İsmet Hergünşen
İsmet Hergünşen
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Manşet
  4. Üçüncü Dünya Savaşı mümkün mü?

Üçüncü Dünya Savaşı mümkün mü?

featured

İsmet Hergünşen yazdı…

Siyasi elitlerin düştüğü en önemli tuzak, son anda hayata geçirdikleri dini ve milliyetçi duyguları kontrol altında tutamayacakları savaş ortamı yaratmalarıdır.

Jeopolitik çıkarların korunması adına iş birliği ve kalkınma, yerini siyasi istikrarsızlık ve askeri çatışmalara bırakmış durumda.

Asya Pasifik’ten Atlantik’e kadar fay hatlarındaki kırılmalar, dünyanın geleceğinde rol oynamaya devam ediyor.

Batı’da RF (Rusya Federasyonu)’nin Kırım’ı ilhakı ile başlayan ve Doğu Ukrayna’yı içine alan şiddetli çatışmalar, Kiev ve Moskova arasında siyasi çözüm bulma ihtimalini her geçen gün zayıflatıyor.

Çarlık kodları, RF’yi yönetenlerin adeta zihinlerine kazınmış gibi. Ukrayna’dan çekileceğini de kimse beklemesin.

Ukrayna tarafı ise Batı’nın aparatı durumunda.

Savaşın uzun yıllar sürmesi, her iki ülke istikrarını ve varlığını tehlikeye sokacak gelişmelere sürükleyebilir.

Emperyalistlerle iş birliği yaparak Türkleri arkadan vuran Arapların İsrail’e karşı çaresizliği, hala güçlü bir iradeye sahip olamadıklarını göstermektedir.

Her biri sadece dini sembollerin değil, hegemonyanın da esiri olmuşlar.

Arapların kimliklerini ön plana çıkardıkları bir devletin varlığından söz etmek mümkün değil. 

Yüzyıllar geçse de gerçek ve tam anlamıyla ulus devlet kimliğine bürünmeleri zor görünüyor. 

Gazze Savaşı’nda ağız birliği etmişçesine, üyesi oldukları İslam Teşkilatı ve Arap Birliği ile kuzuların sessizliğini oynamaktadırlar.

Diğer taraftan Şah yönetiminin ülkeden çıkarılmasıyla, mollaların yönetimine geçen İran’ın kaygı verici durumu.

Demokratik rejime geçemeyen melez rejimler kategorisinde olan İran İslam Cumhuriyeti’nin yönetim şeklini, zaten hiç anlamamışımdır.

Çift başlı bir yönetim görüntüsü veren bir ülke.

Bir taraftan kaynağını dogmalardan alan anlayış.

Beri taraftan demokrasinin önemli bir rejimi olan cumhuriyet.

Bu iki zıt kavramı bir arada buluşturma çabalarının, içeride ve dışarıda güçlü sorunlara yol açtığı iyiden iyiye gün yüzündedir.

İran himaye ettiği Hizbullah ve Husiler ile coğrafyasında İsrail ile birlikte yıkıcı politikalar uygularken, kendine yönelik saldırılara yanıt verememenin ıstırabını yaşamaktadır.

Hamas’ın yok yere başlattığı saldırıyı fırsata çeviren İsrail, Gazze’de yaşayan Filistinlileri yok edecek bir sürece girmiştir.

ABD ve İngiltere’nin İsrail’e açıktan desteğine, uluslararası kamuoyunun tepkisizliği eklenince yakın zamanda Filistin deyince sadece Batı Şeria akla gelebilecektir. 

Ömrü ne kadar olacaktır bilinmez ama ileri ki yüzyıllarda Filistinlilerin varlığından söz etmek mümkün olmayabilir.

Bir ucu İran’a öteki ucu Aden Körfezi ve dolayısıyla Doğu Akdeniz’e dayanan savaş bölgeyi ateş çemberine çevirmiştir.

ABD’nin terör grupları üzerine sömürge devletçikler kurma çabaları da, bölgeyi sonsuza kadar girdap içinde tutacaktır.

Hegemonyaya karşı gelebilecek iş birliği en büyük engel olacak gibi görünmesine rağmen, bölge ülkelerinin bir araya gelme gibi bir düşünceleri yok. 

Uzakdoğu’da Çin Japonya ilişkileri büyük ilerleme kaydederken, bazı ülkeler arasındaki anlaşmazlıklar, beklenmedik sonuçlar doğurabilir. 

Tayvan yakınlarında son dönemde yaşanan askeri hareketlilik ile Çin ve RF’nin ortak tatbikatları, gerilimlerin daha ileri safhalara taşınabileceği sinyalini vermektedir.

Göz ardı edilmemesi gereken bir husus da ABD ve RF dümen suyunda ilerleyen Kuzey ve Güney Kore arasındaki gerilim.

Balkan, Kafkasya ve Asya’nın güneyinde, kimi sessizce kimi açıktan krizler aralıksız sürmektedir. 

Savunmaya çok fazla harcamaların yapıldığı dünyamıza, bir de nükleer silahların gölgesi düşürülmüştür. 

Barış ve istikrarın sağlanması sorumluluğu Birleşmiş Milletler ’dedir.

Genel Kurul da ‘Güçler’ aleyhinde oylar çıksa bile Güvenlik Konseyi beş daimî üyenin veto hakkını kullanması sorunları çözümsüz bırakmaktadır. 

Gelinen nokta ve hâkim kılınan duygu, savaşın barışa tercih edilmesidir. 

Barışı tehdit eden unsurlara ve faaliyetlere karşı, ülkelerin ve uluslararası örgütlerin el ele vermesi en etkili ve belirleyici yol olacaktır.

Biz Türkler için mi..!

İyi ki Atatürk var. 

Bugünlerde olduğu gibi geleceğe de ışık tutacak evrenselleşmiş sözü ¨Yurtta sulh cihan da sulh¨ felsefesine inanmış geniş bir ulus var.

Daha ötesi mi? 

Söz konusu vatan ve millet olduğunda, Türklerin 7’den 70’e kadın erkek, çoluk çocuk demeden, savaşma azim ve kararlılığını gösterecekleri irade var.

Son sözse; “Üçüncü Dünya savaşı çıkmasa da, Türkiye’yi içine alabilecek savaş mutlaka çıkacaktır.”

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

6 Yorum

  1. Çok güzel bir yazı gerçekten. Ellerinize sağlık. Afrika’daki çatışma lar ve emperyalist girişimleri dikkate aldığımızda dünyada genel adı konulmamış bir savaşın devam ettiğini düşünüyorum.

  2. ABD ekonomik acidan Çin in kendisini yakaladigini ve gececeginin farkinda.Bu kacinilmaz durumu engellemek olmaz isede geciktirmek icin her yolu mubah sayacaktir.Dolayisi ile dunya stratejik dengelerini cikarlarina uygun olarak degistirmekten cekinmeyebilir.Yeni bir dunya savasini onlemenin yolu toplumarin organize olup iktidarlari etkilemesidir.

  3. 10 Ağustos 2024, 12:43

    Iyi ki Ataturk var. Onun ilkeleri ile bugun ne Arap ne Iran’iz.
    Ismet Inonu’nun sozunu deunutmayalim. Dunya kurulur Turkiye o duzende yerini alir.
    Yorum yapan arkadaslara da sesleniyorum.
    Soyledikleriniz dogru. Ancak enseyi karartmayın.
    Kurtulus savasinda da cok kacak vardi. Icimizde hâla ulkesi icin fedekarliga katlanacak cok genc var. O gunleri yasamayalim ama yasarsak merak etmeyin.
    Enseyi karartmayin

  4. 10 Ağustos 2024, 12:32

    Hakikaten Turklere Allah’in bir lütfu dedigim Ataturk var.
    Onumuzdeki gunletde ne olacağını krstirmek güc olsa da İnönü’nün bir sözünü unutmayalim. Yeni bir dünya kurulur ve Turkiye bu duzende yerini alır.
    Bu Ataturk’un ilkeleri ile olur sadece

  5. 10 Ağustos 2024, 00:57

    “Söz konusu vatan ve millet olduğunda Turklerin yediden yetmişe kadın erkek, çoluk çocuk demeden savaşma azim ve kararlılığını gösterecekleri irade var ” sözünüz safiyane bir bakış açısının ürünü. Bedelli askerlik yapacak gençlerin sosyal medyada ” arkadaşlar ben falanca marka kahve içmeden yapamıyorum, acaba askeri kantinde falanca marka kahve var mı?” şeklinde mesajlastiklarini bilmiyor olabilir misiniz? Tırnağı kırılsa ağlayan, instagram kapatıldı diye yas tutan kızların şehitlik şerbeti içmeye kosacaklarini nereden çıkardınız? Şeriat geliyor diye korkutularak İslami değerlerden uzaklaştırılan, dünya vatandaşı olarak yetiştirilen insanlarımızın dini ve milli bir kavram olan şehitlik mertebesine ulaşmak için kendilerini ateşe atacaklarina gerçekten inanıyor musunuz? Reiki felsefesinde şehitlik kavramı var mı? Bir ara iyi ki bu generaller ile savaşa girmemisiz diyen Bülent Arınç’ a çok ama çok kızmıştım. Raskelbekir tepede çembere aldığımız PKK’lilara sabah gün doğduğunda keşif ateşi açtığımızda etrafımdaki birkaç askerin “Komutanım ateş etmeyin ” diye bagirdiklarini duymuştum. Neden diye sorduğumda boş kovanlar üstümüze düşüyor şeklinde cevap vermişlerdi. O zaman Buyuk Atatürk’ün anlattığı bomba sırtı destanı aklıma gelmişti. Aradan yıllar geçti. Şimdi daha da beter durumdayız. Siz kıymetli Atatürkçü ve Cumhuriyetçi arkadaşlar gericilik ile, FETO ile mücadele ettiğinizi zannederken küresel kapitalizm toplumumuzu ele geçirdi ve dönüştürdü. Uyanın artık.

    • Ben de Türkler’in sürekli tanımlanmasından rahatsızlık duyuyorum. Sözle, tanımlarla Türklüğü, Türkleri bir ayakta tutma çabası var. Aksine Türkler’in neyi ayakta tuttuğu önemli. Ben Türkiye’nin gerçeğinin “Palu ailesi” olduğunu düşünüyorum. Koskoca aile kimi ayakta tuttu? Aileye sonradan katılan bir yabancıyı, Tuncay’ı ayakta tuttu. Tuncay’ın sahtekarlığını farkeden iki aile üyesi Palu ailesi işbirliğiyle öldürüldü ve cinayet gizlendi. Bunu her yere uyarlayabiliriz. Üst düzey pek çok komutanımız hep NATO’ya, NED’e yamanmanın derdinde; kimi ayakta tutuyor? Tuncay’ı. Çok sayıda siyasimiz, bürokratımız, akademisyenimiz, CIA’yı ve onun çabalarıyla kurulan sivil toplum kuruluşlarıyla cilveleşiyor. Kimi ayakta tutuyor? Tuncay’ı. Halkımız, 23 senedir kimi ayakta tutuyor? Bu sahtekarlığa isyan eden subaylar, parti, devlet, üniversite mensupları tasviye edildi. Hükümeti istemeyenler sindiriliyor neden? Çünkü Tuncay’ın yaşatılması ve onure edilmesi herşeyden önemli; aile üyelerinden bile…

Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!