Avatar
Mihriban Ünal

Danıştay’ın Andımız kararı yok hükmündedir!

featured

Av. Mihriban Ünal yazdı…

Öğrenci Andı, ilk olarak 08.10.2013 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nde değişiklik yapılarak kaldırılmaya çalışılmış, Türk Eğitim-Sen’in açtığı iptal davası üzerine Danıştay 8. Dairesi oy çokluğuyla ve yaklaşık beş yıl sonra 24.04.2018 tarihinde yönetmelikte değişiklik yapan düzenlemeyi iptal etmiş ve bu kararla andımız okunmaya devam etmiş, ancak andımızın yeniden okunmaya başlanması Milli Eğitim Bakanlığı’nı çok rahatsız etmiş olacak ki Bakanlık yürütmeyi durdurma isteğiyle birlikte kararı temyiz etmişti.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın temyizi üzerine, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, gerekçesini henüz açıklamasa da (ki bunun hiçbir izahı, gerekçesi olamaz!) Danıştay 8. Dairesi’nin kararını bozdu ve andımızın kaldırılmasının yolunu açtı.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın itirazı üzerine yaklaşık iki yıl sonra Danıştay tarafından verilen “andımız”a ilişkin söz konusu karar, hukuka aykırıdır bile demiyoruz, yok hükmündedir!

Hukukta bir işlem veya eylemin “yok hükmünde (keenlem-yekûn)” sayılması, tahammül edilemez ve ağır hukuka aykırılıklar ile bünyesinde barındırdığı sakatlıklar nedeniyle o işlem veya eylemin hiç yapılmamış kabul edilmesi herhangi bir hukuki bir sonuç doğurmasının da mümkün olmaması demektir.

Bir eylem veya işlemin “yok hükmünde sayılması” durumunda, ilgili herkes, dava açılmasına bile gerek olmadan yer, zaman ve mekândan bağımsız olarak bunu herkese karşı ileri sürebilir, tanımayabilir, buna itiraz edebilir, direnebilir. Bu durumda kişilerin yaptığı eylemlerin hiçbiri suç teşkil etmez!

O halde “yok hükmündeki” ve “çözüm süreci kalıntısı” Danıştay kararı ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın çıkarmaya çalıştığı yönetmeliği hiçbir şekilde ciddiye almadan gururla her sabah okullarda ve her yerde andımızı söylemek de asla suç teşkil edemez! Aksine bu, cumhuriyetin çocuklarının hiçbir yerden emir, talimat, karar almaya ihtiyaç duymadan cumhuriyeti koruma bilincidir, yüksek ruh ve kültürüdür, vicdanının sesidir!

Milli Eğitim Bakanlığı da dahil olmak üzere, her idari makam, işlem tesis ederken yetkisini kamu yararı doğrultusunda kullanmak, işlemin sebebini nesnel şekilde açıklamak, takdir hakkını keyfi şekilde kötüye kullanmamak ve kişisel çıkar, üçüncü kişilerin menfaati (AB/D gibi…), birtakım siyasi amaçlar gibi gerekçelerden uzak durmak zorundadır!

Öyleyse idarenin de mahkemelerin de takdir hakkı ve karar verme yetkisini aşan, Türk Milleti’nin vicdanından, kültür ve tarihinden doğarak alnına yazılan andı hiçbir idarenin veya mahkemenin “takdir hakkı” mazeretine sığınıp “çözüm sürecini hortlatmaya” çalışarak silmeye gücü yetmez!

Türklüğü etnik kökene indirgeyip ona ırkçı temelli yaklaşmaya çalışmak olsa olsa FETÖ, PKK ve sahiplerinin bilinçli ayrımcılık politikaları doğrultusunda atılan adımlardır ki bu adamları atmaya kalkışanlar tarih boyu olduğu şimdi de o adımların altında kalır!

Anayasanın ilk dört maddesini, cumhuriyeti, bayrağı, Türk’ü, milli marşımızı, andımızı önce tartışmaya açmaya sonra da kaldırmaya sizin nefesiniz yetmez, boyunuz erişmez, eliniz ermez! Hiçbiriniz andımızı yaşadıklarıyla yüreğinden taşarak yazan Reşit Galip’in tırnağı olamazsınız! Sizin tüm ömrünüz Reşit Galip’in bir günü etmez!

Doktor Reşit Galip (Mustafa Reşit Baydur), henüz tıbbiye öğrencisiyken Balkan Savaşlarına gönüllü olarak katılmış, bu savaşlarda yaralanmasına rağmen Birinci Dünya Savaşı’na da gönüllü yazılmış, Mondros Ateşkesi’nden sonra yapılan işgalleri protesto eden İstanbul mitinglerine katılmış, Damat Ferit Hükümetine karşı kaleme aldığı bildiriyi kendi elleriyle Polis Müdürlüğünün kapısına asmış, İstanbul’un işgalinden sonra arkadaşlarıyla birlikte Köycüler Cemiyetini kurarak milli mücadeleye destek vermiş, özellikle köylerin sağlık, eğitim, kültür politikalarıyla ilgili çok sayıda çalışma yürütmüş, gazeteler, dergiler çıkarmış, dernekler kurmuş, milletvekilliği yapmış, Şeyh Sait ayaklanması üzerine Ankara İstiklal Mahkemesi üyeliğine seçilmiş, Türk Tarih Kurumu’nda çalışmış, Türk Tarih Tezi çalışmalarını yürütmüş, halkevlerinin kuruluş çalışmalarına katılmış, 19.09.1932’den itibaren Milli Eğitim Bakanlığı görevlerini yürütmüş, Türk Dil Kurumu başkanlığı yapmış, üniversiteler ile ilgili çalışmalar yürütmüş, Cumhuriyet 10. yılını gururla kutlarken 23 Nisan 1933 sabahı çocuklarına kendi yazdığı bir andı okutmuş ve : “Türküm, doğruyum, çalışkanım. Yasam: Küçükleri korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, budunumu özümden çok sevmektir. Ülküm: Yükselmek, ileri gitmektir. Varlığım Türk varlığına armağan olsun!” diyerek adeta mücadele dolu yaşamının özetini yapmış, hepimizin vicdanına seslenmiştir!

Aynı Reşit Galip, 17.03.1923’te Mersin’e geldiğinde Atatürk’e: “Sen bu milletin yalnız müncisi(kurtarıcı), yalnız bir halaskarı (kurtarıcısı) ve yalnız bir kahramanı değilsin, sen bunlardan daha çok büyüksün; sen bu milletin bir ferdisin. Senin en birinci büyüklüğün bu milletin bir ferdi olmakla iktifa(yetinme) ve iftihar(övünme) etmekliğindir.” şeklinde içten sözlerle hoş geldiniz demiş, Atatürk ise yaptığı konuşmanın bir yerinde kendisine cevap olarak: “Hakikaten muhterem doktorun dediği gibi, benim için dünyada en büyük mevki ve mükafat milletin bir ferdi olarak yaşamaktır.” demiştir.

Reşit Galip, 42 yıllık ömrüne onca şeyi sığdırıp 05.03.1934’te hayata gözlerini yumarken bugünün Milli Eğitim Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanı, işi gücü bırakıp çocukların okula dahi gidemediği bir dönemde andımızı kaldırmanın derdine düşmüş, 08.10.2013 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nde değişiklik yaparak andımızı ilk kaldırmaya çalışan dönemin Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı ise, andımızın kaldırılması konusunda o dönemde evlere şenlik açıklamalar yaparak: “Gerek içerik gerek uygulama biçimi açısından çok eleştirilen, artık militarist çağrışımları çok yüksek olan bu uygulamayı kaldırarak çocuklarımızı rahatlatacağımızı ümit ediyoruz. Demokratikleşme paketiyle getirilen düzenlemelerin Çözüm Süreci’ne “psikolojik katkı” sağlayacağına inanıyorum. Devletin etnik gruplara eşit mesafede olduğu yönündeki söylemlerin karşılık bulacağı bir uygulama olacak.” demiş ve adeta bir dönem FETÖ yayın organı zaman gazetesinde de çalışmış olmasının hakkını vermiştir!

Andımızı yazabilmek için Mustafa Kemal Atatürk ile çalışıp Reşit Galip olmak ve kısacık ömre devasa çalışmalar sığdırmak, kaldırmaya çalışmak için ise Davutoğlu ve Erdoğan ile çalışıp Nabi Avcı, Ziya Selçuk olmak yeterli sanırım!

Ömürlerini milletlerine feda ederek insanüstü gayretlerle gece gündüz demeden çalışan Mustafa Kemal Atatürk, Reşit Galip gibi büyük devlet adamlarına “bu milletin bir ferdi olmak yeterken” kimlere neler yetmiyor Türk Milleti’nin vicdanına, takdirine bırakıyorum!

Hepimiz, her gün gururla bağımsızlık mücadelemizden aldığımız güçle cumhuriyetin teslim alınamayan çocukları olarak bağıra bağıra andımızı okuyacağız! Kendisi tutsak olanlar bu büyük milletin vicdanının sesini duyamaz!

Yararlanılan bazı kaynaklar:

http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/TEZ/42446.pdf

https://ataturkilkeleri.deu.edu.tr/pdf/1.ciltsayi2/c1_s2_saadet_tekin.pdf

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/782332

 

 

 

Danıştay’ın Andımız kararı yok hükmündedir!

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

18 Yorum

  1. Sayın Emin Köse, ‘Atatürkün hedefi hak ama yöntemi batıldır’ sözünüz beni cesaretlendirmişti cevap yazarken. Aynı nedenden, tekrar yazıyorum. Umarım sorunuzu bir nebze cevaplamış olurum. Keşki yüz yüze konuşma imkanımız olsa. Söyleyecek çok sözümüz var (hem sizin hem de benim).
    1- Atatürk’ün ‘hak’ olan hedefi, Türk milletinin çağdaş medeniyeti yakalayıp, çağdaş medeniyeti daha ileriye taşıyan bir millet olmasıydı. Burada hem fikiriz sanıyorum. Bu amaca, çağdaş bilim, fen ve teknikle donanmış aklın rehberliğinde ulaşacağımızı söylerdi. (En veciz şekliyle; ‘Hayatta en hakiki mürşit ilimdir fendir’.) Söylediği gibi, Türk milleti kendi liderliğinde mucizevi bir başarıyla hem istiklal savaşını kazandı, hem de ülkemizi çağdaş yönetim cumhuriyetle taçlandırdı. Bağımsızlığı izleyen 15 yıl içinde de, Osmanlıdan kalan borç ödemesi ve 1929 daki dünya ölçeğinde Kapitalist bunalıma rağmen, Türkiye Cumhuriyeti ekonomisini yıllık yüzde dokuz (%9) (ortalama olarak) büyüme hızıyla geliştirdi. (Bu büyüklükte bir büyüme hızı, istikrarlı olarak bir daha başarılamadı sonraki yakın tarihimizde.)
    2- Atatürk bütün söylev, demeç ve yazılı notlarında, hep ama hep, çağdaş medeniyeti hedef gösterdi. O zaman tartışmasızca çağdaş medeniyetin sahibi olan Avrupa’ya atfen ‘batılılaşın’ demedi, ‘batılılaşmayı’ hedef göstermedi. (Bu ayrım çok önemli.) Atatürk’ün ölümünü izleyen dönemde, cumhuriyetimizin çabaları İsmet İnönü’nün siyasi tercihleri ile başlayan bir batılılışma siyasetine dönüştürüldü. Daha kötüsü ‘İnönü’nün ön’ünü açıp yol verdiği batılılaşma’ Atatürk döneminde yapılanların devamı gibi gösterildi, anlatıldı. Atatürk dönemindeki çağdaş uygarlığa yetişme atılımları ile ölümünden hemen sonra başlayan batılılaşma çabaları arasındaki ayrıma dikkat.
    3- Çağdaş uygarlığı, bilim, fen, teknik ve sanatın beş kolunda en ileride olmak diye tanımlıyorum. Bunu temsil eden toplumların görünüşü yani giyimi, kuşamı, mimarisi, müziği vb ise çağdaş uygarlığın görünüşü, yüzü olurlar. Atatürk’ün ölümünden sonraki dönemler esas olarak batılılaşma olarak sürdürüldüğü için, ülkemiz adım adım Batıya bağımlı hele geldi ve çağdaş uygarlık hedefinden uzaklaştı. Yani bir anlamda Osmanlının Tanzimat dönemine dönüldü. Sonuçları da aynı oldu.
    4- Atatürk dönemi sonrası, modernite amaçlı siyasetlerin adına Atatürkçülük dendi. Oysa Atatürk döneminde, yürütülen çağdaşlık çabalarına verilecek ad tartşılmış, içinde “Atatürkçülük’ kelimesi de olan seçenekler arasından ‘Kemalizm’ denmesi benimsenmiş; anayasaya ve parti programına Kemalizm yazılmıştı. Yani Atatürkçülük diye anlatılan, modernizm hedefli Batılılaşma olageldi. Daha da kötüsü, Batılılaşma adına yapılan her şey Atatürk’e mal edildi, Atatürk ‘Atatürkçülük’ olarak anlatılıp suçlandı.
    5- Çağdaş uygarlık, batılılaşma ve milliyetçilik (emperyalist kuşatma ve saldırı altında ulusal devlet olma) yalnız bizi değil bizimle aynı durumda olan Japonya, Rusya ve Çin gibi milletlerin sorunu olageldi. Bu sorunun bizdeki tarihiyle ilgili, Niyazi Berkes’in çalışmalarına başvurulabileceğini söyleyeyim izninizle.
    6- Son olarak, 29 Ekim 1933’te cumhuriyetimizin onuncu yıl kutlamaları için betelenen onuncu yıl marşına bakalım istiyorum. Bu da sizin istediğiniz ‘tek bir’ örnek olsun. Marşın sözünü ettiği başarılar ve bunların ifade edilişindeki dik duruş, özgüven bir daha ne zaman tekrarlandı? Hayır tekrarlanmadı. Cumhuriyetimizin ikinci bir on yıl marşını kutlayamadan bu günlere geldik. Esen kalın.

  2. Sekilcilikten baska birsey degilken simdi oy kopartma meselesine donusturuldu andimiz..Vurun yigitler..Bir oy bir oydur..!..Isin ozune inen yok tabii..Faydasi olsaydi hem andimizi okuyup hem de 1945 li yillarda Milli egitimi Amerikalilarin eline teslim ederler miydi? Yillarca Abd nin kucaginda andimizi okumusuz, haberimiz yokmus..Bahcivan misali..Maskeli baloya devam mi?

  3. 16 Mart 2021, 09:28

    2013’te kaldırıldı. Açılan davalarla 2018’de Andımız okumanın önünde bir engel kalmadı. Fakat Andımız 2018’den sonra HİÇ OKUNMADI. Davayı açan yüzbinlerce üyesi olan milliyetçi sendika durumu öylece izledi. Andımız okumaya korkudan kimse cesaret edemedi. Bundan cesaret alan iktidar, şimdi Andımızı tamamen kaldırdı. Siz yok hükmündedir bu yasaya uyulmaz, Andımız okunabilir diyorsunuz. Bakalım, o milliyetçi sendika(?) iktidar ortaklığının nimetlerini bırakıp celadet gösterip Andımız okuma eylemleri yapabilecek mi? Andımız kaldırılmasaydı zaten unutulup gidecekti. 2013’ten beri HİÇ OKUNMADI, milleti doğru bilgilendirin.

  4. evet bugün tam da bunu yapıyoruz hem bin yılık oyuncaklarımızı 1920 den itibaren dağıtan şımarık çocukları terbiye ediyoruz, hem de ortalığı topluyoruz

  5. 16 Mart 2021, 07:57

    Bu memlekette Türk olmak kadar zor bir şey yokmuş acaba diyorum bu insan hakları Mahkemesi,Avrupa birliği…vs. ne için Türk’e sahip çıkmaz ki !? Yazara teşekkür ediyorum. Bunları unutursak kanımız kurur. Ne mutlu Türküm diyene.

  6. sayın A.Taner, hadi biz anlamadık, buyrun size fırsat, mustafa kemalin, yaşadığı dönemde kahır ekserisi müslüman olan toplumda, müslümanlar açısından, hadi geçelim hayırlara vesile olmuş bir uygulamasını, zararı dokunmamış, düşmanlık kokmayan bir icraatını, uygulamasını gösterin, varsın müslümanlara faydası olmasın ama bu kadar zulüm baskı ve saldırının amacı neydi

  7. Abdullah Öcalan Andımızın kaldırılmasını istemişti.
    Şak diye yaptılar.
    İngiliz Hükümeti.
    Geldiğimiz nokta……….

  8. İlber Ortaylı’nın dediği gibi, sözlerinizde ‘maksadını aşan bir cehalet’ var. Mustafa Kemal Atatürk’ü hiç anlamamışsınız. Kasıtla doğru anlatmadılar zaten 11 Kasım 1938’den beri. ,Senin de sorumluluğun var sayın Emin Köse: Sana söylenenleri olduğu gibi almış hiç merak edip doğruluğunu araştırmamışsın. Haddimi aşmadığımı umarak, mantığıyla, hukuki bügünlüğü, özenli Türkçesiyle ve Türklük bilinciyle yazılmış. sayın Mihriban Ünal’ın harika yazısını da anlamamışsınız. Önce anlaşıp sonra düşünce yarıştıralım. Düşüncenizi açıkça belirtmenizdeki samimimiyetinize sığınarak…

  9. Feto tam gaz devam ediyor. Danistay fetoye hizmet ediyor

  10. Oyuncaklarımızı kendimiz toplayacağız. Şımarık, densiz, kibirli çocuklar istediği kadar dağıtsın. Yılmadan, usanmadan her ahval ve şerait altında toplayacağız.

  11. ALTINA GÖZÜM KAPALI iMZAMI ATARIM !

    DANISTAY ANDI yok saydiginda aslinda kendinide yok sayiyor ama farkinda degil !

    ANDIMIZ 1933 `ten yani ATATÜRK`döneminden beri ! Danistay kendi kalesine gol atiyor! sasirmadim. Bu kafayla ancak bu kadar !

    ANDIMIZ Cumhuriyetin kurulus degerleri ile baglantilidir, ayni danistay in oldugu gibi !

  12. 15 Mart 2021, 17:08

    Ey büyük atatürk açtığın yolda gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime… diye çocuklara yıllarca yemin ettirildi.neydi atatürkün açtığı yol ve hedef? açtığı yol laik devlet ve yaşam,gösterdiği hedef çağdaş uygarlığın da ilerisinde olmak.Benim iki kızım var.Çağdaş uygarlığın daha da ilerisinde olması için dinsiz bir yöntemi benimsemesini istemiyorum.Elhamdülillah müslüman bir Türküm.Andımız sıkıntılı bir metin.ben de çocukluktan beri okudum,hatta lise yıllarım okul korosunda atatürkün sevdiği türküleri söyleyerek geçti lakin Allaha hamd olsun gözüm açıldı.Sonuçta batıl yok olmaya mahkum.Atatürkün hedefi hak ama yöntemi batıldır.Andımızı istemeyenleri vatan haini ilan etmekten vazgeçin.

  13. 15 Mart 2021, 16:53

    Biri YERLİ biri MİLLİ Halimiz belli.Bunlar Bidona kuyruk sallıyor.

  14. Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği (2003 tarihli), 2014 yılında yayınlanan “MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI OKUL ÖNCESİ EĞİTİM VE İLKÖĞRETİM KURUMLARI YÖNETMELİĞİ” ile tamamen yürürlükten kaldırılmıştır. Yeni yönetmelikte and yoktur. 2013 yılında yapılmış yönetmelik değişikliğinin zaten bir anlamı kalmamıştır, yürürlükte olmayan bir yönetmeliğe aittir. Hukuken yeni yönetmeliğin andımızı içermemesi ile ilgili adım atılabilir mi bilmiyorum ancak Danıştay lehte karar verse bile uygulama yürürlükte olan yönetmeliğe göre andımız olmadan devam etmek durumundadır.

  15. Yok hukmundedir! Andimiz, Ataturk ilkelerinin gelecek nesillere tasinmasi icin gereken, genc dimaglara, guzel ve temiz yavrularimiza yuce Atamiz’in ve Cumhuriyet’in Turkiyemizin degistirilemez gercegi oldugunu belleten bir olgudur. Her zaman daim kalacaktir.

  16. 15 Mart 2021, 15:05

    Rahatsız bunlar tedavisi yok bunların! İki şeyden anlıyorlar biri para diğeri ihanet! Yargı maşa olmuş bunlara yazık çok yazık!

  17. 15 Mart 2021, 14:14

    Buldunuz andımızın kaldırılmasına itiraz edecek, direnecek milleti… Memleket yobaz sürüsünün istilâsı altında ondokuz yıldır, kimsenin sesi çıkmamış şimdi itiraz edecek öyle mi? Farklı ülkelerde mi yaşıyoruz anlamıyorum ki.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!