Avatar
Hakan Paksoy

Milliyetçiler devlet kuran ayarlarına dönmelidir!

featured

Hakan Paksoy yazdı…

Türkiye, seçim sonrasında gerçeklerle yüzleşiyor. Gerek Mehmet Şimşek’in Maliye Bakanlığına getirilmesi gerek Merkez Bankası Başkanı’nın ABD’den gelmesi ve çok ezici zamlar bunu gösteriyor. Bunlar içeride buzdağının görünen yüzü. Görünmeyen kısmı da var. Onlar da son NATO toplantısı sürecinde ortaya çıktı.

Ekonomik kriz artık para basmayla taşınabilecek boyutu aştı. Kaynağa ihtiyaç var. 21 yıldır inşa edilen sistem üretim odaklı olmayınca yeniden dışarıdan para aramaya çıkıldı. İşte buzdağının görünmeyen kısmı burada devreye girdi. 2018 yılında yazdığımız gibi, Ahlâksız Teklif filmi yeniden vizyona girdi1. Paraya olan ihtiyaç F 16, AB, Kıbrıs, Yunanistan, İsveç’in NATO üyeliği… gibi meseleleri karşımıza çıkarıyor. Tabi, teklifin muhatabı Cumhurbaşkanı olunca doğrudan Türkiye’nin bekası emperyalizmin vesayeti altına giriyor.

Türk Milleti de artık, “Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgârına” şarkısını söylemek üzere(!)

SADECE ŞARKI MI SÖYLEYELİM?

Hakikaten sadece şarkı söyleyerek kaderimize razı mı olacağız? Elbette hayır. Tarihin en önemli milleti olan Türklere böyle bir davranış hiç yakışmaz. Peki, ne yapacağız? Hemen dönüp yakın tarihe bakacağız. Orada örnekleri var. O kılavuzlar gemiyi sağ salim limana yanaştırabileceğimizi söylüyor.

İlk kılavuz, Birinci Meclis’in “Türkiye Büyük Millet Meclisinin, hukuku hâkimiyet ve hükümraninin mümessili hakikisi olduğuna dair” 308 numaralı 1-2 Kasım 1922 tarihli kararından. Karar, Osmanlı İmparatorluğu “yerine yeni ve millî bir Türkiye Devleti” kurulduğunu, padişahlık yerine Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kaim olduğunu söyler.

Büyük harbe Osmanlı olarak giren devlet, Türk olarak çıkmıştır2. 24 Temmuz 1923’te de, Lozan’da Bu Türkleri ve yeni Türkiye’yi bütün dünya kabul etmiştir. Bundan sonrası çorap söküğü gibidir. Önce, 29 Ekim 1923’te, Türkiye Devleti’nin şekli hükümeti Cumhuriyettir diyerek cumhuriyet ilân edilir.

1924 Anayasası’nın ara başlığı dikkat çekicidir. Türklerin hukuku âmmesi yani Türklerin kamu hukuku başlığını taşır. Bu bölümün ilk maddesi “Her Türk hür doğar, hür yaşar (M 68)” demektedir.

EMPERYALİZMİN KEMALİZM’LE KAVGASI

21’inci yüzyılda gerek AB yolculuğunda gerekse Yeni Türkiye safsatalarında “Kemalizm’den vazgeçmelisiniz” benzeri nasihatleri (!) duyduk. Söyleyenler de emperyalizmin temsilcileriydi. Söyledikleri Türkiye’yi yönetenlerin ideolojik hedeflerine uygundu da. 

Kemalizm’den kastettikleri de Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerleriydi. Ama kurucu kadronun siyasi mirasını taşıdıklarını iddia edenler de fikrî çizgisini devam ettirenler de bunun çok farkında değillerdi. Kemalizm kavramının içi boşaltılmış, aslından farklı yönlere kaydırılmıştı. Hatta bazen ilkelerin bir kısmını görmezden ya da bilmezden de geldiler.

Hoş, Kemalizm denmeyebilirdi belki ama denmesi de bir hata değil elbette. Peki, ilk çıkışında Kemalizm’e yüklenen anlam neydi? Bunun cevabı da CHP’nin 1935’teki 4. Kurultayında veriliyor. Kurultay’da kabul edilen parti nizamnamesinde, “Esaslar: vatan, millet, devletin esas teşkilatı ve amme hukuku” başlıkları var.

“Vatan; Türk Milletinin eski ve yüksek tarihi ve topraklarının derinliklerinde yaşayan mevcudiyetlerini muhafaza eden eserler ile yaşadığı bu günkü sınırlarımız içindeki kudsî yurt” der. Görüldüğü üzere aynı zamanda soyut, eski tarihe ve topraklarına da atıf yapılıyor.

“Millet; dil, kültür ve mefkûre (ülkü) birliği ile birbirine bağlı vatandaşların teşkil ettiği siyasi ve içtimai bir bütündür” diye tanımlanır.

“Türkiye; milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve inkılapçı bir cumhuriyettir” diyerek de devletin esas teşkilâtı ortaya konur.

Millî talim ve terbiyenin yani millî eğitimin hedefi, “Kuvvetli cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve inkılapçı vatandaş yetiştirmek, tahsilin her derecesi için mecburi ihtimam noktasıdır … Türk milletine TBMM’ye ve Türkiye devletine hürmet etmek ve ettirmek hassası bir vazife olarak telkin olunur.diye nizamnameye girer.

Görülen Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkeleri, aynı zamanda kuranların ülküleridir. Bu ülkünün sahipleri Türkçüler yani Türk milliyetçileridir. Kurulan devletle Türkler yeni ufuklara yelken açmıştır. 

‘YENİ HAYAT’ VE HAKİKAT

20’nci yüzyılın en önemli fikir adamlarından birisi Ziya Gökalp’tir. Atatürk’ün “Fikirlerimin babası” dediği insandır. Gökalp, Türk Milletine bir “Yeni Hayat” teklif eder. Bu hayat ilme yani akla dayanır. Millî ve medenidir. Yeni ekonomi, yeni aile, yeni sanat, yeni felsefe, yeni hukuk, yeni siyaset yani yepyeni bir hayattır.

Atatürk ve arkadaşları yani Türk milliyetçileri Türklüğün Balkanlardan çekildikten sonra bugünkü topraklardan da sökülüp atılması tehlikesi üzerine ayağa kalkmışlardı. Vatanı kurtardılar. Vatanı kurtarmakla Türklüğü de kurtarmışlardı. Sonra Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Ardından da “Yeni Hayat” inşası geldi.

Yeni Hayat, 5 Şubat 1937’de de “Türkiye Devleti, Cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, lâik ve inkılâpçıdır.” ifadesiyle anayasaya Türk devletinin mührü basılarak kuruldu3.

Bu mühür basılırken Şükrü Kaya, “Atatürk’ün vazettiği prensipler Türk’tür… aynı zamanda Türkçüdür de… Eğer tekrar hatıralara dönmemek, bu elim hayatı yaşamamak … istemiyorsa Türk Milleti, behemehâl Türkçü ve millîci olmak lazımdır4” diyordu. 

Görüldüğü üzere, milliyetçilik (Türkçülük) bir camia meselesi değildir. Milliyetçilik bir fikir meselesidir5. Milliyetçilik, cumhuriyetin kurucu fikridir. Ve artık Türk milliyetçileri titreyip kendine gelmeli, yeniden devlet kurduran fikrî ayarlarına dönmelidir. Zaman Türk Milleti’nin aleyhine çalışmaktadır.

Büyük Atatürk’ün 20 Eylül 1917’de, yolun başında, bir raporu vardır. Dönemin Sadrazamı Talat Paşa başta olmak üzere siyasi ve askerî erkana verilmiştir. Orada “Memleketin genel ahvali, her şeyden önce dikkati çekmektedir… Ahali ile idare arasındaki bağlar sarsılmıştır.” der. Gazi Paşa içinde bulunan şartları anlattıktan sonra “Dolayısıyla, harp devam ettiği takdirde, karşısında bulunduğumuz en büyük tehlike, her taraftan çürüyen muazzam saltanat binasının bir gün içerden birdenbire ve hep birden çökmesi” ihtimâlini belirtir. Ve raporun sonunda: 

“… yapılacak işlerin sıradan bir memleket meselesi değil, en birinci bir memleket müdafaası olduğu…” uyarısı yer almaktadır6.

 

1 Türkiye’nin Rotası, s. 141, Pankuş Yayınları, 2021
2 Prof. Dr. Hikmet Özdemir, Yabancı Diplomatların Tanıklığıyla Atatürk’ün Liderliği, 3. Baskı, s. 107, Atatürk Arş.
Mer. Bşk. Yayınları 2022
3 Konuralp Ercilasun, Türk Devrimi ve Atatürk, arka kapak, Ötüken Yayınevi 2022
4 Konuralp Ercilasun, A.g.e., s. 233
5 Prof. Dr. Konuralp Ercilasun’dan.
6 Prof. Dr. Hikmet Özdemir, Atatürk’ün Etik Mirası, s. 12, Etik ve İtibar Derneği, 2023

Milliyetçiler devlet kuran ayarlarına dönmelidir!

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

3 Yorum

  1. Hocam ikazınız hakikidir.Lakin kültürel intiharını tamamlamış bir tarafıyla masala menkıbeye teslim olmuş diğer tarafıyla ise dijital dünyada gerçek arayan şuursuzlar sürüsü gerçeğini söylememiz gerekir.Bu halde,bahsini geçirdiğiniz duruma mutlaka geleceğiz ve yarım kalan Türk Devrimi’ni tamamlayacağız.Ama anlaşılan odur ki daha çekeceğimiz bir miktar acı ve bunalım beklemektedir.

  2. Hakan bey, yazınız çok güzeldi. yalnız bahsettiğiniz tarihlerde Ziya Gökalp ve Talap Paşa dışındaki ismini verdiğiniz kişiler Atatürk ve Cumhuriyeti’ne karşıydı. bu muhalifler ve İnönü Atatürk karşıtıydı.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!