Avatar
Mihriban Ünal

Biz uyuyormuş gibi yaparken neler oluyor?

featured

Av. Mihriban Ünal yazdı…

(Kuvvetler ayrılığından bir kez vazgeçince… İstanbul Sözleşmesi gece yarısı feshedilir!)

Bir millet uyuyorsa, onu kolaylıkla uyandırabilirsiniz. Fakat bir millet uyumuyor da uyuyor gibi yapıyorsa onu asla uyandıramazsınız” der Gandhi.

Bir kere kuvvetler ayrılığından vazgeçip uyuyormuş gibi yaparak kendi adımlarımızla en az üç yüzyıl geri gidince başka bir şey anlatmaya, söylemeye gerek var mı bilmiyorum!

Ölü gibi tepkisiz, ilgisiz, duyarsız o kadar uzun süre uyuyormuş gibi yaptık ve öylesine geldiler ki bir değil her gece ansızın…

Dün gece de bizler yine uyuyormuş gibi yaparken Anayasanın 90 ve 104. düzenlemelerine açıkça aykırı şekilde ve TBMM’nin yetkisi çiğnenerek cumhurbaşkanının yetkisi olmayan bir konuda gece yarısı kararnamesi ile Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi) feshedildi.

İstanbul sözleşmesi yaşatır!” gibi basmakalıp sözler, sloganlar, uçuk lafları bir yana bırakalım! Bir milleti ancak o milletin bağımsız, ilerici, şuurlu, vatan deyince hassasiyeti arşa değen fertleri yaşatır. Attila İlhan’ın deyimiyle: “…Bil ki dünyayı sarsan sıçramalar, birikmiş şuurlarla gelir…”

Aydınlar katledilir cılız üç beş ses dışında çıt yok, Türk Ordusu’na kumpaslar kurulur seyirci kalınır, Fetö bir anayasa değişikliği ile yargıyı ele geçirir yetmez ama evet denir, teröristlerle masaya oturulur görmezden gelinir, cumhuriyetin meclisi bombalanır fetö borsaları kurulur, ekranlara yedi yirmi dört bilinçli şekilde işbirlikçi hainler çıkarılır şov gibi izlenir, ülkenin iyiliğine işler yapmaya çalışan vatanseverler sessizce bir köşeye itilir seyirci kalınır, saraylarda sofralar kurulur çocukların sokaklarda aç ölür, Öğrenci Andı yasaklanır tüm gericiler bir anda barışıp ortaklaşır, yine bir anayasa değişikliği ile kuvvetler ayrılığı yerle yeksan edilir, uyuyormuş gibi yapmaya devam edilir…

Daha da kötüsü “ordu”, orduya kumpas kuranlara konuşturulur, “açlık”, ülkeyi sömüren işbirlikçilerin manşetine çekilir, “hak ve özgürlük savunması”, birinci vazifesi terörle öldürmek olan hdpkk’ye bırakılır, “anayasa”, anayasayı her gün ihlal edenlere yazdırılır!

Eski bir bakanımızın veciz(!) ifadeleriyle: “At izi it izine karışmış!”

Öve öve bitiremedikleri, her gün reklamını yaptıkları Anayasanın 104. maddesinin 17. fıkrası: Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir. Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemez. Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir” der. Peki biz kendi elleriyle yazdıkları anayasayı dahi gecenin karanlığından feyz alarak çiğneyenlere, “yok hükmünde” kararların ardına sığınanlara ne diyelim!?

Efendim bu feshe dayanak yapılan ve Milletlerarası Andlaşmaların Onaylanmasına İlişkin Usul ve Esasları düzenleyip 15.07.2018 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ne itiraz edecektiniz, atı alan çoktan Üsküdar’ı geçmiş diyenlerin sesini duyar gibiyim! Evet, belli başlı konularda Üsküdar geçildi bizler uyuyormuş gibi yaparken, ancak temel hak ve özgürlüklere ilişkin bu konuda değil, kararname metnini iyi okumanızı öneririm!

Örneğin o kararnamenin NATO ile ilgili antlaşmaların yapılmasında cumhurbaşkanının yetkisini “özel olarak düzenleyen” 7. maddesi ne diyor biliyor musunuz? “ 18/2/1952 tarihli ve 5886 sayılı Kanunla onaylanmış olan Kuzey Atlantik Andlaşmasının gereği olarak bu Andlaşmaya taraf olan devletlerle ve Kuzey Atlantik Andlaşması Örgütü ile yapılan ikili veya çok taraflı andlaşmalardan Türk kanunlarına değişiklik getirmeyenler, Cumhurbaşkanınca doğrudan onaylanır.”

Artık cumhurbaşkanının bir onayıyla NATO İncirlik Üssü’nden “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır.” broşürlerini başımızdan aşağı yağdırır! Bizler de ihya(!) oluruz!

Bu da yetmez “İstanbul sözleşmesi kaldırılmış. Hamdolsun. Allah razı olsun. Haklı ve güçlü insan: Haklı ve güçlü Türkiye.” diye tweet atan soy ismiyle müsemma Ayasofya imamı da cuma çıkışı devletin oluşumunu durduk yere toplumsal bir sözleşmeye dayandıran teoriler ileri süren Rousseau, Hobbes, Locke gibi gafillerin(!) ruhu için lokma döktürüp NATO broşürlerine sararak dağıttırır!

Güneş, aydınlık, ışık gelmesin diye kavaklar altında lokma sırasında bekleyen ve “Türklük” alerjisi bulunan islam-(CI) cihangirler (!) tekrar tekrar, her gün her gün hayvanlar gibi aynı lokmalar yenilir yutulur mu diye tartışadursunlar bizler ağlanacak halimize gülüp yuttuğumuz lokma değilmiş zokaymış diye uyuyormuş gibi yapmaya devam edelim!

Yasa dışı cemaatlerin kapısından ayrılmayan bu islam-(CI) cihangirlere biraz Rousseau risaleleri(kitapçıkları) okumalarını tavsiye edelim.

Rousseau’nun “doğa durumu”nda insan yalnızdır ve yalnız olduğu bu durumda eşit ve özgürdür. Yani Rousseau’ya göre özgürlük insanın doğasından gelen bir özelliktir ve insanı hayvanlardan ayıran yön ise “tekrar etmek” değil seçme kabiliyeti ile ilerleme yetisidir. Bu sebeple insanın özgürlüğünden, seçme kabiliyetinden ilerleme yetisinden vazgeçmesi, kendinden vazgeçmesi ile eş değerdir.

İşte o “doğa durumu”nda özgür ve eşit olan insan, başkaları için yaşamaya başlayıp nesneleri (lokma, para, mal, mülk, makam, statü, şöhret, cemaat, şeyh, lider, kral, padişah, AB/D) amaç edinince ve nesnelerle başka insanlar üzerinde tahakküm kuramaya çalışınca özgürlüğünü yitirip toplumsal bir köleye dönüşmüş, diğer insanlarla ilişkilerini sadece nesneler aracılığıyla kurup nesneleri amaç haline getirmiş ve kendi için yaşamaktan vazgeçerek nesnelerin tutsağı haline gelmiştir!

Anlamadığınız o ki, “cumhuriyet” Türk Milleti’ni nesnelerin (lokma, para, mal, mülk, makam, statü, şöhret, cemaat, şeyh, lider, kral, padişah, AB/D) tutsağı olmaktan kurtarıp O’na yalnızca kendi için ve özgürce yaşama hedefini çizmiştir.

Onun için aramızdaki fark, sizler her gün bu nesnelerin (lokma, para, mal, mülk, makam, statü, şöhret, cemaat, şeyh, lider, kral, padişah, AB/D) adını sayıklayıp tekrar tekrar tutsak oldukça, utandıkça, aşağılandıkça, dibe vurdukça, pisliğe bulaştıkça bizler bir kez daha teslim olmayacağımızı haykırarak “Cumhuriyet” ve “Varlığım Türk varlığına armağan olsun!” diyoruz gururla!

 

 

Biz uyuyormuş gibi yaparken neler oluyor?

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

9 Yorum

  1. 22 Mart 2021, 01:34

    Odak konusu meclisin elinde olan yetki kullanılmadan bu yapıldı. Bizim mecliste tuhaf meclis. Yarıya yakını PKK sevici arkadaş, Türkiye’nin parçalanmasını savunan partilerden, CHP, İP, HDP. İnsan utanıyor el aleme böyle meclisim var demeye. Onlarda bir gram utanç yok nasıl oluyorsa.

  2. 21 Mart 2021, 22:11

    Daha yeni sizin web sitenizde su yazıyı okudum. Linki ve özeti şu:

    ” İstanbul Sözleşmesi ile ilgili ciddi endişeleri olan tek ülke Türkiye değildir. Avrupa Birliği’nin 6 üyesi (Bulgaristan, Macaristan, Çekya, Letonya, Litvanya ve Slovakya) İstanbul Sözleşmesi’ni onaylamamıştır. Polonya da eşcinsel grupların toplumsal cinsiyet hakkındaki fikirlerini tüm topluma empoze etme girişimini gerekçe göstererek sözleşmeden çekilmek için adımlar atmıştır. “ Burada bilgilerin hepsi önemli. Demek ki irade koyup karşı çıkan akl-ı selim devletler (insanlar) hala var. Ayrıca ,”…tüm topluma empoze etme girişimini…“ olduğunu demek ki tespit eden tek ben değilim.

    Yani ille de Avrupa vs şöyle diyor diye biz de onu doğru olarak kabul etmek zorunda değiliz. Rus bilim insanı Pavlov’un köpekleri deneyindeki gibi koşullanma yaratılmaya çalışılıyor insan zihinlerinde. Dikkatli olmamız gerek. Emine hanım, siz de diyeceğim ama biraz korkmaya başladım son gürlemenizden sonra yok efendim ”zihniyetiniz batsın“ falan. Bu ne biçim sözler öyle.

    Link: https://www.veryansintv.com/iletisim-baskanligindan-kadina-karsi-siddetle-mucadelede-aciklamasi

  3. 21 Mart 2021, 13:58

    Birileri uzaktan kumandayla şu savunulacak diyor ve herkes onu savunmaya başlıyor. Sizin zihniyet insanın biyolojik doğasına karşı bir zorlamayı savunuyor, beğenmediğiniz zihniyet de insanın doğasına uygun olan yaşamı savunuyor. Yani normal olan anormal karşılanıyor, anormal olan normalleştirilmeye çalışılıyor sizin zihniyette.

  4. 21 Mart 2021, 12:15

    Farkında mısınız sizin zihniyet insan doğasına aykırı bir tercihi savunuyor, cahil dediğiniz insanlarda insan doğasına doğru olanı savunuyor. Yirmi yıl sonra hayvanlarla evlilik de serbest olmalı diye tartışma açacaklar ve topluma bunu da zorla kabul ettirmeye çalışacaklar. Siz bakalım bunu da mı özgürlük hakkıdır diye yalayıp yutacaksınız. Kitapçılar bizlere de kitap satıyor, sadece size değil. Bu sadece kitap okumayla da olmuyor, irade gerektiriyor.

  5. 21 Mart 2021, 04:47

    Burada ki savaş sizinle benim aramdaki söz düellosunun çok daha ötesindedir. Bir tarafta tamamı eşcinsel Yunan tanrılarına tapan grup vardır, diğer tarafta normal masum halk. Burada ki tehlike bir insanın eşcinsel tercih yapmış olması değildir ki böyle bir tercih yapması o kişiyi alakadar eder. Size soruyorum bir kadınla erkeğin beraberliği, iki erkeğin ya da iki bayanın birbirleriyle beraberliğle aynı ölçüde NORMAL’midir? İşte tehlike iki erkekle iki bayanın birbirleriyle beraberliği bir kadınla erkeğin beraberliği kadar normaldir empozesi yapılmasıdır. İşin tuhaf tarafı İstanbul Sözleşmesini savunanların tamamı kadını küçük gören Yunan tanrılarının yolunda yürüyen kişiler. Kadını küçük gören insan nasıl eşitlik savunur, size de tuhaf gelmiyor mu? Savunur çünkü burada savunulan şey kadın değildir, savunulan eşcinsellik hakkıdır. Savunulmanın alt ve üst sınırları da şu şekilde olmalıdır onlara göre, “Eşcinsellik kişisel tercih’in ötesindedir, bir bayanla erkeğin ilişkisi kadar normal kabul edilmelidir. Kabul edilebilir sınır budur” . Yani bu bir bireyin kişisel tercihinin çok ötesine taşınmaya çalışılıyor. İnsan biyolojisine aykırı olan bir ruh hali enjekte edilmeye çalışılıyor topluma bunun yaygınlaşması için. Eşcinsel kişiler de bu grup tarafından kendilerine çekilmeye çalışılıyor “Bak senin haklarını bir tek biz savunuyoruz” diyerek. Eşcinsel kişiler bu oyuna gelmemelidirler. Neden mi? Aramaları gereken şey bireysel özgürlük, özgür tercih yapabilme hakkı olmalıdır yoksa eğriye doğru, doğruya eğri demek değil. O zaman eğriyle doğruyu belirleyen nedir? Tanrı ve onun içimize koyduğu vicdandır, sağduyudur, mantıktır, akıldır, bilgeliktir. Çünkü tuz sürekli tuz olarak kalabilmelidir. Tuz da tadını kaybederse, o zaman doğruyla yanlış bir olur. Şu cümleyi söyleme hakkımız vardır. “Evet ben kendimi memnun edecek şeyi yapmakla sorumluyum ama benim yaptığım şey acaba tanrıyı da memnun ediyor mudur?” Bunun cevabı kişiye özeldir ve bundan sonra o kişinin yaşamı, tercihi sadece o kişiyi ve tanrıyı alakadar eder. Bir insanın kişisel tercih yapma hakkı vardır ama zorla tüm topluma “iki kadınla iki erkeğin beraberliği, bir bayanla bir erkeğin beraberliği kadar normaldir”i kabul ettirme hakkı yoktur. İnsanlar belki yanılabilir ama tanrının gözünde herşey nettir. Birşey dayatma mı değil mi diye sürekli sorgular bir tutum içinde olmamız gerek. Benden bu kadar Emine hanım.

  6. yine hiçbir şey anlamayan dinlemeyen okumayan aklı fikri sadece karalama ve saçmalamaya çalışanlar yoruma dolusmuş. ne kadar kolay bir insana çirkin laflar edebilmek.tek bildiginiz zaten o mantıklı sözler söyleyenleri, okuyan anlayanlari ve doğru yorumlayan yazarları ancak karalarsiniz, kendinizce yorum yapar escinseller için çıkarılmış sizi de cezbetmis dersiniz. işinize yaradi tabi sözleşmenin feshedilmesi buna karşı çıkanları da dile getirenleri de anca karalamaya çalışın. zihniyetiniz batsın….

  7. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE

  8. 20 Mart 2021, 13:06

    Biraz oradan biraz buradan Net olun net. Zaten net olunmadığı için bu ülke İstanbul sözleşmesini imzalayarak ilk hatasını yıllar önce yaptı. Şimdi hatadan dönülüyor o kadar. Zararın neresinden dönsen kardır.

  9. 20 Mart 2021, 12:55

    6214 ü devrim kanunlarını uygulamadığın bırak savunmadığın Atatürk inkilaplarını uygula bakalım ihtiyacın var mı bu prangaya. ..

    Hâlâ konu LGBT+ ise o başka…

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!