Beyazıt Karataş yazdı
İkinci Dünya savaşı sonrası 1947 yılında başlayan Soğuk Savaş süreci, 1991 yılında Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı’nın dağılması ile sonuçlanmıştır. Bu gelişmeler, ABD’nin liderliğini yaptığı tek kutuplu dünya düzenini ortaya çıkarmıştır. Burada bir parantez açarak bir hatırlatma yapalım “Her büyük savaş sonrası yapılan antlaşmalar ve kurulan yeni Dünya düzeni, yeni bir savaş ortamının yaratıcı sebepleridir”. Bu söylem, çok fazla tarihsel olarak geriye gitmeden Birinci ve İkinci Dünya Savaşları sonrasında yaşanan acı tecrübelerle yaşanmıştır.
ABD, Batı ve NATO, Soğuk Savaş sonrası tek kutuplu dönemi “zafer sarhoşluğu” içerisinde iyi yönetememiştir. ABD, Rusya Federasyonu’nun dizlerinin üzerine çöktüğünü siyasi, askeri ve ekonomik olarak toparlanmasının artık mümkün olmadığı öngörülmüştür.
Dünyayı yeniden şekillendirmeye başlayan ABD, Batı ve NATO özetle; 1991 yılında Irak’ın işgaline yönelik Birinci Körfez Savaşı, 2001 yılında Afganistan’ın işgali, 2003 yılında Irak’ın işgali, 2004 yılında ABD’nin başlattığı Büyük Ortadoğu Projesi-BOP, 2010 yılında başlayan Arap Baharı ile 2011 yılında Libya ve Suriye İç Savaşlarında demokrasi ve insan hakları iddiası ile başlattıkları işgal ve savaşlarda iyi bir politika uygulayamadıkları için kan ve acıdan başka bir şey getirememişlerdir. Bütün bu gelişmeler ABD’nin gücünün içeride ve dışarıda zayıflamasına neden olmuş tek kutuplu Dünya yerine çok kutuplu dünya düzenine doğru gidişatı hızlandırmıştır.
BATI’NIN SİCİLİ HİÇ TEMİZ DEĞİL
NATO, Eski Doğu Bloku Ülkeleri dahil genişleme politikası sonucunda 30 üye ülkeye ulaşmıştır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra geçen yaklaşık 30 yıllık süre içerisinde elbette bunu kabullenmeyen ve daha fazla ABD, Batı ve NATO karşısında kuşatılmayı kendi bekası açısından kabul edilemez olarak gören Rusya, 2008 yılında Gürcistan, 2014 yılında da Ukrayna’ya müdahale ederek ilk mesajlarını vermiş ve fazla tepki görmemiştir.
24 Şubat 2022 tarihinde Rusya Devlet Başkanı Putin, 2014 yılından itibaren Batı Dünyası içerisinde başlayan kutuplaşma ve kırılmayı kendisi açısından bir fırsat olarak görmüş ve Ukrayna’nın işgaline ve yönetimini değiştirmeye yönelik harekâtını başlatmıştır. Putin, İsveç ve Finlandiya’nın da NATO üyeliği konusunda da aynı tepkiyi göstereceğini açıkça ifade etmiştir.
ABD’nin Rusya ve Çin ile girdiği güç mücadelesinin kutuplaşma ile silahlanma yarışını artıracağı ve yeni çatışmaların çıkmasına katkı sağlayacağı kesindir. Bu arada birbirlerini işgalcilikle suçlayan “bazı ülkelerin” aynaya bakmalarını önerirken kendi geçmiş sicillerinin de pek o kadar temiz olmadıklarını hatırlatmak isterim. Emperyalist güçlerin her zaman başvurdukları etnik ve mezhepsel ayrılıkları ön plana çıkararak ülkelerin bütünlüklerini parçaladıkları ve rahatlıkla işgali gerçekleştirdikleri gerçeği ise hiç değişmemiştir.
TÜRKİYE, DENGELİ POLİTİKA İZLEMELİ
Dünya egemenliğine yönelik politikaları açısından gerçekte uzlaşmaları mümkün olmayacak ABD, Batı ve NATO ile Rusya’nın güç mücadelesinin “arenasında” yer alan Ukrayna, kendisine verilen karşılıksız ve geç kalan sözlerin karşılığında Rusya’nın karşısında yalnız bırakılmıştır. Evet bu hiç olmayacak denen ve kabul edilemez Rus işgali, Ukrayna halkı başta olmak üzere zincirleme olarak Dünya üzerindeki birçok ülkeyi Türkiye dahil başta siyasi, askeri ve ekonomik olarak olumsuz yönde etkileyecektir.
Türkiye’nin mevcut jeopolitik durumu ABD, Batı, NATO, Rusya ve Ukrayna ile ilişkileri göz önüne alındığında dengeli bir politika izlenmesini gerekmektedir. Aslında bu öneri, Türkiye’nin çevresinde veya ilgi alanında daha önce meydana gelmiş savaş veya çatışmalarda milli menfaatleri doğrultusunda mümkün olduğu kadar bazen istisnalar olmakla birlikte izlediği politikalar dikkate alınarak ifade edilmiştir. Yani Türkiye olayların başlangıcında kesin olarak bir tarafı desteklemekten kaçınmaya çalışmıştır. Ama bu politikalar değişen şartlara göre elbette gözden geçirilmeye yeni bir yol haritası uygulamaya açık olmalıdır.
Rusya-Ukrayna arasındaki bir savaş olarak sahada cereyan eden olayların Soğuk Savaş dönemi ve sonrasının geçmişin hesaplaşmasının devamı olduğu, gelecekte küresel olarak tüm Avrupa, Asya Ortadoğu ve Afrika’yı yakından ilgilendiren gelişmeleri tetiklemesinin kaçınılmaz olduğu dikkate alınmalıdır.
Ne zaman kapsamı değişeceği, kısa vadede etkilemese bile orta ve uzun vadede etki alanlarının her zaman değişebileceği ve uyuyan bir “savaş fayının” tamamen kırılmasına neden olabilecek Rusya-Ukrayna savaşı, Türkiye’nin mevcut durum ve dengeler dikkate alındığında doğrudan taraf tutmasını gerektiren bir savaş değildir.
Lozan Antlaşması ile birlikte önemi yadsınamayacak derecede şimdi daha iyi anlaşılan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin uygulanması konusunda başta ABD ve Ukrayna tarafından olmak üzere saçma isteklere ve baskılara karşı geçmişte, şimdi ve gelecekte mevcut sözleşme şartlarını aynen uygulayacak şekilde devam edilmelidir.
Sonuç olarak; 24 Şubat 2022 tarihi ile Dünya artık yeni bir döneme girmiştir. Ama bu yeni dönemin Dünyaya umut taşımakta sınıfta kalacağı büyük olasılıktır. Türkiye’nin ne yapması gerektiği konusundaki en yalın cevabı, bu ve buna benzer durumlarda önemi pek anlaşılmayan ve unutulmaya yüz tutan bir ulusun milli hedeflerine ulaşabilmek amacıyla kullanabileceği maddi ve manevi kaynaklarının toplamından oluşan “Milli Güç Unsurları” görseli ile vermek istiyorum.
Görsele ilişkin bilgileri ve daha fazlasını 27 Şubat 2022 tarihinde Veryansın TV’de Serkan Öz ile birlikte yaptığımız “Rusya Ukrayna Savaşı’nın Gelişmeleri, Türkiye’ye Yansımaları ve Alınacak Dersler” başlıklarını kapsayan videodan izleyebilirsiniz.
Bizim komutanların gözleri korkmuş
Bagımsız Türkiye deme güçün varmı?
Bir kaç ay bile dövüz krizine dayanacak gücün yoksa, neyle savaşacaksın.
Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk ün bıraktığı miras yenip bitirilmiş, şimdi elimizde onun ” değerleri” var ancak maddi güce dönüşmesi için emperyalist işbirlikçilerin biran önce iktidardan düşürülmesi gerekir.
AKP ve RTE ye güvenilecek bir yanları kalmamıştır. En kötü iktidar RTE ve AKP iktidarından daha kötü olamaz.
Dengeli tarafsız politika yürütecek isen NATO dan çıkacaksın. Bir ittifaka üye ise ittifak ile hareket etmek yükümlülüğün vardır.