Tarihimizde rektörler nasıl seçildi? Dünya üniversiteleri nasıl yönetiliyor?

featured

Eski Ankara Barosu Başkanı Av. Sema Aksoy yazdı…

Boğaziçi Üniversitesi‘ne yapılan rektör ataması ve sonrasında gelişen olaylar ülke gündemimizi oluşturan en önemli konulardan biri haline geldi. Peki sorun nedir. Yıllardır Üniversiteler için seslendirilen ve pek çok ülkenin inovasyon endeksi açısından ilk sıralara koyduğu üniversite özerkliği nedir? YÖK’den başlayarak üniversite yönetim sistemimizde her atamada yeniden yükselen seslere neden olan eksiklikler nelerdir ve ülke olarak biz bunu düzeltmek için neler yapmalıyız.. Üniversitelerde idari, mali ve akademik alanlara ilişkin yetki ve sorumluluğun hangi kurumda ya da kişilerde olduğu tartışma konusudur. Bunun için önce dünya örneklerini incelemek ve bilmek gerekir.

Geçmişte bizde medreseler şeklinde ortaya çıkan üniversitelerin çağdaşlaşma yolculuğu 11. yüzyıllara dayanmaktadır. Üniversitenin ilk örneklerinden olan Bologna Üniversitesi hiç görülmemiş ilginç ve demokratik bir örnektir. Bologna Üniversitesi 1088 yılında öğrenciler tarafından kurulmuş ve yine öğrenciler tarafından yönetilmiştir. Aslında üniversite yönetiminin en demokratik hali olan bu örneğin İskoçya’da olduğu gibi bazı üniversitelerde uygulandığı görülmektedir. Burada seçilen rektör üniversite dışından seçilmektedir ve çok büyük yetkilere sahip değildir. Sadece üst kurul olarak bilinen Court’a başkanlık etmekte ve yetkili yöneticileri de o atamaktadır.

En eski üniversitelerden olan ve kolejlerin birleşmesi ile ortaya çıkan Oxford ve Cambridge’te yöneticiler, en kıdemli profesörlerin oluşturduğu Regent House tarafından kolej yöneticileri arasından seçilmektedir.

Almanya , Avusturya, Belçika, Danimarka, Finlandiya, Fransa gibi ülkelerde genellikle idari ve mali konularda sorumlu bir yönetici bulunmakta. Örneğin Almanya’da Kanzler denilen bu yönetici eyalet eğitim bakanınca atanmakta ve bütçenin idaresinden ve denetiminden sorumlu bulunmaktadır.

Almanya’da Rektör (prasident) üniversite öğretim üyeleri ve asistanları, öğrenciler ve idari personelin kendi aralarından seçtiği temsilcilerden oluşan heyet tarafından belirlenmekte sonra da onay ve atama için eyalet eğitim bakanına sunulmaktadır. Bakan seçilen adayı veto edip kararı geri gönderebilmektedir.

Bir profesör kadrosu boşaldığında, bu kadro Almanya çapında duyurulmakta, üniversite organlarının seçtiği 3 aday, Kanzler aracılığıyla eğitim bakanının onayına sunulmakta, bakan beğenmezse yeni adayların seçilmesini isteyebilmektedir.

İsveç ve Norveç’te üniversite rektörünü bakanlar kurulu atamaktadır.

Japonya’da vali, belediye başkanı veya eğitim, bilim ve kültür bakanınca üniversite yönetimi belirlenmektedir.

Amerika Birleşik Devletleri’nde merkezi bir yükseköğretim yapısı bulunmamaktadır. Hem devlet hem de özel üniversitelerin President veya Chancellor olarak adlandırılan rektörleri, üniversitelerin mütevelli heyetleri tarafından oluşturulan ve üniversitenin profesörlerinden sınırlı sayıda yer verilen Search Committee (Aday Arama Komisyonu) tarafından belirlenen adaylar arasından genellikle de üniversite dışından atanmaktadır. Karar alma aşamasında bakanlıktan onay alınmamaktadır. Search Committee (Aday Arama Komisyonu) verdiği ilanlar, gönderdiği mektuplarla rektörlük için başvuruları almakta ve mütevelli heyet tarafından atanmaktadır ve gerekli hallerde atamayı yapan yöneticiyi her an görevden alabilmektedir. (Türkiye’de ve dünyada yükseköğretim yönetimi, Doğramacı 2007)

ABD’de üniversitelere ayrılan fonların etkin ve verimli kullanımı üniversitelerin çalışma ve araştırma performansları, öğretim görevlilerinin akademik durumu gözetilerek dağıtılmakta ve bu ciddi bir rekabet alanı oluşmasına neden olmaktadır.

“ABD özerklik ve inovasyon performansı açısından olduğu gibi Shanghai Endeksi değerlerinde de tüm ülkelerin üzerinde bulunmaktadır. Bu nedenle de başarının nedenlerine ciddi şekilde bakılmalıdır.(Shanghai Endeksi, Nobel ödüllü öğretim üyesi ve fakülte sayısı, yayın sayısı ve atıf sayısı faktörlerine göre üniversitelerin sıralanması ve ülkelerin ilk 500’e giren üniversitelerinin sayısının belirlenmesine göre oluşturulmaktadır.)

İngiltere’de üniversiteler mütevelli heyet tarafından yönetilmekte ve kararlar konusunda devlet onayına ihtiyaç duyulmamaktadır. İngiltere’de karar organı yüksek öğretim kurumlarının kendileridir. Üniversitelerin finansmanının yüzde 70’e yakını kamu tarafından sağlanmaktadır. Sadece finansman konusunda devlete bağlı olan üniversitelerin, diğer pek çok konuda yüksek oranda özerkliğe sahip olduğu görülmektedir. İngiltere’de, kamu tarafından finanse edilse de üniversitelerin çoğu özel üniversite statüsündedir ve özellikle 2005 yılından itibaren kar amacı güden üniversitelerin kurulması teşvik edilmiş ve bununla birlikte bu üniversitelerinin sayısı da giderek artmaya başlamıştır. Kar amacı güden üniversiteler özellikle ArGe’nin ticarileştirilmesine büyük oranda katkı sağlarken; özel sektör firmaları ile de işbirliği içinde çalışma eğilimi göstermektedirler. (TEPAV Politika Notu Aralık 2010 Araştırmacı Selin Arslanhan & Yaprak Kurtsal)

Genel olarak ülkelere bakıldığında üniversitenin mali ve idari sorumlulukları ile ilgilenecek yönetim kadrosu üniversite dışından atanarak gelmektedir. Amaç özellikle halktan toplanan vergilerle finanse edilen devlet üniversitelerinin mali açıdan merkezi idareler aracılığı ile denetiminin sağlanmasıdır. Bu örneğin uygulandığı ülkelerde bu yöntemin üniversitelerin demokratik yönetim anlayışını etkilemediği hatta akademik özgürlüğün finans etkisi ile yıpranmasının önüne geçildiği ve böylelikle merkezi idarenin halkın karşısındaki sorumluluğunu ve denetimini de sağladığı görülmektedir.

Ayrıca İngiltere, ABD, Almanya, Japonya, Fransa gibi ülkelerde YÖK gibi bir kurul bulunmamaktadır. Pek çok ülke örneğinde, varlığı öğrencilerin varlığına bağlı olan üniversitelerin yönetimlerinde öğrencilerin de yer aldığı ve kararlara katıldığı görülmektedir.

Türkiye’ye gelince;

1934 tarihli İstanbul Üniversitesi Talimatnamesine göre rektör Milli Eğitim Bakanının temsilcisi olarak ve onun önerisi ile müşterek kararname ile atanmıştır. 2291 Sayılı Yasa ile 1933 yılında kurulan Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü asistanların rektörlerini seçmek üzere oy kullandıkları tek örnektir. Rektörler 1946-1981 arasındaki dönemde öğretim üyeleri tarafından doğrudan seçilmiştir. Üniversiteler 1981 tarih ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile YÖK’e bağlanmış, rektör çok geniş yetkilerle donatılmıştır. 1982 Anayasasının 130. maddesinde de rektörlerin, kanunun belirlediği usul ve esaslara göre Cumhurbaşkanınca seçilip, atanacağı belirtilmiştir.

7 Temmuz 1992 tarihinde yürürlüğe giren 3826 sayılı kanunla getirilen “Devlet üniversitelerinde rektör, profesör akademik unvanına sahip kişiler arasından görevdeki rektörün çağrısı ile toplanacak üniversite öğretim üyeleri tarafından seçilecek adaylar arasından Cumhurbaşkanınca atanır… görev süresi 4 yıldır Vakıflarca kurulan üniversitelerde rektör adaylarının seçimi ve rektörün atanması ilgili mütevelli heyet tarafından yapılır” hükmü gereğince öğretim üyelerine rektör aday adaylarını belirleme yetkisi verilmiştir.

2008’de yapılan rektör atanmasına ilişkin düzenleme olan 5772 sayılı yasanın 13. maddesi ile Cumhurbaşkanı’nın kendisine sunulan üç aday içerisinden birini seçerek rektör olarak atayabileceği hüküm altına alınmıştır.

YÖK hep tartışılan bir konu olmuştur. “Mevcut yükseköğretim sistemi aşırı merkeziyetçi bulunmakta ve bundan dolayı yükseköğretim kurumlarının özerklik düzeyleri sınırlı kabul edilmektedir. Bu çerçevede, YÖK’ün yetkilerinin azaltılması, üniversitelerin özerkliklerinin artırılması ve YÖK’ün eşgüdüm ve planlamadan sorumlu bir üst kurula dönüştürülmesi hususlarında yaygın bir talep, çeşitli kesimlerce ( DPT raporları, TÜSİAD) dile getirilmiştir. (Yükseköğretim ve Bilim Dergisi/Journal of Higher Education and Science Nisan/April 2014; Sayfa/Pages 18-27)

Alevlenen bu tartışmalar karşısında siyasi iktidarın da talebi ile 2011 yılında YÖK, öğretim üyeleri, rektörler ve sivil toplum kuruluşları başta olmak üzere tüm ilgililerin de görüşü alınarak hazırlanan taslak 2013 yılından itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yasalaşmak üzere beklemektedir.

1981 yılından 1992 yılına kadar atama yoluyla göreve gelirken; 1992 yılından itibaren ise üç aşamalı bir sistemle belirlenmektedir. Rektörün belirlenmesine ilişkin bu sistem, yaklaşık yirmi yıldır uygulanmakta olup, sisteme getirilen eleştiriler rektörlerin belirlendiği dönemlerde dozu artarak devam etmektedir.

OECD’nin tanımlamasına göre üniversitelerin özerkliği sekiz faktör ile açıklanmaktadır: Gayri menkul ve diğer donanımların mülkiyetine sahip olabilmek, borçlanarak fon yaratabilmek, yaratılan kaynakları, kendi amaçları doğrultusunda bağımsız harcayabilmek, akademik program ve ders içeriklerini belirleyebilmek, akademik personelin işe alınmasına ve işten çıkarılmasına karar verebilmek, çalışanların ücretlerini belirleyebilmek, öğrenci kontenjanlarını belirleyebilmek ve öğrenci harçlarını belirleyebilmek. (OECD, Education Policy Analysis, 2003.)

Avrupa Üniversiteler Birliği kriterlerine göre ise;

Akademik özgürlük (derece verme; müfredat ve öğretim yöntemlerine karar verme; araştırma alanına, kapsamına, amacına ve yöntemine karar verme),

Finansal özerklik (fon bulma ve tahsis etme; öğrenci harçlarına karar verme; artan bütçenin üniversitece kullanımına karar verme),

Örgütsel özerklik (üniversitenin yapısını ve mevzuatını belirleme; sözleşme yapma; karar verme organlarını ve kişilerini seçme),

İstihdam özerkliği (işe alma, maaşı belirleme ve yükseltme sorumluluğu) (Estermann, Nokkola, &Steinel, 2011& Yükseköğretim ve Bilim Dergisi 2014 Nisan , Yükseköğretim Sistemlerinin Yönetimi ve Üniversite Özerkliği: Küresel Eğilimler ve Türkiye Örneği Zafer ÇELİK, Bekir S. GÜR).

Hem OECD hem de AÜB özerklik kriterlerinde yönetimin seçim veya atamayla gelmesi konusundan hiç bahsedilmemektedir. “Özerklik, öğretim üyelerine, kişilere özgü değil, kurumsal bir niteliktir.” (Doğramacı 2007)

“Ülkemizde yükseköğretimin sevk ve idaresi ve özellikle üniversite özerkliği ile akademik hürriyet kavramları üzerinde bazı çevrelerce sistematik ve bilinçli olarak kavram kargaşası yaratılmıştır. Unutulmamalıdır ki üniversite artık basit yapılı bir öğretmen öğrenci topluluğu değil, bilgi ekonomisinin beyni niteliğinde bir bilgi fabrikası ve fevkalade karmaşık yapıya sahip bir işletmedir. Üniversite özerkliği, bu kurumun ihtiyacı olan mali kaynakları sağlayan toplumun kurum üzerindeki hesap sorma ve denetim hakkı ile, bilimsel araştırma ve eğitim- öğretim faaliyetlerinin gerektirdiği hoşgörü ve özgürlük ortamı arasındaki ince ve hassas bir dengeye dayanır. Bu dengenin bir ucunda toplum (ve serbest pazar), bir ucunda devlet(bürokrasi), bir ucunda ise öğretim üyeleri(akademik oligarşi) vardır.

Akademik hürriyet mevcut kanunlar çerçevesinde kalmak ve evrensel akademik normlara uymak kaydı ile, işini kaybetme tehlikesine maruz kalmaksızın bilinenleri sorgulama, yeni ve hatta ihtilaflı konularda görüşler ortaya koyabilme hürriyetidir. Görüldüğü gibi, akademik hürriyet, diğer kamu görevlileri veya kamu ajanlarının sahip olmadığı sadece öğretim üyelerine özgü bir ayrıcalıktır. Akademik hürriyetin bilimsellik ve ülke kanunlar ile sınırlı olduğu unutulmamalıdır.” (Dünyada Ve Türkiye’de Yükseköğretim Tarihçe Ve Bugünkü Sevk Ve İdare Sistemleri Kemal Güriz 2003-4)

Üniversitelerin özerkliği rektör atamalarına sıkıştırılmış kısır tartışmalardan öte gidememiş ve gerçek özerklik ve akademik özgürlük kavramları, müfredat ve öğretim yöntemleri, akademik liyakat ve kalite, başarı endeksleri, Shanghai Endeksi, inovasyan endeksi bu tartışmaların içinde kaybolmuştur. Eğer biz bu olguları tartışabilseydik belki o zaman fikri hür, vicdanı hür nesillerin ulusal ve uluslararası başarılarını ve üniversitelerimizin uluslararası alanda diğer üniversitelerle yarışını izleyebilirdik. Özellikle öğrencilerden, geleceğin bilim, ilim insanlarından ricam bu konunun kuramsal ve felsefi yanlarına eğilmeleridir. Rektörlük atamaları usul, yetki ve akademik anlamda tartışılabilir ancak unutulmamalıdır ki bu da mevzuat meselesidir. Beklentimiz yükseköğretim sisteminin diğer iyi örneklere sahip ülkelerin üniversite yönetim modellerini de dikkate alarak yeniden yapılandırılmasıdır. Yoksa bu gün Boğaziçi Üniversitesinde yaşanan yarın başka bir üniversitede gündeme gelebilecektir.

Tarihimizde rektörler nasıl seçildi? Dünya üniversiteleri nasıl yönetiliyor?

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!