İsmet Hergünşen yazdı…
Geçmiş yılların benzerini bu yılda yaşıyoruz.
Tıpkısıyla aynı be mübarek.
Ardı arkası kesilmeyen depremler.
Küresel iklimle özdeş hale getirilen sel felaketleri.
Ülkemizin gözbebeği yerlerinde, ardışık bir şekilde çıkan ya da çıkartılan orman yangınları ve can pazarı.
Milli felakete varacak şekilde yaşanan tüm olayların odak noktasında insan.
Görünen o dur ki; ilgisizlik, kayıtsızlık, çözümsüz bırakmak had safhada.
Bu yaşananlardan üzüntü duymamak olacak şey değil.
Her yurttaşımız gibi kendimi duygularıma bıraktım.
İçim hınçla dolu, içim kederle dolu.
Çok hazin ve oldukça düşündürücü manzaralar.
Yorgunluk ve çaresizlik artık insanımızla bütünleşmiş vaziyette.
Verdikleri mücadeleyi satırlara sığdırmak ne mümkün.
Tek amaçları anılarına ulaşmak, sevdiklerine kavuşmak, yeşerttiklerini korumak, dertlerini anlatabilmek.
Yaşananlar tam bir buruk acı.
Yaz mevsimi geldi, ağaçlık alanlar yine talan edilmeye başladı.
Ama yakarak ama balta, dozerle girerek.
Bir taraftan giden canlar, yanan evler, içinde barındırdığı onlarca çeşit bitki ve canlısıyla, denizin mavisiyle bütünleşen, yanıp biten kül olan ülkemizin süsü ve gücü yemyeşil ormanlarımız.
Diğer taraftan, bölge insanının ataları gibi yıllardır özen göstererek korumaya ve kollamaya çalıştıkları servet değerinde kaynaklarımız.
Enfes çam kokusu duman kokusuna, yeşil bitki örtüsü kömür karası toprağa yerlerini terk etmiş durumda.
Her gün başka bir yerde başka bir bölgede.
Yazık, çok yazık oluyor uzun, yorucu ve özenli uğraşa.
Nedeni her ne olursa olsun, tekrar yeşererek tüm insanlığa nefes aldıracak kaynaklarımızı katleden insanoğlu, bir zaman sonra yenik düşecektir, doğanın ekolojik dengesine.
Kazandıklarını zannedenler, kaybedeceklerdir son tahlilde.
Varsa birazcık vicdanları, sonsuza kadar mahkumiyet içerisinde yaşayacaklardır.
Bu topraklarda yaşananlar coğrafyanın kader olması değil.
Yönetimine mahkum edildiğimiz güçlerin öngörüsüzlüğü, krizi yönetme zafiyetleri ve çok şeyi bildiklerini sanıp, hiçbir şey bilmediklerinin farkında olmamalarıdır.
Bir de liyakat…
Yakın zamanlara kadar her alanda kullandığımız bu kelimenin artık bir anlamı da kalmamıştır, bu ülkede.
Kelime layık olma, yaraşma, uygunluk, yeterlilik ve yetenek manasına gelir, bu vasıfları taşıyanlar “liyakat sahibi” olarak gösterilirdi.
Kullanıldığı yıllarda pek de itibarlı ve herkese kolay kolay yakıştırılmazdı.
Çoktan beri kimsenin aramadığı, kimsenin sormadığı bu kelime, tam da yaşananların nedeni olmuştur, öyle veya böyle bir şekilde.
Ya plansızlık…
Bazı insanlar var ki; söyleyecek bir laf buluncaya kadar konuşurlar da konuşurlar, her şeyi inkar edip, her şeyi itiraf edercesine.
Böylesine büyük olaylarda bile umarsızlık içinde yapılan akıllara zarar veren açıklamalara, yorumlara ve davranışlara bakınca plansızlığın, ülkemizi ne hale getirdiği ayan beyan ortadır.
Bunca yıldır elde edilen kazanımlar mı? Buharlaştırılmıştır, son kertede.
Ders çıkarmak mı?
Onca yaşanan olumsuz gelişmeye rağmen uğramamıştır, bu toprağın insanının genetik kodlarına.
Umudumuzu, yaşama sevincimizi, bilime olan inancımızı kaybetmemek ve bu zorluğun üstesinden gelebilmek için insan olarak, birey olarak, toplum olarak üzerimize düşeni yapmaktır, diyeceğim ama kadere bağlayanları görünce söylenmesi gereken mi!
İki ileri bir geri bile değil.
Her yaşanan olay eskisini aratacak nitelikte.
Öyle balık hafızalı öyle rant sevici bir toplum olduk ki, yapanların yanına kar kalıyor son demlerinde bile.
İnsan düşünmeden de edemiyor, Yunus Emre’nin dizeleri akıllara düşünce.
Mal sahibi, mülk sahibi,
Hani bunun ilk sahibi?
Mal da yalan, mülk de yalan,
Var biraz da sen oyalan!
Kendimize gelmek mi!
Bakalım görmek mümkün olacak mı? Türkiye yüzyılında da.
Son sözse; Kızılderili atasözü…
“Son ağaç kesildiğinde, son nehir kirlendiğinde, son balık avlandığında beyaz adam paranın yenecek bir şey olmadığını anlayacak.”
Ellerinize sağlık efendim.
Kimse kusura bakmasın ama teraneler ve nakaratlar aynı aynı olmakla birlikte, terennümler gittikçe kötüleşiyor.
AK partiye oy verenlerin bu kararini analiz ettigimizde halihazir yasadigimiz travmayi daha iyi anlayabiliriz dusuncesindeyim.
Bunu yaparken oncelikle igneyi kendimize batiracagiz.
Sikayetci olan kesimi olusturan bireyler ben de nasil katkida bulunabilirim dusuncesi ile hareket ederse ve cesur olursa daha mutlu bir ulke olabiliriz