Gürcan Elbek
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Diğer
  4. George Orwell’in ayak izlerinde Yangon günleri

George Orwell’in ayak izlerinde Yangon günleri

featured

“Myanmar renkli bir ülke. Sanırsınız ki İngiliz koloni yöneticileri iki hafta önce ülkeyi terk etmiş. Tüm eski alışkanlıklar, binalar ve görüntüler yerli yerinde. Tipik hasır şapkalar, bisikletli taşıyıcılar, nehir üzerinde eski tekneler, sokak tezgahlarında satış yapanlar, yol üstü kahveleri, tüm sokaklarda dolaşan lağım fareleri… Eski görüntüye aykırı olanlar: Modern arabalar, yeni oteller ve restoranlar.”

 /></p><p><img decoding=Bagan’da bir tapınak ve Yangon’daki Shwedagon Tapınağı

 /></p><p><span style=Yangon’da sokakta satıcılar

 /></p><p><em><span style=Koloni dönemi binaları ve geleneksel giysili insanlar.

Hiçbir şeyi ertelememek gerek. Anında ve ilk aklınıza gelenler gibi ilk yazdığınız şeyler de çok doğal oluyor. 2018’in Ocak ayının sonunda geldiğim Yangon’daki ilk cümlelerim yukarıdaki satırlardan oluşmuş.

Bu hafta eski adıyla Burma olan Myanmar gezimize Yangon’dan başlıyoruz.

Myanmar, nam-ı diğer Burma…

Sımsıcak, nemli bir hava, göklere uzanan altın kaplamalı stupa adı verilen kuleler, portakal rengi kıyafetli dazlak kafalı rahipler, temiz tapınaklar, sokak tezgahları, bellerine sardıkları geleneksel uzun ve rahat kumaş parçalarıyla dolaşanlar, bisikletle gezen hasır şapkalı ama neredeyse tümü istisnasız güler yüzlü insanlar, koloni döneminden kalma binalarıyla Yangon’dayız. Yangon’dayken kendinizi sık sık eski bir filmin içinde gibi hissediyorsunuz.

Myanmar’dan görünümler:

 /></p><p><img decoding=İlk durağım olan Yangon, Budizm’in önemli mistik merkezlerinden biri olan Myanmar’ın en kalabalık kenti. Dört milyonu aşkın bir nüfusu var Yangon’un. 2500 yıl öncesine uzanan tarihinde en eski ismi Okkalapa iken, 11. yüzyılda Dagon adıyla anılmış bu kent. Birçok iç çekişme ve entrika sonunda 1775 yılında ülkeyi birleştiren kral buraya, “anlaşmazlığın sonu” anlamına gelen Yangon adını vermiş. Koloni döneminde de Rangoon olarak anılmış.

Myanmar, Asya’nın kadim tarihi içinde yer alan eski bir millet ve eski bir ülke. Hatta, bir zamanlar, Asya’nın en büyük İmparatorluğunu kurmuşlar. Koloni döneminde, yani 1800’lerden itibaren İngiliz sömürgesi olan Myanmar bağımsızlığını 1945 sonrasında kazanmış. O tarihten sonra da hep ordu temelli ve çalkantılı bir idare altında baskıyla yönetilmiş. Eski adı Burma olan bu egzotik topraklar, Bolivya’dan sonra gezdiğim en özgün ülke olarak zihnimde yerini alacaktı.

Myanmar, yeşim başta olmak üzere değerli taşlar, mineraller ve doğalgaz açısından zengin bir ülke. Kendine yeterli olması gerekiyor ama önce koloni dönemi sömürüsü, ardından da yönetimsel sıkıntılar nedeniyle görece fakirlikle boğuşan bir memleket. Yine de Gana’dan kalkıp buraya öğretmenlik yapmaya gelen gençleri gördükçe, dünyadaki ekonomik muhtaçlık durumunu hayal etmekte zorlanabiliyor insan.

George Orwell ve Burma Günleri…

 /></p><p><span style=Kendine George Orwell mahlasını alan Eric Arthur Blair’in Burma’ya uzanan ilginç bir yaşam öyküsü olmuş. Genç bir yaşta Burma’ya gelen Orwell beş yıl boyunca Kraliyet Polis Güçleri’nde çalışmış. Bu beş yılın sonunda ülkeden ayrılmaya ve yazar olmaya karar veren Orwell, 1934’de ilk romanı olan Burma Günleri’ni yazmış. Daha çok, popüler olmuş değerli eserleri 1984 ve Hayvan Çiftliği ile tanınan Orwell’in bir dönem yaşadığı ülkede bulunmak bana keyif veriyordu. Burma Günleri’nin bir özet ve analizini yazının sonundaki videodan izleyebilirsiniz.

Myanmar, casus ve muhbirlerin cirit attığı bir ülkeymiş. Bugün bile bunun izlerinin varlığını insanlarla temaslarımda ve onların anlattığı öykülerden dinledim. Özellikle gazeteci ve yazarların büyük bir baskı altında olduğu, yazdıklarına el konulduğu, hatta sınır dışı edildikleri anlatılıyor hala. Baskıcı yönetimler kapsamlı ve çok katmanlı bir izleme sistemi kurmuşlar. Bunu o zamanlar uygulayanlardan üniformalı ve parlak botlu bir polis olan Orwell’in 1984’ü yazmasına ilişkin birinci elden deneyimlerini burada yaşadığını, hissettiğini düşünüyorum. 

Bu yazıyı hazırlarken yaptığım çalışma sırasında, Myanmar’da Kasım 2020’deki seçimleri %80’lik bir oy oranıyla kazanan son demokratik sayılabilecek hükümetin de geçen hafta askeri bir darbe ile devrildiğini okuduğumda pek şaşırmadım. Bu arada son darbe ile ilgili bilgileri içeren bir videoyu da yazının sonunda bulacaksınız. 

 /></p><p><em><span style=Son darbede indirilen kadın başkan Aung San Suu Kyi.

Bangkok’da sıkıcı vize işlemleri ve buz gibi hostel kliması…

Yeşil (Hususi) pasaport taşıdığımdan, Güneydoğu Asya gezimde sadece iki ülkeden vize alma zorunluluğum vardı, Myanmar ve Laos. Myanmar ve Laos vizesi almak ilginç bir biçimde biraz zahmetli oluyor genelde. Sonunda vize alınıyor ama bir sürü evrak ve işlem gerekiyor. Bangkok’da Myanmar Büyükelçiliği’nden vize alımı için gidip gelmeler beni oldukça yormuştu. Öyle aynı gün içinde ve hemen alamıyorsunuz vizeyi. İşlemleri hızlandırmak için ilave ücret ödediğinizde bile, bu süre ancak bir miktar kısalabiliyor. Nedeniyse gereksiz bir bürokrasiden başka birşey değil.

Benim size önerim, bu ülkelere yani Myanmar ve Laos’a gidecekseniz mümkünse sınır geçişinde vize almanız. Hiç sorun yaşayanı duymadım ama insanlar bir şekilde hazırlıklı olmak istedikleri için bu vize sıkıntıları yaşanıyor. Ben de aynı şekilde bu vizeleri alma işini Bangkok’da halletmiş ama oldukça da yorulmuştum. Bir de bunun üzerine, Bangkok’taki hostelin klimasından aldığım soğuk veya mikrop, aşırı yorgunlukla birleşince hastalık emareleri belirmeye başlamıştı.

Yangon öncesindeki günlerde hastalık sinyalleri…

Gezilerde en zorlu ve istenmeyen şey hastalık. O enerjisiz halde hayattan zevk almazken gezinin tadına varmak mümkün olmuyor tabii ki. Gezginlik yaşantımda hastalık hallerinin en yıpratıcısını Myanmar’da yaşayacaktım. Bangkok’ta başlayan ve üç dört gündür devam eden hafif bir geniz akıntısı ve kesik bir öksürüğüm vardı. Yine de bu hal keyfimi kaçıracak boyutta değildi. Ancak Myanmar’a geldiğimin ikinci gününde, iyice hasta olacağımı, geçmeyen, artarak devam eden öksürük ve ateşle birlikte anlamıştım. Bir türlü iyileşemeden, 10 gün boyunca perişan olacağımdan o an için habersizdim. 

Oysaki herşey çok güzel başlayacaktı. Bangkok’dan kalkan uçağımız ülkenin en büyük kenti olan Yangon’a vardığında oldukça yorgundum. Aynı zamanda çok da heyecanlıydım, zira Güneydoğu Asya yolculuğumdaki en mistik, egzotik ve ilginç duraklardan birine ulaşmıştım. Bu hastalık kısmı başlı başına bir psikolojik öykü olacak ama şimdi, geldiğimiz güne dönelim tekrar.

Yangon’a varış ve ilk anlar… 

Bangkok uçuşu sırasında orta yaşlardaki Fransız çift Duc ve Emanuelle’in ile tanışmıştık. Uçak Yangon’a indikten sonra pasaport kontrol sırasında beklerken başlayan sohbetimiz, kalacağımız yerlere ortak taksi tutmak ve ertesi gün şehri birlikte gezmek kararıyla noktalandı.

Taksi ile şehre gelirken gecekondu görünümleri olsa da, merkeze yaklaştığımızda hayal ettiğimden daha modern büyük caddeler ve binalar görüyordum. Etrafta dolaşan, bisiklet süren insanların genelinin bellerinde sarılmış uzun peştemal gibi bir kumaştan oluşan yerel giysi “Longyi” buranın değişik kültürünün ilk sinyaliydi.

 /></p><p><img decoding=Myanmar’ın geleneksel giysisi Longyi. Erkek ve kadınlarda aynı şekilde kullanılıyor.

Yol boyunca uzanan tezgahlarda akşam yemeği…

Son derece salaş ve ucuz bir hostelde kalıyordum. Çantaları bırakıp hostele yeni varan diğer gezginlerle bir şeyler yemek için hemen dışarı çıktık.

Hava kararmış olsa da Yangon sımsıcak ve nemliydi. Ana bir caddenin yanında konteyner dizilerini görüyordum. Burası bir konteyner limanıydı. Limanı yoldan ayıran duvar ve tel örgülerle yol arasındaki dar şeride, çok sayıda değişik sokak yemekleri yapan tezgahlar kurulmuştu. Etrafı izleyerek tezgahlar arasında geziniyorduk. Havaya buram buram baharat kokuları yayılıyordu. Egzotik birçok baharatın arasında sarmısak kokuları baskındı. 

Tezgahlar arasında dolaşırken ilk duygu ve gözlemlerim, insanların yoksulluğu oluyordu. Sokak tezgahlarının yanlarında taburelerde yemekler yeniyor, hemen duvar dipleri ve tezgah arkalarında fareler ve sıçanlar dolaşıyordu. Çiğnedikleri yapraklar nedeniyle insanların ağızları ve dişleri kırmızıya boyanmıştı. Tüm bu görünüm gerçeküstü bir ortam havası yaratıyordu. Çok ucuza karnımızı doyururken etrafımda akıp giden ilginç ortamı izliyordum.

Güneydoğu Asya demek, sokak yemeği demek benim için. Bu adını sanını bilmediğim lezzetleri denemeye bayılıyorum. Zaten oldukça ucuz olan bu yemekler arasında sürprizlere ve harika tatlara sıklıkla rastlamak mümkün. İştahla yemeğimizi yerken Arjantinli gezginlerle sıcak bir sohbete dalmıştık bile.

 Tezgahlar arasında Yangon’da ilk gece.

 /></p><p><em><span style= Yangon’da hostelden gezginlerle akşam yemeği.

Tüp yataklı salaş hostelimde ilk ve son gün gezisine doğru…

Yatakların içine, tüp misali ayak ucundan girilen hostelim çok ucuzdu. Çok rahat bir yer değildi ama resepsiyondaki gençlerin güler yüz ve yardımseverliği ile bu ortamın darlığı içimi daraltmıyordu. Karnım doymuştu, yatak çarşafları ve takımları tertemizdi. Dikdörtgen prizma şeklinde tüpüme girip hafif sürünerek yastığıma ulaştım. Yarın Yangon’u keşfe çıkacaktım. Dışarı açık olan tek yer ayakucumdu. Buradaki yerdeki perdeyi çektim, başucu lambamı söndürdüm. Giriş bölümü 1 metreye 1 metre, uzunluğu 2 metre olan bu büyük kutu içinde kesik kesik öksürüğüm sürse de ilk gece uykuya dalmakta zorlanmayacaktım.

 /></p><p><em><span style=Hostelin görünümü.

Güzel bir uyku sonrası, yatakların önündeki rafa benzer ufacık bir tezgah üzerine hazırladıkları kahvaltı düzeneğinin önünde tabureme oturdum. Kesinlikle sağlıksız bir bitkisel yağ, marmelat, ekmek ve kahveye kahvaltı deniyordu bu garip ama şirin hostelde. Daha sonraki günler aşağıdaki kahve benzeri yerlerde harika Myanmar hamur işleri, yumurta, sütlü çay ve buraya özel değişik yiyeceklerle son derece leziz kahvaltılar yapacaktım ama o ilk gün bu şekilde sağlıksız şeyler yemenin ardından dışarı çıktım. Duc ve Emanuelle ile buluşup bu mistik kenti birlikte gezecektik.

Sıradışı bir ülkeden özgün görüntülere tanık olacaksınız bu yazıda. Haydi fazla uzatmadan sabah tüp hostelimden kalkıp meraklı gözlerle izlediğimiz gezimize başlayalım.

Duc ve Emanuelle ile buluşma.

Yangon’da Motorsiklet Yasak…

Yangon motosikletin yasak olduğu bir kent. Güneydoğu Asya’da böyle başka bir kent olduğunu sanmıyorum. Motor görmemek Güney Asya’daki yaygın scooter ve motor kullanımını düşününce ilk anda gözünüze çarpan büyük bir farklılık.

GRAB uygulaması ile taksi tutma…

 GRAB ağırlıklı olarak ulaşım için kullanılan Güneydoğu Asya’nın en önemli mobil uygulama seçeneği. Hostelden çıkış sonrası buluşma noktamıza taksiyle gittim. GRAB uygulaması ve benzerleri taksi konusunda Güneydoğu Asya’da kesinlikle kullanmanız gereken uygulamalar. Myanmar gibi ucuz bir ülkede bu şekilde hızlıca bir yere gitmeniz gerektiğinde bu uygulama sayesinde taksi tutmanız son derece güvenli, hesaplı ve akıllıca. Her ülkede benzer başka uygulamalar da bulmak mümkün. Myanmar’da Grab gayet iyi çalışıyordu. Yazının sonunda GRAB ile ilgili ayrıntılı bir video bulacaksınız.

Fransız çift ile Yangon’da ilk gün…

Duc ve Emanuelle ile şehrin etrafında tur yapan bir tren yolculuğunun halkın içinde, samimi ve hoş görüntülere sahne olacağını düşünüp eski binalı bir tren istasyonuna yöneldik. Sohbet ede ede eski bir üst geçitten ilerlerken, neredeyse hepsi istisnasız olarak gülümseyen insanları izliyorduk. Çoğunun yüzlerinde güneşten korunma ve belki de inanç amaçlı sürdükleri sarımtırak “Thanaka Tozu” vardı.

Tren garına giden üst geçitte fotoğraflar:

 /></p><p><img decoding=Sudan ucuz biletlerimizi alıp peronda tren saatini beklemeye başladık. Bu esnada ev yapımı tatlılarını satmak için simitçi benzeri tepsileri kafasında taşıyarak peronda dolaşan seyyar satıcıları, her zaman sıcak kanlı Myanmar çocuklarını, vagonları ve lokomotifleri inceliyordum. Bu arada Duc’ın iyi bir aşçı olduğunu öğrendim. Bir gün birlikte yemek yapmak için de sözleştik.

Peronda seyyar satıcılar

Tren garındaki perondan görüntüler.

 /></p><p><img decoding= Perondan görüntüler.

Myanmar’ın kendine özgü dairevi sembollerden oluşan ilginç bir alfabesi var. Harfler gibi rakamlar da farklı semboller. Panolarda, peron numara levhalarında bu özgün alfabenin rakam ve yazıları yanında bizim alışık olduğumuz yazı ve rakam tiplerini de görmek mümkündü. Bu yerel tren istasyonu dairevi şehir turu esnasında göreceğimiz farklı görüntülerin müjdecisiydi.

 /></p><p><em><span style=Myanmar rakamlı peron numaraları.

“Circular (çevresel)” Şehir Turu…

Fransız dostlarla güzel bir güne başlamıştık. Yerel trenle “Circular Tour” adı verilen şehir turu çok keyifliydi. Trende de çuvallarını pazara götüren yerel satıcılar, rahipler, yerel giysili insanlar ve hiç eksik olmayan çocukların renkli görüntüleriyle birlikte etrafı seyrede seyrede pazar yerinin kurulduğu durağa kadar yolculuk edip o durakta indik.

 /></p><p><span style=Dairevi tren yolculuğunun krokisi

 /></p><p><img decoding=Yangon şehir içi dairevi tren turundan görünümler.

Trenden görünümler.

Yangon’da bir yerel pazardan manzaralar…

Etraf son derece kirliydi, yerleri kısmen çamur, toprak zeminde yürüyerek pazardaki tezgahları dolaşmaya başladık. Özellikle balık ve etlerin açık ortamda satılması garip geliyordu. Tamamiyle yerli halka hitap eden bir pazar olduğundan bu özgün görüntüleri, insanların konuşmalarını, değişik balıkları, sebze ve meyveleri izleyerek uzun süre pazarı dolaştık.

Yangon yerel pazarlarının birinden görüntüler.

 /></p><p><img decoding=Pazar yerinde kahvehane gibi tahta masalı, sandalyeli bir yere oturup karnımızı yerel erişte (noodle) ve diğer yiyeceklerle doyururken Myanmar birasının da tadına bakıyorduk.

 /></p><p><em><span style=Myanmar birası

Hayatta kimse kimseyi sıkmamalı. Gezilerde bu daha da önemli. İnsanların arzu ve gereksinimleri değişik ve dinamik. Ben yorulmam nedeniyle dinlenmek isterken, kısıtlı zamanları nedeniyle Fransız arkadaşlarım gezmeye devam etmek istediler. Akşamüzeri Budistlerin kabesi olan Shwedagon tapınağında buluşmak üzere ayrıldık. Ben Grab uygulaması ile taksi tutarak hostelime dönüp istirahat edecek, ikinci buluşmamıza oradan katılacaktım. Yavaş yavaş gücümün iyice azaldığının farkındaydım. Hostelde öksürük aksırık da olsa yatağımda dinlenmek iyiydi. Planım Yangon gezisini bir an evvel bitirip bu büyük kentte daha fazla oyalanmadan, bir gezgin için harika bir ülke olan Myanmar’ın tarihi, kırsal iç bölgelerine yönelmekti. Fakat anlayacağınız üzere her daim olduğu gibi hayat planlarını kendi yapacaktı.

 /></p><p><img decoding=Merkeze taksiyle dönerken etraftaki görüntüler.

Shwedagon Tapınağı’na varış…

Bu tapınak ya sabah gün doğumunda ya da gün batımında gezilmeli yazıyordu önerilerde. Biz de akşam üzeri buluşarak iyi bir zamanlama yapmıştık. Tapınağın iç kısmında ayrıntılı olarak dolaşmaya bu hafta gücümüz yetmese de en girişinde biraz vakit geçireceğiz. Haftaya da kaldığımız yerden devam ederiz.

Tapınağın dışında topla buraya özgü akrobatik oyunlar oynayanları izleyip, heybetli tapınağın girişinden fotoğraflarını çektim. Budist tapınaklara ayakkabı ile girilmediğinden, girişte ayakkabılarımı çıkarıp çantama koydum. İç koridordan yukarı ana tapınak alanına gidene kadar yer alan sağlı sollu hediyelik, adaklık ve Budist inanç sistemine uygun eşyalar satan dükkanları izleyerek çıplak ayakla yukarı doğru yürüyordum. 

Shwedagon Tapınapı girişinden görüntüler.

Shwedagon Tapınağı’ndan görüntüler.

 /></p><p><img decoding=Yukarı çıktığımda bu bölgenin meditatif müzikleri ve çanlar çalıyordu. Bazı yerlerde bizdeki ilahilere benzer şarkılarla bir ibadet ritüelü gerçekleştiriliyordu. O harika stupasıyla Shwedagon Tapınağı’nın gün batımındaki görüntüsü harikaydı.

Paraya, maddeye değil sağlığa yönelmek gerek…

Bu başlığı kullanmış olsam da bu türden, doğrudan öğretici söylemler bana itici geliyor. Yine de kendimi tutamadım. Sağlık konusunda oldukça özenli olunması gerekiyor. Klasik bir söylemle 24 saati olan bir güne başladığımızda bunun ne kadarını doğru beslenmeye, ne kadarını doğru egzersize ayırdığımızı bir düşünelim istiyorum. Asıl zenginlik, bedenimize ve özümüze özen göstermek olmalı. Elbette olanaklar ve şartlar ölçüsünde. 

Sağlıklı olmak için temel konularda göstermemiz gereken özenin, başımıza kötü hadiseler gelmeden önce yapılması gerekiyor. Genetik faktörler esas yapımız olmakla birlikte, kaderimiz değildir. Doğru ve dolu dolu bir yaşam, doğru beslenme, doğru uyuma ve doğru hareketlerle yaşanabilir.

Haftaya, yatağa düşen bir gezginin, yurt dışında gittiği değişik hastaneleri, aldığı ilaçları, yaptırdığı tahlilleri ve diğer ilgili deneyimlerini paylaşacağım. Şimdi geriye dönüp baktığımda absürd yanlarıyla tebessüm ettiren bu anılar, o sırada beni epey zorlamıştı. 

Hepinize, sağlıklı yaşama özen gösterme adına farkındalık i&cc

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

4 Yorum

  1. 24 Mart 2021, 06:54

    Teşekkür ederim. Bambaşka bir dünya olduğu görüşünüze tamamen katılıyorum.
    Sevgi ve saygılar.

    Cevapla
  2. 24 Mart 2021, 06:53

    Teşekkürler Kamil bey. Sizin de belirttiğiniz gibi dünyanın birçok yerinde yaşanan etnik trajedilerden biri de kuzey Myanmar’da yaşanmış durumda. Bu muhtemelen siyasi olarak tezgahlanan bir oyun. Kötü yönetimin ve iç sömürünün maskelenmesi adına.
    Benim Yangon’da irtibatta olduğum insanlar arasındaki Müslimanlar camilerine gidiyor ve rahatça ibadet ediyorlardı. Ancak baskın güç her ülkede bu tüm mezalimlere ve adaletsiz işlemlere başvuruyor. Arakan eyaletine gitmediğimden olayları ve insanların yaşadıklarını bire bir konuşma şansım olmadı.
    İlginiz için tekrar teşekkür ederim.
    Saygılarımla.

    Cevapla
  3. Müthiş yerler…Burma Günleri kitabı da müthiş bir hikaye ve dönem gerçeği anlatan unutulmaz bir kitaptır. Bambaşka dünyalar

    Cevapla
  4. Yine çok güzel bir yazı Gürcan bey tesekkürler. Oradaki rohinyalıların çektikleri acılar başka bir yazının konusu olabilir.

    Cevapla
Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!