Veli Efe yazdı…
Tam tarihi hatırlanmıyor, 2008 sonları ya da 2009 başı olmalı. Yer unutulmuyor, askeri lise. Genç ise bir arayış içerisinde, suyu arayan adam misali. Kişi mekan zamandan ibaret bir yaşam döngüsünde, lisenin sonunda, Harbiye’nin bir adım uzağındaki genç adam hafta sonu izinsizlik cezası almış; muhtemelen sigara içerken yakalanmış. Ama ne gam ne kasavet, başka bir şey delikanlıyı umutla umutsuzluk arasında sürükleyen…
Can sıkıntısından izlenen televizyonda, okunan gazetelerde hep aynı iç karartıcılık. Ergenekon soruşturmasının bilmem kaçıncı dalgasında içeri alınan yeni birileri, ya emekli bir paşa ya bir üniversite hocası ya da işte böyle büyük bir unvan sahibi. Daha çok tecrübesiz dimağına rağmen düşünüyor delikanlı; hapse girenlerin hepsinin ortak noktası Cumhuriyetçi ve vatansever bir çizgiye sahip olmaları, en hafif tabiriyle gidişata karşıt olmaları. Şu güncel olandan kopayım da okuyarak kafamdaki karartıyı dağıtayım istiyor, okul kütüphanesine doğru yol alıyor.
Son okuduğu kitaplardan biri Necip Hablemitoğlu’nun “Köstebek” isimli kitabı delikanlının, Fetullah Gülen cemaatinin sızıntısını ilk defa idrak etmiş ve çok tecrübeli dimağlardan daha önce gündem ile gündemin arkasında olan arasında zayıf da olsa bağ kurmaya başlamış. Olanı görmeye başladıktan sonra neyi nasıl yapmalı soruları durdurulamaz bir şekilde zihninde dönmeye başlamış, eli yeni bir kitaba gitmiş işte o gün: Nihat Genç’ten “Kavga Günleri”. Attila İlhan’ın öncülüğündeki “Bir Millet Uyanıyor” dizisinden bir kitap. Öyle bir kitap ki; tüm satırlarının altı çizilerek bir gecede bitirilmiş, gencin yaşamını daha 17 yaşında iken öncesi ve sonrası olarak kesin bir şekilde ayırmış. Sonrasında hem ondan hem de başkalarından onlarca, yüzlerce kitap ancak bu kitaptan sonrası praksise ilk adım; “Aslolan onu değiştirmektir.” mücadelesine başlangıç.
Mektup gayesiyle yola çıkılıp mini bir öyküye dönüşen bu satırların işaret ettiği genç, Atatürkçü bir aileden geliyor ve şu sapkın dolu çağın bazı züppelerinin durmadan tekrarladığı gibi öyle darbeci/vesayetçi bir zihniyet canlanmıyor usunda askeri okul günlerine geri dönüp baktığında. Yalnızca tarihin, memleketin, Türk ulusunun ve milli ordunun gidişatına dair baş ağrıtıcı bir şekilde okutan ve yazdırtan bir bilinci hatırlıyor. Nihat Genç’in “Kavga Günleri” adlı kitabından sonra bu bilinç, kitabın ismiyle müsemma bir şekilde mücadelenin gerekliliğine olan bir inanca dönüşüyor. “Bir Millet Uyanıyor” dizisinin dediği üzere; “Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve savunmak kararlılığında olan herkes için… Bu dizi, bizi uykumuzdan uyandırmak amacıyla hazırlanmıştır. Parola: Vatan, İşareti: Namus” minvalinde bir inanç. Şevket Süreyya Aydemir, “Tek Adam”da Osmanlı’nın son günlerinde askeri idadideki kurucu nesli karakterleri bakımından üçe ayırarak inceler ve hepsine de simge bir ismi örnek verir: Ömer Naci, Enver ve Mustafa Kemal. Nihat Genç’in bir kitapla delikanlıyı evirdiği nokta belki de haddi olmadan naçizane Mustafa Kemal olma çabasıdır.
Gencin sonraki yılları bu inanca bağlı kalarak geçti hep, kapsamı bu satırların dışında kalmakla beraber, Kara Harp Okulu’ndan Fetullahçıların şok mangası marifetiyle uzaklaştırıldıktan sonra üniversite yıllarında da çalışma hayatında da siyasal ve sendikal mücadele ve en sonunda bugün. Nihat Genç’in bir kitabıyla başlayan mücadele inancını bir yerlerde sürdürmeye devam ediyor, kulaklarında bir cümle ile yine O’ndan: “Biz eyvallahsız yaşıyoruz; abimiz, dayımız, derebeyimiz yok, bizim başkanımız, patronumuz yok; biz bu toprağın yoksul çocuğuyuz…”
21. yüzyılın idealist olmaya çalışan vatansever gençliğinin en büyük eksikliği, tarihimizin başkaca dönemlerindeki gençliğin öncülüğü rolünü üstlenen aydınlarının bu devirde olmayışındadır. Neoliberal düzenin ahlaki çöküntüsünün tüm sosyal gelişmeleri esir aldığı günümüz Türkiye’sinde çok yönlü bilge adam yok denecek kadar azdır, namussuz bir yaşam tarzını temsil eden zevat ise gereğinden fazla. Gencin seçeneği ise çok fazla değildir, ya bırakacaktır kendini bu fırsatçılık rüzgarına ya da pusulasız bir idealistlikle çıldıracaktır düzeni değiştirmek için elinden hiçbir şey gelmemesine.
Nihat Genç ve birkaç çağdaşının ise omzunda ağır bir yük vardır. Vatanseverlik iddiasındaki gençlerin çok yönlü aydını olma görevidir bu yük, üstelik tam da Nihat Genç’in dediği gibi adam yetiştirmekte pek bereketli olan bu topraklarda yetişen onca büyük düşün adamının farklı rollerini bir arada sırtlayarak. Hacı Bektaş-i Veli, Yunus Emre, Nasrettin Hoca gibi ahlak öğretmenlerinin, Namık Kemal, Tevfik Fikret, Ziya Gökalp gibi hürriyetperverlerin, Yakup Kadri, Doğan Avcıoğlu, Attila İlhan gibi namuslu aydınların ve daha onlarcasının yüzyıllardır birbirlerine aktardıkları bu engin birikimi bu devirde üstlenen birkaç adam, belki de bu adamların en cesuru Nihat Genç. Üstelik kimi zaman Neyzen Tevfik gibi küfrü, kimi zaman Karacaoğlan gibi bir ceylanın güzelliğini en coşkulu şiire dönüştüren üslubuyla. Genç adamın içinde bulunduğu devir memlekette umutsuzluğun en ayyuka çıktığı devir iken; O’nu Toroslar’ın, Kazdağları’nın, Karadeniz’in, Erzincan İliç’in güzellikleriyle tanıştırıp delikanlıya yeniden umut aşılayan ve Anadolu’nun toprağından umudun kesilmemesi gerektiğini O’na hatırlatan Nihat Genç. Dergide, kitapta, televizyonda, konferansta, meydanda bunca aydın görevini bir arada yorulmadan sürdüren Nihat Genç.
Genç adam, şimdi yolun yarısına, otuz beşe yaklaştı. Fikren uzaklaştığı, yakınlaştığı oldu Nihat Genç ile. Üniversite yıllarının Ankara’sında çokça karşılaştı Kızılay’ın kahvelerinde, nedendir bilmez, tanışma ve sohbet etme imkanı olmadı hiç. Onunla anısı olarak kitap fuarında beraber çekilmiş bir fotoğraf var sadece. Hastalığı hakkında ise hiç yorum yapma isteği duymuyor, yaşam kavgasıdır bu, kazanılır ya da kaybedilir. Nihat Genç, tanıdığı bildiği Nihat Genç ise umudunu hiç kaybetmez, yaşam kavgasına da postasını koyar. Ama “Kavga Günleri”ni okuyan delikanlının umudunun da yaşam kavgasına olan sabrının da kaynağı sensin, artık bunu söylemeyi hak ettiğini düşünerek ilk defa, Nihat abi. Kal sağlıcakla…
Hayat dedikleri bu…Ahiretini bu dünyada yaptıkları belirleyecek,biz ne desek boş…
Hay ömrüne bereket. Nihat Ağabeyden gelecek güzel haberleri beklerken yaramıza üfleyen bir nefes oldun Genç. Nihat Genç’in yolundan devam edeceğiz, Neyzen gibi en galiz küfürleri savurup, Yunus gibi Türk dilinin en naif örneklerini sunacağız. Umudumuz bu topraklarda, bir canımız var, yaşanacak başka hayat, gidilecek başka diyar yok. Ne bu deveyi güderiz, ne bu diyardan gideriz.