Avatar
Nihat Genç

Süs köpekleri

featured

Nihat Genç yazdı…

Küçük Menderes (Kiraz Ovası, Ödemiş Ovası, Torbalı Ovası, Selçuk Ovası) birçok ovayı kaynaştırarak besler ve dünya coğrafyasının en verimli birkaç ovasından biri diye şöhreti vardır! Ayrıca Efes diye şöhreti vardır!

Antik Efes şehri limanı, Küçük Menderes’in getirdiği alüvyonlarla dolmuş ve bugün denize 5/6 km uzak kalmıştır!

Bir memleketi tek başına doyuracak büyüklükteki bu ovaya bir de şöyle bakın!

Burası ‘iç denizdi’!

Önünüzdeki ovayı deniz diye düşünün, yani kayık ve balık ve arkasındaki dağlarda başta zeytin her türlü zenginlikte bitki örtüsü!

İşte Yunan medeniyetinin kökeni: Temiz sular ve balık ve zeytin!

Bu bilgiden ne öğreniyoruz?

Her küçük kent, balık ve zeytinin varlığıyla kimseye muhtaç olmadan kendi kendini besliyor ve yönetiyor!

Yunan medeniyetinin tarihten silinmesinin sebebi de irili ufaklı kent devletlerinin birlik olmayışı, çoğu kez düşmana karşı yan yana duramaması!

Kent devletlerinin birçok büyük savaşta birlik olamayışının sebebi de kendine fazlasıyla yeten bu ‘havza’ ekonomisidir!

Yunan kentlerinin birlik olamayışı mesela Pers saldırıları ve asırlar sonra Bizans İmparatorluğu’na hakim Hristiyan baskılarına karşı savunmasız bırakmış ve dağılmış tarihten yok olmuştur!

Sorumuzu başka türlü soralım, tarihin en verimli ovaları ve besin kaynaklarına ve çok yüksek bir filozofi ve tiyatro ve edebiyat ve mimari kültüre sahip bir medeniyet önce Perslere sonra Hristiyanlara karşı nasıl ve neden yenilip tarihten silinir, yani Yunanlılar hiç de cahil ve geri zekalıya benzemiyorlardı!

Cevap, kendi kendine yeten kent devletlerinin karınlarını kimseye muhtaç olmadan doyuruyor olması!

Kültürleri ve bereketli topraklarına kimseye muhtaç olmadan aşırı güvenleriyle ve gururlarına düşkün ayrı ve bağımsız-dağınık yaşamaları, sonlarını getirdi!

Dayanıklılığı binlerce yıl test edilmiş Yunan medeniyeti hurafelerle dolu Hristiyanlığa karşı yenildi! Onlar da Hristiyanları ciddiye alınmayacak kadar cahil dogmatik saçma sapan ve dangalakça buluyordu!

Ve Yunan medeniyetinin filozofisi şiiri mimarisi ve kahramanlıklarının bir daha insanların ve aydınların hatırına gelmesi ancak bin beş yüz yıl gibi derin bir Orta Çağ karanlığından sonra olacaktı!

Selçuk’a bağlı Şirince köyüne yol alırken yolda işte bunları konforun getirdiği bu vurdum duymazlığı düşündük!

Kendi kendine yetmenin gururu ve birlik olamamanın zaafları, her bir Yunan kenti bir cennet bahçesi gibi, .ötlerini kaldırdı!

Ve bereketli toprakların zeytininden şarabına, balığına ve otuna ve eşsiz manzaralarına ve felsefesine ve mimarisine kadar insanı sarhoş eden kendi yağıyla kavrulan bu kendine güvenin dezavantajlarını tartıştık!

Arkadaşlarımız Akbelen’de kamulaştırılıp ormanlarına el koyulan köylülerin yanından geliyor!

Yaşlı bir teyzemizin evine yurduna el koyulmuş ve teyzemize bizden kamulaştırma parası almak istiyorsanız boşaltılan köyün zeytin ağaçlarını siz kendiniz keseceksiniz, biz kesersek, kamulaştırmaya çok düşük para öderiz!

Düşünün evladınızı düşman askeri öldürmüyor, kendi evladınızı siz kendi elinizle öldüreceksiniz, diyor, bundan daha büyük işkence olabilir mi?

Yani teyze hem köyünden evinden kovuluyor hem de parasını devletten alabilmek için kendi zeytinini kendi kesmek zorunda kalıyor!

Kendi eline balta alıp kendi zeytin ağacını kesmek teyzeye öyle ağır geliyor ki! Aylardır gece gündüz uyumuyor! Çok büyük affedilmez bir günah suç işlemiş gibi utancından konuşamıyor! Büyük bir travma ve depresyon yaşıyor!

Vahşi sömürgeci şirketin kendi eliyle yaşattıkları bu günahı kendine bile kimseye anlatamıyor!

Köyüne ve kendine sahip çıkan destek çıkan da yok!

Filmlere romanlara konu olacak bir çıkmazın içine düşüyor!

Ve kameralara karşı zeytinine balta sallarken zeytin ağacından ağlaya ağlaya nasıl özür dilediğini yana yakıla feryatlar içinde anlatıyor!

Zeytin ağacıyla neler konuştuğunu ölüm arkasından ağıt gibi sıralıyor:

-Ben senin çok yağını yedim, ekmeğini yedim, çok karnımı doyurdum, ama şimdi sana balta sallamak, evladımın başını kesmek gibi ağır geliyor, oy oy ne oldu bana, ne olur affet beni, zeytin ağacı!’

Kamulaştıran firmanın köylüye kendi zeytinliğini kestirmesi dramların dramı, oyunların oyunu, işkencelerin işkencesi, acıların en acısı!

Bu köylü teyzelerimizi bu kadar çaresiz kimsesiz kim bıraktı?

Bu teyzelerin dedeleri İstiklal Savaşı’nda, çocukları da doğuya gidip PKK’yla savaştı!

Dökülen kan onlarındı ama topraklarına işgalciler el koydu!

Köylü teyze ne yapsın, karşısında, devletin jandarması, hakimi!

Ve birbirinden habersiz Afyon, Kütahya, Eşme, Muğla ve Kaz Dağları ve Perşembe ve İliç ve nicesi, köylü teyzeler aynı işgalle baş başa!

Hepsi kendi köylerinin ormanlarının yaylalarının işgali altında çaresiz, sahipsiz ve hepsi istisnasız bir şey yapamamanın utancını yaşıyor!

Birbirinden trajik ne çok olay meydana geliyor? Mesela çok yaşlı bir ninemize jandarmaya mukavemetten dava açılıyor? Yahu, yaşlı bir ninenin jandarmaya mukavemeti olabilir mi, gücü kuvveti nedir, olsa ne kadar olur?

İnsanın içi parçalanıyor!

Bu yaşlı teyzeyi işgalcilere karşı koruyacak ordusu, hakimi, devleti yok mu?

Düşünün topraklarına el koyan Limak’ın patronu aynı zamanda Doğal Hayatı Koruma adlı çevre örgütünün mütevelli heyeti üyesi! Olay açığa çıkınca dernek güya holding patronu üyesini atıyor, acaba bu şirin hijyenik steril etliye sütlüye karışmayan çevre örgütüne ne kadar bağışta bulunmuş? Üstelik Limak Holding İsrail’le de ticaret yapıyor! Bu holdingler neredeyse istisnasız aynı güç!

Bu yaşlı teyze, dünyanın en bela en vahşi sömürgeci şirketlerine karşı medyasız, aydınsız, hukuksuz, tek başına nasıl kavga versin?

O yaşlı teyzeyi tek başına bırakan bizler hiç mi utanmıyoruz?

Yolda gelirken Google’dan çok daha bilgili diye espiri yaptığımız çok değerli, bilime ve çevreye hayatını adamış namuslu ve çok nadide bulunan bir bilim adamı Enver Yaser beyle beraberiz! Kars doğumlu!

Büyük dedesi Kurtuluş Savaşı’nda Kars’tan Yunan’ın işgali ettiği Batı bölgesine acilen gönderilen askerler içindeydi! Ve büyük dedesi o seferden bir mektup bıraktı!

Mektupta gece gündüz hiç uyumadan kol yürüyüşünü anlatıyor!

Bir tabur asker hiç uyumadan günlerce nasıl yürür, şöyle anlatıyor:

‘Üç sıra oluyoruz ve yan sıradakiler ortadaki sıranın kollarına giriyor! Ve ortada sıra gözünü kapatıp uyuyor, gözleri kapalı ama hem de yürüyor! Ve beş altı saat sonra, ortadaki sıra uyandırılıyor ve bu sefer yan sıra ortaya geçiyor!

Böyle böyle günlerce uyumadan ülkenin en doğusundan en batısına 97 gün yürüyerek Batı cephesine ulaşıyorlar!

Ülkenin en doğusundaki en batıdakileri korumak için neden gelir, milli bir güç olmak işte buna denir!

Kars’ta Ermeni katliamlarına karşı savaşmışlar ve dur durak demeden Batı’da Yunan işgaline karşı gece gündüz yürüyerek harekete geçmişler!

Balkan Savaşı’nda da aynısı oluyor, Trakya Bulgarlar tarafından işgal edilince, Giresun’dan askerler gönderiliyor! Bulgarlar Marmara Denizi’nden sahili tutmuş defalarca sızma yapıyor ama püskürtülüyoruz!

Ancak sahil şeridi içinde Bulgarlar çok dik bir tepe olan Uçmakdere’yi boş bırakıyor, çünkü Uçmakdere çok dik bir tepe, çıkılması mümkün değil (bugün paraşütçülük yapılıyor) ve Giresunlu askerler onca yolu yürüdükten sonra çıkılması imkansız bu tepeye tırmanıyorlar! Ve İstanbul’un kapılarına dayanmış Bulgarlara şok bir baskınla payitahtı kurtarıyorlar!

Saat akşamın 10/11’i arabanın içinde birbirimize bu hikayeleri anlatıp bir de yaşlı teyzelerin yalnızlığına kahırlanıp yol alırken birden Trabzonspor-Fenerbahçe maçı görüntüleri düşmeye başladı! Sahaya inilmiş, bıçaklar çekilmiş, ortalık savaş alanı!

Taraftarlar birbirlerine öyle saldırıyorlar ki anlatılmaz bir kaos, inanılmaz küfürler, aşağılamalar, hakaretler, taraftarlar düşmanlaştırılmış!

Ülkeniz sömürgeci şirketler tarafından işgal edilirken siz orada neyin savaşını veriyorsunuz?

Sizi Fener-Trabzon diye savaştıran kimdir, sorsan hepsi de milli kahraman havasında!

Taraftarlardaki bir dayılık efelik sorma gitsin, birbirlerine karşı o ne bilmiş laflar, sen milliyetçi değilsin ben daha çok milliyetçiyim gibi laflar!

Taraftarların her biri vatan savunmasında kahraman sanki!

Ülke fethetmişler sanki!

Kışkırtma gaz verme yalan iftira birbirine çullanma, yahu, siz ne yapıyorsunuz!

Burada Anadolu’nun dereleri dağları işgal edilip zehirlenirken taraftarları bu kadar yanlış bir yere saldırtan kimlerdir?

Futbol şöhretinden pay kapmak isteyen holding patronları!

İşte dağlarınız ormanlarınız yaylalarınız sömürgeci şirketler tarafından işgal edilmiş!

Siz o stadyumda o spor programlarında neyin peşindesiniz?

İşte seksen yaşında ninelerimiz teyzelerimiz sömürgeci şirketler karşısında çaresiz, dayak yiyor, itiliyor, kovuluyor, hapse tıkılıyor, ama siz stadyum içinde kabadayılık peşindesiniz!

Hangi gurur hangi madalyanın peşindesiniz?

Size gerçek ‘işgali’ unutturan kimdir?

Trabzonsporlu ya da Fenerli olarak bu büyük işgali görmezden gelip sıyrılacağınızı mı sanıyorsunuz?

Bir futbol müsabakasını tadında ayarında dengesinde ve kuralları içinde kasıtla bırakmayıp sizi birbirinizle savaştıran kimdir, top oynamayı bir savaş gibi çok zor hale getirip bir de savaş kahramanlığı edasıyla konuşuyorlar!

Bu yaşlı teyzelerimizi dünyanın en canavar en güçlü şirketleri karşısında sahipsiz bırakan kimdir?

Taraftarların yularları, holding şirketlerinin ve patronlarının ve bu savaşı kışkırtan medyanın eline geçmiş!

Taraftarlık adı altında bu ne şişmiş egolar!

20 yaşında bir çakal sahaya girip aklınca kahramanlık yapabiliyor!

Koskoca holding patronları bu çakalları sinir, kalp, beyin, kızıştırma ve dalaştırma boğuşturma kaos yaratma nesnesi olarak kullanabiliyor ve sonunda hep kendileri haklı çıkıyor!

Ve sonunda holding patronları vatan kurtaran milli mücadele ve özgürlük kelebeklerine dönüşebiliyor ve istisnasız hepsi de Atatürkçü kesiliyor!

Burada Anadolu’nun gerçek sahiplerinin elinden köyleri evleri alınıyor kovuluyor!

Dağları ormanları sömürgeci şirketlerin eline geçiyor!

Siz orada, Trabzonsporluyum Fenerliyim diye birbirinize bir de kahramanlık duygularınızı tatmin ederek bıçakla saldırıyorsunuz ve öfkenizi yanlış yere boşaltıyorsunuz!

Davet edildiğimiz Şirince köyüne giriyoruz, arkadaşlarımız bizi baş üstünde ağırlıyor ve iki gece konaklıyoruz! Dağını taşını ve bitmek bilmeyen zeytin bahçelerini defalarca turlayıp dünya güzeli zeytin bahçelerinde şöyle bir oh çekip rahatlamaya çalışıyoruz!

Ve tam mevsimi, zeytin ağaçlarının altı dünyanın en güzel halılarından, en güzel tablolarından, daha güzel, Allahım yer gök papatya çiçekleri!

İnsanı kendinden geçirten bir güzellik!

Anlıyor insan, içimizde en cesur: İlkbahar!

Öyle bir güzellik ki kafandaki şeytanlar dağılıyor, öyle bir güzellik ki bir kilim serip birkaç saat oturmak dünyanın en büyük huzuru, bilgelik sabır ve saf coşkuyu öğreten çiçekler!

Moru beyazı ateş kırmızısı, hangi insan evladı bu çiçeklerden, ülkenin en büyük holding patronlarına tek bir tanesini feda edebilir?

Çiçeklerle insan arasında bir sınır noktası yok, hemen içinize giriyorlar, kızgınlığınızı alıveriyorlar ve güzelliği bütün organlarınıza sinip yayılıyor! Cesur çiçekler taşkınlığıyla bizi içeri çekiyorlar! İçeri neresi, çocukluğumuza, neşemize, hayallere ve insan varlığımızı hatırlatan ve işte memleket diye haykıran!

Kalbiniz gözleriniz beyniniz hatıralarınız hayalleriniz bu güzelliği o kadar yakından ve içinden tanıyor ki söyleyin hiçbir insan evladı neden yabancılık çekmiyor!

Sanki insan ilk defa hayatında soluk alıyor!

Sanki gözler ilk defa görüyor!

Rüyayla hayalle gerçek dünya iç içe!

Sanki lise yıllarından beri aklını başından alan bütün güzeller işte hepsi bir arada, çiçekler çiçekler ve zeytin ağaçlarına kulak kabartıyor içinizdeki kimse!

Güzellikleri, hem ışık hem Tanrı, hem sevgili, hem güç, hem sağlık, hem huzur, hem de ey memleket sen ne güzel bir şeysin dedirtiyor, bütün duyguları bir anda bahşediyor ve insan her defasında binlerce kez görse bile söyleyin çiçekler karşısında niye küçük dilini yutuyor, şaşırıyor!

Ve Şirince içinden köy yollarına kadar sahipli sahipsiz yüzlerce köpekle karşılaşıyoruz! Tam burada film dönüyor!

Çünkü köpekler şaşırtıyor bizi, hiçbiri saldırmıyor!

İstisnasız hepsi sırnaşıyor! Henüz tanışalı birkaç saniye olmuş olmamış köpek önünüze gelip yan yatıyor dönüyor beni sev beni öp beni okşa bana sarıl diyor!

Özel mülklerin kapısını bekleyen köpekler dahi!

Bu nasıl bir köpek bir tane havlayan hop nereye izinsiz giriyorsun hemşehrim diyeni yok!

Diş göstereni yok, havlayanı yok, önümüzü keseni yok!

Hepsi evcil hepsi süs hepsi besili hepsi cici hepsi yumuşacık!

İnsan soruyor bu eşsiz güzellikteki çiçek ve zeytin bahçelerini şimdi bu sırnaşık oyun düşkünü süs köpekleri mi koruyacak!

Köpek dediğin evet, bakılmalı beslenmeli sevilmeli, ancak, köpek dediğin de bir yeri korumalı, sahip çıkmalı, bekçilik yapmalı, araziye izinsiz girene karşı tehlike oluşturmalı!

Bu köpekler başka köpek, tavuğa dönüşmüşler! Tavukları bile yakalayıp sevemezsiniz, kaçarlar, ama köpeklerin rahatları yerinde hep neşeli hep durduk yerde zıplıyorlar!

Süs köpekleri!

Okşanmış beslenmiş köpekler!

Sonra muhabbet şöyle gelişti, bu süs köpeklerini niye aşağılıyoruz ki, hepimiz, biz yazarlar, medya, köylüler, duyarlı olması gereken akademisyenler, çevreciler, maden mühendisleri, hepimiz süs köpeklerine dönüşmüşüz!

Sömürgeci şirketlere karşı havlayanını hiç görmedik!

Üstelik ekranlarımız bilim adamı pozuyla bizi cahillikle suçlayan süs köpekleriyle tıka basa dolu!

Toprağına hukuksuz izinsiz gireni parçalayacak çenesi pençeleri olan bir köpek hiç tanımadık, olanı da bu ne kadar öfkeli diye aşağıladık!

Sanki bir iğneyle uyuşturulmuş, susturulmuş!

Ülkemiz sömürgeci şirketler tarafından işgal edilirken onlar neşeyle zıplayıp kuyruk sallayıp yuvarlanıp oynuyorlar, şu sabah akşam ekran programlarına çıkan gazeteciler gibi!

Tamam, köpektir, sevelim ama bu hangi cins köpektir?

Çok bilmiş süs köpekleri!

Yemiş yutmuş süs köpekleri!

Düşmana havlamıyor, işgale havlamıyor, yediği doyduğu tarlayı korumuyor, holding artıklarıyla beslenmiş süs köpekleri!

Kim önüne yem vermiş kim sırtını okşamışsa öyle güneşin altında uzanıp yan gelmiş yatıyor ve bir de bize bilim ve Atatürkçülük (?) anlatıyorlar!

Zeytinlikler kesiliyor, dıngılında değil!

Dağlar oyuluyor, köylüler kovuluyor, hiç oralı değil!

Tam da sömürgeci şirketlerin aradığı köpek cinsi!

Seçim öncesi ortalığa saçılan çanta çanta bavul bavul dolarlar işte bu köpekler için!

Adayların derebeyi gibi mal varlıkları işte bu köpekler için!

Çocukluğumuzun köy evlerini ve kapılarındaki köpekleri hatırlayan kalmadı!

Hepsi eşek kadar büyüktü ve öyle azgın öyle vahşi havlar ve saldırırlardı ki korkudan donumuza işeye işeye kaçardık!

Süs köpekleri etrafımızda oynaşırken içime bir acı oturdu!

Çünkü köpeklerin zıplayıp oynayıp yan gelip yattığı zeytin ağaçlarının altı muhteşem güzellikte çiçek tarlası! Ve baharı tanımayan süs köpekleri!

Dünyanın coğrafyaların insanlığın en güzel toprakları en güzel bitki örtüsü en güzel yemişleri meyvelerini işgalci holdinglere peşkeş çeken süs köpekleri!

Ey çiçek, seni kim koruyacak!

Köpeği yazarı aydını akademisyeni medyası hepsi sahilinde denizinde ormanında lafa gelince her şeyi biliyor, eğleniyor, yatıp yuvarlanıyor ama o çiçekleri korumaya gelince, ortalıkta yoklar!

Sömürgeci şirketlerin vahşi saldırısını görmüyoruz, çiçeklerin ve ninelerin feryatlarını duymuyoruz!

Vatan nedir toprak nedir bilincinde hiç değiliz!

Ekranlarda desteklediğimiz adaylara kuyruk sallayıp zıplayıp yuvarlanıyoruz, stadyum programlarında birbirimize laf geçirip eğlenip gidiyoruz!

Bir vatan sahibi olmanın sorumlulukları nedir, bilmiyoruz!

Dağlar ormanlar yaylalar sahiller meralar dereler, bu muhteşem hazinenin farkında hiç değiliz, başka tür sinsi yaratıklara dönüştük!

Ninelerimiz köylerimiz derelerimiz zeytinliklerimiz acılar içinde ve bu muhteşem zenginlikleri koruyacak ordumuz jandarmamız hakimimiz holding patronlarının süs köpeği oluvermiş!

Bu benim vatanımdır, dünyayı verseniz bir tutam ot’unu veremem deyip sorumluluk alacak kimsemiz kalmamış!

İktidarı muhalefeti hepsi holding patronlarının beslediği süs köpekleri!

Fener’i Trabzon’u holding patronlarının gazladığı süs köpekleri!

Toprağına saygı ve sorumluluk duyan, çiçeğine tarlasına ormanına sahip çıkan, o korku bilmeyen çelik ruhlu yazarlarımız askerlerimiz nerede?

Dolarla öfkesi alınmış yazarlar akademisyenler siyasiler!

Aç kurt sürüleri gibi Asya’dan geldik, bin yılda, Anadolu toprakları bizi de Yunan filozoflar gibi şımarttı!

Yunan şairler gibi biz de ‘bize bir şey olmaz’ dedik!

Toprağın zenginliği ve uçsuz bucaksız bereketi aklımızı başımızdan aldı!

Yağmaladık talan ettik parçaladık yine de bitmez bu bereket rahmet diye oralı olmadık!

Bu muhteşem dereler, ormanlar, zeytinlikler, denizler bizi aç bırakmaz dedik!

Ve ekranlarımız tıpkı Yunan’ın ‘Agora’sı gibi, atışmanın boğuşmanın lafın ve doların lezzetli sarhoşluğuyla geceler boyu uyuşturulduk!

Dişlerimiz söküldü, pençelerimiz kesildi!

Limak Holding üstelik İsrail’le de ticaret yapıyor, bir Limak mı, Zorlu Holding, Sanko Holding, İçdaş Holding, Evyap Holding, Akunsa Holding, Tosyalı Holding, Nuh Çimento, Eren Holding, Pamukkale Kablo, nicesi, bu holdinglerin hepsini durdurun bu ticareti diye bizlere şikayet eden soykırımdan geçirilen Gazzeliler! Çiçekler ve zeytin ağaçları ve Gazzeliler hepsi aynı canavarın pençesinde!

Dolar ve para ve soykırım!

Dolar ve altın için kurutulan dereler, soyulan dağlar, zehirlenen nehirler ve ormanlar ve satılan vatan!

Çanta çanta bavul bavul dolarlarla süs köpeğine dönüştürülen güya Atatürkçü güya Müslüman yazarlarınız!

Dolarla hangi çiçeği hangi zeytin ağacını satın alabilirsiniz?

Dolarla ancak konforu için mayışan sırnaşan bir de bilmiş laflarla kaloriferli evlerde ve şöhret getiren ışıklı ekranlarda holding patronlarının izni olduğu kadar havlayan insan türünü satın alabilirsiniz!

Afyonlu yaşlı teyze kameraya anlatıyor, bahar gelmiş, (köyün ortak alanı) meraya çiçek toplamaya çıktım, jandarma, buraya giremezsin deyip beni kovdu!

Bu acımasız işgale içinizde dayanabilen var mı?

Süs köpekleri

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

4 Yorum

  1. Cok dogru

  2. 21 Mart 2024, 20:31

    Dayanamıyoruz ağbi. “Süs köpekleri” gibi beynimiz de uyuşturulmadığından, dayanmak güç oluyor.. Eline sağlık. Anlattıkça, yazdıkça, o azalan gücün bir kısmını geri kazandırıyorsun bizlere. Tüm ekibe selamlar.

  3. Yüzlerce yıl öncesinden Pir Sultan çıkıp gelse ve yazdıklarını okusa herhalde kıskançlıktan çatlardı Nihat…
    Yaşa…
    Çok yaşa…

  4. 21 Mart 2024, 10:58

    Böyle bilinçli köylü de azaldı.On sene içinde bizim köyün genç kuşakları, zehir saçan inşaat araçlarına, otomobillerini ve motorsikletini katmak için inşaat sahiplerinin köpekleri olup,
    zeytinleri, temiz havayı, doğayı savunanlara saldırmaktan gurur duymakta bu günlerde.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!