Hümay Göbel yazdı…
“İnsanları inandıkları şeylerden vazgeçirmek, bir şeye inandırmaktan daha zordur.” (Ernest Renan)
Her türlü etiketten azade cümle inançlarımızı ayakta tutan nedir? Her cevaplayana göre farklı, sübjektif yanıtları olan bir soru bu. İnançlar; yaşamın, üzerimizde kurduğu sessiz baskıyı göğüsleyebilmek için sırtımızı yasladığımız kolonlar mı yoksa açıklayamadığımız yahut anlamlandıramadığımız her şeye cevap verebilme imkânı sunan birer can simidi mi…
İnanç kelimesi filolojik yapısı itibariyle insanda öncelikli olarak dinsel bir çağrışım yapar. Belki de bu nedenle, herhangi bir yaratan inancı olmayanların bir kısmı kendini inançsız olarak tanımlar. Oysa inanç çok daha kapsamlı, yaşam dediğimiz şeyi büyük ölçüde sürdürülebilir kılan, yaşadığının bilinçli olarak idrakinde olan her insan için bir karşılığı olan ve içini her bireyin farklı şekillerde doldurması mümkün bir kavramdır.
“Ne kadar inanırsan o kadar anlarsın, ne kadar anlarsan o kadar inanırsın.” (The Man From Earth, Profesör John Oldman)
Yıllardır tanıdığınız bir dostunuz günün birinde size, aslında 14000 yaşında bir mağara adamı olduğunu söyleseydi aklınıza gelen ilk şey ne olurdu? O yaşınıza değin edindiğiniz tüm varoluşsal birikimi yerle bir etmesi olası bu önerme karşısında neler düşünürdünüz? 2007 yapımı; senaristliğini Star Trek ve Twilight Zone filmlerinin altında imzası bulunan Jerome Bixby’nin, yönetmeliğini ise Richard Schenkman’in üstlendiği The Man From Earth (Türkçe’ye Dünyalı olarak çevrilmiştir.) filmi, bir grup akademisyenin uzun yıllardır tanıdıkları başka bir akademisyen dostlarının 14000 yaşında bir mağara adamı olduğu iddiasıyla yüzleşmesini konu edinir.
Sinematografik açıdan çok fazla bir şey vaat etmediğini söylemek mümkün olsa da senaryosuyla kalbur üstü bir doyuruculuk yakaladığından film, hayranlarınca yere göğe sığdırılamaz bir konuma gelmiştir. Tek mekân filmleri içinde kendine özgü bir yer edinmiş ve büyük bir çoğunluk tarafından 12 Angry Man filmi ile bağdaştırılmıştır. İki filmde de bir adamın, etrafındakilerin körü körüne bağlandıkları gerçeklerde çatlaklar açma çabasını görürüz. Tek bir odanın içinde, kabul görmüş gerçekleri sorgulatan ve dolayısıyla seyircisini de sorgulamaya yönelten bu iki film kurgu ve mekân açısından benzeşse de 12 Angry Man filminin sinematografik açıdan çok daha doyurucu olduğuna inananlardanım.
The Man From Earth filminin gişe gösterimi hiç yapılmamıştır. Yapımının tamamlandığı 2007 yılında ABD çapında birkaç festivalde gösterilmişse de geniş halk kitleleriyle buluşabileceği herhangi bir sinema salonunda sergilemesi olmamıştır. Bağımsız sinemanın en büyük handikaplarından biri gişede gösterim olanaklarının kısıtlı olmasıdır. Bu ekolün örneklerinden olan filmimiz için de bu handikap söz konusu olmuş ancak kısa sürede ve özellikle korsan yayılımın etkisiyle öyle geniş bir seyirci kitlesine ulaşmıştır ki filmin yönetmeninin dahi bu korsan yayılımı başlatan siteye teşekkür ettiği söylenir.
Filmin seyircide yarattığı varoluşsal sorguları detaylandırmaya girmeden önce birkaç özelliğine daha değinmek istiyorum. Tek mekân filmlerinde genel olarak öne çıkan iki detay olur. Biri kurgu, yani filmin senaryosu; diğeri ise oyuncuların performansı. The Man From Earth filmi senaryo açısından oldukça doyurucuyken oyunculuklar anlamında tek mekân filmleri ortalamasının altında kalmıştır bana göre. Senaryo, yarattığı etkiyle seyirciyi öyle içine alır ki oyunculuk anlamındaki bütün profesyonellik beklentilerini minimize eder. Ancak bu minimizasyon bir seyirci olarak bende, filmin seyredilmiş değil de okunmuş olması etkisini yarattı. Yani beyazperdede bir olay örgüsü seyretmekten çok, harika kurgulanmış bir kitabı okuyor gibiydim film boyunca. Öte yandan iyi bir anlatımın da iyi bir film için yeterli kriter olduğuna inandığımdan filmin seyredilmesi gereken filmler arasında olduğuna inanıyorum. Ek olarak film, tek mekân ve sıfır görsel efektle çekilmiş ender bir bilimkurgu filmidir. Bu anlamda bağımsız sinema seçkisinde sui generis bir filmdir.
Filmlerle ilgili yazdığım yazılarda genel olarak herkesin kendinden bir şeyler bulacağına inandığım filmleri seçiyorum ancak bu film için kimler seyretmeli/kimler seyretmemeli gibi bir ayrıma gitmenin faydası olacağına inanıyorum. Zira inanç konusunda her insanın farklı hassasiyetleri olduğunu her şeyden önce kendimden biliyorum. Filmi; sorgulamanın gücüne inananların, inanç temellerinin sorguyla güçlenebileceğinin bilincinde olanların, sarsılmaktan endişe duymayanların, kutsalın sorgulanamaz değil sorguya rağmen yerini koruyan olduğunun farkında olanların, farklılıklara açık olanların ve yaratılışın bizim sınırlı bilgimizin çok ötesinde olduğunu kabul edenlerin seyretmesini tavsiye ediyorum. Dogmacı, din konusunda her türlü sorguya kapalı, kendi sınırlı dünyasının içindeki huzuruyla yetinen ve sorgunun sarsıcı etkisini göğüslemek istemeyenler filmi seyretmemeli belki de bu yazıyı okumayı da burada bırakmalılar ya da bu kez kendi sınırlarını zorlayıp eleştirel yaklaşıma bir şans vermeliler. Bu yazının yazarı olarak temennim sınırı geçme konusunda herkesin kendine bir şans tanımasıdır…
allah adına esas mı icad ediyorsunuz? kuranın ve tanrısının beni okuyun aklınıza kestirin öyle inanın diye demokratik akademik bir talebi yok. kayıtsız şartsız sorgusuz sualsiz inanacak iman edeceksin aksi halde yakarım türlü işkenceler ederim diye tehdit var. islam kitaptan daha çok ana baba ve etraftan öğrenilen geleneklerdir. siz kuranda geçen kavramları ne ölçüde anlıyorsunuz? o kavramların 7yy da ifade ettiği veya etmediği içeriğin ne olduğunu neye dayanarak belirliyorsunuz? kuranda geçen kavramların tam türkçe karşılıkları var mı? varsa o karşılıkları kullanarak kuran çeviren var mı? son olarak dinini etrafından geleneksel olarak öğrenen insanların dini anadolu müslümanlığı diye anılan oldukça hoş bir yorumdur. kuranı okuyup anladığını iddia eden islamcıların ülkeye ve dünyaya ettikleri kötülükleri yaşayıp duruyoruz. geleneksel islam anlayısı kuranda yazandan bin kat daha sağlıkjlıdır çünkü içinde hayat tecrübesi eski Türk inanç ve töresi anadolunun hoşgörüsü cumhuriyetin aydınlanması vardır.
İnanç Yaradana inanç ise tam da akılla açıklanabilir. Din tacirleri için değil, Kur’an bağlıları için. Kur’an’ın bütün çabası budur. Neden inanıyorsun sorusuna anamda babamdan etrafımdan böyle gördüm diyenin imanını Kur’an kabul etmez. Kur’anı okudum araştırdım akılla buluşturdum ve inandım diyenin imanı Kur’an için yani Allah için makbuldür.
Sırf ucuz laf atmak için yazmıyorum katkı olsun diye yazıyorum
Selamlar
Çok güzel bir film.
Çok güzel ve zihin açıcı bir makale. Filmi seyredeli epey olmuştu. Bir kez daha seyretmek istedim. Çok felsefi bir anlatı.
Esenlikler, güzel yazı.
Başköşe filmimdir.
” The Sunset Limited ” benzer güzellikte bir filmdir.