üzerindeki farklı etnik ve dini gruplara çelişkili ve birbiriyle çatışan vaatler verdiğini ve bunun da günümüzde Orta Doğu’da devam eden birçok istikrarsızlık ve çatışmanın kökeninde yattığını vurguluması manidar.

Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya abone olun!

KAI ile Haber Hakkında Sohbet