Yavuz Alogan
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Manşet
  4. Mesele İmamoğlu değil

Mesele İmamoğlu değil

featured

Yavuz Alogan yazdı…

Saray rejimi doğru tespitler yaptı fakat yanlış sonuçlar çıkardı.

Birleşmiş Milletler düzeninin çöktüğünü, merkezî iktidar alanlarının güçlendiğini, emperyalist güçlerin jeopolitik çıkarlarına uygun siyasetler izlediği sürece bağımlı ülkelerin iç politikalarına müdahale edilmeyeceğini, demokrasi ve özgürlükleri baskı altına almanın bu yeni dünya düzensizliğinde kınama ve yaptırım sebebi olmayacağını doğru tespit etti.

Trump yönetimine hizalandığı, onun aşırılıklarını AB ülkeleriyle dengeleyebildiği, her türlü jeopolitik tavize hazır olduğu sürece, ülke içinde elinin serbest kalacağını düşündü.

Bu serbestliğin altyapısını 2017’den itibaren adım adım inşa etmişti: AKP’yi Devlet olarak örgütledi, ülkenin en büyük işçi sendikasını yanına çekerek diğerlerini meslek kuruluşlarıyla birlikte marjinalleştirdi, medyanın neredeyse tamamını denetleyerek kamuoyunu imha etti, büyük sermayeyi hem besleyip hem de baskı altında tutarken kendi lümpen burjuvazisini güçlendirdi, bizim gibilerin hayal edemeyeceği kadar muazzam bir servet biriktirdi ve bunu ustalıkla kullandı.

Saray’ın balkonundan Türkiye’ye baktığında, iktidarının karşısında hiçbir muhalefetin tutunamayacağını, istediği anda şirketlere el koyabileceğini, kıyıda köşede kalan muhalif medyayı satın alabileceğini, istediği belediyeye, hatta siyasî partilere bile kayyum atayabileceğini, gerektiğinde yurttaşların varlıklarına çökebileceğini düşündü.

Kendisi iktidarda kalmaya mecburdu, çaresizlik içinde yoksullaşan halk onun iktidarına mahkûmdu.

Parti Devleti’nin başkanı olarak, “Türkiye Yüzyılı’nı inşa ederken muhalefeti dönüştürme görevimizi yerine getirmekten kaçınmayacağız” dediğinde, siyasî toplum şaşırdı fakat bu muazzam meydan okumayı anlamazlıktan gelerek sustu. Yıllar boyunca Saray, tepkiyle karşılaşmadığında kendi yolunu açarak ilerleyebildiğini görmüştü.

Özal döneminden beri aşırı derecede uygulanan neoliberal iktisat politikalarının yarattığı yağma ortamında her biri “çıkar amaçlı suç örgütü”ne dönüşen, kendi çevrelerini ve adamlarını zenginleştirmek için her numaraya başvuran sistem partileri ve onlara bağlı belediyeler arasındaki, birbirinin yolsuzluğunu görmezlikten gelmek için yapılan zımni/örtük anlaşmayı ansızın çiğneyen Saray, CHP’li belediyelerin ve nihayet İBB’nin üzerine çullanınca muhalefette şafak attı.

“Normalleşerek” Saray’ın yediği pastadan küçük de olsa bir pay alacağını sanan fakat ansızın yok olma ihtimaliyle yüz yüze gelen CHP, bu çullanma karşısında paniğe kapılarak halkı isyana dâvet etti.

Ve halk … bu dâvete icabet etti.

Bütün illerde, büyük kentlerin bütün meydanlarında halk bayraklarla, kalpaklı genç Mustafa Kemal posterleriyle “hükümet istifa” diye bağırmaya, ölümüne direnmeye başladı. “Çözüm süreci” çöktü, İmralı nevruz mesajını veremedi. Afallayan DEM sosyetesi tam Saray’la yeni anayasa (Türk-Kürt-Arap ümmeti muhabbeti) sürecine ısınma turları atarken patlak veren bu beklenmedik isyan karşısında “demokratik-tik” bir tavırla CHP’ye destek vermek fakat Saray’ı da öfkelendirmemek gibi alengirli bir çizgide felç oldu; Bursa’da halktan dayak yediler, Saraçhane’de otobüsün üzerine alınmadılar. Bahçeli’nin gaipten gelen sözleri havada kaldı.

Türkiye bir anda ikiye bölünmüş gibi göründü. Valilerin gösteri yasağına rağmen halk polise direnirken, ülkenin doğusunda özgürce Nevruz mitingleri yapıldı, Doğubeyazıt’ta Barzani bayrakları, her yerde PKK flamaları, Apo posterleri, halay, eğlence… Haziran Ayaklanması sırasında halkın çoğunluğu ile ayrılıkçı etnik milliyetçiler arasında beliren “tasa kaygı kıvanç” bölünmesinin aynısı üç gün içinde yaşandı.

Neyse, örneklerle yazıyı uzatmayalım.

Peki, Saray neyi anlayamadı?

Saray, “bir yerde oturup kahve bile içemiyoruz” diyen öğrencinin, pazarda filesini dolduramayan emeklinin çaresizliğini; kirasını ödeyemeyen, çocuğunun beslenme çantasını dolduramayan sıradan yurttaşın utancını; zengin şeriatçının ülkeyi bir Ortadoğu sultanlığına dönüştürmekte olduğunu ve millî kimliğiyle oynandığını hisseden halkın giderek büyüyen öfkesini anlayamadı. Bu duygular Saray’ın yaptırdığı haftalık anketlerde görünmüyordu. İktidar sahipleri “Türkiye yüzyılı” diye övündükçe artan öfkenin patlama noktasına geldiğini aslında kimse anlayamadı.

On iki yıl önceki Haziran Ayaklanması’nın hayaletiyle insanları tutuklayıp halkı korkutmaya çalışan Saray’ın, çok daha kararlı, şiddetli ve yaygın bir isyan dalgasıyla sarsılması trajikomiktir.

İmamoğlu’nun gözaltına alınması basit bir vesiledir. Toplumsal ayaklanmanın şartları olgunlaşmışsa çok daha basit ve küçük bir olay bile tetikleyici olabilir. Pinokyo benzeri imal edilmiş bir karakter olan İmamoğlu’na ya da partisini (koltuğunu) kurtarma telaşıyla öğrenci derneği başkanı gibi acemice atıp tutan Özgür Özel’e fazla anlam yüklemek ya da “CHP halkı sokağa döktü” gibi sözler söylemek yanıltıcı olur. CHP bu büyük tepki sürecini kendisini saldırıdan kurtaracak noktaya kadar bile yönetemez.

Halkı sokağa döken CHP değil, Saray’ın kendisidir. Ülkeyi yönetemiyorlar, halkı yoksullaştırdılar. Halkın çoğunluğu AKP kadrolarının takındığı kibirli, aşağılayıcı, umursamaz, körleşmiş tutumdan nefret etti.

Kitle hareketi dalgalar hâlinde ilerler. Kendi liderliğini yaratır, kendi kolektif karar mekanizmalarını oluşturur; provokasyonlara ve şuursuz yıkıcılığa karşı kendi iç güvenliğini örgütler. Eylem sırasında ölçülü ve bilinçli davranır, halk çocuklarından oluşan polislere hitap etmeyi, onları aydınlatmayı ihmal etmez. Önder olarak kendisini kitle hareketinin başına monte etmek isteyen grupları elekten geçirir; yanında gördüklerini, mücadele içinde tanıdıklarını, sınadıklarını birleştirir. Bunları yapamazsa dağılır, geri çekilir ve bir sonraki yükselişe kadar bekler. Her hareket kendi tecrübesini bir sonrakine aktarır. Bu işler böyle olur.

Kitle hareketi, siyasî toplumun tamamında ayrıştırıcı, eğitici ve dönüştürücü bir etki yaratır. Sadece şu üç gün içinde yaşanan olaylardan sonra CHP tabanının eskisi gibi kalması mümkün mü?

Şimdiki hareket Haziran Ayaklanması’nın devamıdır. Amaç, kurucu iradenin oluşması, toplum sözleşmesinin kararlaştırılması ve nihayet anayasa yapacak bir Kurucu Meclis’in toplanması olmalıdır. Sokaktaki insanın ortalığı karıştırmak ya da İmamoğlu’nu vs. cumhurbaşkanı ya da yeniden diplomalı yapmak gibi bir derdi yok; laik demokratik ve sosyal bir hukuk devleti istiyor. İnsan yerine konulmak, hakları yasalarla güvence altına alınmış birer yurttaş olarak saygı görmek istiyor. Andımız’ı istiyor; şekil olarak değil, devrimleriyle, Devrim Kanunları’yla birlikte devrimci Mustafa Kemal’i geri istiyor. Cumhuriyet, sokaktan sesleniyor. Başka halk yok!

Başta da söylediğimiz gibi, Saray doğru tespitler yaptı fakat yanlış sonuçlar çıkardı. Dünya durumunu ve bizzat yarattığı dönüşümün kendisine sağladığı kazanımları doğru değerlendirdi. Ancak bu fırsat ve kazanımlarla netice alabilecek kadar güçlü olduğunu, halkı sürü gibi güderek nihai hedefine ulaşabileceğini sanarak yanlış yaptı. Belirlediği hedefler ile sahip olduğu güçler orantılı değil. Büyük bir öfkeyle, en geniş cepheyle karşı karşıya kaldı.

Kendi partisinden ayrışarak danışmanları, bakan denilen atanmış ofis memurları, biat etmiş emniyet müdürleri ve valileriyle tek başına kalması an meselesidir. OHAL ilan edip halkın yarısını ezmeye girişmesi iyice yalnızlaşmasına, daha sert bir tepkiyle karşılaşmasına, iç çatışmalara yol açacaktır. Bu nedenle hukuka bağlı yargıçların savcıların, aklıselim sahibi Devlet ricalinin ve en önemlisi AKP içindeki devlet terbiyesi görmüş akil adamların, cesaretlerini toplayarak huzura çıkıp Reis’i uyarmaları, sakinleştirmeleri, ona istifa yolunu göstermeleri gerekir.

Ülkede işler zıvanadan çıkıp esnaf ve suhte (talebeler) yeniçeriyle birleşerek sarayın kapısına dayandığında vezirler Sultan’ın huzuruna çıkıp etek öperler, el pençe divan dururlar ve nihayet “Gün akşamlıdır, Hünkârım” diyerek devr-i saltanatın nihayete erdiğini, kıyam edip kan dökmenin bu vakitten sonra beyhude olduğunu kibarca beyan ederlermiş. Tarihten ders almak gerekir. [email protected]

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

29 Yorum

  1. 25 Mart 2025, 02:43

    “Yıkmak kolay fakat yapmak zordur” derdi rahmetli dedem.
    Tayyip gitsin gitmesinede, kim gelsin!! İmamoğlu pinikyo şarlatanı mi gelsin!?? Her gelen gideni arattığına göre, Tayyip gittikten sonra mumla aranacak gibi geliyor bana.

    Cevapla
  2. Önemli olan BOP eşbaskanın yanında veya tarafında konumlanmamaktır.
    Kimse bizi saf veya enayi yerine koymaya çalışmasın.
    Sn. Yavuz Alogan nın yazısı isabetli tespitlere dayanan objektif bir yazı.
    Sn. Alogan a Teşekkür ederim.

  3. Önemli olan BOP eşbaskanın yanında veya tarafında konumlanmamaktır.
    Kimse bizi saf veya enayi yerine çalışmasın.
    Sn. Yavuz Alogan nın yazısı isabetli tespitlere dayanan objektif bir yazı.
    Sn. Alogan a Teşekkür ederim.

    Cevapla
  4. Eline sağlık hocam. Bursa’da CHP lilerin pkklıları dövmesi çok hoşuma gitti ya. Özlediğimiz manzaralar.

  5. 24 Mart 2025, 01:02

    Kaleminize, sağlık.

  6. Kemalist devrimcilik bu saatten sonra ancak nostaljidir, muvakkat bir zırhtır. Kitle artık liberal.

    Cevapla
  7. Hayal görüyorsunuz. Birincisi yanlış blr olay ile doğru blr eylem yapılmaz. İkincisi Erdoğan gibi biri istifa etmez. Kimse etmiyor zaten.

    • Millet oy verme hakkının elinden alınmaması için dışarıda. Hayal aleminde olan sensin birader.

  8. lütfen istifa ediniz cümlesi ile her şey bitecek mi?
    Tüm bu yaşanmışlıkladan sonra bu sonuca mı ulaşıyoruz?

    Cevapla
  9. Keşke bu yazıyı Serkan Öz ve Erdem Atay ile de öncesinde bir okuyup tartışsaydınız.Zira kitleyi sadece İmamoğlu için sokaklarda zannediyor ve bu kitleye destek vermiyorlar.Halbuki bu kitlenin gençleri akşamları dışarıda ve kitlenin esas isteği olabilecek Atatürkçü çizgi veryansında.Ama biz bir seçim yapmak zorunda değilmişiz diyorlar.Şimdi bu hareket içerisinde Vatansever bir sonuç çıkması buna bağlıydı.Ama çok yanlış bir okuma yaptılar ve meseleyi Ekrem ve Tayyip ikilisi diye okutup anlattılar.Bir büyük fırsat elimizden uçup gidiyor.Acaba Atatürk ü iyi ezber ettiler mi anladılar mı bilemedim.Zira böyle bir fırsatı Atatürk asla kaçırmaz bu kitleyi alır ve burdan yeni bir vatan kurardı..

  10. 23 Mart 2025, 16:19

    II. Beyazit: Kalkmam!
    Yavuz Sultan Selim: Kalk o tahttan!
    Mızıkçılık sonucu halk yoksullaşıyor.

  11. “Halkı sokağa döken CHP değil, Saray’ın kendisidir. Ülkeyi yönetemiyorlar, halkı yoksullaştırdılar. Halkın çoğunluğu AKP kadrolarının takındığı kibirli, aşağılayıcı, umursamaz, körleşmiş tutumdan nefret etti.” Durumun özeti budur.
    Aslında AKP nin tespit yapıp sonuç çıkardığı falan yok. Tüm diktatörlüklerde olduğu gibi, yönetimi bir noktada kendi isteğiyle bırakmayı bilmiyorlar. Her ne pahasına olursa olsun yönetimi elinde tutmak istiyor. Çünkü suçlar çok büyük, edinilen haksız servet çok çok büyük. Kısır bir döngüye girdiğini biliyor, görüyor ama kaçınılmaz sonu geciktirmek için çırpınıyor. Çırpındıkça daha çok batıyor.
    Ama sonuç değişmeyecek. Deniz bitti, gemi karaya oturdu. AKP gidici.

  12. 23 Mart 2025, 14:36

    AK Parti’nin BAĞIMSIZLIK ÇABASINI, Atatürk’ün TAM BAĞIMSIZLIĞI ile buluşturacak ÖRGÜTSEL ve KİTLESEL formüller üretmeliyiz.Bu dönemde , AK Partiyi hedefe koyarak YÜRÜMEK, Ulusal provakasyonlara YOL VERMEK ile eşdeğerdir.Zor koşullar içindeyiz.Dikkatli olmamız gerekiyor..

    • Salla salla vur duvara. Bu kafaya gelmek için ne içtiysen tedarikçisinin numarasını söyle de ben de içeyim.

    • akepe ile Atatürk’ü aynı çizgi de gören aklın nasıl bu zamana kadar hayatta kaldığına şaşarım.

      Cevapla
  13. 23 Mart 2025, 14:08

    Yavuz hocam kaleminize sağlık. Tüm düşüncelerinize katılıyor olmakla beraber Veryansın TV’ye bir çağrı olması açısından yorum yapmak istiyorum. Protestolara ve eylemlere destek veren bizlerin Ekrem İmamoğlu ve CHP gibi bir derdi yok. Bu olay, tüm sürecin tetikleyicisi. Dolayısıyla tüm bu direnişi gerçek bir muhalif duruş olarak sahiplenebilmek adına Veryansın TV’ye de iş düştüğünü düşünüyorum. Kimsenin yolsuzluk yaptığını ya da yapma ihtimalini savunmuyor yahut pkk ile uzlaşmayı düşünmüyoruz. Tek istediğimiz yıllardır her fırsatta bizleri aşağılayan, en ufak özgür düşünceye dahi tahammülü olmayan ve yaşadığımız tüm bu ekonomik buhranın müsebbibi olan saray devletine avazımız çıktığında bağırabilmek.

  14. 23 Mart 2025, 13:25

    Analizler çok isabetli, bununla birlikte “Pinokyo” denerek aşağılanan İmamoğlu’nun emniyet ifadeleri ve saldırganlar karşısında zerre geri adım atmayan, Ergenekon kumpaslarında anlı şanlı paşalarımızda dahi göremediğimiz duruşu görmezden gelinmiş. Şunu kabul etmek gerek süreç “Pinokyo” yu lider yapıyor.

    • tamam da , bunun anahtarı ımamoglu olamaz yanlıs anahtarla bır kapıyı acmaya kalkarsanız cok dah kotu duruma dusersenız. ımamoglu burada yanlıs anahtardır. bıze allanıp pullanıp sunulan anahtar olarak verılen bır tuzaktır. erdogan junıordur. Tc artık bunu kaldıramaz hata bura hatanız burda.

    • sızde bır cok seyı mafya lıderı gıbı satın alma becerınız varsa ve bır kıbır abıdesı olsanız aynı seyı yaparsınız. dert etmeyın kıbır mezıyet degıldır.

  15. 23 Mart 2025, 12:43

    Bazı tesbitler doğru ama çıkarımlar yanlış, aynen AKP gibi siz de ne yöne bakacağınızı bilememişsiniz ! Önce ilkeler, evrensel doğrular, toplumsal özellik ve gerçeklikler, dünya konjonktürü gibi değişkenler de gözönüne alındığında çıkacak sonuç pek de iç açıcı olmayabilir ! Keşke son paragrafta olduğu gibi akıl ve sağduyu beklentiniz gerçek olsa ! Umarım yanılmayız !

  16. Harika bir yazı Yavuz Bey. Fikrinize ve kaleminize sağlık. Tahminim odur ki son günlerde de Veryansın TV içinde belli tartışmalar yapılıyor. Rica ediyorum Serkan Öz, Engin Balım ve Erdem Atay’ı dillerinden düşürmedikleri “sokak provokasyonu” ifadesi için uyarınız. Türk milleti yıllar sonra kendi iradesiyle meydanlara çıkmışken köstek değil, destek olmak gerekir. Dün gençler Çağlayan Adliyesi’nin önünde Atatürk’ün Gençliğe Hitabesini okudular. Meydanlara kimin indiği belli, köstek olmak ayıptır.

  17. AKP iktidarının “emperyalist güçlerin jeopolitik çıkarlarına uygun siyasetler izlediği sürece” (yani buna kısaca salıncak diplomasisi de diyebiliriz) “bağımlı ülkelerin iç politikalarına müdahale edilmeyeceğini” sanması ya da kabulü, ancak “Emperyalist (bizim durumda ABD-İsrail ortaklığı) güçlerin sınırımıza dayanmasına kadar sürebilir. O vakit ne yaparsan yap, salıncağın ipi kopacak, iç işine de dış işine de karışılacak ve parçalanma süreci başlatılacaktır. Bin yıllık Türk – Kürt kardeşliği, iki günlük ABD – İsrail’e ram olmuş ve İsrail bayrağı üzerinde secdeye duran piyonlar tarafından yıkılmaya çalışılacaktır. Bir başka piyon olan İmamoğlu’nun tutuklanması nedeni ile başlayan hareket, kendisi de piyonlaştırılmış CHP eli ile, ulusal bir harekete dönüşebilir mi? göreceğiz.

  18. Türk İstiklal Mahkemesi mutlaka ve muhakkak soruyu soracaktır;Türkler sana ne yaptı ki sen Türk Ülkesi’ne ihanet ettin?

  19. 23 Mart 2025, 12:12

    Tebrik ederim, ülkenin pür melali aynen böyledir. Halk, yoksul, hukuk ayaklar altında,milli birlik yok ediliyor.
    Ne mutlu Türküm diyene!

  20. 23 Mart 2025, 11:47

    kafa karışıklığımızı giderdiği için bu yazıyı severek okudum. lakin o kurucu iradeyi sağlayarak devrimleri yeniden oluşturacak olan kim olacak?

    • (Kalabalık değil) kitle, mücadele içerisinde kırıla döküle örgütlenmeyi öğrenir, Cumhuriyet devrimleri temelinde kendi içerisinden önder kadrolarını çıkarır, diyor sanırım.

  21. vay be güzel yazı.

Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!