Prof. Dr. Naci Görür’den yurttaşlara deprem önerisi: Elinizde oy pusulası var

featured

Yer bilimci Prof. Dr. Naci Görür, katıldığı bir programda Bütün siyasetçiler, yönetçiler halkın gönlünü almak için çalışmıyor mu? Aynı halk bu acıyı gördükten sonra 1 hafta 10 gün sonra hayatlarına devam etmiyor mu? Merkezi yönetimlerden, yerel yönetimlerden ‘can güvenliğimizi istiyoruz’ diye demokratik usullerle bir tavır koyamazlar mı? Ellerinde seçim pusulası var. Meydanlarda depremin konuşulduğunu gördünüz mü?’ dedi.

Yer bilimci Prof. Dr. Naci Görür Habertürk TV’de açıklamalarda bulundu. Moderatörlüğünü Kübra yaptığı programda gazeteci Nagehan Alçı ve İsmail Saymaz’ın sorularını yanıtlayan Prof. Görür, depremin en çok hasara yol açtığı Bayraklı ilçesi ile ilgili olarak şöyle konuştu:

Özellikle Bayraklı bir delta çökellerinin olduğu bir yer. Tarım arazisi diyebilirsin. Buradaki zemin en kötü, onu diyelim. Gediz akarsuyu buradan denize dökülüyor, çok yakınından. Akarsu döküldüğü zaman delta yapar. Buradaki çökeller iyi çimentolanmamış, sertleşmemiş, kaya-zemin niteliğinde olmayan, içinde suyu bol, kum, çakıldan meydana gelmiş. Böyle zemine deprem dalgaları girdiği zaman burada çok oyalanır, özü yavaşlar, buradan çıkmak istemez, salladıkça sallar burayı. En büyük yer ivmesi de burada çok fazladır, titreşimi inanılmaz fazla olur. Kayalı zeminde çok az titrer ve geçer gider. Ama bu zeminde gitmez. Hep o örneği veriyorum, kapana kısılmış fare gibi, oyalanır durur. Burada depremin etkisini kat be kat büyütür. Yer kıtlığı var, burada yapacağım diyorsanız o zaman 1 lira ile malolacak binayı burada 50 liraya mal edecekseniz buyurun yapın. Şu anda hasarın ne olduğunu bilmiyorum. Yüksek binanın salınımı fazla olur. Bunlar sağlam zemine kazıklar içinde ulaşmışlarlarsa veya o zemini ıslah edilmişse sağlam olabilir. İzmir’de deprem beklediğimiz öncelikle fay değil burası. İzmir fayındaki deprem olsaydı bunların çoğu giderdi. Bu 70 kilometre uzaktan yaptığı depremin etkisidir.

Deprem esnasında nasıl davranılması gerektiğine dair bilgiler veren Prof. Görür şunları söyledi:

Eğer zemin kattaysanız deprem başladığında kolaylıkla dışarı çıkabileceğinizi düşünüyorsanız, dışarı çıkmayı deneyebilirsiniz, tabii binalardan uzak bir yere gitmeniz gerekir. Üst kattaysanız merdivenleri, asansörü kullanmak suretiyle dışarıya kaçmaya çalışmak yapabileceğiniz en büyük yanlışlardan biridir. Binaların en zayıf noktalardan biri merdivenlerderdir. Merdivenleri asla kullanmayacaksınız depremin olduğu sırada, aynı şekilde asansörü de. Bir de hazırlıksız yakalanmayacaksınız. Amaç şu; sizin önceden söyleneni anlayabilir yaştaki çocuklarınızla birlikte bir deprem planlaması ve tatbikatının olması lazım. Bunun zaman zaman aile içinde yapılıyor olması lazım. Deprem başladığı zaman dairenin içerisinde nerede toplanacağız. Hepimiz şurada toplanacağız diyeceğiz. En iyi yer, hayat üçgeninin oluşabileceği oluşabileceği yerlerdir. Sağlam bir masa olsa, deprem sırasında çocuklar gelip masanın altına değil, önünde sağlam bir masa ise başınızı tutup cenin pozisyonu yapabilirsiniz.

Prof. Görür’ün konuşmalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

“SADECE YAPANDAN DEĞİL İZİN VERENDEN DE HESAP SORULMALI” 

Bu binaların olduğu yerdeki zemini biliyorum. Her şeyen önce bizim Türk Deprem Yönetmeliği’ne göre en kötü zemin tipi var bu binaların olduğu yerde. Şu anda yıkım olduğu yer için konuşuyorum. Körfezin kuzey kısımları ve güneyde de deniz kıyısına denk gelen yerler için de geçerli. Bu zeminlerin özelliği; buralarda bina normalde yapmamanız lazım. Hani yer kıtlığı olur, ‘orada yapacağım’ dersiniz. Ama İzmir yarımadasında orada bina yapmak hataların en büyüğü. Sadece buraya binaları yapan değil, o binaları yaptıran, iskan veren de hesap vermesi gerekiyor. O tür zeminleri ıslah etmeden, güçlendirmeden ve öyle yerlerde ana kayaya inecek kadar binanın temel sistemini kurmadan, bu kazı olur, onları yapmadan yapmamanız gerekir. Böyle bir durumda yapı malzemesi ve tasarımı ön plana almak lazım. Yıkılmayan yerlerde muhtemelen zemin özellikleri gözetilerek belki proje çizilmiştir. Bir diğeri de yapı malzemesi. O zemine, projeye göre uygun yapı malzemese ve işçilik kullanılmıştır. Yıkılan binada ise aynı proje olmasına rağmen yapı malzemesi daha ucuz seçilmiş olabilir, güzel bir tabir değil ama malzemeden çalınmış olabilir. Demirinden, çimentosundan kâr edilmiş. olabilir.

“DEPREM BÖYLE YERLERDE KAPANA SIKIŞMIŞ FARE GİBİ DAVRANIR”

Özellikle Bayraklı bir delta çökellerinin olduğu bir yer. Tarım arazisi diyebilirsin. Buradaki zemin en kötü, onu diyelim. Gediz akarsuyu buradan denize dökülüyor, çok yakınından. Akarsu döküldüğü zaman delta yapar. Buradaki çökeller iyi çimentolanmamış, sertleşmemiş, kaya-zemin niteliğinde olmayan, içinde suyu bol, kum, çakıldan meydana gelmiş. Böyle zemine deprem dalgaları girdiği zaman burada çok oyalanır, özü yavaşlar, buradan çıkmak istemez, salladıkça sallar burayı. En büyük yer ivmesi de burada çok fazladır, titreşimi inanılmaz fazla olur. Kayalı zeminde çok az titrer ve geçer gider. Ama bu zeminde gitmez. Hep o örneği veriyorum, kapana kısılmış fare gibi, oyalanır durur. Burada depremin etkisini kat be kat büyütür. Yer kıtlığı var, burada yapacağım diyorsanız o zaman 1 lira ile malolacak binayı burada 50 liraya mal edecekseniz buyurun yapın. Şu anda hasarın ne olduğunu bilmiyorum. Yüksek binanın salınımı fazla olur. Bunlar sağlam zemine kazıklar içinde ulaşmışlarlarsa veya o zemini ıslah edilmişse sağlam olabilir. İzmir’de deprem beklediğimiz öncelikle fay değil burası. İzmir fayındaki deprem olsaydı bunların çoğu giderdi. Bu 70 kilometre uzaktan yaptığı depremin etkisidir.

“EVİNİZDE EN İYİ YER HAYAT ÜÇGENİ OLUŞTURACAĞINIZ YERLERDİR”

Eğer zemin kattaysanız deprem başladığında kolaylıkla dışarı çıkabileceğinizi düşünüyorsanız, dışarı çıkmayı deneyebilirsiniz, tabii binalardan uzak bir yere gitmeniz gerekir. Üst kattaysanız merdivenleri, asansörü kullanmak suretiyle dışarıya kaçmaya çalışmak yapabileceğiniz en büyük yanlışlardan biridir. Binaların en zayıf noktalardan biri merdivenlerderdir. Merdivenleri asla kullanmayacaksınız depremin olduğu sırada, aynı şekilde asansörü de. Bir de hazırlıksız yakalanmayacaksınız. Amaç şu; sizin önceden söyleneni anlayabilir yaştaki çocuklarınızla birlikte bir deprem planlaması ve tatbikatının olması lazım. Bunun zaman zaman aile içinde yapılıyor olması lazım. Deprem başladığı zaman dairenin içerisinde nerede toplanacağız. Hepimiz şurada toplanacağız diyeceğiz. En iyi yer, hayat üçgeninin oluşabileceği oluşabileceği yerlerdir. Sağlam bir masa olsa, deprem sırasında çocuklar gelip masanın altına değil, önünde sağlam bir masa ise başınızı tutup cenin pozisyonu yapabilirsiniz.

“MASANIN ALTINDA DEĞİL ÖNÜNDE CENİN POZİSYONU ALINMALIDIR”

En güzel yer mutfaklarda setin önünde veya buzdolaplarının önünde. Mutfağınız büyükse, sağlam mutfak seti varsa, o tezgahın önüne 3-4 kişilik aile dizilebilir. Hepsi orada olmaz da kimi buzdolabının önünde durabilir. Yukarıdan kırılan kiriş, tavandan gelen bazı şeyler olabilir, buna çarpabilir. Bazılarının hazırlıksız olduğunu durduğu yerlerden anlıyorsunuz bu depremde. Evde eşyaları sabitlemiş olmamız lazım. Yatak odalarında büyük gardrpolarının üzerinize düşmemesi lazım, onların sizin çıkışını engellememesi gerekir. Dolayısıyla bunları duvara rapt etmek lazım. Pencere kenarlarında özellikle durmamanız lazım, çünkü deprem esnasında patlıyor. Caddeye bakan duvarlara çok yakın olmamak lazım. Evde yangın olabilir; deprem biter bitmez doğalgaz, suyu ve elektrik şalterini indirmeniz lazım. Daha sonra emniyetli bir şekilde toplanma yerlerine gidilebilir. Araba içinde iseniz, güvenli bir yere park etmeniz lazım. Kapalı otoparktasınız, deprem başlayınca arabanın içinde durmamanız lazım. Yanında cenin pozisyonunda olabilir. Bunların ailece içselleştirmemiz lazım.

“İKLİMİN DAYATTIĞI BİR KÜLTÜR VAR! SİSMİK KÜLTÜRÜMÜZ OLMALI”

2001’de çalışırken Japonya ve Kaliforniya’dan meslektaşlarımızla konuşuyorduk. Japon bilim adamı ‘Sizin şehircilikte en büyük zaafiyetiniz binalarınız bütün yükünü altta 4-5 kolon üzerine koymanız yumuşak karnınız’ demişti. Dükkan yapabilmek için biz binaları genellikle kolonlar üzerine oturduyoruz. Bu perde betonla doğrudan doğruya kapalı kutu gibi zemin ve alttaki temele kadar gitmeli. Camlı her tarafa açık dükkan olmamalı. Ben inşaatçı değilim. Japon bilim adamının söylediğini aktarıyorum. Binaların kolay yıkılmasını sağlar demişti. Gerçekten bakarsanı bütün yıkımlar oradan oluyor. Bizim sismik kültürümüz olması lazım. Erzurum, Kars gibi yerde camekanlı bir ev yapsanız size gülerler. Çünkü donarsınız. Kapalı, muhkem bir şey yapar. İklim koşulları Erzurum’luya onu dayatmıştır. Erzurumlu nasıl evin yapılacağını bilir. Erzurum’a yapılan evi Adana’ya, Antalya’ya yapın o da olmaz. İklimin milletimize dayattığı bir kültür var. Deprem kültürü bizde gelişmemiş, anlamıyorum. 1939’dan günümüze kadar 100 bine yakın insanı gömmüşüz. Böyle bir kültür gelişmemiş.

“İNSANLAR DEMOKRATİK ŞEKİLDE CAN GÜVENLİĞİNİ TALEP ETMELİ” 

Depreme inanmıyoruz galiba. Konuşuyoruz, korkuyoruz. Bu depremden sonra değişmesini umarım ama. Bir zaman sonra insanlar aynı evlerine giriyorlar, ondan sonra hiçbir şey olmamış gibi yaşamlarına devam ediyor. Ben kendi halkıma üzülüyorum, gönül koyuyorum. Vatandaş çok şey yapabilir. Ben günlük çözümden bahsetmiyorum. Demokratik ülkede en büyük güç halktır demiyor muyuz? Bütün siyasetçiler, yönetçiler halkın gönlünü almak için çalışmıyor mu? Aynı halk bu acıyı gördükten sonra 1 hafta 10 gün sonra hayatlarına devam etmiyor mu? Merkezi yönetimlerden, yerel yönetimlerden ‘can güvenliğimizi istiyoruz’ diye demokratik usullerle bir tavır koyamazlar mı? Ellerinde seçim pusulası var. Meydanlarda depremin konuşulduğunu gördünüz mü? Birbirlerine laf atmaktan, bazen de hiç olmayan söz ve davranışlardan başka ne yapılıyor? Neden pankartlarla ‘can güvenliğimizi sağlayın’ demiyor? Birincisi bu. Elindeki gücü kullanmıyorsun. Bir sürü seçim geçiyor. Mesela niye deprem can güvenliği noktasında bir plan program yapmayan partiden uzak durmuyorsun? Halkın kendini, neslini düşünmesi lazım. Ben halktan şunu beklemiyorum. Halka aile planlamasını yap diyorum. Şunu demiyorum; deprem gelmeden önce evini güvenli hale getir. Bunu dediğiniz zaman ekstrem oluyor. İnsanlar doğru dürüst geçinemiyor. Parası, pulu yok, ne yapsın adam?

“VATANDAŞ ARKASINDA DEVLETİ HİSSEDERSE YARATICI ŞEYLE OLABİLİR”

Biz kendi yarattığımız sorunları devasa büyüklüğünün korkusuyla adım atmıyoruz. Biz yarattık bunları. Yapılmayacak yerde binalar yaparak, kaçak binalar yaparak, her seçimde katları arttırarak. Bu bizim yarattığımız sorunlar o kadar büyüdü ki, şimdi cesaret edemiyoruz. İnsanların can güvenliğini sağlayacak kentleri, yerleşim alanlarını yapmak birinci derecede devletin sorumluluğundadır. Devlet vatandaşa elini taşın altına sokmasını isteyebilir. Devlet deprem odaklı kentsel dönüşümle bazı enstrümanları bulmak zorundadır. Sözgelimi inşaat sektörünün satışta tıkanması durumda, kredileri sunuyoruz. Ben diyorum ki, bu enstrümanı siz evini güçlendirecek insanlar için de yapabilirsiniz. DASK diye bir şey var. Parayı alıyor, tek taraflı çalışıyor. Neden aldığı parayı deprem güvenli hale getirmek için insanlara kredi olarak vermiyor. Vatandaşı yanına çekeceksin, devletin şefkatini, desteğini, gözetimini, denetimini de vatandaşın arkasına koyacaksın. Vatandaş devleti arkasında hissederse yaratıcı şeyler olabilir.

“BANKALAR FİNANS ZEKASINI KENTSEL DÖNÜŞÜNDE KULLANMALIDIR” 

Bankalar yolda insanı yakalayıp, zorla kredi kartı vermeye çalışıyor. Neden? Faiz alsın diye. Ulusal finans kaynakları özellikle deprem odaklı kentsel dönüşümde vatandaşlara cazip gelebilecek birtakım paketleri açıklasınlar. Ben İngiltere’de 6 sene kaldım. Oradaki arkadaşlarımın kendi evleriydi. Dedikleri ’25 sene kira gibi ödüyorum, ama sonunda benim olacak’. Şimdi bankaların finans zekaları neden vatandaşa kentsel dönüşümde, deprem dirençli bina yapmak isteyen vatandaşa, birtakım yollarla, paketlerle bazı programları açıklamaz.

“SANAYİYİ MARMARA’DAN ÇOK ANADOLU’YA KAYDIRABİLSEYDİK”

Zeminin sınıflaması var. Biz hep iş işten geçtikten sonra nasıl doğruya gideriz diye düşündüğümüz için. Esasen kentlerde bir planlama var. Elbette kent büyüyecektir, nüfus arttıkça. Eğer biz İstanbul’da yapabilseydik, kent büyüdüğü zaman nüfusun yoğunluğunu arttırmamaya dikkat edecektik. ‘İstanbul’a giremezsin’ demek olmazdı. İstanbul’a sanayiye insanlar gelmesin diye sanayiyi Marmara bölgesinden Anadolu’ya kaydırırdık. Nüfus yoğunluğunun azalması demek bina yoğunluğunun azalması demektir. Bunu yaparsanız deprem riskini düşürmüş olursunuz. Bu kente deprem dalgaları geldiği zaman en fazla hangi bölgelere, hangi zemine zarar verir? Deprem tehlike haritaları vardır. Belediye bakanı ‘Şu bölgeye gitmeyeceksiniz’ diyecek.

“ZEMİN ETÜDLERİ SIĞ SONDAJLARLA GEÇİŞTİRİLEBİLİNİYOR” 

Herşey en kötü duruma gelmiş. Şimdi çözümü söylerken zorlanıyoruz. İşin başında olsa mikro bölgeleme çalışmasına uygun olarak kent planlamasını yapmış olsaydık bizim sorunumuz olmazdı. Bugün ev alacağın zaman evin özelliklerine bakarsın, zemin etüdlerini istersin. Zemin etüdleri göstermelik sığ sondajlarla geçiştiriliyor. Şu anda daire alacağım dersen, projesini isteyeceksin. O projeye bakacaksın. O ev o projeye uygun yapılmış mı, yapılmamış mı? Yapı malzemesi ve işçiliği projeye uygun mu diye muayene ettireceksin. Belediyelere değil üniversiteye başvuruyorsun. Ciddi akademisyen ekibi geliyor. Önce projenizi istiyor. Binaya bakıyor, proje uygunluğuna bakıyor. Temeli kazıyorlar, sistemine bakıyorlar. Kolon kiriş bağlantılarını biraz çekiçle kırıp, demir yoğunluğuna bakıyorlar. Kolon ve kirişlerden karotlar alıp labaratuvura götürüyorlar. Çimento kalitesini ölçüyorlar. Binanın bütün özelliklerini aldıktan sonra olabilecek deprem büyüklüğünü de, bilgisayar yazılım programı var, komut veriyorlar. Sonra neticeye bakıyorlar.

“DAİRE SATIN ALACAK, KİRAYA GELECEK OLAN BU BİLGİLERİ İSTEMELİ”

Devlet apartmanlar için kimlik belgesi isteyebilir. Her binanın bir deprem kimlik kartı hazırlanabilir. Bu yine birilerine para kazanç vesile olmamalı. Kimlik kartında binanın temel çatı özellikleri, yani iskeleti özellikleri, zemin özellikleri ve hangi boyutta depreme dayanıklı olup olmadığı o kimlik kartında belli olmalı. Kiraya gelecek insan, daire satın alacak insan ev sahibinden bu kartı istemeli. O kadar çok hikaye var ki, gece uyuyunca rahat uyuması için. Mesela babam temel atılırken inşaatın başındaymış, kayalar kırılamamış. Yine amcam bu binada bir demir kullandı zarar etti gibi. Bunlar rahat uyumak için.

“HİÇBİR EV YOKTUR Kİ, DEPREMDE HASAR GÖRMESİN! AMA ÇÖKMESİN”

Deprem dalgaları yerin altında havuza taş atılmış gibi yayılıyor. 1999 depreminde ben o zaman maden fakültesi dekanıydım. O zamanın hükümeti bizden çalışma istedi. Bir deprem oldu mu bir ev kalmayacak gibi algılıyor insanlar bu doğru değil. İzmit’te en kötü zeminde ayakta kalan bina sayısı, sefer tası gibi çöken binalardan kat be kat fazlaydı. Bir ev yoktur ki, ciddi bir depremde hasar görmesin. Depremde hasar görsün, yeter ki çökmesin.

“HAFİF ÇELİKLE ÇOK RAHAT 4-5 KATLI GÜVENLİ BİNALAR YAPILABİLİR”

Beton kalıp sistemi ile evi yapmak lazım. Alt katta isen, perde beton yapmak lazım. O tür binalar görece olarak daha dayanıklı. Ama evinin içinde bir şey olsun dersen, riski de var onun. Çelikten bir kabin oluşturursun. Deprem zamanı onun içine girersin. Ancak orada sıkıntı şu. Havalandırma olmalı, içinde malzemelerin olmalı. O belirli duvara monte edilmeli. Yuvarlanır, ters döner, bu sefer çıkartmak da zor olur. Yeni binalar deprem yönetmeliğine göre uygun yapılır, zemine göre planlanırsa, kabin yapmak yerine yapısal, hafif çelikle bina yapmak büyük ölçüde bu işi çözer. Hafif çelikle gökdelenler yapamıyorsun ama 4-5 katlı evleri çok rahat yapabiliyorsun. O binalar insan öldürmüyor. O yapılabilir, çok da hızlı yapılabilir. Maliyeti beton binalar gibi. Beton yapıyorsan, çalmadan, çırpmadan, etüdüyle yaparsın.

“DÜNYADA DA DEPREMİN İLK GÜNÜ FARKLILIKLAR OLABİLİYOR”

Ben 6.9’un doğru olduğunu düşünüyorum. 6.6’lık depremle 6.9’un arasında önemli bir enerji farkı, büyüklük farkı var. Ben bunun 6.9 olduğunu düşünüyorum. Bütün uluslararası deprem enstitüleri de 6.9 ve 7 gibi. AFAD çok güzide bir kuruluşumuz. Özellikle afet döneminde harikalar yaratıyor. Uluslararası şöhreti olan bir kuruluş. Ancak AFAD araştırma kuruluşu değil, Kızılay gibi afeti yönetiyor, yardıma koşuyor. Orada da çok değerli yer bilimciler var. Akademik bir kuruluş değil. Bence Kandilli’yi göz önüne almak lazım. Depremin olduğu yere yakın, onu çevreleyecek şekilde, sismograflarınız, istasyonlarınız varsa hata yapma imkanınız azalıyor. Ne kadar yoğun ve yaygın istasyonlarınız varsa çok değişik veriler aldığı için lokasyonu doğru koyuyorsunuz. Bazı depremler var ki, kimi özellikleri nedeniyle aletlerin ölçüm kapasitesi dışına çıktığı için saçmalayabiliyor. Dünyanın birçok yerlerinde depremin ilk günü farklılıklar oluyor. 

“ÖZELLİKLE TUZLA VE SEFERHİSAR FAYINDA STRES ARTIŞI OLABİLİR”

Tetikleme meselesini ben söyledim. Bana kızanlar oldu. Söylediklerimin arkasındayım. Bir sefer bu deprem bizim beklediğimiz deprem değil. Bizim beklediğimiz deprem İzmir’i ciddi etkileyecek olan deprem İzmir yarımadasının üzerinde olan fay hatlarının bazılarının oluşturacağı deprem. Bu deprem İzmir’in burnunun dibinde olduğu için, kim ne derse desin İzmir yarımadasındaki faylar üzerinde muhakkak, belli ölçülerde etkisi olmuştur ve kimi faylar daha hassas hale gelmiştir. Bunu kabul etmeyen adamın jeolijiyi yeterince algılamadığını düşünüyorum. Aynı zonda olması gerekmiyor. Sismolojik, jeolojik bir kaide. Herhangi bir fay üzerinde belirli büyüklükte deprem olduğu takdirde o faydan açığa çıkacak olan enerjinin önemli bir kısmı, o faya komşu olan ve özellikle o fayla geometrik ilişkide bulunan her fayda stres değişimine neden olur. Stres değişimi de o fayın deprem üretme kapasitesinde değişikliğe neden olur. Kesinlikle karada olacak fayda üzerinde. Kimi faylarda stres azalamı olmuş olabilir, ama büyük ölçüde İzmir yarımadasındaki faylarda, özellikle Tuzla ve Seferihisar fayında bu stres alanında artış olmuş olabilir.

“BU DEPREM İZMİR DEPREM PERİYODUNU ÖNE ÇEKEBİLİR”

Önce şunu anlayayım, doğru olan şudur, 7’ye yakın büyüklükte bir deprem, İzmir’in hemen güneyinde olmuşsa o fayda boşalan enerji, stres, önemli bir kısmı da o fayın çevresindeki komşu faylara, özellikle de geometrik ilişkili faylarda muhakkak stres değişimine neden olur ve tetikler. Kimisinde deprem yapma potansiyelini arttırır, deprem olma periyodunu öne çekebilir veya çekmeyebilir.

“FAYLARIN DEPREM OLUŞTURMA, TEKERRÜR PERİYOTLARI ÇOK ÖNEMLİ”

9 Eylül Üniversitesi’nde değerli bir arkadaşımız var. Hasan Sözbilir ve ekibi bu İzmir’i, yarımadayı kesen faylar üzerinde ayrıntılı çalışma yürütüyorlar. Bu çalışmaların en önemlisi de eski ve tarihi depremleri inceleyerek o fayların deprem oluşturma, tekerrür periyodunu bulmaya çalışıyorlar. Henüz tarihlendirmemişler. Mikro depremlerle, artçı depremlerle zamanla ortaya çıkabilir. Bu faylar İzmir’i çok ciddi etkiler. Batıdan doğuya doğru, diyelim Çeşme fayı. Doğuya geliyorsun Gülbahçe sanıyorum, yanlış söylemiyorsam, Seferihisar, Tuzla fayı. Gümüldür fayı. İzmir’in fay jeolojisi çok karmaşık. İki ana deprem kaynağı var. Biri kuzeyde olan Gediz grabenin güney sınırı. Neredeyse İzmir fayı.

Prof. Dr. Naci Görür’den yurttaşlara deprem önerisi: Elinizde oy pusulası var

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!