Avatar
Şevket Apuhan

Bugün yapamadıklarımız, dün yapmadıklarımız

featured

Filmi hep beraber izledik. Yalnız senaristin son sahneye bir pandemi yazmasıyla yine hep beraber şok olduk.

Kısa vadede 170 milyar dolar borç ödememiz var. Borcumuz borç; ancak paramız yok. İktidar IMF’ye başvurmayacağını açıklıyor. Bunun yerine başka yollar deneniyor. Osman Altuğ hocanın kulakları çınlasın. “Türkiye’nin borç ödeme gibi bir sorunu yoktur. Çünkü ödemez” derdi. Şüphesiz bu yüksek faiz olarak yıllarca halkın sırtına yüklendi. Son yıllarda bütçeden faize ayrılan pay sürekli artış gösteriyor.

IMF’ye gidersek yükü millet sırtlanacak. IMF’ye gitmezsek tefeci faizi ile borçlanacağız, yükü yine millet ödeyecek.
Denenen başka yollar da dahil olmak üzere fatura her halükarda millete kesilecek.

Şüphesiz mesele borçlanmak değil. Bu kadar borçlanma karşılığında hiçbir şey kazanamamak. Borçlanma maliyetinin olduğu gibi üzerimizde kalması. Borcu, kazanca dönüştürememek. Bu kadar para nerede derseniz başınızı camdan çıkarıp etrafınızda yükselen betonları inceleyebilirsiniz.

Biz Neoliberal saçmalıkları eleştirirken ortaya çıkan bir yanlış anlama dikkatimi çekti. Bu eleştiriler ortaya “Yöneticilerin suçu yok; bu yaşadıklarımız sistemsel sorunlar” gibi bir sonuç çıktığı konusunda yoğunlaşıyor.

Elbette böyle değil. Sistem, takip edilen yol. Yönetim anlayışı ise o yolun nasıl takip edildiği ile alakalı. Yani Türkiye yanlış yolda, kötü bir şoför ve motoru sürekli su kaynatan bir otobüsle gidiyor. Buradaki kötü şoför siyasetçiler yani başbakan, bakanlar bugün için cumhurbaşkanı; yol ise neoliberal sistem oluyor. Kısacası bir çifte felaket yaşıyoruz.

Ahlak ve liyakatin yok sayıldığı bir ülke ister komünizmle, ister sosyalizmle, ister serbest piyasa ile yönetilsin. Elbette ahlak ve liyakat yoksa, sistemin de bir önemi kalmıyor.

Bugün artık yeni bir bahanemiz var: “Bu Korona çıkmasa, tam uçuşa geçmiştik. Biz kanatlandık ki salgın dünyayı vurdu” Harika!

Aslında çok iyi biliyoruz ki bugün yapamadıklarımız, dün yapmadıklarımızdan kaynaklanıyor. Ekmeğinden, suyundan, sütünden, sigarasından ve maaşından vergiyi sektirmeden aldığı insanlara; hane başı bin lira yardım yapıp üzerine bir de teşekkür bekleyen bir anlayışla karşı karşıyayız.

Ve biz üretemedikçe bu düzen böyle devam edecek. İsimler ve partiler değişecek; ancak insanlara iş ve işçi bulma kurumu değil, kaymakamlıkların sosyal yardımlaşma fonu adres olarak gösterilmeye devam edecek.

Bütün bu hengameyi aşmanın tek yolu yüksek teknolojiye dayanan bir üretim devrimi gerçekleştirebilmek. Aksi takdirde gün gelecek Endüstri 4.0’ın kölesi olacağız. Gün gelecek yokluğun eline düşeceğiz. Gün gelecek, daha fazla ayakta kalamaz hale geleceğiz.

Bugün ortaya çıkan koşullar bu üretim devriminin başarılabilmesi için gerekli şartları sağlıyor. Dünya açık ve net bir şekilde değişiyor. Peki biz nasıl değişeceğiz? Bu sorunun cevabı geleceğimizi aydınlatacak. Her halükarda faturayı sırtlanan milletin, değişimi talep etmesi bunun ilk şartı olsa gerek. Devam edeceğiz…

Bugün yapamadıklarımız, dün yapmadıklarımız

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 Yorum

  1. 27 Nisan 2020, 16:49

    “Türkiye yanlış yolda, kötü bir şoför ve motoru sürekli su kaynatan bir otobüsle gidiyor.” cümlesi bir durum tespiti. Ancak, bence bir sonraki patagraftaki “Ahlak ve liyakatin yok sayıldığı bir ülke ister komünizmle, ister sosyalizmle, ister serbest piyasa ile yönetilsin. Elbette ahlak ve liyakat yoksa, sistemin de bir önemi kalmıyor.” cümlesi içinde bulunduğumuz durumu tam olarak anlatıyor…
    Pekiyi hangisi doğru?
    Elbette ikincisi…
    Ne fark eder? Sistem de yanlış zaten…
    Çok şey farkeder. Evet sistem bence de yüzde yüz yanlış ama, doğru olsaydı da, ahlâksızlarla varacağımız yer, yine aynı yer olacaktı. Dolayısıyla, “Ahlâk ve liyâkatten yoksun” insanların yönetiminde tepetakla giden bir memlekette başımıza gelen türlü musibetin sorumluluğunu, “ahlâksızlarla birlikte düzene paylaştırmanın”, hırsızın suçunun cezasını, onu iyi eğitememiş ilkokul öğretmeniyle paylaştırmaktan farkı yoktur. Oysa, başarısız bir öğretmenin bütün öğrencileri hırsız olmadığı gibi, hırsızın da mesleğini icra edemeyeceği hiç bir düzen yoktur.
    Ancak, şundan emin olabilirsiniz ki, belki de pek çoğumuz tarafından adâletli görünen ve objektif bakmayı, namusluların cephesinden bakmaya tercih eden bu durum tespitinin, ahlâksızların dünyasında doğuracağı yegane somut sonuç şudur;
    “Devam edin arkadaşlar çalmaya ve her türlü ahlaksızlığa.. nasıl olsa düzen de suçlu, millet de cezanın yarısını düzene kesmeye dünden razı…”
    Tercih sizin, ister buna üzerinde durmaya değmeyecek bir ayrıntı gözüyle, ister objektif, isterseniz de, aynı ahlaksız düzende yaşamakla birlikte, namuslu kalmayı başarabilmiş insanların cephesinden bakın.

  2. Vaktiniz olursa birgun uretim icin neler yapmak lazim, neler sarttir, maliyet nedir, guvenlik nedir, enerji ne demektir nasil elde edilir ulke yillardir nelerle ugrasiyor devlet ne yapiyor konularina da egilip inceleme yapmanizi oneririm. Yoksa soyledikleriniz ancak aksam yemegi masasinda meze olur. Bikmadik bu masalarda devlet kurtarmaya..

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!