Ukrayna’da savaş rotasına giren Almanya’da aklın, barışın, sağ duyunun dili sustu.
Sıkça Washington’nun “telkinleri” dorultusunda hareket ettiği gözlemlenen Şansölye Scholz ve Atlantikçi bakanları Ukrayna’yı silahlandırma yarışına girdiler, yeniden silahlanma için halkın cebineden özel fonların oluşturulması peşindeler.
Milyarlar söz konusu.
Ukrayna’nın ağır savaş silahı talepleri bitmiyor….
37 Gephard, Patriot, 40 Mader zırhlısı, milyon mühimmat ne ki, Almanya ordu gönderse yetmez…
Bugün Rammstein NATO buluşmasında yine Leopard tanklarının sevkiyatı tartışıldı.
Çiçeği burnunda yeni Almanya Savunma Bakanı Pistorius’un görevi devir alır almaz ilk işi Amerikalı meslekdaşı “silah taciri” Lloyd Austin ile makam odasında kameralar karşısında görüntü verdiğine göre “savaş bölgelerine sevkiyatı yasalarca yasaklı” Leopard tanklarının Ukrayna’ya pek yakında sevkiatından emin olabiliriz.
Günü Ukrayna ile açıp, Ukrayna ile kapatan, yakayı neredeyse askeri uniforma giycek kadar savaş psikolojine kaptırmış Atlantikçi Alman siyasetçiler için Leopard tanklarının sevkiatı da yetmeyecek, daha fazla silah ve para yardımı talep edecekler, bu gidişle asker gönderilmesinin de resmiyete bindirilmesini isteyecekler.
Konunun çoktan Ukrayna değil, NATO’nun “saldırgan Rusya’yı” yenme, küresel güç savaşı olduğunu en iyi elbette bu Atlantikçi güruh biliyor.
Berlin, çok tehlikeli biçimde yükselen savaş ve şiddet iradesine teslim olmuş bulunuyor, ana akım Alman medyasındaki ruh hali aynı;
akıl, sağduyu ve diplomasiden uzak…
Söylemlerinden “diploması” kavramını sildiler “Ukrayna’ya acilen daha fazla silah sevkiyatı ve para yardımı” çağrıları koro halinde yükseliyor.
Almanya’nın Atlantikçi siyasetçileri ve NATO güdümlü medyası savaş tırmansın istiyor; Ukrayna’nın Alman desteği temelinde kazanmasını istiyor.
Almanların Rusya’ya karşı “tarihi yenilgisinin intikamını alma” ruh halinin birileri tarafından hortladıldığı izlenimi her gün daha da güçleniyor.
Rusya’ya karşı doğrudan nefret, kin ve intikam söylemleri, daha fazla yaptırım talepleri tavan yapmış durumda.
Akla davet eden herkes “düşman” ilân ediliyor, istisnasız “Rusçulukla” suçlanıyor, alçakça hedef alınıyor.
Atlantikçi Scholz iktidarı silah sevkiyatı, finansman, siyasi destek
derken Almanya’nın “Ukrayna’da savaşa taraf olduğunu” söylem olarak da ilân etmiş bulunuyor.
Oysa Berlin Minsk Antlaşması’nda koruyucu statüsünde idi.
Emekli Şansölye Angela Merkel’in ifşaatlarıyla ortaya çıktı ki, Minsk Antlaşmaları Ukrayna’ya silahlanması için zaman kazandırmak açısından Moskova’yı oyalamak üzere yapılmış, meğer bir “kandırmaca” imiş.
Dertleri demokrasi, barış, Donbass halkının can güvenliği değilmiş.
NATO propagandalarına yenik düşen Almanya’da son bir yılda öyle bir psikoloji ve korku iklimi yaratıldı ki, sanırsınız Ruslar yarın sınırlara dayanacak, Almanya’yı işgâl edecek.
Oysa Rusya, Almanya’yı işgâl etmeyi planlamıyor.
Propagandanın aksine, Alman siyasetçilerin, özellikle “Atlantik’in sesi” Dışişleri Bakanı Baerbock gibi siyasetçilerin fütursuzca iddia ettiği gibi Ukrayna’ya karşı bir yok etme savaşı da yürütmüyor.
Batı’nın barışçıl bir çözümü (Minsk I ve II ile sağlanabilirdi) bilinçli biçimde engellemesiyle ve diplomatik yolların akamete uğratılmasının ardından, Rusya daha önce Batılı ortaklarına karşı defalarca formüle ettiği “güvenlik çıkarlarını” ve “kırmızı çizgilerini” savunmak üzere “askeri araçları” devreye sokmaya mecbur edildi.
Rusya, Donbass’ın Rusça konuşan nüfusunun, Batı destekli “neo Nazi” “Banderist” Ukrayna ırkçılığının sonuçlarından “korumaya” zorlandı.
Nedense bu gerçek de Batı ve Alman medyasında ısrarla gizleniyor. Rusya’nın işgalici konuma itilmesi uzun vadeli planlanmıştı.
NATO’nun Kırım, Karadeniz üstündeki hakimiyet hedefinin; Rusya’nın zayıflatılması, küresel güç dengelerinin dışına itilmesi; başından itibaren planın bir parçasıydı, kanıtlandı.
Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı “Özel Askeri Harekatın” üzerinden bir yıl geçti, NATO’nun Ukrayna’yı bile bile, ne için ve hangi ateşin içine attığı artık daha iyi anlaşıldı.
Batı silahlarıyla Donbass’ta hergün insanlar öldürülüyor.
Alman Medyası, Ukrayna tarafından Batı silahlarıyla Donbass’ın günlük bombardımanına ilişkin haberlere de suskun. Orada sivil halk öldürülüyor. Alman medyasında BM verilerine göre Şubat 2022’den bu yana çatışmalarda meydana gelen sivil kayıpların sayısından zinhar bahsedilmiyor. Toplu mezarların ortaya çıktığı gizleniyor. Batı ve Birleşmiş Milletler ne Donetsk Halk Cumhuriyeti, ne diğer Halk Cumhuriyetleri’nin özerkliğini ne de referandumları tanıyor.
Bu nedenle, örneğin Donbass’daki tüm sivil kayıplar “Ukraynalı kurbanlar” olarak kayda geçiriliyor. Bu olgudan hareketle, Donbass’taki bombardıman ve kurbanların sayısına ilişkin raporlardan, 24 Şubat 2022’den bu yana sivil ölümlerin çoğundan Ukrayna’nın sorumlu olduğu ve bunun da savaş suçu olduğu sonucu çıkıyor. Biden’in yaptığı 2014’deki Maidan darbesinden sonra 2014 – 2022’ye kadar hayatını kaybeden 14.000 sivil kurbandan bahsetmiyoruz bile.
Ukrayna 2014’ten bu yana ciddi insan hakları ihlalleri işliyor.
Türkiye’yi insan hakları konusunda taciz noktasında eleştiren Alman siyaset ve medyası buna da kör sağır.
Almanya’nın “kör ve sağırlıkta” sabıka kaydı uzun.
Savaş çılgınlığına yenilmiş, silahlandırma histerisi içindeki Almanya sadece kendi çıkarları açısından değil, Ukrayna için de hata üstüne hata yapıyor, pek çok şeyi gözden kaçırıyor.
Ukrayna’da sorun sadece cephane değil, cephaneyi ateşleyecek askerler de bitiyor.
Almanya bunu görmüyor.
Kuzey Akım Doğalgaz boru hattına sabotajı sineye çeken Almanya’dan
Ukrayna’nın çöküşünü görmesini beklemek abes diyebilirsiniz, ancak görevimiz yazmak.
Batı basını her ne kadar yalanlasa da geçen hafta Rus güçlerinin Soledar ve Ukrayna’nın Doğu savunma hattı için tüm sevkiyat yollarının düğüm noktası Artjomowsk‘u kontrol altına almasıyla, Ukrayna savunma hattının kırıldığını gösteriyor.
Tam da bu noktada Biden’in “Ukrayna’yı Kırım’ı geri alması için destekleyeceğiz” açıklaması Doğu cephesi için lojistik açıdan en önemli noktalardan biri Artjomowsk yenilgisinin gizlenmesi için hamle olduğunu da düşündürüyor. Ayrı bir yazı konusu.
Savaş alanındaki mevcut bu gelişmeler ışığında Ukrayna’nın geleceği için tedirgin edici tahminlerde bulunan seslerin sayısı son zamanlarda giderek artıyor.
ESTONYA GIZLI İSTIHBARATI: UKRAYNA ÇÖKÜŞÜN EŞİĞİNDE
Rusya’nın açıklamalarından şüphe duyanlar için Rus kaynaklarından değil NATO üyesi Estonya İstihbaratı’nın sızdırılan gizli servis raporuna bakmak yeterli: Estonya Askeri İstihbarat Servisi Başkanı Margo Grosberg, Rus saldırılarının yoğunlaşacağını, Rus-Ortodoks Noel kutlamalarıdan önce bildirip “yeni bir seferberlik dalgasına” dikkat çekiyor.
Daha Aralık ayında, Ruslar 300.000 yedek askeri seferber etmiş.
Estonya Gizli Servisi, Ukraynalıların yakın gelecekte erzak ve rezervlerinin tükenebileceği konusunda uyarıda bulunuyor. Buna göre, Rus tarafının cepheye 200.000 yeni asker gönderebileceğine, Rusya’nın emrinde 30 milyona kadar yedek asker olduğuna dikkat çekiyor. Raporda “Ukraynalıların askerleri tükendi” “Ukrayna tarafında zaten 60 yaş üstü insanlar askere alınıyor” “Ukrayna madden, manene her bağlamda çöküyor” “Ukrayna bitiyor” deniliyor.
ALMANYA BARIŞ VE AKLIN DİLİNE DÖNMELIDIR
Mevcut Batı stratejilerinin Ukrayna’yı yok ettiği gerçeği tüm yasaklara ve propagandaya rağmen gün yüzüne çıkıyor.
Rusya ile hesaplanamaz uzun vadeli bir savaş düşünülüyor.
Almanya, bunun Baltık Denizi’nden Karadeniz’e kadar Avrupa’yı kundaklamak, ateşe atmak olduğunu bile bile Ukrayna’ya ağır silahlar veriyor.
Ukrayna ile dayanışma, daha çok ve daha ağır silah teslim etme meselesi değil, gerçekçi fikirlerle bu savaşı sona erdirmek, kann dökülmesini önlemek için diplomatik girişimlere açık olma meselesidir.
Uzlaşma çabası aymazlık veya Rusya sempatizanlığı değildir, stratejik düşünmenin gerekli bir unsurudur.
Almanya tüm bu hususarı bilerek göz ardı ediyor…
Münih Güvenlik Konfereansı Başkanı Heusgen’in dediği gibi, Almanya’nın Ukrayna’ya silah sevkiyatı “ahlaki bir yükümlülük” değildir, tam tersine saldırı savaşlarını büyütme potansiyeline sahip.
Almanya’nın “ahlaki yükümlülüğü” sadece “barış” olmalıdır.
Almanya kendi kamuoyunu yanıltmaktan da vazgeçmelidir.
Kamuoyu önünde açıkça “Almanya’nın Ukrayna savaşında ulusal çıkarı nedir” sorusunu tartışmalıdır.
Bunu “Savaşı durdurun” diyenleri Rusçulukla suçlamadan yapmalıdır.
Daha şimdiden ekonomisi, sanayisi, itibarı zedelenen Almanya “kendisinin olmayan” bu savaşa mesafeli durmalı, kendi ulusal çıkarlarını savunan “akıllı dış politikalara” “barışın diline” dönmelidir.
Bunun için ilk iş “Atlantikçi trafik ışığı koalisyonundan” kurtulmak olmalıdır.
Almanya’nin Ukrayna savasindaki tek cikari, ABD‘nin tehditlerini ciddiye aliyor olmasi ve Cin‘de ki pazar payini kaybetmekten kormasi. ABD tüm Avrupayi ve sanayilesmis ülkeleri, Tayvan üzerinden Cin ile sebep olabilecegi yeni bir catisma yoluyla kasten ortaya cikarabilecegi büyük bir ekonomik krizle tehdit ediyor. Almanya Ukrayna‘ya bu yüzden naz yapiyor gibi görünsede seve seve silah yardimi yapmak zorunda, aksi taktirde ABD her an Tayvan ile Cin‘in arasini karistirmaktan cekinmeyecek. ABD bir tasla iki kus vuruyor. Sonucta zayiflatilmis bir Rusya ve yanliz kalmis bir Cin…Böl ve yönet. Ukrayna yeni Afganistan olma yolunda hizla ilerliyor.