Barış Doster yazdı…
Ukrayna’da savaş; ABD’nin istediği gibi uzamasına karşın, ABD’nin istemediği biçimde Ukrayna aleyhinde seyrediyor. Gürcistan’da yabancı destekli fonlar ve etki ajanlığına ilişkin tartışmaların yarattığı siyasal gerilim artarak sürüyor. Ermenistan’da ABD, zaten yüksek olan etkisini artırmak için hamle üstüne hamle yapıyor. Ermenistan’ı Rusya’yı kışkırtmaya zorluyor, Ermenistan ve ABD ortak tatbikat yapıyor. Ermenistan’da sıklıkla, NATO’ya girmek istediğini açıklıyor.
Tüm bunlar, önümüzdeki günlerde Ukrayna’nın yanında Kafkasya’nın da gündemde daha fazla öne çıkacağını gösteriyor. Bu kapsamda Türkiye – Azerbaycan, Azerbaycan – İsrail, Azerbaycan – İran ilişkileri daha da çok konuşulacak. Kafkasya’daki saflaşmalarda, ABD ve Rusya’nın doğrudan etkisini, Türkiye ve İran’ın bölgeye ilgisini hiç akıldan çıkarmadan, dahası, Karadeniz’deki gelişmeleri de mutlaka gözeterek gelişmeleri izlemek gerekiyor. Çünkü uzun zamandır ABD’nin, Karadeniz’de üs sahibi olmak, bayrak göstermek, kalıcı olarak savaş gemisi bulundurmak istediği biliniyor.
Biliyoruz, Montrö Boğazlar Sözleşmesi sayesinde Karadeniz ABD’ye kapalı. Montrö sayesinde Karadeniz dünyanın en huzurlu, güvenli, istikrarlı denizlerinden biri. ABD de bunu biliyor ve Montrö’yü delmek, bunu başaramazsa mümkün olduğunca esnetmek istiyor.
Biliyoruz, Montrö Boğazlar Sözleşmesi; 1936 yılında, Türkiye, İngiltere, Fransa, SSCB, Japonya, Avustralya, Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya ve Romanya tarafından imzalanmış, iki yıl sonra, 1938’de İtalya da sözleşmeye taraf olmuştur. Sözleşmenin 28. maddesine göre; sözleşme sona erdirilirse, taraf devletler, yeni bir sözleşmenin hükümlerini saptamak üzere, bir konferans toplayacaklardır. Sözleşmeye taraf devletlerin arasında ABD yoktur. Fakat ABD’nin baskısıyla sözleşmenin feshini isteyebilecek bir veya birkaç devlet çıkabilir. Böyle bir olasılık maalesef vardır. Türkiye bu olasılığı dikkate almalı, yabana atmamalıdır. Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne taraf olan ve ABD’nin fazlasıyla etkisi altında bulunan devletlerden biri, bu yönde bir talepte bulunabilir.
Eğer böyle bir girişim olursa, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne taraf devletler, sözleşmenin yenilenmesi için bir konferans toplanmasını kabul ederlerse, taraf devletlerin çoğu, yenilenecek olan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin, 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi temelinde, onun hükümleri zemininde yazılmasını isteyebilirler. Türkiye bunu kabul edemez. Ederse, Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki denetimi kalkar. Türkiye’nin yanı sıra Rusya da böyle bir değişikliğe karşı çıkar. Bu nedenle de toplanan konferanstan sonuç çıkmaz. Müzakereler sürse de sonuç alınamaz.
Türkiye; biz hiç istemesek bile böyle bir gelişme yaşanması halinde, ABD’nin baskısıyla Montrö’yü değiştirmek isteyen devletlere karşı, müzakerelerde çetin bir mücadele vermek zorundadır. Çünkü birden fazla devlet, ABD’nin telkiniyle, baskısıyla, değişiklik isteyebilir. Marmara Denizi, iç deniz olmakla birlikte, Türk Boğazları uluslararası su yolu kabul edildiğinden, Montrö Boğazlar Sözleşmesi değişirse, Türkiye çok zor durumda kalır.
Çünkü Montrö’de değişimi sağlayan devletler, Türkiye’ye, Türkiye’nin taraf olmadığı, altına imza atmadığı 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 38. maddesindeki transit geçiş rejimini dayatırlar. Çünkü Türk Boğazlarında Türkiye’nin güvenliği, hakları, öncelikleri, hassasiyetleri göz ardı edilir. Çünkü Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nde açıkça düzenlenen barış zamanı – savaş zamanı, askeri gemiler – ticari gemiler, kıyıdaş ülkeler – kıyıdaş olmayan ülkeler, Türkiye’nin savaşa taraf olması – olmaması ayrımı; gemiler için getirilen sayı, süre, sınıf, tonaj sınırı; önceden bildirim şartı ve transit geçişe ilişkin düzenlemeler, yeni sözleşmede yer almazlar.
Bu hükümler kalkınca da, her tipte, her tonda savaş gemisi, uçak gemisi, denizaltı, hiçbir bildirimde bulunmadan, hiçbir sınırlamaya bağlı olmadan Boğazlardan geçer, Karadeniz’e açılır. Sonra da dilediği kadar kalır. Bu durumda bölgedeki huzur ve istikrar temelinden sarsılır. Yabancı savaş uçakları da Boğazlar üzerinden transit geçebileceklerinden, gerilim daha da artar. ABD; bu sayede istediği gemiyi, Boğazlardan geçirir. Romanya’da deniz üsleri kurmak yoluyla, dilediği kadar Karadeniz’de kalır, bayrak gösterir. Karadeniz’i adeta NATO denizine çevirir. Bu şartlar altında Karadeniz’de Rusya – ABD gerilimi doruğa çıkar.
Bu ihtimalleri de düşünerek, Türkiye’nin Kanal İstanbul projesinden tamamen vazgeçmesi gerekir. Bu projenin Boğazlardaki gemi trafiğini azaltacağını ve gemilerden geçiş ücreti alınacağı için Türkiye’ye para kazandıracağını (kazanılacak para 8 milyar doları bulacakmış diyorlar) düşünmek gerçekçi değildir. Çünkü son yıllarda görüldüğü üzere, Boğazlardaki gemi trafiği azalmaktadır. Çünkü bölgemizdeki enerji nakil hatları, petrol boru hatları, doğalgaz boru hatları nedeniyle, enerjinin taşınmasında, Boğazlardan geçen gemilere daha az iş düşmektedir. Çünkü yük ticaretinde demiryollarının işlevi, özellikle doğu – batı hattında daha da artmaktadır. Çünkü Montrö hükümlerine göre; barış zamanı, Montrö’ye taraf olsun veya olmasın başka devletlerin gemileri, yükleri ne olursa olsun, Boğazlardan geçebilmektedir. O nedenle Boğazlardan çok ucuza geçen bir geminin, daha çok para verip Kanal İstanbul’dan geçmesini beklemek gerçekçi değildir. Türkiye de onları böyle bir tercihe zorlayamaz. O yüzden Kanal İstanbul; hem yaratacağı çevre sorunları ve güvenlik riskleri nedeniyle hem Montrö’yü tartışmaya açacağından hem de Boğazlardan geçecek gemilerden beklentileri karşılayacak ölçüde para kazanılamayacağından bir an önce gündemden düşmelidir.
Sözün özü, Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Türkiye için yaşamsal önemdedir. Hem Karadeniz’deki barışı, istikrarı, huzuru, güveni sağlamakta hem de Türkiye’nin yanı sıra bölge ve dünya barışı açısından büyük bir güvence oluşturmaktadır.
Bu iktidar basta oldugu sürece montrö falan birsey kalmaz cünkü donlarina kadar borclandilar batirdilar ekonomiyi.