Avatar
Ali Rıza Özdemir

Atatürk’e ne borçluyuz?

featured

Ali Rıza Özdemir yazdı…

Alevilik, sadece bir inanç konusu değil, aynı zamanda hepimiz için bir milli mesele olmalı. Biz mesele etmezsek, Alevilik alanına sahip çıkmazsak ne mi olur?

Sorunun cevabını bugünlerde çok net görüyoruz: Milli birliğimizi bozmak isteyen emperyalistlerin ve onların elinde adi bir araca dönen işbirlikçilerinin istismar ettiği bir alana dönüşür. “Ali’siz Alevilik” yahut “Haricilik” olarak anılan sapkınlıklar ortaya çıkar. Alevi toplumunu İslam dışında konumlayarak köklerini eski Anadolu medeniyetlerine dayandıran saçma fikirler ortalığa saçılır. Doğal olarak Türklüğü de reddeden bir yapı ile karşı karşıya kalırız. Bu nedenle Alevilik sadece bir inanç meselesi değildir, aynı zamanda bir milli güvenlik meselesidir.

***

Alevilik hakkında yazılanların geneline bakınca, hele ki konuya iyi kötü vakıf biriyseniz, canınızın sıkılmaması mümkün değil. Sadece yanlışa sapan Alevi kökenli yol yezitlerinin değil, misyonerlerin, Osmanlı tarih yazıcılarının, Şii veya Sünni fark etmez medrese çevrelerinin, tarikatçıların, Alevi kökenli olmayan Alevilik araştırmacılarının yazdıkları gerçekten çok büyük hatalarla hatta kasıtlarla dolu. Bunların büyük çoğunluğu, ipe-sapa gelmez, akla-hayale sığmaz zırvadan ibaret.

İtiraf etmeliyim ki, Alevi bir ailede doğup da, Aleviliğin değerlerine savaş açanların durumu daha fazla canımı sıkıyor. İnanmazsın, başka bir inanç havzasına dâhil olursun, hatta dinsiz olursun, amenna! Ama canhıraş şekilde Aleviliğe savaş açmak da nedir? Atasının, ceddinin değerlerine bu büyük düşmanlık nasıl telif edilebilir? Tarih boyunca Alevileri dinsizlikle ve sapkınlıkla suçlayan yobaz takımıyla aynı yerde buluşmak, tersinden onlara destek olmak, üstelik bunu gerçeğin hilafına yapmak neye, kime hizmettir?

Gerçekten anlamak mümkün değil.

***

İtiraf etmeliyim ki, birçok akranım gibi ben de Alevilik namına ailemden, köyümden, çevremden doğru dürüst bir şey öğrenmedim. Yoktu. Köyümüzde iki tane ocak vardı ama onlar da dini konularda pek bir şey bilmiyorlardı, sanırım bilenlere de biz yetişemedik. Hatta inancın sembolü olması gereken birçok “ocakzade” arkadaşımın ateist hatta Alevi düşmanı olmasına, dine-imana küfretmesine çok sayıda şahitliğim vardır ergenliğimde.

Ergenlik çağımızda Alevilik namına okumak için doğru dürüst kitap bulamıyorduk. Olanlar da, Aleviliği şuradan buradan toplama yamalı bohça gibi anlatıyordu. Biraz oradan, biraz buradan: Al sana Alevilik! Okuduklarımıza da en gün görmemiş küfürleri yolluyorduk. Gençtik, öfkeliydik; çünkü açtık! Ve yönümüzü bulmak için elimizde neredeyse hiç bir şey yoktu.

O çağda bendeki imanı ayakta tutan, babadedemden kalan birkaç kitap oldu. Bu kitapların arasında Saadeetin Nüzhet Ergün’e ait Bektaşi-Alevi-Kızılbaş Şairleri Antolojisi ile M. Teyfik Oytan’a ait Bektaşiliğin İçyüzü’nü özellikle anmam gerekiyor. İlerleyen yıllarda araştırmalarımı derinleştirince gördüm ki Alevi ariflerinin şiirleri, Kur’an’ın, Hz. Muhammed’in ve Ehlibeyt’in buyruklarının birer dip metni gibiydi. Ayetleri ve hadisleri (buyrukları) adeta hıfzetmiş, ruhlarına desen desen işlemiş ve eserlerinin satır aralarına büyük bir ustalıkla yerleştirmişlerdi.

Alevi ariflerinin yazdıkları ile güncel Alevilik araştırmaları neredeyse taban tabana zıttı. Kesinlikle bir taraf yalan yazıyordu. Ya bu inancı, bu yolu ayakta tutan ve gelecek nesillere aktaran arifler yahut konuyu güncel olarak çalışan araştırmacılar. Alevi ulularının yazdıklarına nüfuz edemeyen, bu satırları kavrayamayan hatta çok yerde çarpıtan, değiştiren, başka bir şekle sokan bu alçaklığın bizim nazarımızda bir tarifi yoktu.

***

Sünni akranlarımız ise bizden daha avantajlı durumdaydı. Köylere kadar yayılan camileri, okullardaki din dersleri, sivil toplum örgütleri, Kur’an kurslarıyla bir hayli mesafe almışlardı. En azından inançları, itin-köpeğin elinde oyuncak olmamıştı. Sünnilik olduğu gibi doğru şekilde anlatılıyor, (son dönemde zuhur eden selefi, vahhabi vb. akımları dışarıda tutarak söylüyorum), inananlar kendi yolunu bulabiliyordu. En azından bizim dışarıdan gördüğümüz buydu.  

***

Elbette bu durum başından beri böyle değildi. Anadolu insanı büyük bir çoğunlukla ve Alevisiyle Sünnisiyle kör bir cahilliğin, bitmez bir bataklığın içindeydi.

Şevket Süreyya Aydemir’in Suyu Arayan Adam adında bir eseri var, sanırım çok kişi duymuştur. Aydemir, 20. yüzyılın başında Anadolu köylüsünün din anlayışını pek ibret verici şekilde anlatır. Askerlerle yaptığı bir ders sırasında askerlere dinlerini sorar. Cevaplar “Elhamdülillah Müslümanız” yerine “İmam-ı Azam dini” ile “Hz. Ali dini” arasında gidip gelir. Peygamberiniz sorusuna akla hayale sığmaz bir dizi cevap hatta “Enver Paşa” cevabı bile gelir. Peygamber’in adını bilen askerlerse onu hayatta olup olmadığı konusunda anlaşamaz. Hayatta olduğunu söyleyenler arasında onun İstanbul, Şam, Medine gibi şehirlerde ikamet ettiğini söyler. Hayatta olmadığını söyleyenlerse onun yüz, beş yüz, bin sene önce vefat ettiğini ifade eder.

Aydemir, bu ibret tablosunu aktarmaya devam eder. Ezan okumasını bilen yoktur, namaz kılan bir iki kişi ise namaz surelerinden hiçbirini yanlışsız okuyamaz. Köyünde cami olan birkaç kişi de bayramlarda, cumalarda âdet yerini bulsun diye camiye gitmiştir. “Biz Türk değil miyiz?” sorusuna verilen cevap ise daha ilginçtir: “Estağfurullah”. Bu cevabın nedeni, askerlerin Türk’ü Kızılbaşlıkla eşitlemeleridir. Onların hafızasında Türk demek Kızılbaş demektir.

***

Osmanlı çağından gelen bu kör cahilliği, Atatürk devrimleriyle tarihe gömdü. Diyanet İşleri’ni kurdurması, Kur’an-ı Kerim’i ve hadis kaynaklarını tercüme ettirmesiyle, hutbeleri Türkçeye çevirmesiyle en azından Sünni kesim, dinini öğrenir oldu.

Hatta daha uç bir örnek verelim. Atatürk’ten önce bırakın camiyi; mescidi, tuvaleti olan köy son derece azdı. Evet, hakikat budur. Türkiye’de köylerdeki evlere tuvaletler Atatürk’ün emriyle yapılmıştır. Önce evine tuvalet yapmak muhtarlara zorunlu kılınmış daha sonra köy halkı evine tuvalet yapmıştır.

Osmanlı çağında camisi olan köy yok denecek kadar azdı. Zaten cuma camisi olan ve pazar kurulan yer Osmanlı çağından “şehir” olarak kabul ediliyordu. Bugün ülkemizde din işlerinin bir düzene girmesi, köylere kadar yayılan camiler, mescitler Cumhuriyetin bir başarısıdır. Bugün din üzerinden Atatürk’e saldıran ve güya Osmanlı’yı yücelttiğini sanan kesim, bu bilgiden utanır mı acaba?

***

Atatürk, hayatının sonlarına doğru Alevi-Bektaşi toplulukların Diyanet İşleri’ne itibar etmediğini görünce, Bektaşiler için Diyanet benzeri bir kurum teşkil etmek için harekete geçti. Çünkü biliyordu ki biz sahip çıkmazsak başkaları bu işe sahip çıkacak ve aleyhimize kullanacaktır.

Atatürk, tekkeler kapatıldıktan sonra Bektaşî Babağan kolunun başında bulunan Salih Niyazi Dedebaba’ya sabırlı olmasını ve işlerin yoluna gireceğini söyledi. Kısa süre içinde bir değişme olmayınca Salih Niyazi Dedebaba, gelen davet üzerine Arnavutluk’a yerleşti. Böylece bu iş bir süre askıda kaldı.

1936 yılında Atatürk, Bektaşî babası Mümtaz Bababalım’a bir görev verdi. Mümtaz Bababalım’ın hatıralarına göre Atatürk, kendisine; “Bugünün şartlarına uygun bir talimatname hazırlamasını ve buna göre Bektaşiliği yeniden ihya etmek istediğini” söyledi. Mümtaz Bababalım, bu işi yapacak yetkinlikte olmadığını düşünerek işi ağırdan aldı. Bazı Bektaşî babalarının reform işine şiddetle muhalefet etmeleri işin tuzu biberi oldu. Sonunda bu iş başarılmadan, Atatürk bu dünyadan göçtü.

Atatürk’ün vasiyetinin yerine getirilip Alevi toplumunun dini işlerinin Alevilerin rızalığı temelinde düzene sokulması bugün üzerimizde düşen bir sorumluluktur. Böylece Ali’siz Alevilik gibi emperyalizmin taşeronluğunu yapan operasyonel yapılar yaşam alanı bulamayacak, Alevilerin Türklüğü ve Müslümanlığı tartışmaya açılamayacak, Alevilik bir milli güvenlik meselesine dönüştürülemeyecektir.

***

Biz millet olarak Atatürk’e çok şey borçluyuz. O bir baba şefkatiyle milletinin dertlerine eğilmiş, tepeden tırnağa kadar her şeyi düşünmeye ve hayata geçirmeye çalışmıştır.

Millet olarak öncelikle milli benliğimizi, milli egemenliğimizi ve bir millet olarak tarihteki varlığımızı sürdürmeyi Atatürk’e borçluyuz. Daha sonra, en azından Sünni kesim, kendi inançlarını doğru öğrenmeyi ve doğru yaşamayı, Alevi-Bektaşi toplumu ise Osmanlı’nın baskı ve zulüm dolu ikliminden kurtulmayı borçludur.

Meşhur söyleyişte olduğu gibi, millet olarak “Atatürk’ü Allah’a, kalan her şeyi de Atatürk’e borçluyuz.”

Bu milletin Atatürk’e borcu tükenmez…

Atatürk’e ne borçluyuz?

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

9 Yorum

  1. son zamanda avrupa alevileri derneklerde Atatürk resimlerini ve Turk bayragini kaldirdilar

  2. 1 Şubat 2021, 20:02

    Son yıllarda çeşitli üniversitelerin akademik tezleri var, alevilik ve bektaşilik hakkında. Çok saygın ve bilimsel yayınlar. Konuya ilgi duyanlar kolayca erişebilir.
    Benim iki kesimin içinde yetişmiş olmam vesilesiyle, kendi kanaatim ayrıca var.
    Alevi-Bektaşilik sünnilikten ayrı değildir. Matüridi/Hanefi görüş şeriatla ilgilidir, Alevilik Erkan/Tarikatla ilgilidir. Birbirinin karşıtı değildir. Şeriat dört kapının ilkidir. Sonrası tarikat, marifet, hakikat olur. Bu kadirilik ve nakşilikte de öyledir.
    Fakat bu mesele felsefeden bağımsız değildir. Farklar önemlidir fakat disiplinler arası bilimsel tartışmalardan ibarettir. Problem cehalettir.

  3. Dogru söze ne denir.”Milli birliğimizi bozmak isteyen emperyalistlerin ve onların elinde adi bir araca dönen işbirlikçilerinin istismar ettiği bir alana dönüşür. “Ali’siz Alevilik” yahut “Haricilik” olarak anılan sapkınlıklar ortaya çıkar. Alevi toplumunu İslam dışında konumlayarak köklerini eski Anadolu medeniyetlerine dayandıran saçma fikirler ortalığa saçılır. Doğal olarak Türklüğü de reddeden bir yapı ile karşı karşıya kalırız. Bu nedenle Alevilik sadece bir inanç meselesi değildir, aynı zamanda bir milli güvenlik meselesidir.”

  4. Ataturk yasiyor olsaydi, ve biz ona sabah aksam “pasam, size cok sey borcluyuz” deseydik, nasil bir cevap verirdi acaba? Ilk basta muhtemelen suna benzer birsey derdi – “Bana bir borcunuz yok, ben vazifemi layiki ile yapmaya calistim”, ve eger bunu soylemeye devam etseydik tekrar tekrar, muhtemelen yalakalik yaptigimizi dusunup bizimle ilgisini keserdi. Bu cikarimi yapmak icin, Ataturk’un kurdugu cumhuriyete bakmamiz yeterli. Eger bize bir hesap kesmis olsaydi, kendisini padisah yapardi diye dusunuyorum. Kanimca Ataturk’un emegine karsilik yapmamiz gereken kendimizi borclu gormek degil “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” bireyler olmamiz. Ataturk’e Allah (c.c) rahmet eylesin, biz iyi biliyoruz.

  5. 1 Şubat 2021, 12:08

    sayın Aladağlı, siz de sözlerinizi sağlam kanıtlara dayandırın. Atatürk’e ilişkin sözlere basma kalıp demeniz sizi doğru, haklı göstermez.

  6. 1 Şubat 2021, 07:38

    duvarcı oldugun bellı oluyor.

  7. Ali Bey’in yazılarını büyük bir hevesle takip ediyorum ve Alevilik – Anadolu Bektaşiliği hakkında yazdıklarını memleket meselesi kadar önemli görüyorum. Sünni bir aile büyüyen Yörük olarak, Türklükle ilgili yaptığım her araştırmada, Anadolu Aleviliği ile karışılıştım. Anadolu Aleviliğini her araştırdığında da Türk kültürünün derinliğini gördüm, üstelik Sünni olan bizlerin izlerini gördüm. Ali Bey’in bahsettiği Şevket Süreyya Aydemir’in anılarından ben ayrıca şunu çıkarıyorum, yakın tarihe kadar Sünni bildiğimiz Türkler bile, Sünniliğe zannedildiği gibi çok yakın değildi.
    Tarihte Çaldıran Savaşı gibi önemli kırılımlar nedeniyle Alevi – Sünni ayrımı oluşmuş, önemli sayıdaki bir kesim Sünni kalmaya mecbur kalmış ki, bu da göreceli olmuş.
    Örneğin benim Sünni köyüme 1970’lere kadar cami yapılmamış, gençliğimde hala camiye gitmeyen aileler vardı ve öyle zannedildiği gibi Sünni İslam hiç de köyün yaşam şeklini belirmiyordu.
    Gelmek istediğim nokta şu an itibariyle ister Alevi olalım ister Sünni bizler bir elmanın iki yarısıyız.
    Alevi – haklı nedenlerden ötürü- Sünnilerle arasına belirgin bir hat çekmiş, bu topraklarda aynı ortak kültürle büyüdüğü Sünnileri farklı görüyor, Sünni ise belki de 5 kuşak öncesindeki dedelerinin Bektaşi olmadığını bilmeden Alevlerin namusuna küfür ediyor oysaki Alevilere edilen küfürler dolaylı yoldan, Arap’ın -Acemin Türk kültürüne ettiği küfürler. Yani Sünni Türk, Alevinin namusuna laf ederken, kendi annesinin, kız kardeşinin namusuna dil uzattığının farkında değil!
    Bana göre Anadolu Aleviliği Türklerin Müslümanlığı algılama şekli olduğu kadar, öz Türk kültürünün de devamıdır. O yüzden Alevilik giderse Türklük de gider.
    Ayrıca Yavuz Selim zamanında anne karnındaki Türkmene kadar binlerce Alevi’yi katleden İdris Bitlisi’nin torunları bugün HDP çatısı altında sözüm ona Aleviliğe sahip çıkıyorlar, üstelik bunu sahte tarih tezleriyle yapıyor.
    Yine bana göre Aleviler, şöyle başlayan cümlede ” Bu ülkede gayrimüslimleri, Kürtler, Lazlar, Çerkezler ve Aleviler de yaşıyor” cümlesinin öznelerinden biri olmamalı! Çünkü bu ülkenin asli unsurları sanki bir lütufmuş gibi samimiyetsiz bu cümlelerde geçemez.

  8. 1 Şubat 2021, 05:50

    Hidayet olmayan bir alim , halkı hi dayet edemez. Eğer bugün alevi sünni, milliyetçi dinci kavgası varsa bunun sorumluluğu cahil ,islam adını taşıyan alimlerdir. Bir aydın gurubu yapın ve türk kültürünü ve dilini ve dinini doğru yola aydınlatın. Bu

  9. 1 Şubat 2021, 01:51

    Ali Rıza malesef senin bu çabanın kimseyi götüreceği bir yer yok.
    Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz. Bahsettiğin alisiz alevi kesimdekiler aptal insanlar değil. Hepsi kötü niyetli, satılmışlar da olamaz. Böyleleri azınlıkta bir avuç pazarlamacıdırlar. Gençleri ve çoğunluğu İkna etmen için, fikirlerini bilgiyle desteklemen gerekir. Osmanlı ve Atatürk hakkında yüzyıldır tekrar edilen basmakalıp şeyler çare olmaz. Hiç bir şey siyah beyaz değil. Şevket Süreyya bir ideolog’tu ve ideolojisinin propagandasını yapıyordu. Oturtmak istediği sistemin amacına uygun altyapı hazırlıyordu. Zaten kısa sürede dışlandı. İyi niyetine saygı duyuyorum.
    Yazılarını akademik verilerle, kaynak belirterek verebilirsen, daha inandırıcı olursun.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!