Hüseyin Vodinalı yazdı…
Binyamin Netanyahu, 2023 Eylül’ünde BM genel kurul kürsüsünden yaptığı konuşmada elinde bir haritayla işareti vermişti.
Bu harita tam olarak Fırat ve Nil arasındaki Büyük İsrail projesini (BOP da diyoruz) temsil etmese de Mısır, Sudan, Suudi Arabistan, Ürdün ve BAE’yi kapsıyordu.
Bu konuşmadan bir ay geçmemişti ki, 7 Ekim’de Hamas saldırılarıyla İsrail’in projesi için başlama düğmesine basıldı.
İsrail güçleri önce Gazze ile işe başladılar. Korkunç bir soykırım adeta canlı yayında tüm dünyada izleniyordu.
Bu kez CNN’in filtresi de yoktu, sosyal medyada korkunç görüntüler vardı. Başı kopmuş bebekler, parçalanmış kadınlar, yanmış çocuklar, yıkılan hastaneler, okullar, mülteci kamplari, evler..
İsrail’e karşı İran liderliğindeki direniş ekseni; İslami Cihat, Hizbullah ve Yemenli Husiler, Hamas’ın yanında savaşmaya başladı.
Türkiye cephesinde ise gök gürlüyordu ama yağmur yoktu!
İsrail’e neredeyse savaş açacak söylemler, bir güzel devam eden ticaretle tezat oluşturuyordu ve bu da yavaş yavaş dünya çapında fark edilmeye başlanmıştı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Rusya lideri Putin ile iyi geçinmeye özen gösteriyordu ama bir taraftan da ısrarla Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşmüyordu.
Hükümet cephesinde, görüşme olmamasından Esad’ın kabul edilemez şartları (Türk ordusunun Suriye’den çekilmesi) sorumlu tutuluyordu.
Astana ve Soçi anlaşmalarında İdlib ve çevresinin silahsızlandırılması ve M5 uluslararası karayolunun güvenli tutulması şartları ise unutulmuştu.
Sadece Esad ile görüşmemekte ayak diretmek de değildi olan bitenler.
İSRAİL İLE KOMŞU OLMAK!
Türkiye açıkça 2023 itibarıyla ABD’ye çark ediyordu.
Ekonomik kriz yüzünden mi yoksa İsrail-NATO’sal omerta! durumlarından mı bilinmez ama Doğu ile Batı arasında gidip gelen salıncak, artık batıya doğru daha çok meylediyordu.
Mavi Vatan epeydir “masal” olmuştu, Ukrayna konusundaki tarafsızlık iyi kötü sürse de damadın silah satışları “güzel” gidiyordu.
İç siyasette de bazı göstergeler vardı elbette; Fetöcülerün biti kanlanmış, Yeni Ergenekon sinyalleri başlamış, yumuşama ziyaretine Atlantikçi Namık Tan ile gidilmişti.
Sonra bir gün bazı söylentiler şehirde dolaşmaya başladı.
Efendim denilene göre, Türkiye ile ABD yine bir sürece girmiş, Türkiye, Suriye’deki Kürtlerin hamiliğine soyunacak, karşılığında da Türkiye’deki PKK yeni bir açılım süreciyle bitirelecekti.
Ha bir de İsrail’in Filistin, Lübnan ve kıyı sularındaki savaşlarına Suriye de eklenecek ve nihayetinde Türkiye ile İsrail komşu olacaktı!
Yani, Kukla Kürt devleti İsrail’in (Türkiye’nin de hamiliğiyle) kontrolü altında kurulacak ve Esad’ın yarım kalan devrilme işi tamamlanacaktı!
Bu projeye daha önce Büyük Ortadoğu Projesi denmişti ve eş başkanlığı da açıkça ilan edilmişti!
Fakat zaman içinde ABD’nin gerileme süreci ve dünyada yeni oluşan Küresel Güney veya Asya ittifakları ile bu proje yarım kaldı.
İRAN VE RUSYA PASİFLEŞTİ
İsrail’in Lübnan’da 2006’da yediği dayaktan sonra yeniden Lübnan’a ve hatta İran’a saldırması ile oyun yeniden başladı.
İran, önce Cumhurbaşkanı ve Dışişleri bakanını şüpheli bir helikopter kazasında kaybetti. Ardından yapılan seçimlerde reformist Pezeşkiyan cumhurbaşkanı oldu.
Tam onun yemin töreninde İsrail saldırıları, Hamas’ın siyasi lideri Haniye’yi Tahran’da kaldığı protokol dairesinde buldu ve öldürdü!
Ardından Hizbullah’ın artık efsaneleşmiş lideri Hasan Nasrallah’ın Beyrut’ta öldürülmesi geldi.
İsrail’in ölümcül istihbarat ve terör teşkilatı fazla mesai yapıyordu.
İran’ın İsrail’i vuran hipersonik saldırıları sadece bir uyarı olmakla kaldı.
Trump’ın seçilmesiyle birlikte İran, sanki direniş eksenine verdiği desteği rölantiye almış bir görüntü verdi.
Hizbullah ise liderleri ardı ardına öldürülse de, patlatılan çağrı cihazlarıyla pek çok üyesi devre dışı kalsa da üstün bir direniş sergiledi ve İsrail’i Lübnan’a sokmadı.
Rusya da Suriye’de pasifleşti. İran Generallerinin öldürülmesinde olsun, Şam’a yapılan hava saldırılarında olsun pek sesini çıkarmadı.
Zaten Ukrayna’da 7 düvele karşı çok ciddi bir savaşın içindeydi. Kim onları suçlayabilirdi ki!
HALEP SALDIRISI İSRAİL’İN EKMEĞİNE YAĞ SÜRDÜ
Lübnan’da çok kayıp veren İsrail, taktik bir ateşkes tezgahladı.
Bunu da Beyrut’u acımasızca bombalayarak yaptı. Hizbullah İsrail’e çok zarar verse de hava savunması yoktu!
Lübnan içinden gelen baskılarla ateşkese tamam demek zorunda kaldı.
İşte tam bu sırada pandoranın kutusu İdlib’de açıldı.
CIA ve Mossad’ın perde arkasından yönettiği, El Kaide’nin son temsilcisi Hayat Tahrir eş Şam (HTŞ) ve Türkiye tarafından kontrol edilirken yavaştan ABD ile yakınlaşan Suriye Milli Ordusu (SMO) İdlib’den çıkıp Halep’e bir “blitzkrieg” düzenledi.
Suriye-Esad güçlerinin bunca zamandır ne kadar hazırlıksız olduğu, Hizbullah, İran ve Rusya desteği olmadan ayakta kalamadığı da kabak gibi ortaya çıktı.
Tam da İsrail’in ateşkes ile toparlanıp Hizbullah’ın Suriye’den geçen ikmal yollarını kesmek istediği bir zamanda gelen bu saldırı, “bundan iyisi Şam’da kayısı” tadında oldu!
Bu saldırılardan sonra Rus, İran ve Lübnan medyası Erdoğan’a açıktan saldırmaya başladı.
Daha önce karın gurultusuyla yapılan eleştiriler artık direk suçlamalara dönüştü.
Türkiye’yi kafa kesen militanları koruyan ve yöneten terörist bir devlet olmakla suçladılar.
Amerikalı muhalif gazeteci Max Blumenthal şunları yazdı:
“Türkiye’den gelen yeni veriler, bu milislerin neredeyse tamamının geçmişte CIA ve Pentagon tarafından silahlandırıldığını ve eğitildiğini ortaya koyuyor…
Hükümet yanlısı Türk düşünce kuruluşu SETA tarafından bu Ekim ayında yayınlanan bir araştırma makalesine göre, “[Türk paralı asker gücündeki] 28 gruptan 21’i daha önce ABD tarafından desteklenmişti, bunlardan üçü Pentagon’un DEAŞ ile mücadele programı aracılığıyla desteklenmişti. Bu gruplardan on sekizi, silahlı muhalefeti desteklemek için ‘Suriye Dostları’nın ortak istihbarat operasyon odası olan Türkiye’deki MOM Operasyon Odası aracılığıyla CIA tarafından desteklenmişti. 28’in on dört fraksiyonu da ABD tarafından tedarik edilen TOW tanksavar güdümlü füzelerin alıcılarıydı.
Başka bir deyişle, Obama yönetimi altında silahlandırılmış ve donatılmış Esad karşıtı isyancıların neredeyse tamamı, Türk ordusu tarafından Kuzey Suriye’ye yönelik acımasız işgalinin öncüsü olarak yeniden programlandı. Bu gücün lideri, şu anda Suriye’nin Türkiye destekli “geçici hükümetinin” “Savunma Bakanı” olan Salim İdriss’tir. Kendisi, merhum senatör 2013’te Suriye’ye yaptığı meşhur müdahalede John McCain’e ev sahipliği yapan kişidir.”
Blumenthal’inkine benzeyen iddialar artık büyük harflerle seslendiriliyor!
İSRAİL’İN SURİYE’Yİ İŞGAL PLANI
Tüm operasyonun İsrail-ABD ve Türkiye tarafından planlandığı ileri sürülürken, Ankara’nın koyu İsrailci Trump’a yaranmak için bu işe girdiği veya “ateşkes yapacağım” diyen Trump gelmeden Biden’ın siyo-con ekibinin böyle bir işe kalkıştığı yahut da Netanyahu’nun Suriye’yi işgali için bu olayları kullanacağı da konuşuluyor.
Sahada olan biten ise (Pentagon destekli) HTŞ’nin, (CIA destekli) YPG ile savaşmak istememesi, onları da yeni Suriye’nin özerk bir parçası ilan etmesi, hatta iktidarı ele geçirince Şam ve Beyrut’ta İsrail büyükelçiliği açacağını ilan etmesi gibi olgular var.
Yani İsrail’in olası bir Suriye harekatı, PYD-HTŞ-SMO ve diğerleri tarafından desteklenecek, elbette ABD de Trump ile birlikte bu emrivakiye boyun eğecek, Türkiye’yi de ve NATO üyesi olarak “İsrail ile komşu olma”ya ikna edecek!
Bana göre bunların hiç biri olamayacak.
Rusya ve İran (hatta belki Çin bile) topa girecek, İsrail bu çok cepheli savaşta yenilecek-Netanyahu yargılanacak, Trump ile birlikte ABD bölgeden pılıyı pırtıyı toplayıp gidecek ve Türkiye de Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad ile oturup yeni durumu görüşecek.
SALINCAK POLİTİKALARI ÇÖKTÜ
Ama bugünkü fotoğrafa bakarsak;
Türkiye’nin salıncak politikaları çöktü. Artık doğrudan İsrail ve ABD’nin yanında görüntüsü ortaya çıktı.
İktidar mahfillerinden sürekli İran düşmanlığı pompalanıyor.
Azerbaycan realist bir politik manevrayla Batı’ya karşı Rusya ile dengelemeye gidiyor. ABD baskısıyla Ermenistan ile ilişki kurmaya hazırlanan Türkiye ile ara bozuluyor.
Rusya ve Çin ile ilişkiler sona ermese de BRICS üyeliği yalan oldu. Astana ve Soçi anlaşmaları buharlaştı. Pekin ve Moskova’nın Ankara’ya olan güveni azken artık sıfırlandı.
Potansiyel ”komşumuz” İsrail’in kukla Kürdistan projesi tüm bölgede Türkiye’yi yalnızlaşan bir konuma sürüklüyor.
Bu şekilde gidilirse sonumuz iyi değil.
Suriye ile arayı düzeltip göçmenleri evlerine göndermek, İran-Suriye-Irak ve Türkiye’nin 1998 Adana mutabakatını canlandırmak, bölgedeki emperyalist işgalcileri kovalamak ve bağımsız ülkeler olarak kazan-kazan işler yapmak filan hayal oldu.
Atatürk’ün bölge merkezli dış politikası yerine abuk subuk ABD odaklı bir salıncak politikası uygulandı.
Bu salıncak dış politika da artık duvara çarpıp parçalandı.
“Yemeğe çağrılmamışsanız menüde olabilirsiniz” derler Ortadoğu’da.
İsrailli askerlerin bazılarının kollarındaki Nil’den Fırat’a Büyük İsrail haritasına bakın, orada başta Hatay olmak üzere Türkiye’nin bölgeleri de var. Albay Ralph Peters’in haritasını unutanlar için diyorum!
Bu gidiş iyi değil.
ABD’nin getirdikleri ABD’ye karşı mı çıkacaklardı?
“Türkiye de Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad ile oturup yeni durumu görüşecek.” Türkiye derken? RTE mi?