Avatar
Nihat Genç

Çelebi

featured

‘Liboş’ lafı 80’li yılların başında modaydı, ki, 60’lı yılların mangalda kül bırakmayan (komünist) İşçi Partililer bile Özalcı oluyordu, başta Çetin Altan!

Özal’la birlikte zaten giriş-çıkışlar serbest bırakıldı, sahi fikirde zikirde medyada Özalcı olmayan kaldı mı, ekranlarda ve gazete köşelerinde maaşlanan eski solcular liberaliz demokratız ayaklarıyla topluca Özal saflarındaydı!

Özalcı olmanın getirisi çok fazlaydı, önce, maşallah her akşam ekrandaydınız ya da Hürriyet Sabah gibi büyük gazetelerde köşeniz vardı, yani maaşlanıyordular!

Cengiz Çandar’dan Mehmet Barlas’a… desem, bilirsiniz de… Mesela Gülay Göktürk’ü hatırlayan kaldı mı? Kaç yüz dairesi vardı bu kadının? 24 Şubat’la başlayan… Dünyada Reagan-Thatcher ve Türkiye’de Özal’la başlayan neo-liberal akım öyle bir moda oldu ki… Devleti, Cumhuriyet’i, vesayeti, otoriteyi, orduyu, karma ekonomiyi, kamu iktisadi teşekkülleri… Aklınıza gelen ne varsa yıkacaklarını bas bas bağırıyorlardı, ki başardılar!

Bütün dünyada ‘özelleştirme’ modası vardı, sattılar sattılar!

Batı dışı bizim gibi sömürgelerde kimlik mezhep modasını başlattılar ve ülkenin etnik haritasını çıkartıp sabahtan akşama kadar ‘özgürlük, barış, demokrasi’ gibi tütsüledikleri kendilerince büyülü bu kavramlar etrafında etnik mezhep kışkırtmalar ve kaşımalarla memleketin başına çoraplar ördüler!

Ermeni Taşnak Partisi’nin bildirisine dahi imza attılar, Irak’a seyreltilmiş bombalar atılmasını alkışlarla desteklediler, ve, Ortadoğu’nun parçalanması ve milyonlarca insanın ölmesi ve on milyonlarca insanın göçüne sebep oldular!

Sırada bütün dünyada hükümetlerin ayağına bağ olan tarihin en zor elde edilen işçi sendikaları ve haklarını tarihten silmek vardı, ki, patronlar tazminatsız istediğini kovacak raddeye getirdiler işi!

Yetmedi, Özal ölünce, bu sefer özgürlüklerin(?) ve demokrasinin (?) kalesi AKP’de ve Fetö’de karar kıldılar. Hadi CHP’de genel başkanlık yarışına giren Ertuğrul Günay’ın dört dava arkadaşını yanına alıp AKP’ye bakan olmasını hatırlarsınız da.. Radikal anarşist gençlerden Reha Çamuroğlu ve Muhsin Kızılkaya’nın AKP’den vekil olmasını ne çabuk unuttunuz!

Yaktılar, yıktılar, sattılar, kitleleri oyalayıp kandırdılar, devleti ve Cumhuriyet’i aşağıladılar, milli tarihle dalga geçtiler, bürokrasiyi hantal ve küflü, devlet otoritesini şeytan ilan ettiler! Ve sonunda Fetö’nün ekranlarında on yıllarca ahkam kestiler, yetmez ama evet anayasasıyla cahil bir vaize koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin ordusu ve hukuk kurumlarının tapusunu teslim ettiler!

Bir de AB’ye girme yalanı ve safhası vardı ki, hem liberaller hem İslamcılar sabah akşam AB’ye giriyordu! AB cennetti. Para dağıtıyordu! Medeniyet sıçraması yaşıyorduk! Artık tarihten ve kurumlarımızdan gelen bütün çözümsüz sorunlar sona eriyordu!

Otuz uzun yıl sabah akşam saat saat, şu üç konuyu tartıştılar, AB’ye girme ve başörtüsü ve Kürt sorunu!

Şu AB’ye girme işi tam bir hokus pokus sihirbazlığıydı!

Oysa 80’lerin ortasında neo-liberal politikaların başlatıcısı Thatcher dahi AB’ye şöyle itiraz ediyordu, diyordu ki, milli egemenliğin devri saçmalıktır, kabul edilemez! Biz AB’yi şöyle anlıyoruz, Fransa, Almanya, İngiltere, İtalya, vs. gibi büyük devletler ulus bütünlüğünü ve iradesini kaybetmeden pekala yanyana gelebilir! Thatcher, işte böyle, ekonomide liberal politikaları savunuyordu ama iş milli iradeye gelince, devletin iplerinin Brüksel’de bir takım bürokratların eline geçmesine manyaklık delilik olarak görüyordu! Ve Thatcher’den sonra nice Muhafazakar Parti başkanı devrildi ancak sonunda İngiltere tam da bu gerekçelerle fişi çekip AB’den ayrıldı!

Ancak bu uzun süreçte devletin elinde Telekom gibi stratejik şirketler dahil bütün varlıklar kooperatiflerden ya da devletten çıkıp uluslararası şirketler ve onların ortakları yerli işbirlikçilerin eline geçti! Ve, şeyhler, tarikatlar ve mezhepler hortlatıldı ve siyasete ve devlete el koymaya başladı.

Yağma, talan, yolsuzluk, hırsızlık öyle bir raddeye geldi ki, ne tarikatlara karşı ne sömürgeci altın madeni şirketlerinin kontrolsüz fütursuzluğa karşı dava açacak tek bir savcı bulamaz hale geldik!

Büyük medyada ‘cumhuriyet’i ve kazanımlarını savunacak tek bir gazete kalmadı!

Neo-liberallerin bu büyük istilasından üniversitelerde nasibini aldı ve Türkiye’nin en gözde en mahrem Mülkiye ve Hukuk gibi üniversiteleri dahi ya cemaatçilerin ya liberallerin eline geçti!

Satılan peşkeş çekilen devlet ve üniversitelerden sonra iş Cumhuriyet’i kuran partiye geldi ve çok geçmeden 2010’lı yıllardan itibaren aynı kimlikçiler etnikçiler ve liberaller CHP’yi ele geçirip bütün vatanseverleri kovdular yetmedi Cumhuriyet’i kazanımlarını reddedip vatan hainleriyle helalleşmeye başladı!

Bu kırk yıllık yalan dolan yağma talan fırtınası, hala dolu dizgin gidiyor!

Şöyle dönüp bir de kendime baktım, onların gazetelerinde yazmam için hakikaten dudak uçuklatan paralar teklif ettiler ve sokakta işportacılık yapıp bağımsız yazılarımı ağlaya zırlaya yazmaya devam ettim! Hayatımın hiç bir döneminde iktidar partisiyle aram bilmem niye hiç olmadı! Bir ara Ecevit’e sessiz kaldıysam da Fetö’yle ilişkisi midemi bulandırıp yüz vermedim yatağımı ayrı serdim!

Moda fikirlerin tellallarına tellaklarına bezirganlarına kanmayan aldanmayan dönmeyen kafası karışmayan kim kaldı içimizde?

Bu amansız siyasi kasırgalar içinde, genç bir yazar olarak, kırklı yaşlarda, ilk okuduğum kitapları bir daha elime aldım, Cumhuriyet, nedir, yeni baştan öğrenmeye başladım, yaşım, altmışa dayandığında, tekrar aynı kitapları üçüncü, dördüncü kez elden geçirdim hafızamı tazeledim, yani, meclis nedir, milli hakimiyet neye denir, milli irade nedir, bağımsızlık nedir, külliyatlar devirip, tane tane sil baştan Cumhuriyet’i zihnime bir daha kazıdım!

Biz de naçizane kırk yıla yaklaşan günlük haftalık yazılar ve uzun hikayeler yazdık!

Kaç tane İttihatçı kaldı içinizde!

Kaç tane Cumhuriyet’in varlığı ve kazanımlarının ve toprak bütünlüğümüz ve milli iradenin meclisinin nöbetini tutan!

Üfürmek, sallamak, kolay!

Ancak, genç arkadaş, uzun yol, nefes ister!

Kendine güven için milli mücadeleye tam bir iman ister!

Bu toprakları düşman işgalinden kurtarmak ne kadar büyük bir kahramanlıksa…

Ömrümüz oldukça yıkılmadan dökülmeden tereddüt etmeden asla yorulmadan nöbetini tutmak da o kadar büyük bir irade ve azim ister!

Ve bunca döküleni dağılanı çürüğü kahpeyi gördükçe, bizimki de nefis işte, insan dönüyor ve giren-çıkan değişen-dönüşen kırk yılın muhasebesini çıkartıyor!

Kendi muhtaç olan insan, başkasına muhtaç insan, başkalarının inayetiyle ayakta duran bir insan, duyulan fikirlerle beynini dolduran bir insan siyasi kasırgalar karşısında vücut bütünlüğünü bir arada tutamaz!

SKY ekranlarında hikaye edip anlatmıştım, askerliğimi Samsun Sahra Sıhhiye’de denize açık bir küçük tepe üstünde yaptım! Fırtınaya açık bir tepe! Nöbet tuttuğum yerde benden başka sadece bir incecik erik ağacı vardı! Çiçekleri yeni açmıştı! Seksen km. ve hamlesiyle 120 km’ye varan fırtınalara muhatap oluyordum ve rüzgarın kuvveti karşısında tüfek elde ayakta duramıyor kasırgayla savruluyordum!

Tam o sıra, rüzgarın sallayıp bütün çiçeklerini koparttığı minicik Erik Ağacı dikkatimi çekti!

Rüzgar erik ağacının dallarını kırarcasına yere kadar yıkıyor!

Üstelik erik ağacının benim gibi elinde silahı da yok, rüzgar karşısında çaresiz, üstelik, erik ağacı benim gibi hedef küçültüp yere çömelemiyor!

Orada, o kasırga ortasında, gece yarısı, 3/5 nöbetinde!

Beni de erik ağacını da yaratan Allah, dedim!

O erik ağacına direnen iradeyi veren de Allah!

Nöbet yerimi terk etmek ihanet olur ve silahım elimden düşmesin diye…

Erik ağacı ve ben, sabaha kadar, kolumuz kanadımız dalımız kırıldı, pespembe bembeyaz çiçeklerimiz rüzgarla uçup dallarını terk etti! Saysam bir ordu olur, kırk uzun yılda, nice dava arkadaşımız uçup kaybolup gitti!

Ulan, dedim, bir rüzgara karşı duramayan düşmana karşı nasıl durur!

Çaresizlik içinde erik ağacı ve ben, sabaha kadar, ağladık!

Sabah, kasırga dindi, gün ağardı…

Erik ağacı da ben de nöbet yerini terk etmedik, şükrederek, Allah insana bir güç veriyor, dedim..

Yıkılmayan ayakta duran iradeye içimde çok derin bir saygı ve bağlılık büyüdü!

Bir insan evladında nasıl bir dayanma irade gücü var, iman ettim!

Anladım ki kasırgalara karşı şafağı bir türlü atmayan sabahlara kadar savaşmadan insan kendini de içindekini de bilmiyor tanımıyor!

Nasıl bir ders çıkarttım! İradesi olmayan insanların ağzındaki memleket, barış, demokrasi, özgürlük vb. lafları bomboş safsata yalan dolan kandırmacadır!

Patronlara sığınan, başkasına sığınan, ekranlara sığınan, maaşlara sığınan, iktidar gücüne imkanlarına sığınan, ağaya paşaya sığınan, insanlardan, ne insanlığa ne memlekete, beş kuruşluk hayır gelmez!

(Not: ‘İttihatçıyız’ derken, tarih felsefesi olarak şunu da söylemek zorundayım, ki, tam anlaşılsın, İttihat, fabrikası mühimmatı olmayan bir orduyla kalkıştıkları taarruz savaşları sonucu Osmanlı’nın parçalanmasına sebep oldu ve trajik dersler çıkartıp müdafaayı hukuk kadrolarına geçip ‘müdafaa’ savaşı yaptılar!
Çanakkale, Sakarya, Afyon ve hatta Rus işgalinden sonra acilen bölgeye gönderilen Mustafa Kemal’in Muş ve Bitlis’i Ruslardan kurtarması da bir müdafaa savaşı ve hatta İngilizleri yendiğimiz Kutul Amare de savunma savaşıdır. Ancak Almanların gazına gelen Enver, Sarıkamış’ta taarruz savaşına kalkıştı ve Cemal Paşa, Kanal’a taarruz seferi düzenledi ve iki büyük fiyaskoyla ordular paramparça oldu!
Şöyle düşünün, Cemal Paşa, ordusuyla sadece Kudüs’ü müdafaa etseydi Kudüs İngilizlerin eline geçmezdi. Aradan yüz yıl geçti ve liberaller ve İslamcılar, Körfez savaşı başlamadan, filmin başında, Amerika’nın gazına gelip Haçlı orduları safında Suriye’ye karşı ‘taarruz’a kalkıştı ve müslümanı müslümana kırdırıp on milyon göçe sebep odular! Oysa yakın tarih bize, Taarruz’a kalkışanlar ya dış güçlerin gazına gelmiştir ya kahramanlık ya da diktatörlük peşindedir acı dersini öğretmiştir! Yani BOP’la Ortadoğu’ya taarruz eden islamcı ve liberaller de aynı şekilde Türk ordusunun bir şeyhin eline geçmesine yani memleketi iç ve dış politikada çözümsüz çaresiz felaketlerin içine sürüklemiştir!
Bir yazar olarak ben, İttihat’ın vatansever ruhuna aşığım ve ama yurtta sulh cihanda sulhu şiar edinmiş bir Cumhuriyetçiyim. Tarihten ders çıkartmayan liberal ve İslamcılar ekonomisine .ötüne başına bakmadan ülkeyi maceralara sürükleyip sonunda şeyhlere ve bir saray rejimine teslim etmiştir! Yani asıl gaza gelip milli iradeyi dış güçlerin projesine teslim edenler onca barış demokrasi özgürlük laflarına rağmen asıl aşırı saldırgan vahşi maceracı ve mandacı kafadır! Tarihten hiç ders çıkartmayıp vahşi kapitalizmin savaş makinesine alet olup Ortadoğu’yu ve ülkeyi geri dönülmez büyük siyasi çöküşün içine sürükleyen bu manyaklar hala muhalefette ve iktidardadır!)

Çelebi

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

25 Yorum

  1. 14 Ekim 2022, 13:11

    Cehalet timsali AKP müritleri belli ki buralara da göz kulak olmaktalar. Çelebi’nin AKP’ye geçişinde keramet aramak akıl işi olamaz. Bu geçişi insanların önüne hünermiş gibi sürmek de toplumu aptal yerine koymaktır.
    Bu arada, altılı masa üzerinden güzelleme yapmaya çalışan çok akıllılar da eksik değil.
    Çelebi altılı masaya destek olsun diyen mi oldu da böylesi parlak zekâ ürünü açıklamalar yapılarak aklımızla alay ediliyor.
    Çelebi’nin parti değişikliği her şeyden önce ahlâken sorgulanacak bir davranıştır. Bu unutuluyor. Seçime hangi rozetle girdin? Hangi söylemlerle oy aldın? Sonra da Cumhuriyet’e en çok zararı veren yere iliştin.
    Çelebi AKP’ye ilişmiştir. Belki de iliştirilmiştir.
    Naci Beştepe’nin bu haftaki yazısında bu iliştirilmenin şifrelerine ilişkin ipuçları var.
    Elbette Ergenekon mağdurudur. Ama, bu gerçek, onun iyi bir siyasetçi olmasının güvencesi de değildir.
    Her çiçekten bal almaya eğilimli, ilkeleri hiçe sayan siyaset kurumumuzun sözde partileri adlar ve kişiler üzerinden uçmaya çalışarak yere çakılmaktalar. Çelebi olgusu da budur.
    Buradan olumlu bir şey çıkartmak için insanın aklından zoru olması gerekir.

  2. 13 Ekim 2022, 12:40

    Evliya Çelebi olmuş.Acaba anne babası ailesi ne diyor

  3. 13 Ekim 2022, 11:21

    Yorum yazan kişilerin bir bölümünün kesinlikle siyasal islam iktidarının trolleri oldukları rahatlıkla anlaşılıyor!!!

  4. Nihat abi Çelebi’de sıkıntı yok! Evet bize göre oldukça radikal karar ama beklemeye değer!! Sıkıntı yine sizi mahcup edecek yanlış atlarda… Umarım yine yanılmazsınız!!

  5. Amerikadan emir almaya giden Kılıçdaroğlunun emir kulu olması daha kötü bir seçim olurdu. Bence eleştirilmesi gereken CHP dir.

  6. milletin eline ülkeyi vatanı vermişler düşürmeyin beka sorunu açılır deniyor gelen parmak atıyor giden parmak atıyor millet hafif kipirdayinca lan titreme sallanma bak düşürürsen ülkede beka sorunu yaratilir diyorlar yani parmak atmayı bırak bir çok şey yapılmakta ve sus pus olması istenmekte insanların Nihat genç abi seviliyorsun

  7. 12 Ekim 2022, 17:48

    Her çöküş ve yıkım , Kurtuluş ve yeni bir kuruluşun başlangıcıdır. Ümitvar olunuz…

  8. TRAJEDİ : Bir yanda hiçbir dogmaya inanmayan ve yaptığı devrimlerle toplumu dönüştüren bir Atatürk, diğer yanda gençliğinde okuduğu kitapları tekrar tekrar okuyarak dogma haline getirip iman etmekle övünen kendini bile dönüştürememiş bir devrimci , öte yanda aç kalsa açlığınız bize kuvvet veriyor diyecek kadar aciz insanlar .

  9. PKK nın FETÖ nün safınımı seçseydi. Çok doğru bir karar almış tebrikler.

    6+1 in ne olduğu belli değil aday belli değil. bunlar devleti nasıl yönetmeye talip.

    Vatanseverlerin kazanacağı yer Cumhur ittifakıdır.

  10. İyi ki varsın, Nihat Genç kardeşim.

  11. Nihat abinin dediği gibi, Orhun Kitabelerinde belirtildiği gibi: Kumaşa, ipeğe,paraya ve pula aldanmamak gerek.

  12. 12 Ekim 2022, 11:18

    Ne mutlu ki varsın Nihat Genç, olaylarla kısa gerçek ekonomi- politik tarih dersi veriyorsunuz,saygılarım…

  13. Sert rüzgarlar, fırtınalar iyidir Abim. Dökülen dökülür, biz de omurgamızı tanır ve biliriz.

  14. yorumsuzdur…

  15. Nihat Genç, senin varlığın ve kalemin bize güç veriyor. İşte şimdi sen o erik ağacısın ve biz de onun her türlü fırtınaya karşı dimdik duran karakterinden feyz alan ve nöbet yerini terk etmeyen Cumhuriyet neferleriyiz.

  16. Nihat Genç bu yaşına rağmen Mehmet Ali Çelebiyi anlamıyorsun.Mehmet Ali Çelebi’nin hiçbir fikri Ak partiyle uyuşmaz.Ancak önce vatan önce devlet diyor.Devlet ayakta durmazsa hiç bir değerin anlamı kalmaz.Bu ülkenin karşısında 6+1 denen fetö+pkk+nato gladyosunun oluşturduğu büyük bir bekaa tehlikesi var.Bu tehlikenin karşında kör topalda olsa durabilecek ve bunlarla mücadele edebilecek bir tek Cumhur ittifakı var diyor,dünyada yeni bir düzen kuruluyor diyor milli egemenliğimiz tehlikede diyor,devlet tehlikede diyor sen kalkmış Fetönün ve Nato gladyosunun kulağına fısıldadığı, operasyon kokan videolar yayınlayan eski bir suç örgütü lideri Sedat Pekerin ninnilerini dinliyorsun.Hatta yere göğe sığdıramayıp baş tacı yapıyorsun.Senin bu ülkeyi sevdiğini zannerdim ama sende kendi öfkenin körlüğüne kapılmışsın.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!