Avatar
Mihriban Ünal

Palyatif yar-(gı)… Amiraller davası- Sansür sözde yasası- Anayasa tartışmaları

Av. Mihriban Ünal yazdı...

featured

“… Güzel bir bahar günü, öğrenci rüzgârda sallanan birkaç dala baktı, ustasına sordu:

-Usta dallar mı hareket ediyor yoksa hareket eden rüzgâr mı?

Öğrencisinin nereyi gösterdiğine bile bakmadan usta gülümseyip şöyle dedi:

-Hareket eden ne dallar ne de rüzgâr, senin kalbin ve aklındır…”

Geç bir güz gecesi öğrenci ağlayarak uyandı, odaya giren usta öğrencisine sordu:

-Kâbus mu gördün?

Hayır dedi öğrenci.

-Üzücü bir rüya mı gördün?

Hayır dedi öğrenci, tatlı bir rüya gördüm.

-O halde neden böyle hüzünle ağlıyorsun?

Gözyaşlarını silerken öğrenci sessizce yanıtladı: Çünkü gördüğüm rüya gerçekleşemez…”

Bu hikâyecik, Acı Tatlı Hayat filminin başlangıç ve sonundan.

Hayallerimizi gerçekleştirmek için acı çekmeyi, mücadele edip direnmeyi göze almak yerine, gördüğümüz rüyaların gerçekleşemeyeceğini baştan kabul etmenin verdiği acıya “palyatif” çözümler, kılıflar bulmaya çalışırken etiketlerle, boyalarla, laf cambazlıklarıyla oyalanmak ve kendimizi kandırmak çağın modası.

Acıyı yok sayıyor, her an mutlu olmak zorunda hissediyoruz. Gülen yüz maskeleriyle dolaşıyor, binaların çatlaklarının üzerine bayrak asıyoruz. Sınırımızdan elini kolunu sallayarak geçenleri görmezden geliyor, şehir kanalizasyonlarında tekne turları düzenliyoruz!

Yiyecek ekmek bulamıyor, açık büfelerin üzerinde tepiniyoruz. İleri (!) demokrasi nutukları atıyor, saraylar inşa ediyoruz! İşsiz, evsiz geziyor, lüks alışveriş merkezlerinde, rezidanslarda avlanıyoruz! Ormanlar yanıyor, denizler salya kusuyor, biz sömürge ülkesinde turistler gibi güneşleniyoruz!

Yıllık acılarımızı bir günlük şaşaalı lüks düğünler, sünnetler, “baby showerlar” ile takas ediyor, insan olduğumuzu unutuyoruz! Sineklerle amansız savaşımız hiç bitmiyor da bataklık sahiplerine tapıyoruz! Eziliyor, eziyor, çılgınlar gibi gülüp eğleniyoruz “vip” tımarhanelerimizde!

Ülkede bunlar yaşanırken “sansür” için sunulan ve TBMM’de görüşülen yasa teklifini “dezenformasyon yasası” diye adlandırmaya hiç gerek yok, çünkü hepimiz zaten çarpıtılmış bilgilerin içinde yüzüyor, dezenformasyon bağımlısı olarak yaşıyor, gerçeği arama zahmet ve acısına katlanmıyor, “otosansür cemaati”nin yılmaz savunucuları olarak susuyor, susuyor, susuyoruz!

Yoksa gözümüzün içine baka baka nasıl böyle bir yasa teklifi verilmeye cesaret edilebilir, anayasanın devrim kanunlarını koruyan hükümlerine nasıl olur da “kadük kalmıştır” denilebilir, amiraller düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde görüş açıkladılar diye nasıl hapse atılmaya çalışılabilir, başta tam bağımsızlık ve laiklik olmak üzere cumhuriyetin temel değerleri ile anayasanın bunları koruyan maddeleri iktidarı muhalefetiyle nasıl tartışmaya açılabilir?

Bu sebeple içinde yaşadığımız çağda ülkemizdeki diğer kişi ve kurumlar bir yana, “21. yüzyılın yargısı”, az sayıda avukatı, hâkim ve savcısı ile akademisyeni dışında sınıfta kalmıştır! Sınıfı geçemeyen, ancak sürekli kendiyle övünen yargımız her gün utanç duyacağımız başka kararlara imza atmakta ve bunu yaparken de “palyatif” yöntemleri büyük bir ustalıkla(!) kullanmaktadır!

Palyatif kavramı, Byung-Chul Han tarafından kaleme alınan “Palyatif Toplum-Günümüzde Acı” isimli eserin başında: “Palyatif sıfatının kökeninde Latince “manto” anlamına gelen pallium ve bundan türeyen “paltoyla örtmek” anlamına gelen palliare sözcükleri vardır. Tıpta temeldeki hastalığın tedavisinin mümkün olmadığı durumlarda hastanın şikâyetlerini, esas olarak da acılarını gidermeye yönelik tedaviyi tanımlamak için kullanılır.” şeklinde çok güzel açıklanmış, eser boyunca bireysel ve toplumsal acılardan kaçmanın yanılgısı anlatılmıştır.

Türk yargısı da bu eserde anlatıldığı üzere, adliyeleri, baroları ve akademisiyle acıdan kaçmanın yanılgısını fena halde yaşamakta, temel ve çok ağır sorunları görmezden gelip onların üstünü paltoyla, cüppeyle örtmek ve siyasetin gücü adına “toplumun ciddi hastalıklarını dert edinen üç beş delinin çığlıklarının duyulmaması için” sihirbazlık ve gardiyanlık görevini özenle yerine getirmektedir! Onun için özellikle adliyelerin önündeki şehir çöplükleri sakinleştiriciler, ağrı kesiciler, depresyon ilaçlarıyla tıka basa dolu!

Sansür sözde yasası da amiraller davasında savcının mütalaası da yeni anayasa tartışmaları adı altında cumhuriyetin temel niteliklerini her fırsatta tartışmaya açmak da yargımız tarafından rekorlar kitabına girecek büyüklükte bir palto olarak ülkemizin üstüne örtülmekte, bu sayede başta devasa bir ekonomik ve siyasi bunalım olmak üzere, tarikatların rezillikleri, holdinglerin soygunları, suç örgütlerinin altın madenlerindeki faciaları, etnik-mezhepçi ve bölücü lobilerin faaliyetleri, savaş çığırtkanları, savaş vurguncuları, silah ve uyuşturucu kaçakçıları görülmesin, duyulmasın, aman sakın ha gündeme gelmesin ve elbette bunların hiçbiri yargılanmasın istenmektedir!

Bizler bahsettiğimiz ve eleştirdiğimiz sansür sözde yasa teklifinin tüm sakıncaları hakkında da amirallere sırf görüşlerini açıkladılar diye yaşatılan hukuksuzluklarla ilgili de Veryansın TV’de programlar yaptık, internet haber sitesinde yazılar yazdık, yine anayasanın tartışmaya açılan maddelerini değerlendirdik, yasadışı cemaat ve tarikatların devlet içinde yapılanmalarının tehlikelerine dikkat çektik. Bizler bunları yazmaktan, söylemekten yorulduk ve buna rağmen ısrarla anlamak istemeyenler için aynı şeyler tekrar tekrar kime anlatılır, cevabı sizlere bırakıyoruz. Victor Hugo’nun Bir İdam Mahkûmunun Son Günü’nde dediği gibi: “Tanrılar için üzülenlere: Tanrı kalıyor, denebilir. Krallar için üzülenlere: Vatan kalıyor, denebilir. Cellat için üzülenlere söyleyecek bir şey yok.”

https://www.youtube.com/watch?v=E4Tsif8w_kc&ab_channel=Veryans%C4%B1nTv

https://www.veryansintv.com/emekli-amiraller-iddianamesini-takdim-ederim/

https://www.youtube.com/watch?v=zTEzE5ImGx4&ab_channel=Veryans%C4%B1nTv

https://www.veryansintv.com/anayasanin-ilk-dort-maddesini-muzayede-mali-sananlar/

https://www.veryansintv.com/turkiye-cumhuriyeti-devleti-cemaatlerin-paylasamadigi-kamame-kilisesi-mi/

Toplumun fakirlik, sömürü ve cehalet başta olmak üzere ne kadar celladı varsa onlar için üzülüp çalışan, asıl suç ve sorunların üstüne de “palyatif” yöntemleri sonuna dek kullanarak devasa bir palto, cüppe örten yargı (!) mensuplarına bir sabah uyandıklarında sakinleştirici, uyuşturucu, sihirbaz gibi kullandıkları bu palto ve cüppelerin Gogol’ün “Palto”su gibi kaybolacağını ve çırılçıplak kalarak utançtan yerin dibine geçeceklerini, kaçmaya çalışırken de kendi elleriyle yarattıkları “palyatif yar-(gı)” dan aşağı doğru paldır küldür yuvarlanacaklarını hatırlatıp yine Victor Hugo’dan ilhamla: “Onlar şapkalarını çıkarıyorlar, biz de kellemizi!” diyerek acıyla haykıralım!

NOT: Kapakta kullanılan resim: Rene Magritte- The Therapist.

 

Palyatif yar-(gı)… Amiraller davası- Sansür sözde yasası- Anayasa tartışmaları

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!