Naci Beştepe yazdı…
Olaylı Trabzonspor-Fenerbahçe maçı başta spor ahlakı olmak üzere pek çok konuyu yeniden gündemimize taşıdı.
Olaya spor açısından baktığımızda yaşananları kabullenmek olası değil.
Sahada ne yaşanırsa yaşansın kurallar ve kuralları uygulayacak olanlar bellidir.
Bu olgunun hiçbir yerinde seyircinin yeri yoktur.
Seyirci seyreder.
İsterse takımını tribünden destekler.
Ama saha içine karışma hakkı yoktur.
Seyirci eğer saha içindekiler tarafından kışkırtılıyorsa yani hakaret anlamına gelecek davranışlar sergileniyorsa onun cezasını verecek olanlar da bellidir.
Onlar içinde de seyirci hiçbir şekilde yer alamaz.
Yıllardır statlarımızda meydana gelen olaylara karşın hala bu temel kuralı özümseyememiş futbol adamlarını, spor yazarı denen besleme holiganları, yorumcuları gördükçe şaşırmamadan edemiyorum.
ALMANYA’DAN SAHAYA
Sahaya ilk inen maskeli maganda Almanya’dan gelmiş maça.
Kışkırtıldığını iddia ediyor.
Ne olmuş?
Bir futbolcu golden sonra balık tutma hareketi yapmış.
Vay anasını!
Amma kışkırtıcı hareketmiş.
Balık diye seyirciyi mi kastetmiş? “Sizi hamsi gibi avladık” mı demiş?
Ne hakaret ama!
Yenilir yutulur değil.
Ben olsam çekerdim tabancayı anında vururdum!
Bütün Karadenizlilerin namusunu temizlerdim.!
O magandaya soruyorum;
Almanya’da sahaya adım atmaya cesaret edebilir misin?
Almanya’da trafik lambasını ihlal değil çizgi hizasını bir teker boyu geçebilir misin?
Yapamazsın.
Peki seni Türkiye’de bu hareketi yapmaya cesaretlendiren nedir?
Yanıt belli.
Kuralsızlık veya kuralların uygulanmaması.
Hemen arkana geçen sivri zekalı akıl hocaların.
Yerde yatana vurulmazmış.
Kafaya vurmak öldürmeye teşebbüsmüş.
Seyirci “nefsi müdafaa” durumunda kalmış.
Yani Fenerbahçe de ceza alsın da ne olursa olsun.
Arbede büyüse, oyuncular içeri kaçamasa neler olurdu? Hiç konuşuyorlar mı?
Türkiye’de oynamış Hollandalı ünlü futbolcu da işlerin böyle gittiğini görmüş ki, ”Trabzon’ da sevinemezsin” diyor.
Ne utanılası, ne acı!
Peki güzel yorumcum, hukukçum, gazetecim, yöneticim sahaya atlayanlar rakip futbolcuları öpmek için mi üzerlerine doğru koştular.
Neden maskeliydiler?
Neden bıçaklıydılar?
Neden köşe gönderi ellerindeydi?
BALIK BAŞTAN KOKAR
Spor ahlakı sporcuyu da, yöneticiyi de, seyirciyi de spor yazarını da kapsar.
Bunların üzerine çıkmış siyasetçiyi de elbette.
Ama ülke siyasetini yön verenler ahlak kurallarını hiçe sayıyor, ayaklar altına alıyor, tolum da tepki göstermiyorsa oy için girdikleri spor sahalarında da ahlakın yerle bir edilmesinde baş sorumlu olmak gibi bir yükümlülük altına girerler.
Ülkenin bir numaralı makamını işgal eden şahıs, seçimde, montaj olduğunu bildiği bir kaset üzerinden hem de bildiğini söyleyerek rakibini suçluyorsa kime ne denebilir ki?
Benzer oyun yerel seçimlerde para sayma üzerinden (yargı kararı olmadan) sahneye konuyorsa yapanın yanında kar kaldığı anlayışı nasıl yıkılabilir?
Seçimin güvenliğini sağlayacak bakanlar dahil olmak üzere “tarafsız” diye meclis dışından seçilerek görevlendirilmiş bakanlar iktidar partisi adayı için propaganda yapıyorsa, atılan onca yabancı maddeye karşın maçı tatil etme cesareti gösteremeyen hakeme ne denebilir ki?
17-25 tarihinde hırsızlık, rüşvet, soygun görüntülerle, ses kayıtları ile gün yüzüne çıkmışken; bir bakan her şeyi başbakanın emriyle yaptığını itiraf etmişken toplumdan-yargıdan-muhalefetten çıt çıkmamışsa sporda ahlak aramak komik kaçmaz mı?
TAKIMI LİGDEN ÇEKMEK
Fenerbahçe yönetimi kendileri üzerine oynandığını düşündükleri oyunlara tepki olarak takımı ligden çekme kararı için kongre kararı aldı.
Olaylara tepki göstermek çok doğal.
Ölçü önemli.
Alınacak sonuç önemli.
Ortaya çıkacak maddi ve manevi kayıplara karşın ahlaksız düzene son vermede adım atılabilecek mi?
Yanıt “evet” ise çekilsin.
Öyle bir olasılık görebilen var mı?
Ben göremiyorum.
“Şampiyon olamayacaklarını bildikleri için, bahane amaçlı çekilme kararı aldılar” suçlamasına hazır olunmalıdır.
Siyaseti yönetenler toplumsal ahlaka büyük hasar vermiştir.
Balık baştan kokmuştur.
Koku baştan gitmedikçe ayaklar yıkansa da faydasızdır.
