Avatar
Hümay Göbel

Kadının adı: Tomris

featured

Hümay Göbel yazdı…

“Bir adın vardı senin, peşinde de üç büyük şair.” (Edip Cansever)

Şimdi Tomris Uyar diyecek olsam, önce Turgut Uyar sonra Cemal Süreya sonra Edip Cansever ve dahi Ülkü Tamer gelir akıllara… Sevdaları, muazzam edebiyatçı kimliğinin önüne geçmiş bir talihi vardır Tomris Uyar’ın. Adı hep başka şairlerin adlarıyla aynı cümlede anılır bu yüzden. Oysa tek başına Tomris olarak bir devdir o!

Bahçede çocuklar vardı,

Çocuğundan öptüm seni. (Sayım – Cemal Süreya)

Tomris’le Ülkü Tamer evliyken aşık olmuştu Cemal Süreyya Tomris’e. Sonra ikisi de boşandıklarında başladı sevdaları. Cemal Süreya Papirüs’ü kurarken Tomris yanındaydı. Bir türlü ele avuca sığdıramadığı Tomris.

“Bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur.” (Bozuk Saat – Turgut Uyar)

Cemal Süreyya ile geçen 3 yılın ardından Turgut Uyar ile evlendi. Artık Tomris değil, Tomris Uyar’dı. Turgut Uyar 1985’te son nefesini verene değin “göğe baktılar daima…”

Bir de Edip Cansever vardı. Bıkmadan usanmadan Tomris’e şiirler yazan Edip Cansever. Ne yaptıysa olmadı, aşık edemedi Tomris’i kendine. Şairlerin makus talihiydi belki: sevmeyi bilmezlerdi, bütün ömürleri bunu öğrenmekle geçerdi sanki… Ancak Tomris Edip’i öyle güzel sevmişti ki onun için söylediği şu cümleler büyük bir sevdadan çok daha fazlası demekti: “Bitmeyen tek aşkın gerçek ve lirik bir dostluk olduğunu bana Edip öğretti.”

“En hakiki Atatürkçü kimmiş öğrensinler şimdi.”

1941 doğumlu Tomris, 17 sene önce tam da bir 4 Temmuz günü veda etti bizlere. Öyle hayat dolu, öyle barışıktı ki kendiyle siroz olduğunu öğrendiğinde yeise kapılmaktansa dalgaya almıştı siroz illetini. Feyza Hepçilingirler, Tomris’le ilgili kendisiyle yapılan bir röportajda siroz olduğunu öğrenen Tomris’in ilk tepkisinin “En hakiki Atatürkçü kimmiş öğrensinler şimdi.” olduğunu söylemişti.

“Öykü anların anlatımıdır.”

Dedim ya adı hep başka şairlerle aynı cümlede anıldı Tomris’in. Oysa tek başına, nice kallavi övgü cümlelerinin sahibi olmaya ziyadesiyle layıktı. Türk Edebiyat tarihinin en esaslı kadın öykü kalemlerindendi Tomris. Hatta bir diğer esaslı kadın öykücü Leyla Erbil ile aralarında tatlı bir rekabet olduğu söylenirdi. Yürekte Bukağı öykü kitabı 1980’de, Yaza Yolculuk öykü kitabıysa 1987’de Sait Faik Hikaye Ödülü’nü aldı. 2002 yılında Güzel Yazı Defteri isimli kitabı ile Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü.

Ağdalı bir dil yerine süsten uzak, akıcı ama aynı ölçüde edebi bir anlatımı benimseyen Tomris, öykülerinde insanların en sıradan davranışlarını vurucu bir etkiyle aktarabilme yeteneğine sahipti. Bu kabiliyetiyle genç edebiyatçılar için apayadınlık bir örnekti.

“Sevginin yalnızca bir duygu olmadığını, bilgi de gerektirdiğini kendimden biliyorum. Sevgi-savurganlığım yüzünden habire su vererek çürüttüğüm kaktüsler hâlâ aklımda. Bir dostum ‘iyi ki akvaryumda balık beslemiyorsun,’ demişti, ‘herhalde havasız kalmalarına üzülür sudan çıkarırdın onları.’” (Gündökümü – Tomris Uyar)

Öykülerinin yanısıra Gündökümü adı altında hayat notlarını paylaştığı eserleriyle Tomris kanımca, usta bir kişisel gelişim uzmanıydı da aynı zamanda. Kendi deneyimlerini ortaya dökerek giriştiği tüm o muhakemeler o kadar gerçek, herbirimize öyle tanıdık ki bu özelliğiyle Gündökümü, teorik yollar sunan nice kişisel gelişim kaynağından çok daha samimi ve etkili bir kaynak…

Yalnız bir öykü anlatıcısı değildi Tomris. Türkçe ‘sini geliştirmek için başladığını söylediği çeviri alanında da Türk diline nice yabancı eseri kazandırmış marifetli bir çevirmendi. Küçük Prens’i onun çevirisiyle tanıdık örneğin. Mrs. Dalloway’i ana dilimizde okuyabilmemiz onun sihirli kalemi sayesinde oldu. Poe’dan Borges’e, Nabokov’dan Steinbeck’e kadar birçok önemli yazarın dilimize kazandırılmasında Tomris’in hatrı sayılır bir emeği vardır.

Gerçek bir edebiyatçının naif ruhuna sahip Tomris’in hep kedili bir hayatı oldu. Evini paylaştığı kedilerin yanı sıra sokakta da onlarca kedi dostu oldu. 2011 yılının Mart ayında 70. Yaş günü şerefine Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümün adına düzenlediği sempozyum esnasında salona kedilerin teşrif etmesi de sanırım bir tesadüf değildi…

Tomris’i artık yalnızca Tomris olarak tanımamızın vakti geldi sanırım… Sevdaları da güzeldi, özeldi kuşkusuz. Ama o Tomris’ti. İkinci Yeni olmasa da Tomris olacaktı. Bunu idrak edebilmek için yapmamız gereken edebiyatımıza kazandırdığı öyküleri ve çevirilerini okumak. Tomris’i en güzel bıraktığı o muazzam edebi mirasla tanıyabiliriz. Basit bir magazin öyküsü olmaktan çok daha fazlası olduğunu idrak edenler mutlaka vardır ama ne yazık ki azınlıktalar. Okuyun Tomris’i okutturun; edebiyatımızın gerçekçi karamsar menekşesiydi o. Huzurla uyu Tomris…

Sanat ve sağlık dolu günler…

 

Kadının adı: Tomris

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

6 Yorum

  1. Bu açıdan çoğumuz bakmadık, göremedik. Tesekkürler bu perspektifi de işaret ettiğiniz için. Doğru söze ne denir. Bir de bu tür eğilimler büyük şehirlerde, kalbur üstü kesimde şiir ve edebiyat konusu olurken, Anadolu’da namus, ahlak dışı sayılır. Çifte standart seviyoruz vesselam. Bana H. Ali Toptas’in genç kadınlara tacizini de hatırlattı biraz.

  2. 16 Mart 2021, 09:31

    Vallahi beni de rahatsız eden bir konuydu. Bu kadar açık yazmanıza sevindirerek belirtmek isterim ki; sanki şairsen ayyaşlıkların, ahlaksızlıkların mübah. Edip Cansever ve Turgut Uyar alkolikti. Cemal Süreya karışı ve oğlundan dayak yedikten sonra yaşamını yitirdi. Kafasına üyü vuruldu bu yüzden. Tomris Uyar sirozunu Atatürk’le vs özdeşleştirmiş bunu da yanlış buluyorum.
    Demem o ki, şiirini sanatını anlatım yeter kardeşim.

  3. Selim Bey Tebrikler, Duygularıma tercüman oldunuz.

  4. 15 Mart 2021, 18:28

    Çok haklısınız Selim Bey. Yorumunuz bana da acı bir olayı anımsattı. Bundan 15-16 yıl önce şu an cumhuriyetin adını taşıyan gazetede ahkam kesen bir çevirmen-şairi davet ettik. Güney batıda bir beldeye. Adını veremem. Konuk olduğu evin daha reşit olmamış kızını öpmeye zorlamış. Babası o organize ekinindeydi. İçi kan ağlayarak duyurmadık tuttuk. Bu tür ahlak dışılıkları dediğiniz gibi hoş görmek kimseye yakışmaz.

  5. 15 Mart 2021, 15:10

    Saygıdeğer Hümay Hanım,
    Öncelikle anlatım dilinizle ve sizinle ilgili bir eleştirim yok, olamaz.
    Eleştirim bir hastalıklı anlayışın sisin köşenizde de hayat bulmasına…
    Ve bu hastalığı yayma işine hepimizin (zorunlu) alet oluşuna…
    Sözünü ettiğiniz tüm şairlerin eserlerini tamamına yakınını okumuş biri olarak söyleyeceklerim var benim de.
    Türk şiirinin aslanlarıdır her biri. Kabul!
    Tomris Uyar da edebiyatımızın dişi aslanıdır, bu kesin. Lafımız olamaz! Haddimizi biliriz.
    Fakat…
    Şu aşk, meşk , şiirsellik…diye anlatılagelen olay aslında bir şairanelik değil, bir çaresizlik, erkek ahmaklığı, zayıflık ve ahlaksızlıktır. Hatta daha ileri gideyim, hasta ruhların utanç manzumesidir bu “Tomris aşkı” diye sunulan aslında.
    Ama her nedense, bunu ünlü şairler yapınca, kadını, erkeği tüm -şiirseverler- sanki bir hoşgörü perisi kesiliyorlar. (Siz de sahilsiniz buna)
    Şiir çözümlemesi yapar gibi, gururla anlatıyorlar bu utanmanız gereken olayı…
    Evinde gecelediğin bir dostunuzu düşünün, onun size yemek sunan eşini düşünün… Muhtemelen sizin de biZlerin de evimizde konuk ettiğimiz dostlarımız vardır. Ne onlardan birisinin benim karıma aşık olmasını isterim ne de ben onların eşlerini kız kardeşimden ayrı görürüm. Bizler yüreğinin yanında beyni de olan varlıklarız.
    Bizler Karacaoğlan, Köroğlu, Dadaloğlu, Pir Sultan, Muharrem Ertan… soyunu örnek almış toplumun evlatlarıyız.. Yaşar Kemal, “Sevdalanarak dağa kaçan Aşıkların gece olunca arlarına kılıç koyup uyuduklarında söz eder. Yani nikahı olmadan sarılmayan, gece sevdiği kızla arasına kılıcını koyup uyuyan Türkmen aşıklardan” söz eder. Araya koyduğu kılıç nikah olmadan benden sana zarar gelmez!anlamındadır. “Üç Anadolu Efsanesi” kitabındadır bu…

    Bu kültürden el almış bir milletin diliyle şiir yazan şairlerin, ne kadar güçlü kalemleri olursa olsun, bu sapkın davranışlarında erdemin kırıntısı bile yoktur. Bir utançtır bu. Ve bu utancı günümüzde tanınmış birçok evli “solcu” ve “aydın” şairler, yazarlar da sürdürmektedir.
    Karısının yanında başka kadınlara sarkıntılık edeninden, konuk olduğu edebiyat ortamlarında, konul edildiği mekanlarda insanların kızlarına/ karılarına askıntı olacak kadar…
    Evlisin, arkadaşının karısına aşık oluyorsun, onu elde etmek için şiirler döşeniyorsun… Hatta, kendi eşini ve onun eşini aldatmaya da hazırsın…
    Aşkmış! Hangi tür bir aşk bu?
    Nazım Hikmet’i oğlu Mehmet Nazım, son nefesine kadar işte bu yüzden affetmedi. Babasına küs öldü Büyükada’da. Çünkü Nazım da benzer hataları yaptı hayatının zor dönemlerinde ona kol kanat germiş hanımlarına. Ama büyük şairimizdir. O ayrı! Demem o ki, bu işi yeni kuşaklara sanki çok erdemli bir şeymiş gibi, korona virüs gibi bulaştırıp durmasak! Hem de bir kadın yazarın kaleminden… Ne dersiniz?
    Bir de sizin bu konudaki gerçek bakışınızı okusak keşke…
    Saygılarımla.

  6. 5 Temmuz 2020, 08:20

    Çok teşekkürler.
    Harika bir bilgilendirme. İhmal ettiğim bir hatırlatmayı okuma listeme eklediniz.
    Yazdığınız için teşekkürler, usta insanın ruhuna da saygılar.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!