Avatar
Nihat Genç

Hiç masum değil enkazdaki demir!

featured

Nihat Genç yazdı…

Eski Kızılay Başkanı Lütfi Akar, kurban bayramında Kızılay’a bağışlanan yüzbin kurbanın kesilmediği ve duasının okunmadığını söyledi. sayın Diyanet Başkanı, bu kurbanlar nereye gitti, hesabını Kızılay’dan sorabilecek bir iman gücünüz var mı?

Bu yıl hacı olmak için 42 bin müracaat var, sayın Diyanet, hacı adaylarına bir söyleseniz, paralarını, yıkılmış tarihi güzelliğimiz Ulu Cami’ye ve onlarca yıkılan cami ve kilisenin onarımına bağışlasalar, dinimiz ve kardeşliğimiz için daha bir güzellik olmaz mı?

***

Deprem bölgesinden yayın yapan kameralar tuzla buz olmuş  bina yıkıntılarını gösteriyor!

Enkaz yığınları arasında yün iplik gibi yumağa dönüşmüş hurda demirler!

Haysiyetsiz demir, şerefsiz demir, ruhsuz ahlaksız demir, kıyametimiz oldun demir!

Binaların hayatlarımızın çağımızın suçlusu demir!

Enkazdaki demir yığınlarına gözlerim dalıverdi!

Evimizde kuzine soba dışında demir yoktu. Buzdolabının çamaşır makinesinin ilk geldiği günü hatırlarım. Tahta kaşıktan demir kaşığa. Taksi duraklarında faytonlar otomobilden fazlaydı. İnşaatlarda kazma kürekten grayder buldozer geçilen ilk günlerin şahidiyim. Ve limanlarda yükleri taşıyan hamallar ve ipleri vardı ve ahşap mavnalar vardı ve canavar kollu vinçleri ilk gördüğümde 1960’ın başıydı! Ve dev rotatif baskı makinelerini 17 yaşında gördüm. Tahtadan muşambadan el sanatından teknolojiye seri üretime geçişi bir hayat içinde anbean yaşadım! Ankara’ya geldiğimde Eskişehir Yolu’nun başında Milli Kütüphane’den sonra tek bir bina yoktu, şimdi orada Ankara’dan iki kat büyük çelik gövdeli gökdelenler! Eski çağdan kalma çivi ve toplu iğne ve makas ve baltalar ve raptiye ve kancalı iğne ve kazma ve kürek ve sapan şimdi ne kadar masum ve çaresiz kalıyor demirin çelik yapılarla acımasız bir imparatorluk kurduğu çağımızda!

İçinde demir var diye çocukluğumuzun efsanesi ıspanağı da unutmayalım. Aziz Nesin’in ‘kandaki demir’ diye bir hikayesi vardır, adamın biri düzenli yıllarca kan verir ve kanındaki demirden demiri ayrıştırır ve nihayet bir yüzük yapabilecek kadar demiri olur ve sevdiği kadına kanından yaptığı demiri büyük bir hediye olarak gururla verir, kadın, basit ucuz demir yüzüğü görünce, fırlatıp atar, bilmez o demir yüzüğün kanından çıkartıldığını!

O hurdalık enkazda boynunu eğmiş demirler, milyonların kanı pahasına!

Hurdalıktaki eğri büğrü o demirler için on milyonlar öldü!

Son iki yüzyıldaki nerdeyse tüm savaşların baş kahramanı!

Enkazdaki hurda demir yığınlarına dalınca gözlerim, zihnimdeki çağrışımı, düşünün 1900’lü yıllarda Almanya’da kömür ve madenlerde çalışan işçi sayısı beş milyon!

Henüz otuz yıl önce köylü olan beş milyon! 5 milyon insanı şehirlerde düşünün! Sigortaları tazminatları hakları ve siyasetleriyle kaç neslin cephelerde ve iç savaşlarda kurban gittiğini dünyayı nasıl dönüştürdüklerini düşünün!

Bir gecede ikiyüzbin insanımızı öldüren bu çürük demiri, insanlığın uygarlığın en büyük  katili bu demiri sahiden tanıyor musunuz?

Siyaset bilimi ve felsefesinde ‘demir’ tahtlardan imparatorluktan daha yüksek bir yerde!

Demir sanayi çağının ‘kızılelması’dır bütün imparatorlukların peşinden koşturduğu ve nice imparatoru ve kralı tahtından ettiği ve tarihin en büyük savaşlarına sebep olduğu!

Çanakkale önüne dizilen İngiliz zırhlı gemilerini düşünün, cephede komutanlarımız hatıralarında anlatır, başımızdan aşağı lav olmuş cehennem gibi ateşten demir yağıyor!

Bağdat’a kadar inşa edilen demiryolunu düşünün. Ünlü İngiliz gazeteci Robert Fisk o çok meşhur bin sayfalık Medeniyetler Savaşı Kitabı’nda Irak Savaşı’nda Basra Körfezi’ndeki çelik gemileri anlatırken… Elli derece sıcak altında Amerikan askerinin savaş gemisinin güvertesinde ayakkabıları eriyip zemine yapışıyordu, diye anlatır!

Medine Müdafaasının kahramanı Fahrettin Paşa anlatır, askerlerimiz sabotajla uçurulan demiryollarını tamir ederken elli derece sıcakta ellerinin derisi demire yapışıp kalıyordu!

Demire takılınca zihnim tarihin içinde atlıkarınca gibi dönüyor!

Bu ‘demir’ ne imparatorluk kurdu yıktı, bu demir uluslar kurdu, tarihin en büyük iki dünya savaşı çıkardı, bu demir sömürgecilerin patronların uluslararası şirketlerin gücü kırbacı iktidarı zenginliği ve serveti ve küstahlıkları ve şehvetleri ve iktidarlarının hazinesi oldu!

Demir, sanayi uygarlığını hem inşa etti hem de ahlakımızı siyasetimizi dizginlerimizi ele geçirdi!

Ergenekon efsanesinde demirin eritilmesi ve mucizesi tılsımı hala çözülmemiş çelik kılıçların gücüyle kurulan imparatorluğun yine ‘demir’ yüzünden yıkılması!

Hani iplikleri karışmış yumağı çözmek için ipin ucunu ararsınız ya, tarih felsefesiyse dersiniz, her şeyin başladığı her şeyi başlatan o ipin ucu neresi?

İpin ucu, 1870/71 Seden Savaşı’nda! Almanya henüz birleşememiştir, Prusya’nın başında I. Wilhelm ve şansölye Bismark vardır! Savaş filmlerinde gördüğünüz o çelik zırhlı gemileri ve her tarafı çelikten denizaltıları ve tankları ve kamyonları ve bombaları düşünün, hepsi demirden ve o demir yüzünden Alman İmparatorluğu’nun Fransa’ya karşı verilen Seden Savaşı! Fransa’nın toprağına demir madenlerine girip işgal ediyorsun! Bunu sana bırakırlar mı?

Bismark, Fransa’nın demir ve kömür madenleriyle meşhur Alsace-Lorraine bölgesine savaş ilan eder. Mancester City nasıl ki tekstil sanayisiyle İngiliz Sömürge İmparatorluğu’nun merkezi ise, Alsas-Loren bölgesi de Almanya sanayisinin kalbi kökeni hazinelerinin kaynağı oluverdi!

Fransa’nın elinden Alsas-Loren bölgesini Versay anlaşmasıyla aldılar ve Fransızların bu bölgeyi yeniden geri almaları elli yıl sonra 1919’da yine Versay’da imzalanan Almanya’nın yenilgisini ilan eden anlaşmayladır!

Seden Savaşı öncesi Prusya ve küçük krallıklar, henüz Almanya olamamıştır, maden kaynaklarını 1871’de ele geçirince o rüyası kurulan Almanya nihayet birleşir ve küçük krallıklar ulus devlete dönüşür!

Seden Savaşı, III. Napolyon Paris’ten kaçar ve o ünlü Paris Komünü (yerel komünist komiteler) üç aylığına hükümet olur! Çünkü Fransız ordusu dağılmış ve Paris banliyölerindeki yoksul halk komünistler ve cumhuriyetçiler tarafından silahlandırılmıştır.

Ve yerel halk Paris önlerine gelen Prusya’nın toplarını çalarlar ve bir müddet direnirler ve iktidarda ancak üç ay kadar kalabilirler. Şu ünlü Karl Marks bile Paris Komünü’nü suçlar, çünkü bu üç aylık dönemde Paris Komünü bankaları ve sarayın paralarını ele geçirmemiştir ve bu üç aylık süre içinde banliyölerdeki örgütlenmeleri bağımsız ve mahalli bırakmış bu  anarşist örgütlenmeyi ‘devlet’ haline neden getirmemişlerdir! Paris Komünü’nün bu üç aylık iktidarını akademiler siyaset bilimciler komünistler yüz elli yıl aralıksız tartışır!

Alsas-Loren madenleri Almanya’ya ve kapitalizme kırk uzun yıl altın çağ yaşatır! Seden Savaşı’ndan I. Dünya Savaşı’na kadar geçen huzurlu döneme kapitalizmin asrı saadet çağı denir! Sanayileşmede çağ atlanır! Köylü ve Katolik Almanlar bu süreçte maden ve kömür işçi nüfusuyla karşılaşır. O ünlü Alman Sosyal Demokrat Parti’nin büyümesi işte şehre akan o milyonlarca işçi sınıfıyla olur! Sosyal Demokratlar Almanya’ya ve dünyaya ve siyaset bilimine damgasını vurur, solcudurlar ama komünistler karşısında siyaset biliminde yeni bir orta yol açarlar!

Bismark’ın maden kaynaklarına saldırısının arkasında Afrika sömürgelerinden pay almak da vardır! Sömürge çağı ve sanayileşme! İşçi Sınıfı! Ve kralcıların ve monarşistlerin sosyal demokrat partiyle bitmeyen iç savaşları ve sosyal demokratların komünistlerle iç savaşları ve hepsinin Nazilerle iç savaşları  ve bu iç savaştan uzun vadede karlı çıkan Hitler!

Seden Savaşı Osmanlı’nın kaderiyle de oynar!

1871 Seden Savaşı Osmanlı’yı da dolaylı olarak çok etkiler ve sonunu getirir, hikayesi çok ilginçtir!

Bismark’ın kafası doğuyla Osmanlı’yla hiç meşgul olmamıştır, hatta, koskoca Osmanlı’nın bir Alman askerinin kemiklerine değmeyeceği gibi meşhur lafı vardır, ancak, 1888’de II. Wilhelm iktidara gelince, sömürgecilik rüyaları başlar!

Seden Savaşı günlerinde Polonya’dan din değiştirip Müslüman olmuş (mürted) meşhur Polonyalı Hayrettin diye bir gazeteci vardır. Polonyalı Hayrettin Osmanlı’da Ali Efendi’nin çıkardığı Basiret Gazetesi’nde Seden Savaşı’na dair haberler yayınlar, öyle ki.

Osmanlı İmparatorluğu’nda henüz 1870’li yıllarda Almanların Rus düşmanı da olması hasebiyle ve Fransa ve İngilizlere karşı oluşlarıyla ve tabi ki Polonyalı Hayrettin’in haberleriyle ve Basiret Gazetesi marifetiyle bir Alman hayranlığı başlar, yıl 1871!

Hatta Bismark savaş sonrası Basiret Gazetesi sahibi Ali Efendi’yi Almanya’ya davet eder ve bir matbaa hediye eder… Ve Osmanlı’da yayılan Alman hayranlığı II. Wilhelm’in Abdülhamit’i iki kez ziyarete sebep olur. II. Wilhelm Bismark gibi düşünmez, Osmanlı topraklarının İngiliz sömürge imparatorluğu önünde en büyük engel olabileceği düşüncesindedir!

Ve II. Wilhelm Abdülhamit’e İstanbul’dan Mekke’ye demiryolu sözü verir, bankası da kurulur ve demiryolu inşaatı başlar, Osmanlı tarihinin en büyük borç projesi! İngilizler demiryolu projesine karşı İstanbul Bağdat demiryolunun Basra’yı hatta cirit oynadıkları Hint Okyanusu’nu tehdit edeceğini düşünür ve fişfişledikleri Arap kabilelerini devreye sokarlar, demir yollarını dinamitleyerek isyan bayrağı açılır!

İttihat Terakki’nin Harbiyeli subaylarını yetiştiren hocalarının Alman hayranı olması ve İttihatçıların çok sonra Almanya’yla ittifak edip savaşa girmelerinin arkasındaki ilginç hikaye burada bitmez. Adana Pozantı’da on yıllar süren geçit inşaatları ve Cemal Paşa’nın Sina çöllerine kadar demiryolu inşaatları, ve, Balkan Savaşları’nda yenilgimizin bir sebebi de trenlerdeki yabancı şimendiferler ve Çanakkale ve vagon ve kara tren kültürü ve ödenemeyen borçlar ve batan imparatorluk.

Ve aynı demirden çelik zırhlı Goeben ve Breslau’nun İstanbul Boğazı’nı geçip Osmanlı’yı savaşın içine sokması… Ve Goeben zırhlısının adı sonra Yavuz olur ve 1960’lı yılların sonunda Yavuz Zırhlısı sökülüp jilet yapılmaya çekilmeden önce ülke limanlarına son bir veda ziyareti düzenlemek için Trabzon limanına da gelir ve yazar Nihat Genç, Yavuz zırhlısını uzaktan günlerce seyreder ve Yavuz zırhlısının sonra okuyacağı yüzlerce kitabın kahramanı olduğunu bilmeden!  1871’de demir madenlerine saldıran Almanya bir daha belini doğrultamaz ve bugün hala Amerika’nın esiridir!

Ve Fransa’nın Alsas-Loren maden bölgesini tekrar ele geçirmesi I. Dünya Savaşı’nı başlatır, ancak bu savaşın adı I. Marne Savaşı’dır! Gaz bombaları kullanılmıştır! Dört yıl süren savaşta taraflar cepheden çıkamamıştır. Dünya savaş tarihinde tek bir cephede verilen en büyük insan kaybıdır. Üç milyona yakın insan Marne savaşında ölür ve Almanya ağır yenilgi alır. Tazminatları ödemesi ve yenilginin utancının altından kalkması mümkün değildir ve Hitler’in 1933’te iktidara gelmesi ve aynı demirin Naziler eliyle yeniden devreye girip binlerce denizaltı tank ve motosiklet ve kamyon ve silah ve bomba üretip o güne kadar dünyanın gelmiş geçmiş en büyük savaşına sebep olması, hepsinin hikayesi Seden Savaşı’yla başlar Marne savaşıyla nihayetlenir, ve sonuçları iki büyük dünya savaşına mal olur!

Anadolu’da verdiğim konferanslarda siyasi tarihi anlamak istiyorsanız üç şeyin izini sürün, birincisi tekstil, Manchester City’den başlayın, ikincisi ‘demir’, Seden ve Marne Savaşı’ndan başlayın, üçüncüsü ‘petrol’, Osmanlı’nın ve Orta-Doğu coğrafyasının sonunu getiren!

Üçü de masum değil!

Deprem bölgesinde en kaz altında gücü kırılmış çürük halsiz demirler bize vahşi kapitalizmin gerçek  yüzünü gösteriyor, sadece II. Dünya savaşında elli milyon ölü, sömürge imparatorlukların dağılması, ve yeni bombalar yeni tanklar yeni denizaltılar ve hırs, üç kağıt, hile, şehvet, yağma, talan ve sorumsuzluk ve sömürgecilerin koskoca Çin Hindistan Afrika gibi coğrafyaları ele geçirmesi ve yerelde servetleriyle belediyeyi siyasileri baskı altına alan müteahhitler ve şirketler ve Türkiye’nin son seksen yıllık sağ iktidarları marifetiyle çürük ve hepsi her an yıkılacak alelacele plansız kurulmuş 80 şehri, ve bizi bekleyen 80 büyük felaket!

Ve o demir için ölen milyonlarca asker!

Ve yıkılan imparatorluklar!

Ve o demir cevheri için patlayan grizular ölen maden işçileri ve tazminatsız ve sendikasız hala haklarını alamayan işçiler!

19. yüzyılın başında Osmanlı’nın envanterinde ormanlar ve keresteler vardı, ancak Cumhuriyet’i kuran yine ‘demirdir’, I. dünya savaşı yıllarında milli bir bankamız yoktu, borçların altından kalkmak mümkün değildi, ünlü maliye bakanımız Cavid Bey, sonra İş Bankası olacak ilk milli bankamız İtibari Milli bankasını kurar, ve banka bir yüz yıl sömürülmekte olan Ergani Bakır madenleri hisseleriyle güçlenir! Yani ilk bankamız demir ve bakır madenler üzerinde yükselir! Bu ilk bankanın maden hisseleri I. Cihan Savaşı’ndaki en büyük hazinemiz olur!

Ve Cumhuriyet yıllarında Zonguldak köylüleri kömür madenlerine girmek hiç istemiyordu, mükellefiyet yasası çıkarıldı, yani ‘zorunluluk’, bu anayasaya da aykırı olan ‘angarya’ demektir, ünlü Züğürt Ağa filminin senaristi Osman Şahin’in bu mükellefiyet yasasının zulmünü eleştiren bir filmi vardır!

Ve kapitalizmin en büyük başarısı, 70’li yıllarda tüm dünyaya sağ-sol kavgası damgasını vurur, Sri Lanka’dan Malezya’ya Fransa’dan Türkiye’ye her ülke anti-komünistlerle komünistlerin savaşına sahne olur!

Ve ilk gençlik günlerimizde sağcı solcu bizler üniversitelerde her gün iç savaş yaşardık. Ve sağcı-solcu hepimiz okula elbise altında gizlediğimiz demir çubuklarla giderdik!

Birbirimizin kafasını dağıtmak kırmak için sağcı-solcu hepimizin elinde demir çubuklar!

Sopa diye kullandığımız demir çubukların sokak kavgalarında Molotof kokteyllerinden daha büyük bir ünü vardı, 12 eylül mahkemelerinde sanık sandalyesine oturtulan en büyük delil: demir çubuklardı!

Enkaz yığınına leşi çıkmış o hurda demirler hiç masum değil!

Birbirimizin kafasını kırdığımız o demir çubukların, Seden Savaşı’ndan İki büyük dünya savaşına ve I. Dünya Savaşı’nda borçlarımızı ödemek için kurduğumuz ilk milli bankamıza ve ruhsatsız kömür işletmelerinde ölen binlerce madenciye amansız hikayesini bilmeden, tarih ve siyaseti anlamak mümkün değildir!

Ve şimdi, en kaz yığınları içine gömülmüş hepimize sinsice gülüyor, ikiyüz bin insanımızın katili, milyonların katili, çağımızın katili!

Anadolu’yu fetheden örste dövülen o çelik kılıçların sırrını çoktan unuttuk ve 20. Yüzyılda yeniden inşa etmeye başladığımız Anadolu’da o ‘demir’in gücünü ve bizi köleleştiren siyasi dilini hiç anlamadık!

Hiç masum değil enkazdaki demir!

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

3 Yorum

  1. Nihat Bey ağabey, Akbabaların leşi sevmesinden ileri geliyordur belki de demirin namasumiyeti! Kaz yığınına da çevirir bizi enkaz yığınına da. Madem emir demiri kesiyorsa; bence burada namussuz olan demir değil, demircidir. Ben olaya böyle bakarım. Demiri çelik yapamamak… Demirin değil, demircinin namussuzluğudur. Demirin susuzluğu; demirin değil, demircinin namussuzluğudur! Ben inanıyorum… Kendilerine güzel masalar dolaplar hiç açıp okumadıkları kitapları yazmak veya okumak için kütüphaneler inşa etmek için yere devirdikleri devasa tomruklar. Evet ben inanıyorum.

    O yere devirdikleri devasa tomruklar; çok geçmez bir gün darağacları olarak tekrar ayağa kalkacaklar!

  2. 10 Mart 2023, 08:42

    Nihat abi ,büyük ihtimalle 4.evre de “Yapay Zeka ” olacak.Yeni Altyapısal ve üst yapısal yıkım-dönüşüm ve bunun insanlığa getireceği büyük bunalım “insansız” olacak.

  3. 9 Mart 2023, 20:45

    Cumhuriyet kavramını Nihat Genç sizlere, bizlere, herkeslere ve özellikle tarikat ve cemaatçilere öğretecek ulan! Nihat Genç okumaya devam ediniz.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!