Avatar
Semih Dikkatli

İlk günden itibaren deprem bölgesi-1

featured

Dr. Semih Dikkatli yazdı…

Depremin olduğu gecenin gündüzünde Sayın Prof.Dr.Ali Şehirlioğlu ile birlikte yola çıktık. Yanımızda gençler… Bir minibüsü her boşluğuna kadar battaniye, süt, mama, çocuk bezi, kadın pedi, bot, baret, eldiven, en çok bebe bisküvisi olmak üzere çeşit çeşit bisküviler, bere, çorap, içlik, su, meyve suyu doldurduk. (Ali Hocam ve benim askeri doktor olmamızın yanı sıra, 99 depremlerinde sahada olmamız ve deprem sonrasında konuyla ilgili çalışmalarımızın olması ortak noktalarımızdandır.)

Gece ilk işimiz Adana Şehir Hastanesi’ne gitmek oldu. Daha hastanenin ana girişindeki çok yoğun araç ve ambulans trafiği dikkat çekiciydi. Sağlık personeli, polisi, bekçisi, otopark görevlisi, temizlik elemanları hepsi canhıraş bir çaba içindeydi. Onlarca sedye girişten itibaren sıraya girmiş, bir sürü kırıklı, kanamalı hasta sıra bekler haldeydi. O sırada kayıt memurlarını, kantin görevlilerini görmeliydiniz. İnsanın o çabayı görüp ağlamaması mucize olurdu. Ancak doktorlar ve personel bitap vaziyetteydi. Ben de onlarla tecrübelerimi paylaştım, düzenin sağlanması için yardımcı oldum, kaygı krizi geçiren üç hastaya yardımcı oldum ve yolumuza devam ettik. Karşıdan akın akın araçlar Adana’ya giriş yapıyordu.

Sonra İskenderun’a ulaştık. Daha girişte bizi Liman yangını karşıladı. Limanın tam göbeğinde büyük bir yangın vardı ve hiçbir müdahale edilmediği görülüyordu. Yıkılmış binalar başlamadan önce şehrin girişinde yer alan 2 katlı binaların çoğunun ayakta olduğu görülüyordu. Sonra şehrin girişinde bir alt geçide geldik, altından geçmenin mümkün olup olmadığından emin değildik ve aracımızı sağa çektik. İşte o anda şehrin enkazlarıyla yüz yüze geldik. Birkaç gönüllü yardıma gelenler ile bazı görevliler köprünün yanında bir enkazla uğraşırken diğer enkazların başında halk kendi enkazını kaldırmak için uğraşıyordu.

Belen civarındayken İskenderun’da ciddi bir ekmek sorunu olduğunu duyduğumuzdan arabamızda son kalan yerlere de -yani kucaklarımıza- 50 adet ekmek almıştık. Arabamızı gören genç bir kadın yanaştı önce bize… “Çocuğum için bir parça ekmek var mı” dediğinde, bizim tüm direncimiz düştü. Yarı ağlamaklı elbette var dedik. Çocuğunun kaç yaşında olduğunu sorduk. 2 yaşında cevabını alınca, hemen çocuk bezi, mama, süt, bisküvi de verdik. O kadının üst üste teşekkür etmesinin ardından ona adeta yalvardım.

-Ne olur teşekkür edip durma, bizi daha da fazla üzme. Keşke daha fazlasını yapabilseydik, keşke çocuğunla seni alarak güvenli bir yerlerde, sıcak bir odaya yerleştirebilseydik.

Artık ekip gözyaşlarını tutamaz gibiydi ama hepimiz nasıl da sağlam durmaya çalışıyoruz. Hala gizli gizli döküyoruz gözyaşlarımızı…

Sonra bizi gören başkaları geldi. Onlara da çeşitli malzemeler verdik ve yolumuza devam ettik… İskenderun’un içine girdiğimizde artık kelimeler bitmişti. Her yan enkazlarla doluydu. Her enkazın başında enkaz altında kalanların yakınları umutla yardım bekliyordu. Taşları kaldırmaya çalışırken tırnakları sökülen gençlere hem büyük bir acıyla hem de gururla baktım. Onlar içinde bazı yardım malzemeleri bırakarak, asıl hedefimiz olan Körfez Devlet Hastanesi’nin enkazına geldik. Bu enkazın ilginç bir yanı vardı, daha önce yapılan bölümü ayaktaydı ama sonradan eklenen bölüm için 2011’de yıkım kararı alınmış ama hiçbir şey yapılmamıştı. Şimdi altında 130 hasta, hasta yakını, sağlık personeli ve doktor vardı.

Orada ilk kez biraz organize bir AFAD çalışması, birkaç jandarma, 2 çevik polis ve UMKE görevlileri gördük. Hastanenin yıkılan büyük kısmının sadece bir kısmında çalışma yapılırken, diğer bölümlerden de sesler geliyordu ve binanın dışında bekleyenler isyan halindeydi.

Görüntüler oldukça gerçeküstü bir hikâyeden çıkmış gibiydi. Orada UMKE yetkilileriyle görüştük, bekleyenler için yiyecek bir şeyler dağıtarak başka alanlara battaniye, yiyecek, eldiven ulaştırabilmek amacıyla yeniden yola koyulduk. O vakte kadar güvenliği sağlayacak jandarma, polis ve maalesef kurtarma çalışmaları için personel sayısı yıkılan binaların yüzde biri bile değildi.

Hastane enkazından dışarıya çıktığımızda karşılaştığımız yağma görüntülerini, sadece incecik pijamasıyla dışarıda anne kucağında tirtir titreyen güzelim kız çocuğunu bir sonraki yazımda anlatacağım. Böyle ayrıntılı olarak her şeyi anlatma çabamın tek nedeni var tüm gerçekliği gözlerinizin önüne tarafsızca serebilmek…

Böylece birbirimizi suçlamadan hem bu felaketi göğüsleyebiliriz hem de olası böyle afetlerin felakete dönüşmesini engelleyebiliriz. Konu vatan olunca benim için gerisi teferruattır zira…

İlk günden itibaren deprem bölgesi-1

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!