Avatar
Ali Sadi Ünsal
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Diğer
  4. Fethullah Gülen’in ayaklarına kapanan soytarılardan, cesur yürek gazetecilere

Fethullah Gülen’in ayaklarına kapanan soytarılardan, cesur yürek gazetecilere

featured

1980’nin Aralık ayıydı…

Deniz Harp Okulu’nda bir gün sonra yapılacak ‘sonar’ dersinin sınavı için çalışıyorduk. Hocamız Yüzbaşı Kayhan Elitaş her sınıfta farklı problemler çözerek konuyu anlatırdı. Bu nedenle bütün sınıflarda çözülmüş soruları da dikkate alarak sınava hazırlanıyorduk.

Sınav günü geldi ve soru kâğıtları dağıtıldı. Hepimiz hayretler içerisinde kaldık. Soru bir taneydi ve çok kısaydı. Sınavda hepimiz döküldük.

Sınavdan sonra sorunun çözümünün ne kadar kolay olduğunu görünce de yıkıldık.

Sınav sonuçları açıklandıktan sonraki ilk dersinde hocamız kızgın bir şekilde sınıfa girdi ve neden bu kadar basit bir soruyu çözemediğimizi sordu. Hepimiz adeta koro halinde cevap verdik: “Efendim şimdiye kadar çözülen örneklere hiç benzemiyordu, kitapta anlatılanlarla da çözüm bulamadık”. Kayhan Yüzbaşı klasik siyah kalın çerçeveli gözlüğünü yukarı doğru ittirerek “Hayatta karşılaşacağınız sorunlar tabii ki öncekilerin tekrarı veya benzeri olmayacaktır. Böyle gerekçe mi olur?” diye tepki gösterdi. Başımızı önümüze eğdik.

* * *

Ülkemizde kumpasların çığlık çığlığa kutlandığı yıllardı…

30 Ağustos akşamı Zafer Bayramı resepsiyonuna gelenleri karşıladıktan sonra eşim ve bembeyaz üniformaları içerisindeki 15 erimiz ile masalara yöneldim. İlçemiz kaymakamı ve eşleri hanımefendi çok değerli ve vefakâr insanlardı. Masalarına yöneldiğimde kaymakamımız “Bu resepsiyonda erlerimizi görmek bizi çok mutlu etti” dedi. Resepsiyona katılan 15 er o gecenin yıldızlarıydı. Hangi masaya yönelsem ilk ifade edilen konu bu oluyordu.

2000’li yıllardan itibaren askere gelen gençlerin psikolojik dünyalarında olumsuz yönde ciddi değişimler olduğunu gözlemliyorduk.

Aile, mahalle, okul, iş ortamında çözülemeyen sorunlarla büyüyen gençler, askeri ortamda neticesi intihara kadar uzanan tepkiler gösterebiliyordu.

TSK bu değişimi oldukça öncesinde görerek tedbirler almaya çalışıyordu. Rehberlik merkezlerinin kurulması ve rütbeli personelin eğitimleri sayesinde acemi birliklerinden itibaren riskli grupta olan erlerin önemli bir kısmının yaşam kıvançları artırılmış, intihara kadar uzanan süreçlerin önüne kısmen de olsa geçilebilmişti.

Bu bilincin yansıması olarak resepsiyona katılan erlerimizin önemli bir kısmını sorunlu geçmişi olanlardan seçtirmiştim.

Denizaltı Filosundan yetişme Kurmay Başkanım Deniz Kurmay Albay Ergun Balaban çok çalışkan, dürüst ve güvenilir bir subaydı.

Erlerimizin yaşam kalitesinin artırılması için çok çaba gösterdi. Erlerimiz için giyim reyonu oluşturdu. Hafta sonu iznine çıkan erler şemsiye dahil ihtiyaç duydukları kıyafeti özgürce seçip kullanabiliyordu.

Kantinin bütün olanakları erlerimizin ihtiyaçlarına yönlendirerek maddi durumu kötü olanlara harçlık verilmesini sağladı.

Ödülü de balyoz kumpasından nasiplenmek oldu!

11 Şubat 2011’de sözde mahkeme salonunda üzerlerine kapılar kapatılarak tutuklananlar arasındaydı…

Tutuklandıktan sonra eşleri hanımefendi aracılığı ile küçük bir kâğıda yazdığı şu notu iletmişti: “Sayın Komutanım, sizinle yapacağımız daha çok işler vardı. Mümkün olmadı. Saygılarımla…”

Hayatta karşılaşacağımız sorunlar tabii ki öncekilerin tekrarı veya benzeri olmayacaktı…

* * *

30 Ağustos resepsiyonuna katılan erlerden birinin yaşam öyküsü çok ağırdı. Yürek dayanmazdı. Rehberlik merkezinden aldığım bilgiler doğrultunda 15-20 günde bir kendisiyle odamda baş başa sohbet ediyor, üzücü bir adım atıp atmayacağını bizzat değerlendirmek istiyordum. Maddi sıkıntısını asgari seviyede de olsa karşılıyorduk.

Erlere ilişkin sorunları atlamamak için kameraların görmediği yerlere şikâyet kutuları yerleştirmiştik. Düzenli olarak yazılanları okuyor tedbir almaya çalışıyorduk. İstismara çok açıktı ama tecrübe ile üstesinden geliyorduk.

Kurmay Başkanımın tutuklanmasının üstünden dört ay geçmişti. Emir astsubayım her hafta olduğu gibi yazılanları getirmişti. Mektuplardan biri doğrudan beni hedef almıştı. “(…) İnşallah sende tutuklanır cezaevini boylarsın. Anlarsın o zaman (…)” Detayları araştırınca yazanın ‘yaşam öyküsü çok ağır olan’ asker olduğunu tespit ettim. Komutanı disiplin cezası verince beni hedef almıştı. Çok üzülmüştüm…

O birlikten başka bir birliğe tayin olmuştum. Kısa bir süre sonra da tutuklanmaya gidecektim.

Yerime atanan değerli kardeşim Deniz Kıdemli Albay Yalçın Enç telefon ile beni aradı. “Komutanım burada bir askerimiz var. Teskere alıyor. Size bir hata yapmış. Özür dilemek istiyor. Bu nedenle aradım” dedi.

Yalçın vaktim az, malum gidiyorum, üzülmüştüm ama unuttum bile. Onun hayatı çok ağırdı. Söyle ona kaderi güzelliklerle dolu olsun. Özür dilemesine gerek yok!” dedim.

Hayatta karşılaşacağımız sorunlar tabii ki öncekilerin tekrarı veya benzeri olmayacaktı…

* * *

Kumpaslar sürecinde cezaevindeki genç arkadaşlar bana sık sık şu soruyu sorarlardı: “Bu filmin sonundan nasıl bu kadar eminsiniz? Bizi betona gömdüler. Umudunuzun kaynağı nedir?”

Onlara şu cevabı veriyordum. “İki dayanağım var. Birincisi sahadan. Ne demişti eski MİT mensubu ve şimdi Star Gazetesi yazarı Mahir Kaynak;

‘Silahlı Kuvvetlerdeki bazı dokümanlar ele geçirildi ve bunlar bir darbe hazırlığına uygun biçimde yeniden düzenlenerek kamuoyuna sunuldu ve darbe karşıtlığının yerleşmesi ve bu tavrın genelleşmesi sağlandı. (…) Medyanın durumu askerlerin yemin törenini andırıyordu. Herkes ne kadar demokrasiden yana olduğunu göstermek için kaleme sarıldı. Ancak bu meselenin birinci safhasıydı. (…) Kamuoyuna sunulan belgeler orijinal değildi ve elde edilen bazı bilgiler değiştirilmiş ve bir darbe planına uygun hale sokulmuştu. (…) Şimdi çok akıllı bir biçimde yürütülen projenin ikinci safhasındayız. Belgelerin değiştirilmiş olduğu ortaya çıkacak ve ne darbe kalacak, nede ordu düşmanlığı.’

Bu yarı resmi bir tebligattır. ‘Kusura bakmayın, bir proje var. Onu hayata geçiriyoruz. Sizleri seçtik. Merak etmeyin, biraz dayanın’ dendi. Bu bütün mahallenin bildiği bir sırdı.

İkincisi tarihsel süreç… Böyle gitmez… Tarihe bakın… Dışarının desteği ile en adi suçları işletirler. Verilen destek eroin etkisi yaratır, tatlı hayaller görülmeye başlanır. Ve kullanım ömrü dolunca da işlenen suçlar önlerine konur. Yeni bir süreç başlar. Ne kadar yatarız bilemem. Ama sürecin nasıl biteceğinden eminim.”

Şimdi her nedense hatırlanmaz ama o dönemde sık sık bir af çıkarılmasından bahsediliyordu. Hani PKK’ya çiçeklerin sunulduğu, karşılama törenlerinin yapıldığı dönemde.

Yani? PKK’ya af gerekiyordu. Çıkarılacak af askerleri de kapsayacağı için fazla tepki gösterilmeyecekti. Bir taşla iki kuş…

Sonuçta PKK affı hayata geçmediği gibi bu planı yapanlar başkalarının planına meze olmuştu… Hem de bütün uyarılara rağmen…

Hayatta karşılaşacağımız sorunlar tabii ki öncekilerin tekrarı veya benzeri olmayacaktı…

***

Tarih yaprakları 18 Şubat 2013’ü gösterdiğinde tutuklanalı yaklaşık 2 yıl olmuştu.  Ziyaret gününe Barış Terkoğlu gelmişti. Cezaevinden yeni çıkmış ve soluğu Hadımköy Askeri Cezaevinde almıştı. Kendisiyle o gün tanıştık.

Günlüğüme kendisini şöyle kaydetmişim: “Bugün Barış Terkoğlu ziyaretime geldi. Karşımda pırıl pırıl bir insan gördüm. Bir insanın kişiliği, tavrı ve yüz ifadesi bu kadar mı tertemiz olur? (…)”

Verilen süreyi çok verimli kullandık. Tabii bir İtalyan halk şarkısının sözlerini de birlikte dile getirdik.

Yıllar sonra tahliye olduk. Beşiktaş meydanında her hafta icra edilen Sessiz Çığlık eylemine eşi ve bebeği ile gelmişti. O gün de biraz sohbet etme imkânı bulmuştuk. Sonrasında onu Uğur Mumcu’nun yolunda birbirinden güzel yazıları ve kitaplarıyla izleyecektim.

*  *  *

 “Hayatta karşılaşacağımız sorunlar tabii ki öncekilerin tekrarı veya benzeri olmayacaktı…” diyecektim ki… Bu sefer şüpheye düştüm… Acaba bu sefer aynısı olmasa bile benzeri mi olacaktı?

Önce Barış Terkoğlu ve Hülya Kılınç, sonra da Barış Pehlivan tutuklandı. Murat Ağırel adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı ama itiraz üzerine tutuklandı. Odatv’ye yayın yasağı getirildi.

Şehit olan MİT personelinin deşifre olmaması için yapılması ve yapılmaması gerekenler temelinde hatalar vardır. Bu hatalar olduğu sürece konunun basına yansımasının çok önemi kalmadığı inancındayım.

Şehit olan MİT mensubu hakkında herhangi bir bilginin sızması istenmiyorsa alınması gereken tedbirlerin çok farklı olması gerekmez mi? Görüntülere baktığımda bu özeni göremedim. Her boyutu ile açık vardı. Bu açıklar olduğu sürece haberin yurt içinde kullanılmasına engel olunsa bile yurt dışında kullanılmasına nasıl engel olunacaktır? MİT’in konunun bu boyutu üzerine yoğunlaşması daha doğru olacaktır.

Odatv bu haberi özen ve hassasiyet göstererek vermişti.

Daha önce bir kısım basının MİT mensupları hakkında pervasızca yayın yaptığı ve haklarında hiçbir işlem yapılmadığı da ortada iken Odatv’nin göstermiş olduğu bu özen ve hassasiyete rağmen linç kampanyaları desteğinde gerçekleşen gözaltı yöntemleri, tutuklamalar ve yayın yasağı çok yanlış olmuştur. İnandırıcı da değildir.

Türkiye Barolar Birliği Başkanı ve 42 Baro bu uygulamaların hukuken yanlışlığına vurgu yaparken, büyük endişe duyduklarını da açıklamışlardır. Sayın Prof. Dr. Ümit Kocasakalın şu sözlerini dikkate almamak mümkün mü?

“Belirttiğim üzere bu yaşananlar, çok da üzerinden zaman geçmemiş acı hatıraları canlandırıyor, yeniden aynı ‘hortlakları’ çağrıştırıp, aynı ‘kâbusları’ görmemize neden olarak hukuk devletine olan inancı ve güveni sarsıyor. Kimse bir suç şüphesi varsa soruşturma yapılmasın demiyor. Ama bu şekilde hukuk çiğnenerek, amaca göre eğip bükülerek, usul kuralları bir ‘kamçı’ gibi kullanılarak değil. Nasıl ki Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında amaç üzüm yemek değil, bağcı dövmek idiyse burada da aynı kuşku ister istemez insanın aklını kurcalıyor. Acaba yine mi… ?!”

Bu uygulamalara sosyal, görsel ve yazılı medyada alkış tutanların gerçeğini bilmeyen yok. Bunların bir kısmı devletine sahip çıktığına inanırken, büyük bir kısmının derdi devlet değil. Onlar yaralı… Yaraları ise FETÖ bağlantıları…

Onlar FETÖ’nün çeşitli kademelerindeki elemanlardı. Kendi söylemlerine göre artık değillermiş… Acaba onlar için hukuki süreç işletilse bugün alkış tutanlar arasında olurlar mıydı? Onların ipliklerini pazara çıkaran Odatv’ye düşmanlıklarının nedeni budur.

İşte devletin, hukuk sistemimizin, biz vatandaşların en güvenmemesi gereken kesim de bunlardır. Onlara ilişkin inkâr edilemeyecek bütün belge ve kayıtlar ortadadır. Koşullar biraz değişse, zemin biraz kaysa ve Fethullah Gülen denen şeytan Türkiye’ye dönse… Bunlar o şeytanın ayaklarını öpmek için hava limanında kuyruğa girerler… Türkiye’de bundan şüphesi olan var mıdır?

Devletine sahip çıkma adına tepki gösterenler ise konunun özünü kaçırmamalıdır. Bunun için de Prof. Dr. Sayın Ümit Kocasakal’ın yukarıdaki açıklamalarının yer aldığı Veryansıntv’deki yazısını ve gazetecilerin ifade tutanaklarını düşüncelerinin değişmesi korkusuna rağmen dikkatle okumalıdırlar. Sonra da FETÖ’nün yurt dışındaki üyelerinin paylaşımlarını…

Yargıdan muaf olunmayı savunan yoktur. Ancak yöntemi inandırıcı olmadığı için ciddi şüphe oluşturmaktadır. Sorun da budur. Suçlu olanlar yargıdan kaçar ve buna kendilerinin bile inanmayacağı gerekçeler (!) üretir. Örnekleri çoktur…

* * *

Günlük siyasi çalkantılar irademizi ve aklımızı yiyip bitiriyor. Olaylara, taraftarı olduğu takımın oyuncuları sahaya döner bıçakları ve baltalar ile çıksa bile bunu da savunacak kadar bilincini yitirmiş fanatikler düzeyinde bakmamalıyız.

Unutmayalım ki “İradesiz akıl değersiz, akılsız irade ise tehlikelidir” (*). Ülkemiz askeri, ekonomik ve siyasi olarak bu kadar tehlike altındayken Odatv ve benzeri olayların bir tesadüf olduğuna inanmıyorum. Sürekli dikkatlerimizi yoğunlaştıracağımız kurgular önümüze sürülüyor ve “cambaza bak” oyunu sergileniyor…

Göçmen sorununa bakalım…

Ekonomik sorunlara bakalım…

Suriye, Irak, Libya, Doğu Akdeniz’de yaşadığımız sorunlara bakalım…

Bakalım, bakalım, bakalım…

* * *

Doğu Akdeniz’de tansiyon her geçen gün yükselmektedir. Son olarak iki Rus firkateyni daha Akdeniz’e indi. Çeşitli ülkelerin denizaltılarının da sinsi sinsi dolaştığını vurgulayalım.

Suriye’deki gelişmeler Libya’yı unutturmasın.

Doğu Akdeniz’de bir gemimize ‘bir süre kimliği belirsiz kalacak’ bir denizaltıdan torpido atılabilir. TCG Muavenet olayını, çuval olayını unutmayalım…

Suriye’deki sahil bataryalarından, insansız hava aracından veya örneğin Mısır savaş gemisinden bir gemimize kazara(!) güdümlü mermi atılabilir. Akdeniz’deki Rus firkateynlerinden Suriye’de konuşlu birliklerimize kazayla(!) curiese füzesi atılabilir…

Böyle bir operasyonun yaratacağı etki kimlerin işine gelmez ki? Olmaz demeyelim…

Tehlikenin farkında olalım…

* * *

Biz vatandaşlar FETÖ ve 15 Temmuz kalkışmasının yargı sistemimize verdiği hasarın bilincindeyiz.

Ancak, yargı sistemimizin bir türlü normalleşememesinden de artık bıktık.

Yargı sistemimiz kendilerinin bir sopa ve tehdit unsuru olarak kullanılmasına veya böyle bir algının oluşmasına izin vermemelidir.

* * *

En azından gazetecilerin tutuksuz yargılanması aşamasına niye gelemiyoruz?

Odatv ile Barış Terkoğlu, Hülya Kılınç, Barış Pehlivan ve Murat Ağırel’e yönelik haksız ve tepkisel uygulamalar hukuki zeminde normalleştirilmelidir. Öncelikle tutuklu olanlar tahliye edilmeli, yargısal sürecin her aşaması saygın ve güvenilir bir şekilde tamamlanmalıdır.

 “(…) İnşallah sen de tutuklanır cezaevini boylarsın. Anlarsın o zaman (…)” diyen Mehmetçiğin yaşam öyküsü çok ağırdı. 21 yaşındaki bu delikanlının yaşam öyküsünün sorumlusu da kendisi değildi. Buna rağmen çok kısa bir süre zarfında yaptığı hatanın farkına varmıştı.

İyi de, yakın zamanda bunca yaşadığımız alçaklıklarda en önde mücadele eden ve bedel ödeyen bu “cesur yüreklerin” maruz kaldıkları hukuksuzluklara karşı bu pişmanlığı duymayacağınızı mı zannediyorsunuz? 

Hepimiz kendimize “Bu insanlar kadar FETÖ ile mücadele ettim mi, bedel ödedim mi” diye sormalıyız. “Hata yaptık” söylemlerinin tekrarlanmasına fırsat vermeyelim…

Yurt dışında keyif çatan FETÖ’nün elitleri bu süreci altın vuruş olarak görmüşler. Bir kısmı “Biz masumuz, geçmişte yaşananları biz yapmadık. Size yapılan haksızlıklarda biz sizin yanınızdayız” diyerek iyi polis rolü oynarken, bir kısmı da “Oh olsun! Beter olun! Bizim ipliğimizi pazara çıkarıp, engel olur musunuz? Görün gününüzü” diyerek buradaki güya kripto (!) elemanları ile birlikte kötü polis rolü oynamaktadır.

Bu durum da aklıma yakın bir dostumun geçenlerde Peru’da, Titicaca gölünden göndermiş olduğu bir videoyu hatırlattı. Bir köyde uzun kanatları olan bir kuş süzülerek yere doğru iniyordu. Ben kuşun bir atmaca olduğundan oldukça emindim. Ama yanılmıştım. Meğerse akbabaymış… Çok yakın plan çekimler sonrası ikna oldum… Aman dikkat…

Hayatta karşılaşacağımız sorunları kendi irademiz (!) ile öncekilerin tekrarı veya benzeri olacak şekilde yeniden kurgulamayı başarmayalım. Bu kapsamdaki sorular da cevapları da bellidir. Öyle değil mi?

Vatanını ve milletini gönülden sevdiğine inandığım cesur yürek gazeteciler Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Murat Ağırel ve Hülya Kılınç’a, Barış Terkoğlu’nun hapishane ziyaretinde bana yazdıklarıyla seslenerek bitirelim;

“Zor günlerin hepimiz için güzel günlere döneceği inancıyla…”

 

(*) Hitler’in Generalleri Konuşuyor. B.H.Liddell Hart (Çeviri Selçuk Uygur-Kronik Kitap)

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

12 Yorum

  1. 5 Nisan 2020, 06:20

    Amac burada particilik yapmak degil sadece gercekleri vurgulamaktir.Bugün AKP etrafinda daha dogrusu Reis denilen kisinin etrafinda; asker ,sivil,resmi gayriresmi,genc ihtiyar,gazeteci, siyasetci,bürokrat,ilahiyatci kim kalkan olmus onu savunuyorsa biline ki bunlar dünkü Fetoculardir.CHP’ye veryansin edenler Fetöcüdür.Bunda asla bir yanilgi yoktur.Peki bu sonuca nasil geldim:Aklin yolu birdir.Yillar yili TSK’ya kurulan kumpasi kimler savunuyordu?Fetocu diye evlerine baskin yapilarak coluk cocuklarinin feryatlari arasinda sabahin kör saatlerinde göz altina almalari kimler alkisliyordu?Kimler gazete köselerinde “daha bitmedi”diye ellerini ogusturuyordu,isim vermeye gerek yok cünkü odünküler bugünde ayni köselerde ayni ama belki degisik makamlarda ve yine ayni uslüpla Atatürkcülere,CHP’lilere,Vatanseverlere,Baris isteyenlere saldirmiyorlar mi?Demek ki dün neydilerse bugünde aynilar.Onedenle Yazinizin basligi”dün Fetönün ayaklarina kapananlar”cok isabetli ve dogru bir tespittir.Feto yasiyor,yasatiliyor.Yani iktidarda kalma hirsi ile Fetö yasatiliyor.

  2. Kuranı ve islami bilen bir kişi cebrail melegini iyi bilir.ve allahın ayetlerini getirdigini bilir.ve o allahın emirlerini getirir.feto ne diyiyor .cebrail bana deseki parti kurdum gel katıl ben katılmam diyor.bu allah’a karşı gelmek değilmi.bu amerikan masasi islamla alakası yok.ve amerika için sünni ve şii savaşı çıkarmakla görevli.ne diyor irani hiç sevmem

  3. 11 Mart 2020, 16:47

    Sayın Amiralim, Sadece 2-3 gündür meydana gelen gelişmeler bile yazınızın ne kadar gerçekçi olduğunu gösterdi. DEVA partisi kuruldu…kuruculara baktım. Kumpas davalar döneminin Adalet Bakanı Sadullah Ergin, The Taraf’dan Gülay Göktürk, Gülçin Avşar… hadi bunlar şaşırtmadı ama emekli asker ve asker çocuklarına ne demeli? Sadullah Ergin ile adalet dağıtacaklarmış..FETÖ ıle ilgili kodlar çözüldü gibi…ama onlara yaslanarak keyif yapan ve züppe züppe konuşmak dışında hiç bir özelliği olmayan liberallerin büyük kısmının keyfi yerinde…Gülay Göktürk denen lise mezunu liberal daha dün gibi Sayın Cumhurbaşkanımız ile uçakta poz veriyordu. Bu liberaller hala utanmadan nasıl oluyor da toplum önüne çıkabiliyorlar? İşte tam bunlar olurken Odatv operasyonu yapılıyor.Sayın Cumhurbaşkanımıza ve Ak partiye zarar veren , tesadüf bu ya DEVA partisinin kuruluşuna denk gelen bu tutuklamalar karşısında sayın Adalet Bakanımız niye suskun? Adalet Bakanımıza ve dolayısıyla sayın Cumhurbaşkanımıza karşı bir komplo olduğuna artık inanıyorum. Bu komploda liberaller yine FETÖ ile kol koladır. Hepsi kora halinde ötmeye başladı.Artık anlıyorumki , hukuk kullanılarak büyük haksızlıklar yapılmasının kapısı açılmıştır. FETÖ ile mücadele edenleri özellikle hedef alıyorlar. Böylece hem FETÖ ile mücadele edenleri vuruyorlar hemde Ak parti iktidarını…Ve hala Ak parti bu oyunu göremiyor…hala…magazinleşmiş bir haber nedeniyle FETÖ ile mücadele etmiş ve bedel ödemiş çocuklara reva görülenler günahtır. Bu komplonun içinde kimler var belli…Yine tuzaklardayız.. saygılarımla

  4. Ilginize alakaniza verdiginiz nazik ve samimi cevaba cok icten tesekkurlerimi sunarim. Yillardan beri devletin en mahrem yeri olan mite kimlerin devamli saldirdigi malum iken bu haberin irtibatlari mutlaka ortaya cikarilmalidir. Ilk ifsa eden kimdir ve nicin bile bile ifsa etmistir. Bunlar nasil vatanseverliktir. Birisi suc islerse bir baskasina o suc nasil serbest hale gelir. Nasil olsa bizden once birisi tecavuz etmis diye bize de tecavuz hakki mi dogar. Sahsi olarak herkes kendinden mesul degilmidir? Bu kadar vahim saldirilarin yaninda sizin de hakli olarak bahsettiginiz yontem hatalari bu gibi olaylarda devede kulak kalmistir ve olayi asil mecrasindan uzaklastirarak polemik konusu yapmaya yoneliktir diye dusunuyorum., Ayrica yazinizin basligi da okuyucuda gayri ihtiyari olarak sucun olusmadigini hatta saniklarin aslinda kahraman olduklarini ve devletin sanki tam tersi yanlis isler yapiyor oldugu izlenimini uyandirmistir..Saygilarimla..sizleri seviyor guveniyor ve ayni sevdanin yolcusu olarak goruyoruz..

  5. 10 Mart 2020, 15:08

    Sayın Amiralim , Ben o habere baktım.Şehit olan askerimiz , polisimiz ne ise o duygularla baktım. Konunun bu boyutlara ulaşması beni hem şaşırttı hemde üzdü. Bu çocuklar sizinde vurguladığınız gibi düzgün insanlar. Kumpas döneminde herkes korkudan titrerken bunlar genç yaşlarında meydan okudular, cezaevlerine atıldılar. O dönemde fetö ile koyun koyuna iş birliği yapanlar ve bu vatana , devlete ihanet edenler bugün kalkmış gazetecilik dersi veriyor.Eğer yargımız görevini yapabilecek bağımsızlığa yeterince sahip olsaydı tamamı çok ağır ve sabit suçları nedeniyle cezaevlerinde olurlardı.15 Temmuz kalkışmasında verdiğimiz şehitlerin kanı her devrin soytarısı gazetecilerin eline bulaşmıştır.Beni asıl üzen ise Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a bu gelişmelerin verdiği zarar.Her devrin adamları ihanetlerine rağmen nasıl oluyor da hala itibar görüyor? FETÖ ile mücadele eden gazetecilerimize yapılan çok üzücü haksızlıklar ve soytarıların hala saygınlık görmesi en çok Sayın Cumhurbaşkanına ve Ak partiye zarar veriyor. Bu zarar gittikçe büyüyor. Bu nasıl görülemiyor anlamıyorum. Şehit MİT elemanın cenazesinde siyah bir çelenk vardı. Üzerinde de “ Teşkilat Başkanı” yazıyordu.Bu nasıl bir gizlilik? Herkes orada…Cümle alem biliyor ve görüyor. Nasıl bir gizlilik oluyor bu? Odatv haberi de çok nazik verilmişti. Gerçekten de hassasiyet gösterilmişti. Bu işte bir pusu var. Savcı ve hakimlerimiz dikkat etmelidirler.Kendilerini yönlendirenlere bir kez daha baksınlar…Gerçekten fetöcüleri çok mutlu etti bu olay. Çok üzücü… saygılarımla

  6. 10 Mart 2020, 11:58

    İlker bey,
    Yazdıklarınızı dikkatlice okudum. İfadelerinizin arkasında ki düşünceyi de anladığım kanısındayım. En kısa sürede düşüncelerimi yayınlayacağım. Nezaketinize ve katkılarınıza çok teşekkür ederim. Saygılarımla

  7. 10 Mart 2020, 11:54

    Rauf Bey merhaba,
    1. Çok yakın geçmişte FETÖ’cüler karşısında toplumun bir kısmı sinmiş, bir kısmı diz çökmüş, bir kısmı işbirliği yapmış iken bir kısmımızda meydan okumuş, toplumu ve devleti aydınlatmış karşılığında da bedel ödemiştir. Bu gençler bedel ödeyen kesimdedir. Bu nedenle “cesur yürek” olarak nitelendirilmeyi hak ediyorlar. Sizce de hak etmiyorlar mı? Bunu belirtmeniz doğru olurdu. Şehit MİT mensubuna ilişkin haberi yaptıkları için “cesur yürekler” demedim. Yazımda bu husus açıktır.
    2. Şehit MİT mensubu için alınması gereken tedbirler alınmaz ise “haberin yayınlanmamış olması” bir başarı olur mu? Bence olmaz. Hatta bu tür haberler ilgililere hatalarını düzeltme imkanı verir. Basında yer alınmıyor diye her şey yolunda değildir. Yazımda bu husus açık.
    3.Bu olayın Yargıya’da görülmesine karşı değilim. Eleştirdiğim konu yöntemidir. Yargımız artık hiç olmazsa gazetecileri habercilik nedeniyle tutuklu yargılamayacak aşamaya gelmelidir. Uzaktan kamera çekimleri vs. hepsi araştırılsın… soruşturmaların ilerleyen safhalarında yeni delillerde çıkabilir. Tutuklamalar yanlış olmuştur. Yazımda bu husus açıktır.
    4.Devlet adına icra yapanlar sorgulanmaz ise devlet batar. Daha dün fetöcülerin her yaptığı devlet adına yapılıyordu…. Hatırlamalısınız… Bugün onlara destek oluyor muyuz? Sadece eleştiride bulundum. Yapılmaması gerekenleri hiç yapmasaydık, bugün yapabildiklerimizi yapabilir miydik? Bu boyutu da dikkate almak gerekir… Değil mi?
    5. Sizin devletimize ve MİT’e sahip çıkmanıza yürekten katılıyorum. Ancak kimi yanlışlıklara karşı çıkmak gerekir. Sadece buna vurgu yaptım.
    Nezaketiniz ve eleştirileriniz için çok teşekkürler. Saygılarımla

  8. 10 Mart 2020, 08:47

    Tesekkurler Sadi. Hersey ortada. Durumu ortaya koymussun

  9. Uzaktan gizlice cekilmis ve kimin cektigi belli olmayan goruntuleri medyaya servis etmek cesur yureklilik diyorsunuz yani..Devlet sirriymis, mitmis bunlar fasa fiso seyler yani, neden tarihte tekrar tekrar yuzlerce devlet kurmak zorunda kaldigimizi simdi daha iyi anladim, tesekkurler amiralim

  10. İnşallah

  11. 10 Mart 2020, 02:22

    Duyarlı, güzel yazı.
    Sağolasın.

  12. Selam,
    Yorumlarım sansüre uğradığı için, bir süredir yorum yapmıyorum. Geçenki cevabınız yazmanızı bekliyorum.
    Uzatmadan, mevzu bir üst boyutta ele alınmalı diyorum. Bu 9 Martçılarla, 12 Martçıların savaşı/hizibi/çatışması bitmeli. Mahir Kaynak deyince, usül, yöntem aynı.
    Neden üst boyutta, çünkü tehlike büyüdü. Z kuşağı tuhaf, herşeyi yüzeysel, sloganlardan ibaret, eğitimsiz. Tevatür, mülakat komisyonunda soruyorlar, yerdeki fayansın kenarı 10 cm, 8 tanesinin uzunluğu kaç cm. dir? Cevap yok. Tevatür, GMSA hesaplanacak, harita yönüne konacak, 6 kere 9 hesabında dünya duruyor, iş güç bırakılıp dört işlemde geri besleme yapılıyor. Tevatür, Kor K, karşılama manga komutanına, törenden sonra sınıfı göreviyle ilgili soru sormayı alışkanlık haline getirmiş, soruyor sen necisin, Hv.Tk.K.’yım dese atıyorum 81 liğin azami menzili kaç, İs.Svş.Tk.K.’yım dese Samurların teknik özelliği ne diye soracak. Teğmenim sen necisin diyor, el cevao, Süleymancıyım Komutanım deyince, Kor.K. nw diyeceğini şaşırıyor, birşey demeden dönüp gidiyor. Sınavlar kolaylaştırıldıkça kolaylaştırılıyor.
    Bize akıllı adam lazım değil, emirlere itaat etsin yeterli derdi FETÖ’cüler, bir şekilde aynı hikaye devam ediyor. Aslında birçok hikaye devam ediyor, Albayların emekliliği, terfiye kontenjan getirilmesi v.s. değişen birşey yok.
    9 Martçılarla, 12 Martçıların kavgası bitmeli. Yok Milli Demokratik Devrim, yok Maocu Kemalistler, yok sert laiklere Kemalist ılımlılara Atatürkçü denir, kamuculuk vesaire. Aynı klikler, aynı yaklaşımlar. Atatürkçülük akılcılık, bilimsellik, modernleşme, dogmalardan uzaklaşma, laiklik, millilik ve tam bağımsızlık, Türkiye’yi kuran halka Türk Milleti denir demektir. Bitti gitti. Bu aynı zamanda Türkiye’nin kuruluş formülüdür.
    Yani, FETÖ, Gladyo, NATO, dünya derin devleti finans karteli filan tamam da, hiç fark ettiniz mi, hiç dönüp kendimize bakmıyoruz, hep sorduğum deli sorular, 86’da bunlar niye affedildi, kim affetti, bakın bizimkileri göreceksiniz. Bir soru daha, 92-93 de 2.Zh.Tug.K.’nı irticadan raporlayıp attıran Mknz. P. Tb. K. malum, bunun özel eğittiği akademiye hazırladığı 3 FETÖ’ cü Tk.K., üçü de General oldu, 15 Temmuz’da başrolde. Bunun açıklaması ne? Ben cevabını bulamadım. Siviller hiçbir şey bilmiyor, bu şekilde, kullansınlar diye malzeme vermek de doğru değil ama, bizi kim sopaladı, sormak hakkımız değil mi?
    Alt tarafı TSK siyasetten uzak durmalıdır, herkes avcı boy çukuru kazacak diyen meşhur Komutanlarımız siyasetin tam göbeğindeymişler. Kimisi herkesi aşağılayarak dolanırken, sonradan gidip ABD helikopter firma mümessili oldu, kimisi tırpan sallanırken eğilmek lazım dedi, eğildi hala o halde.
    Biz diye birşey yok, herkes serbest takılıyor. Birlik olmaya kimsenin niyeti yok, herkesin burnu havada. Sopa yerken otomatikman aynı yerde toplandığımızdan bütün halde görüntü veriyoruz, sopa bitince herkes dört yöne, alın örnek son odatv dalgası. Yahu garip, zır cahil bir kitle türedi, çoğaldıkça çoğaldılar, heryeri ele geçirdiler, bir akıl tutulması var, sopa yemekten bıkmadık mı, paslı köe bağ bıçağıyla boğazımızı keserlerken mi aklımız başına gelecek.
    Milli, tam bağımsızlık diyoruz, yok eksen Avrasyaya kayıyor, yok Kuşak Yol Projesi. Anadolu halkının gerçeği farklı diyoruz adam ateizmi anlatıyor. Üç kişi kaldık diyoruz, üç kişi yeter de artar diyor, arkasından da yeni parti kuralım diyor.
    70 yıllık klikler bitmeli,uzlaşılmalı. Eskiye dair ne kadar şaibeli isim varsa uzak durulmalı.
    FETÖ, TSK dışında heryerde hala etkin. Onu güçlü yapan uzlaşı becerisi, sadakat ve sosyal yardımlaşma motifi. Hem hiçbir yerdeler, hem her yerdeler. Bizde neredeyse eksik olan herşeye sahipler. Bu bir tek anlama geliyor, eninde sonunda kazanacaklar, biz hikaye anlatırken.
    Saygılar

Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!