Bal

Yunanistan’ın 12 mil hayalinin sonuçları ne olur?

featured

Karasularının 6 mil olduğu durumda Adalar Deniz’inin yüzde 43’ü Yunanistan karasuları, yüzde 8’i Türkiye karasuları içinde kalırken karasularının 12 mile çıkması durumunda Adalar Denizi’nin yüzde 71’i Yunanistan, yüzde 9’u ise Türkiye karasularını oluşturmuş olacaktır.

Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Ege’deki meşru haklarına karşı Batı’nın desteğiyle harekete geçen Yunanistan, diğer yandan İtalya ile arasındaki İyon Denizi’nde karasularını 12 mile çıkardığını ilan etti.

Yunanistan’ın uzun süredir Ege’de de 12 mil hedefinde olduğu biliniyor. Peki Doğu Akdeniz ve Ege’de çatışmanın eşiğine geldiğimiz Yunanistan’ın 12 mil ısrarı meşru mu?

Soruyu Bahçeşehir Üniversitesi Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi (BAU DEGS) araştırmacısı Salih Sina Tayfur yanıtladı.

“Yunanistan’in Adalar Denizi’nde (Ege) Karasularını 12 Mile Çıkarması Hukuken ve Hakkaniyet Açısından Neden Uygun Değildir?” başlıklı incelemesinde Tayfur şu ifadeleri kullandı:

“Yunanistan, 1936 yılında yaptığı bir iç hukuk düzenlemesi ile Lozan Barış Andlaşması’nda 3 mil olarak kabul edilen Adalar Denizi’ndeki karasularını 6 mile genişletmişken, karasularını 12 mile çıkarmayı nihai hedef olarak belirlemiş gibi görünmektedir. Türkiye ise 15 Mayıs 1964 tarihinde çıkardığı “Karasuları Kanunu” ile karasularını 6 mile çıkarmıştır. Ayrıca TBMM, 8 Haziran 1995 tarihinde Yunanistan’ın karasularını 12 mile genişletmesi halinin bir casus belli (savaş sebebi) sayılacağını belirterek bu durumda hükümete savaş yetkisi vermiştir.

Yunanistan, 1982 BMDHS’ne atıfta bulunarak karasularını 12 mile çıkarmak istemektedir. Ancak BMDHS’nin 3’üncü maddesi; devletlere karasularını 12 mile kadar genişletme hakkı tanırken, karasularının genişliğini mutlak şekilde 12 mil olarak dikte etmemekte, karasularının en fazla 12 mil olabileceğini belirtmektedir. BMDHS’nin 122. maddesinde kapalı ve yarı kapalı denizlerin tanımı yapılırken Adalar Denizi’nin de burada belirtilen kriterleri sağladığı ve bu yüzden bir yarı kapalı deniz statüsünde olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda da Andlaşmanın 123. maddesinde belirtildiği üzere genel kuralların işletilmemesi durumu söz konusudur. Öte yandan BMDHS’nin 300’üncü maddesinde; ‘taraf devletler iş bu sözleşme hükümleri uyarınca üstlendikleri yükümlülükleri iyi niyetle yerine getirmeli ve iş bu sözleşmede tanınan hakları, yetkileri ve serbestileri hakkın kötüye kullanılmasını oluşturmayacak biçimde kullanmalıdırlar’ hükmü yer almaktadır.

Türkiye, 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesine taraf olmamakla birlikte bu sözleşmenin hükümlerinin çoğunun teamül hukukuna dönüştüğünü ve bütün devletleri bağladığını kabul etmektedir ve uygulamalarını da bu minvalde yürütmektedir. Ancak bu sözleşmenin taslağından itibaren Adalar Denizi’nin özel bir statüye sahip olduğunu ve bazı hükümlerin bu bölgeye uygulanmasının aslında BMDHS’nin 300. maddesinde belirtilen hakkaniyet ilkesine aykırı olacağını ve bu yüzden hakkaniyet çerçevesinde özel düzenlemeler yapılmasını savunmaktadır. Bu savunmasını da kuralın ortaya çıktığı andan itibaren tutarlı ve düzenli bir şekilde yaptığından ötürü uluslararası hukukta da tanınan ısrarlı itirazcı (persistent objector) statüsünü taşımaktadır. Bu durumda hukuki olarak bu hükmün Türkiye’ye dayatılması mümkün görünmemektedir.

Türkiye, aslında BMDHS’nin ruhuna uygun bir şekilde, Adalar Denizi’ndeki karşılıklı kıyıların birbirine olan yakınlığını ve birçok adanın varlığını sebep olarak göstererek bu bölgede karasularının 6 mil olması gerektiğini savunmaktadır. Karasularının 6 mil olduğu durumda Adalar Deniz’inin %43’ü Yunanistan karasuları, %8’i Türkiye karasuları içinde kalırken karasularının 12 mile çıkması durumunda Adalar Denizi’nin %71’i Yunanistan, %9’u ise Türkiye karasularını oluşturmuş olacaktır. Bu durumun hakkaniyetle örtüşmediği ve Türkiye’nin meşru haklarının gasbedilmeye çalışıldığı aşikardır. Türkiye; karşılıklı kıyıdaş devletlerin bulunduğu denizlerde karasularının tek taraflı olarak genişletilemeyeceğini, bu gibi durumlarda ekonomik menfaatler, kıyı uzunlukları gibi birtakım faktörlerin göz önüne alınarak hesaplamaların yapılması gerektiğini ileri sürmektedir. Bu görüş İngiltere-Norveç Balıkçılık Davası (Anglo-Norwegian Fisheries Case, UK v. Norway, 1951), Birleşik Krallık – İzlanda Balıkçılık Davası (Fisheries Jurisdiction Case, United Kingdom of Great Britain v. Iceland, 1973) davalarında ve daha birçok benzer davada Uluslararası Adalet Divanı’nı tarafından uygulanmakta ve uluslararası hukuk pratiğinde kendine yer bulmaktadır. Bu bağlamda aslında Türkiye tarafından ileri sürülen gerekçeler uluslararası hukuka tamamen uygun iken Yunanistan’ın dayatmaya çalıştığı görüş BMDHS’ne ve uluslararası hukuka aykırı görünmektedir.”

Yunanistan’ın 12 mil hayalinin sonuçları ne olur?

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!