Avatar
Yavuz Alogan

Şarlatan üretme sistemi

featured

Yavuz Alogan yazdı…

Altı siyasî parti başkanının 244 sayfalık “Mutabakat Metni”ni kucaklayıp toplu sünnet fotoğrafı çektirir gibi yan yana dizilerek halkı selamlamalarının üzerinden yaklaşık bir yıl geçti. Dokuz ana başlık altında iki bini mütecaviz yeni düzenlemeyle halka umut veren metin, unutulmuş siyasî belgeler müzesinde yerini aldı.

Mutabıklar birbirlerini şahin görünüşlü leş kargaları, hainler, münafıklar, nankörler, zevzekler diye suçlamaya, dün yere göğe sığdıramadıklarını ayaklarının altına alıp çiğnemeye başladılar.

Bu fiyaskonun ardından muhalefet partilerinden birinin ya da diğerinin yerel seçimlerden muzaffer çıkarak Saray’ı erken genel seçime zorlayıp netice alabileceğini hayal etmek ahmaklık değilse nedir?

Kendi elleriyle Saray’a teslim ettikleri Devlet’e karşı, anayasanın ve yasaların uygulanmadığı koşullarda seçime giriyorlar.

Büyük partiler onlarca sandalye kaybetme pahasına binde iki oyu olan marjinal partileri sırtlarına alıp meclise taşıdılar, partilerin esas kadroları, hatta genel başkanları bile meclis dışında kaldı. Şimdi kendi partilerinin içinde bile sinsice “büro” açıp inceden politika yaparak parti içi rakiplerinin altını oymaya çalışıyorlar. Mutabakat bitti, muhalefet partileri arasında makro ve her bir partinin içinde mikro iktidar mücadeleleri başladı.

Ve nihayet komedinin ikinci perdesi açıldı.

Seçme eleme, tercihli yerleştirme sınavlarına giren adaylar rakip adayların kuyusunu kazmaya, kirli çamaşırlarını bulup ortalığa saçmaya, parti büyüklerinin dikkatini çekmeye çalışıyorlar.

Siyasî partiler hep birlikte koşuyorlar, dev bütçeli belediyelere hâkim olup kremalı pastadan daha büyük bir parça koparmak için yarışıyorlar. Hemşehri dernekleri hercümerç olmuş, yandaş müteahhitler heyecanlı, zengin siyaset esnafı teyakkuz hâlinde hangi ata oynasam diye bakınıyor. … El etek öpenler sevinçli bir telaş içinde, tasfiye ediliyorum diye istifa edenler yeni bir kapı arayışında. Tarikat ve cemaat erbabı arabuluculuk yapmak için gerici partiler arasında mekik dokuyor. Pirogiller familyası parti içindeki yerini “düşkünler”e ve “yezidler”e kaptırmamak için direniyor.

Demokrasi bütün kurum ve kurallarıyla tıkır tıkır işliyor. Öyle mi? Bu arada paralar şakır şakır el değiştiriyor mu? Rant kaynakları paylaşılıyor, daha ileri hedefler için mevzi tutuluyor mu? Seçilince kim bilir ne projelere “imza atacaklar.”

En tepede Saray olmak üzere bütün siyasî partiler âleminin halktan, ülkenin gerçek sorunlarından koptuğunu, gerici bölücü, işbirlikçi-liberal çoğunluklu parlamentonun, kendisi dâhil toplumun hiçbir sınıf ve tabakasını temsil etmediğini, yasama kuvveti olarak anlamını, hatta sorgulama kabiliyetini bile kaybettiğini içten içe hisseden sıradan seçmen, siyaseti dizi film gibi seyrediyor. Kesintisiz haber programı izlerken tv karşısında uyukluyor fakat yine de taraf tutma alışkanlığıyla kendisine bir mensubiyet yakıştırarak bunun bir “kader seçimi” olduğunu düşünüyor.

Kafasını duvara vurunca, çoktan tayin edilmiş kaderini nasıl değiştireceğini düşünecek!

Seçmen başını sağa çevirdiğinde Saray’ı, onun eteklerine yapışmış MHP ve Hizbullah’ı, sola çevirdiğinde birbirinin kuyusunu kazan altılı masa partilerini, arenaya baktığında DEM’in kilit parti olduğunu görüyor, İmamoğlu Kurum’dan, Mansur Altınok’tan iyidir (ya da tam tersi) diye düşünüyor. Hangisini ötekisinden daha yakın görüyorsa ona oy verecek.

Saray rejiminin kurduğu siyasî sistem şarlatan üretim merkezi gibi çalışıyor. En vatanperver, devrimci, dürüst unsur bile sistemin içinde kendine yer açmak için debelendikçe, kaçınılmaz biçimde şarlatana dönüşüyor. Para bulacak, bulduğu parayı dağıtacak, el etek öperken arkasını kollayacak, önüne düşenin arkasını koklayacak, yol açıp yolunu bulacak. Halkın karşısına çıktığında insanları aptal çocuk gibi görecek, onları aldatmak için ışıklı panoların önünde tıpkı bir jonglör gibi her türlü palavrayı atıp tutacak, maskesini ortama göre değiştirecek.

Günümüzde siyaset ve siyasetçi budur! Kadrosuz, fikirsiz ve örgütsüzdür. Medya ve siyaset para ve çıkar ilişkileriyle birbirini beslemektedir.

Parlamenter sistem ve siyasî partiler rejimi yozlaşarak iflas etmiştir. Programları ve vaatleri sahtedir. Daha doğrusu yapabilecekleri farklı bir şey yoktur. Bunları ancak sosyal patlamanın, gösteri ve yürüyüş hakkını sokaklara taşarak kullanan kitlesel halk hareketlerinin eğitici öğretici gücü dönüştürebilir.

Ne Saray arzuladığı dinî esaslara dayalı sultanlık rejimini kurabilir, ne tarikat ve cemaatler toplumun bütününe İslâm şeriatını kabul ettirebilir, ne de muhalefet partileri ülkeyi Saray rejiminden kurtarabilir. Son yirmi yılın ülkeyi getirip bıraktığı açmaz budur.

Çürümüş sistem, iyice dibe vurup kendi varoluşunun en trajik sonuçlarıyla karşılaşana kadar insanların duygularını, emeklerini, birikimlerini iştahla sömürmeye devam edecektir. Trajik sonuçlarla büyük felaketlerle eğitilen toplum, mevcut sistemi topyekûn değiştirmekten başka bir çözüm olmadığını anladığında (anlarsa!) ancak yeni bir Toplum Sözleşmesi’yle bu yozlaşma ve çöküş dönemine son verecektir. Tarihin asırlardır tekrarlanan örüntüsü budur.

Fakat daha şimdiden aklı başında olan herkesin âsi bir militan gibi düşünüp davranması, en azından sözünü ve tavrını sakınmaması, kendisini ve birbirini aldatmaması gerekir. Büyük ve trajik sınavlar gerçekleşene kadar, ensesinden tutulup lider diye önümüze konulanı, lâlettayin menfaatperesti, en utanmaz şarlatanı, işbirlikçi sahtekârı bağrımıza basıyormuş gibi yapma, verili olanı kabul etme mecburiyetimiz yoktur. Devrimle kurduk biz bu Cumhuriyet’i… Sıradan bir ülke değiliz. [email protected]

Şarlatan üretme sistemi

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

13 Yorum

  1. 1 Şubat 2024, 13:16

    👏👏👏

  2. 29 Ocak 2024, 00:13

    Yavuz Alogan’dan, asla “hikaye” mahiyetinde olmayan, gerçeği en çarpıcı biçimde resmeden bir makale daha. Cem Gürdeniz’in makalesinden sonra bu makaleyi okuyun, gerisine gerek yok!

  3. Buradan geri dönüş çok zor büyük bedeller ödenmeden olmaz imkansız. Neresi bizim bizim olduğunu bildiğimiz toprak ev bizim mi. Herşey çorba, bütün kritik tesisler el değiştirdi.

  4. Ben:
       — Ya! Bedreddin! dedim,
              uyuklıyan yelkenlerin tepesinde
                       yıldızlardan başka bir şey görmüyoruz.
            Fısıltılar dolaşmıyor havalarda.
            Ve denizin içinden
                               gürültüler duymuyoruz.
            Sade bir dilsiz, karanlık su,
            sade onun uykusu.
    Ak sakalı boyundan büyük küçük ihtiyar
                                                             güldü,
                                                          dedi:
       — Sen bakma havanın durgunluğuna
            derya dediğin uyur uyur uyanır.

  5. 28 Ocak 2024, 14:48

    Bu koşullarda dahi insanı umutlandıran bir yazı,varolunuz.

  6. “Fakat daha şimdiden aklı başında olan herkesin âsi bir militan gibi düşünüp davranması, en azından sözünü ve tavrını sakınmaması, kendisini ve birbirini aldatmaması gerekir.”

    ” menfaatperesti, en utanmaz şarlatanı, işbirlikçi sahtekârı bağrımıza basıyormuş gibi yapma, verili olanı kabul etme mecburiyetimiz yoktur. Devrimle kurduk biz bu Cumhuriyet’i… Sıradan bir ülke değiliz.”

    ( Namussuz ve Aptal, ikiyüzlü,vurdumduymaz ( AKLINI kullanmaktan aciz; PISIRIK
    ) toplumlar sürünmeyi, köleligi hak eder !-Necdet )

  7. Parlamenter sistem ve siyasî partiler rejimi yozlaşarak iflas etmiştir. Programları ve vaatleri sahtedir. Daha doğrusu yapabilecekleri farklı bir şey yoktur. Bunları ancak sosyal patlamanın, gösteri ve yürüyüş hakkını sokaklara taşarak kullanan kitlesel halk hareketlerinin eğitici öğretici gücü dönüştürebilir.”

  8. “Günümüzde siyaset ve siyasetçi budur! Kadrosuz, fikirsiz ve örgütsüzdür. Medya ve siyaset para ve çıkar ilişkileriyle birbirini beslemektedir.”

  9. 28 Ocak 2024, 14:03

    Üzgünüm ama bugünkü yozlaşmayı doğru tespit etmekle birlikte tarihi gerçeklikten kopmuş durumdasınız. Ülke devrimle kurulmadı. Kurulduktan sonra halkın rızası hilafına bazı devrimler yapıldı. İstiklal Harbi’ni verirken “ulus-devlet olalım”, “laiklik gelsin”, “hilafet olmasın” diyenler küçük bir azınlıktı ve çoğunluğun derdi vatanı, namusu ve İslam’ın namusunu kurtarmaktı.

    Ülke kurulduktan sonra yapılan yanlışların ceremesini çekiyoruz; devlet kendisine düşman üretmekten başka bir şey yapmadı 100 yılda. Demokratik irade altında yaşadığımız 70 yıl da bunu çözmek yerine derinleştirdi.

    • 29 Ocak 2024, 00:57

      Bir islamcı da yazsa yazsa bunu yazardı, sen de yazmışsın, bildiğiniz başka bir şey de yok.

  10. 28 Ocak 2024, 13:43

    yavuz bey, halk direnişi olmalı diyorsunuz. Gezi Direnişi’ndeki başarısızlıktan ders alındı mı, polisin copuna gazına karşı tam bir kurtuluş ayaklanması gerçekleşebilir mi sizce?

  11. O zaman yaşasın Cumhuriyet..sonsuza kadar Cumhuriyet..kimse bunun dışında bir duruma heveslenmesin nokta

  12. Sayın Aloğan,
    az ve öz yazınızı okuyup, içinde kendini bulan pirogiller, zevzekgiller ve bib*okoğlu bir parça olsun utanabiliyor mu?
    Hayır!
    Azıcık olsun vicdanı sızlıyor mu?
    Asla!
    Ama biz saf, keriz ve enayi sanılan bir halk olarak bunları asla unutmayacağız.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!